Gün 20- Çarşamba, diyeceklerim var.

Baştan söylüyorum bir dolu sıkıntılı iç konuşma var bu yazıda. Kendimi rahatlatmak için yazdım sanırım. Niyeyse! Okumasanız da olur yani.

Geçen ay birden iş yerindeki internetimiz kesildi.(TTNET) Hemen telefona sarıldık tabii ki. İşin yürümesi için internet şart bizde. Adsl numaramızı girdikten sonra telefondaki mekanik ses bölgemizde bir bakım çalışması yaptıklarını ve ne zaman giderileceğini bilmedikleri bu çalışma için ortalama 20 gün hizmet veremeyeceklerini söylüyordu. Bendeki panik halini düşünün siz. İnternet yoksa iş de yok demek. Koştur, koştur TTNET’in ana binasına gittim. Onlar da bana böyle bir arızadan haberlerinin olmadığını ama sahiden de bulunduğumuz bölgede çalışma olduğu söylediler. “Bir öğrenseniz ne zaman düzelir?” dediğimde de beklemem gerektiğini işlerinden bıkkın, hayatlarından bezgin bir şekilde ifade ettiler. “Peki hizmet vermeyeceğiniz internet için para alacak mısınız müşterilerinizden?” diye sordum. Elbette alacaklardı ama hizmetini almadan ödememi yaptıktan sonra bir dilekçe ile başvurursam geri ödeme yaparlardı. Ayrıca dünyanın büyün ülkelerinde de bu böyle oluyordu.

Kontratım olduğu için (nerdeyse bitmesine bir ay vardı) TTNET’e ödememi yapmaya devam ettim. Başka şansım olmadığından derhal Superonline’a başvurdum. İki ay süreyle iki internet servis sağlayıcısına da aidatımı ödedim. Hatta geçen ay hiç borcum gözükmeyen TTNET’e bu ay kontrol amaçlı tekrar bakınca 32.00 TL faturam olduğunu gördüm. Hiç vakit kaybetmeden faturamı ödedim. Bir dahaki ay yine bakacağım. Belki tekrar fatura çıkarırlar. İki gündür Superonline’da da hizmet yok. Bakım çalışması yapıyorlarmış. Ellerinden gelen çabanın hepsini de gösteriyorlarmış ayrıca. Elbette faturamı alamadığım hizmet için ödeyecekmişim. Çok üzgün çünkü telefonun öte ucundaki çalışanlar ve bunu dile getiriyorlar. Hizmetime ne zaman kavuşacağım ise artık Allah’a kalmış.

Yukarıda görüldüğü gibi ağlanacak halimize gülüyorum artık. Çünkü sinirlenme aşamasını geçtim. O aşamada insan kendinden nefret ediyor. Bağıran, öfkelenen, ağzına geleni söyleyen bir insan oluyor ki bu durum da insana zarar. Şunu kabul ettim, bu ülkede yaşayarak insan sinirden ölüme birkaç yıl erken yaklaşıyordur. Hindistan’dan falan ne farkımız var yahu? Kanunun olmadığı yerde herkes kendi kanununu uyguluyor. İnternet mi kullanmak istiyorsun en az iki yıllık kontrat yapmak zorundasınız. Yoksa internet falan yok size. Dünyanın hangi gelişmiş ülkesinde televizyon yayını falan kullanmak için “sadakat” anlaşması imzalıyorsundur? İki yıl yaşayacağımın garantisi var mı ki iki yıl aynı yayın şirketini kullanacağıma dair anlaşma imzalıyorum? Teşekkür ederim almayayım derseniz de sizi aramaya devam ediyorlar.

Dün BJK’den aradılar. Forma satın almak ister miyim diye?

Eğer istersem neden telefondan almam gerektiğini anlamadım tabii. Belki oğlanın bedenini falan biliyorlardır. Ne bileyim?

Bugün sıkıntılı bir yazı oldu. Biliyorum. Meydan okuma falan demeden sussaydım keşke. Oysa aklımda Tempo Travel’da okuduğum Delal Arya’nın nefis bir yazısından bahsetmek vardı. Olmadı. Edebi Yolculuklardan bahsediyordu. Agatha Christie’nin peşindeydi. Tüh!

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Gün 20- Çarşamba, diyeceklerim var.” yazısında 9 düşünce

  1. Ecehan diyor ki:

    Özlemcim hani demişsin ya "…Hindistan'dan falan ne farkımız var yahu?" Adamlar 2013'te Mars'a uydu gönderdiler yahu, Nasa'dan tebrik almakla meşguller yıllardır. Biz ise -3 gün önce de benim yaşadığım gibi- sınırsız internetin sınırlarında elektrikçiye yönlendirilip, sanki her şey yolundaymış gibi aptalca 4 asgari ücrete denk gelerek pazarladıkları 4G'li telefon çılgınlıklarından delirmenin sınırlarında geziniyoruz, daha ne… Yemin ettim geçen adama ya "vallaha da billaha da her şey dediğiniz gibi yolunda değil, yemin ederim bak giremiyoruz" diye… Girince de nasıl giriyosun de, mesela üst katta çekmiyor bizim internet, bazen de balkonu sevmiyor falan filan. Maalesef yalnız değilsin canım bu konuda, zorluyorlar, zorlanıyoruz delirmekle delirmemek arasında. Kolaylıklar diliyorum…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Sanki bizim evdeki internet üst katta çekiyor. Selçuk geçenlerde, "Üst kata da bir internet alayım." dedi de çıldırdım. Hayatımızı faturalandırdık yahu! Bu ne? Bir de yaptığımız ödemelerin karşılığını alsak. Bizimkiler sırf maç izleyecek diye hiç seyretmediğimiz Digitürk'e bir sürü para veriyoruz. Kim bilir ne kadardır o saçma televizyon yayını? onunla da bitse iyi. Geçenlerde yine biri arıyor Digitürk'ten . Selçuk'un üstüne Dİgitürk. Ne olacak bir de siz alın diyor. Yüzsüz, arsız bunlar. Enerji emici şirketler, insanlar. Vallahi her gün can sıkıcı onlarca şey yaşamaktan bıktım.
      hepimize kolay gelsin diyeyim. Zaten diyecek başka bir şeyimiz kalmadı.
      🙂

  2. Merve Uzun diyor ki:

    Topluca bir cinnetin içindeyiz de haberimiz yok… Her yer bozuk; neresinden tutsan elinde kalıyor gibi… Geçmiş olsun demek dışında bir şey gelmiyor elimden. Allah hepimize bu "garipliklere" dayanma gücü versin 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Sormayın, aynen öyle! İnsan devamlı kendisine sinirlenmemesi, takılmaması, üzülmemesi gerektiğini hatırlatmak durumunda kalıyor ki çok sağlıksız bir durum bu. Hayatımı evde geçirsem tamam da ne yazık ki dışarıya çıkmak zorundayım. İnsan içine girmek istemiyorum. Her konuda bu böyle. Bakınmak için bir mağazaya girdiğinizde bile tezgahtar size sanki baktığınız şeyi almak zorundaymışsınız, almazsanız yoksulsunuz psikolojisi ile yaklaşıyor. Çok tuhaf geliyor bana bu durum. Üstümde hep bir baskı var. Bir de bilinçliyiz düşünsenize. Kim bilir gençler nasıl başa çıkıyorlar bu baskı durumuyla?
      Çok zorlaştı hayat sahiden.
      🙂

  3. annelik oyunlari diyor ki:

    Gerçekten bende nasıl delirmeden yaşamımı sürdürdüğüme çok şaşırıyorum ya da delirdim farkında değilim.İşyerindekiler,hırsları,toplu taşımadıkiler,ilkokul veli whatsup grubu,hizmet aldığım kurumlar ve çalışanları …..Herşey mi garip yoksa cidden ben mi garibim….

    • özlem öztürk diyor ki:

      Herkes duruma uyum sağlamış sadece. Etrafında olup bitenin çok farkında olmazsan çok da canın sıkılmıyor. Whats up gruplarındaki onca gereksiz konuşmayı düşünüyorum da haklısın. Birbirleriyle kavga eden mi dersin, hiç alakasız gruplara kendi özel dertlerini anlatan mı dersin? Ders soranlar, ödev isteyenler? Ahaha, aklıma gelince içim sıkıldı vallahi. Çoğunu sessize aldım. İnsan kendine bende mi bir sorun var acaba diye soruyor, haklısın. Belki de biz de vardır. Görmemeyi, duymamayı öğrenmek lazım ama nasıl bilmiyorum.

  4. Leylak Dalı diyor ki:

    Geçen hafta Superonline'de üç gün boyunca üstüste defalarca kopma yaşadım. Arıza kaydı, çağrı merkezi cart curt, kibar kibar konuşmalar. Sonra bir mesaj, efenim hatlarımızda sorun görülmedi, evinize giren kabloyu elektrikci çağırıp kontrol ettirin. Yahu internet bu ne elektrikçisi, neyin saçmalığı? Liyakata göre adam alınmazsa kimbilir daha ne sorunlar, ne arızalar, ne saçmalıklar yaşayacağız. Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete, sinirden patla dur, kimin umuru?
    Ay ben de dolmuşum Özlem ya, sayende saçtım ne varsa etrafa 🙂 Güya temiz pak, işinin ehli bulduğum için pedikürcüye ödediğim fahiş paradan geçtim, hatasını telafi için aldığım ilaçlar hariç 200 lira verdim hastaneye, maaşımdan kesileceklerle çektiğim acı da cabası. Her gün bir şeye delir bu memlekette, delirdiğinle kalıyorsun, bi nane olmuyor…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Kimse işini iyi yapmıyor. Kimse sorumluluk almıyor ve üstüne üstlük çok para kazanmak istiyor. Manikürcü parmağını koparmış, çok da umurunda değildir yani 🙂 Söylesen,"pardon!" der, "aaa herkese aynısını yapıyorum ben, sizin parmak da sorun var."der. 🙂
      Ülke de toplum da insanlar da kokuşmuş. Bunun başka açıklaması yok. Birileri bizi soyuyor ama başvuracak bir yerimiz yok. Böyle kendi kendimizi avutmaya çalışıyoruz.
      Dediğin gibi delirmemek elde değil 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir