Fransa: Loire Vadisi Şatoları 1

Seyahatimizin dördüncü günündeyiz ve St. Malo’dayız. Yolculuğumuz uzun olmasına rağmen saat 9.00 gibi kahvaltıya iniyoruz. Uzun uzun kahvaltımızı ediyor, keyif çaylarımızı da içiyoruz. Yolculuğumuzun bugünkü varış noktası Saumur olacak. Orada bir şato otelde yer ayırttık ve ne yazık ki giriş saati kısıtlı. 17.00 ile 19.00 saatleri arasında otele girişimizi yapmak zorundayız. Deniz kenarındaki Mercure St Malo Front de Mer Hotel‘den ayrılıp geldiğimiz yönün biraz tersine yol alıyoruz. St. Malo’da konaklamak istediğimiz için bu mesafeyi katetmeyi göze aldık.

Önümüzdeki ilk şato: Chateau de Villandry (Villandry Şatosu ve Bahçeleri)

 

Zamanında Loire Vadisi üstündeki şato yapma yarışında Villandry Şatosu en son yapılan şato olmuş. I.François’in Maliye Bakanı olan Jean Le Breton (16.yy) 1536 yılında şatoyu kendisi için yaptırmış. Önceki yıllarda İtalya’da büyükelçilik yapan Le Breton orada gördüğü bahçe düzenlemesinden çok hoşlandığı için şatosunda bu özellikleri taşıyan bir bahçesi olsun istemiş. Şatoda çok belirgin Rönesans etkileri var. 1754 yılında bu sefer Provence Bölgesi’nin asillerinden biri Marquis de Castellane (18.yy) şatoyu alıyor ve daha konforlu bir hale getiriyor. Marki, şatonun içinde köklü değişiklikler yapıyor. Bugün ağzımız açık gezdiğimiz şato marki sayesinde böyle konforlu bir hale geliyor. Zevkle döşenmiş yatak odaları, üzerinde duran tabaklarıyla ve canlı çiçeklerle konuklarını beklermiş gibi duran yemek odaları, mutfakta akşam verilecek ziyafete hazırlanan mutfak. Marki zamanında bahçelerde değişiklik yapılıyor ve İtalyan etkisi altındaki bahçelerin yerini İngiliz stili bahçeler alıyor. 1906 yılına gelindiğinden şato tekrar el değiştiriyor. Şatonun bugünkü sahibinin büyük-büyük babası, Hainguerlot ailesi (19.yy) şatonun yeni sahibi oluyor. Meşhur bahçelerin temeli de bu zamanda atılıyor. Şimdilerde şato bir satır önce bahsettiğimiz ailenin elinde: Joachim Carvallo ve Ann Coleman çifti. (20.yy) 
Joachim Carvallo İspanyol bir hekim. Bahçeleri tekrar ilk şekline, İtalyan etkisi altındaki geometrik düzen içindeki haline dönüştürmek için tüm servetini harcıyor. Tohum rezervlerini geliştiriyor, bahçedeki yamaçlara seyir terasları açıyor. Bu arada bahçeleri gezdikten sonra çeşitli tohumların ve bahçe süs, alet edevatlarının olduğu mağazaya uğramadan geçmeyin. Çok güzel şeyler var.

 

 

 

(Bu kısımda ben dededen bir şato bile kalmadı diye söyleniyorum. Giriş ücretleri düşünüldüğünde eurolar havada uçuşuyor.)

 

 

 

 

Şato ve bahçe ile ilgili anlatılacak bir sürü şey var elbette. Loire Nehri kenarındaki bu şato da belki gezdiğimiz ilk şato olduğundan gözüme güzel görünüyor. Şatonun dışında insanı kavuran bir sıcak, içeride ise hoş bir serinlik var. Şatonun terasına çıkıp uzun uzun bahçeye bakıyoruz. Hatta yukarıdan bakarken şöyle düşünüyoruz: Keşke bahçeyi gezmek için bilet almasaydık da buradan seyretseydik manzarayı. Bazen bir şeyin içinde olmaktansa dışında olmak daha güzel geliyor insana. Şatonun etrafına kurulmuş taştan minik kasabayı da gezmeden gidemiyoruz buradan. Araba ile dar yollardan kasabanın tepesine kadar çıkıyor, dar yollardan zorlukla geri dönüyoruz. Günün ikinci şatosuna doğru yola düşüyoruz.
Villandry Şatosu ve Bahçesi: Yetişkinler ………… 10.50 €
                                                  Çocuklar   ………….  7.00 € 
Gişede gideceğimiz diğer şatolar için toplu bir indirim bileti alıp alamayacağımızı sorduk. Bize bir liste verdiler. O liste içinde bize uyan tek şato Azay le Rideo idi. Bu yüzden aldığımız bilette bir indirim uyguladılar ya da diğer şatoyla bu bileti kombine hale getirdiler ve biletimizi kaybetmemizi ısrarla belirttiler.

Yolumuzun üstündeki diğer şato: Chateau D’Azay le Rideo ( Azay le Rideu Şatosu)

 

 

Öğleden sonra olduğundan mı bilmiyorum ama şatonun ana giriş kapısından girince içimi ferah bir hava kaplıyor. Ağaçlıklı hoş bir yol. İlerde Loire Nehri’nin iki kolundan biri olan Indre Nehri üzerinde konumlanmış Azay Le Rideu Şatosu. Nehrin üstünde salınan şatonun üstünde bir mütevazilik var. Abartıdan uzak, kendi halinde ve iç huzurunu yakalamış bir insanın üstündeki hal neyse tıpkı öyle. Aslına bakılacak olursa şatonun 12.yy’daki sahibi Ridel d’Azay zalimliğiyle ünlü biriymiş. Şato elbette daha sonra el değiştirmiş ve bir sürü badire atlatmış. Öyle benim anlattığım gibi masalsı şeyler değil yaşananlar. Şato bu zalim adamdan sonra Burgonya Düküne bağlanmış. Burgonya Dükleri ile Armanyak Dükleri arasında yıllar süren çarpışmalar olmuş. Sonunda 7. Charles şatoyu kuşatmış. İçindeki dört yüz askeri kılıştan geçirmiş, şatoyu yaktırmış. Bu olaydan sonra şato 18.yy’a kadar “Yanık Azay” adıyla bilinmiş.

(Bu bilgileri gitmeden önce aldığım Zeynep Acar Lavallery’nin kitabı Loire Vadisi Şatoları‘ndan öğrendim. Türkçe’de bulabileceğimiz tek kitap olması açısından nefis bir durum bence.)

 

 

Şatonun ve şatonun sahiplerinin başlarına gelenler bunlardan ibaret değil. Kısaca toparlamak gerekirse, 1500’lü yılların başında dönemin maliye ve hazine işlerine bakan Gilles Bertholet, yavaş yavaş şatonun etrafındaki araziyi ve şatoyu satın almış. Pek tabii mevkisine yakışır bir yerde oturmak istiyormuş. Şatonun yanan bazı kısımlarını yıktırmış, bazı yerlerine eklemeler yapmış ve nihayetinde şanına yarışır bir şatıya kavuşmuş. Tam da bu zamanda krallığın para işlerine elleri dokunan herkes birer birer şato yaptırıyor, minik minik saraylar inşa ediyorlarmış kendine. Krallığın etrafındaki şatolar birer yıldız gibi parıldarken krallığın hazinesi gün be gün boşalıyormuş. Bu durum I.François’nın dikkatini çekmiş. Bir sürü insan idam edilmiş. Gilles Bertholet bakmış ki pabuç pahalı, şatosunu bırakıp kaçmış.

 

Burası da şatonun olduğu minik yerleşim. O kadar güzel bir yer ki ?

 

Son olarak şato Fransız Devrimi’nden sonra zengin bir aile tarafından alınmış, nihayetinde de devlet 1905 yılında şatoyu satın almış. Yani günümüzde bilet paralarının hepsi devletin kasasına gidiyor.
Bence de her yerde anlatıldığı gibi binanın içinden çok dışardan görünen şato güzel. Şatonun aksi nehre yansısın diye nehrin suyunu burada durgunlaştırmışlar. Bizim gittiğimiz tarihte şatoda restorasyon çalışmaları vardı. Yine de şatonun suya düşen aksi ve etrafındaki ormanlık alan çok güzeldi.
D’Azay le Rideu Şatosu: Yetişkinler …………. 5.50 €  (İndirim Uyguladılar)
                                           Çocuklar   …………. ÜcretsizEtraftaki tüm şatoları gezeceğim diyen gezginlere not: Hemen bu civarda bir de Chateau D’Usse var. Ama bizim yetişmemiz gereken bir otel durumu olduğundan bu şatoyu es geçtik ve Saumur’a doğru yola düştük. Çünkü Saumur’da da beni bekleyen köpüklü şarap vardı. (Tüm seyahati bu hayalle planladım.) Eğer Saumur’a giderseniz mutlaka sparkling wine/ köpüklü şarap için. Aslında içtiğiniz şey şampanya ama bölge olarak şarap bölgesinde olduğumuz için bu içecek köpüklü şarap olarak adlandırılıyor. Değilse de ne gam! Kendisi nefis bir içecek. Birazdan yazının altına bu nefis şarabı alabilceğiniz Saumur’da nefis bir adres de yazacağım.

Çok değerli not: Saumur yakınlarındaki Gratien & Meyer adındaki şarap satım yerine mutlaka uğrayın. Buranın Cuvee Flame isimli köpüklü şarabı nefis. Özellikle pembe olanına ben bayıldım. Fiyatı da çok ucuz. Yanılmıyorsam ya 10 ya da 13 € idi. Şarap tadım turları da var burada. Eğer zamanınız varsa ve şaraba düşkünseniz mutlaka uğrayın derim. Fransızca olarak bir bardak köpüklü şarap içmek isterseniz de şöyle diyorsunuz: un verre de cremant ?

Az değerli not: Saumur’un hemen girişinde bir restoran var. Küçük mü küçük, ara bir sokağın içinde. Hani biri size söylemese bulamayacağınız cinsten. Biz akşam yemeği için nereye gitsek diye düşünürken, şatoda çalışan Fransız hanım bize Le Pot de Lapin‘e gidin dedi ve ısrarla da isterseniz rezervasyonunuzu yapayım dedi. Biz, “Aman canım Allahın Saumur’unda ne rezervasyonu?” dedik. Önce bakacak, beğenirsek girecektik içeri. Gittik ki restoran boş ama bir kişilik bile yer yok. Şık giyimli insanlar restorana doğru akın akın geliyordu. Hani bizim çok aklımızda kaldı. Sizin de kalmasın diye söylüyorum. Bir daha Saumur’a gidersek kesin orada yemek yiyeceğiz.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Fransa: Loire Vadisi Şatoları 1” yazısında 6 düşünce

    • özlem öztürk diyor ki:

      Teşekkürler Natalicim. Söz vermemişsin, birazcık daha blog yazmak için bekleyeceğim demişsin. Ben en yakın zamanda tekrar yazmanı umutla bekliyorum; zira seni de güzel yazılarını da çok ama çok özledik. hem sonbahar da geldi.
      Seni çoook öperim.
      Sevgiler

  1. Semi M.Eller diyor ki:

    Müze girişleri konusunda ne vicdansızlar:) Bazı yerlerde 17 yaşa kadar ücretsiz olabiliyor mesela. Veya aile paketleri de varsa iyi bir seçenek.
    İngiltere fena oldu size ya. Zarar ziyan, bir de üstüne sinir harbi:(

    • özlem öztürk diyor ki:

      Fransa sanki müze girişi konusunda gözünün yaşına bakmıyor gibi geliyor. Özellikle turistsen. her ayın ilk pazar günü Paris'teki müzelerin ücretsiz olduğunu biliyorum ama nasıl yakalayacaksın o günü. Sonra hangi birini yakalayacaksın? Bence asıl çok ama çok can sıkıcı olan bizim paramızın değerinin çok düşük olması. Yıllar önce Bulgaristan'a falan acıyarak bakardık. Şimdi bizim halimiz acınacak vaziyette de farkında değiliz. Son zamanlarda bizi yurtdışında para harcamak çok zorlar oldu. Hesap yapıyoruz, parayı tl'ye çevirmemeye çalışıyoruz ama ne kadar çevirmeyeceksin.
      İngiltere'yi unutmaya çalışıyorum. Çok acı veriyor. Para harcamamış olduk 🙂
      Bu cuma PAris'e gidiyorum. Çok mutluyum o yüzden 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      İngiltere hayal oldu. Gİdemedik. Okul açılınca br hafta sonu gitsek mi diye düşündük, kararsız kaldık. Karda, kışta ne işimiz var diye. Muhtemelen boşu boşuna altı aylık vize alıp paramızı çöpe atmış olduk. Otel, uçak iptallerinden dolayı havaya uçan 3000 lira da ayrı bir karın ağrısı 🙂
      Mecburen canımız sağ olsun diyoruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir