Nasıl fit olunur?

Bu sabah erkenden spora gittim. İş yerimin yakınlarında muhteşem bir spor salonu keşfettim. “Önce vücut ölçümünüzü yapacağız, sonra program yazacağız.” denilince şu meşhur tartının üstüne çıktım. Şimdiye kadarki en fazla kilomdayım. Zaten biliyordum. Merak edenler için 56 kiloyum. Bu kilodan on kilo fazlayla çocuk doğurmuş, doğurduktan birkaç ay sonra 52 kiloya düşmüştüm. Şimdi ne olur bilmiyorum. Bildiğimin dışında bir sonuçla karşılaşmadım. Yine kas eksik, yağ fazla ve su içmem lazım. Devamlı salata yiyorum ya da sebze. Roka yiyerek kas yapılmıyor tabii ki. Bir şekilde protein almayı öğrenmem gerekiyor.

Günün Hayali: İsmi Jane Austen olan bir nehir teknesiyle yolculuğa çıkmak ?

Dün iş arasında da bir saatliğine kaçmış yoga dersine girmiştim. İlk siftah :=) Planklarla, kola yüklenmelerle acı dolu bir dersti. Su gibi terledim, buraya nerden düştüm diye düşünürken yakaladım kendimi. Mis gibi bir kafayla çıkarım ben yogadan diye düşünürken kollarımda derman kalmamış bir halde döndüm işe. Bu sabah da ölçümün peşine yarım saat koşu bandında yürüyüp, gülerek pilates dersine davet eden hocaların gazına gelince spor salonundan tükenmiş olarak ayrıldım. Duşta kafamı şampuanlamak için kollarımı kaldıramadım. Nasıl olacak benim bu sportmenlik işi anlayabilmiş değilim. İlk günden vazgeçmekten utanmasam, yağlarımla mutlu mutlu yaşamaya razıyım. Şansımı denesem parayı verirler mi acaba?

Akşam müthiş Tiger Balm’ı ağrıyan tüm kaslarıma sürüp, sabaha kadar bir mucize olmasını bekleyeceğim. Bu arada vücudumdaki en zayif yerler kollarımmış. Eee, yazı yazan ellerden ne beklenir? (Tüm ömrümü bu cümleyi yazabilmek için bekleyerek geçirmişim gibi hissettim bir an.)

Şimdi özlemle Kuzey’in veli toplantısını atlatıp eve gideceğim anı bekliyorum. Kuzey’e öğretmenlerinin onun hakkında söylediklerini biraz abartarak anlattıktan sonra kitabıma gömülmek istiyorum. Cuma günkü yazı atölyem için yazmam gereken bir ödevim var ama bir şeyin üzerinde uzun uzadıya düşünerek yazmak zor geliyor bugünlerde. Nihayetinde bir öykü yazmam lazım. Bunun için çaba lazım. Yazmak, üstünü karalamak, tekrar yazmak, silmek, eklemek ve birçok kez okuyarak gözden geçirmek. Eve gidince genellikle pestil gibi oluyorum. Koltuğa çöreklenip, arada güçlükle kolumu hareket ettirerek çayımı yudumluyorum. Sonunda dün gece elime “Never Any End to Paris” kitabını aldım. Siz de Paris’in asla sonu olmayacağına, yaşananların ya da yaşanacakların bir noktada son bulmayacağına inananlardan mısınız? Aslında bizler tükensek de şehir yaşamaya devam ediyor, hep de edecek. Kitabı elime aldım almasına ama sanırım beş sayfadan fazla okuyamadım. Kuzey diğer koltuktan devamlı dikkatimi ona yöneltmeme sebep olacak bir şeyler yaptı. Kızmaya yakın olduğum anlarda da, “Seni yoruyorum değil mi? Özür dilerim.” gibi cümlelerle üstümde baskı kurdu. Dört bardak çay içmeme rağmen kitapta bir ilerleme kaydedemedim. Oysa yapışkanlı notlarım, kalemim ve bilumum kırtasiye malzememle bu okuma için hazırdım. Şansımı bugün tekrar deneyeceğim.

Buraya içimi dökmek, en yakın arkadaşımla konuşmak gibi. Aklıma gelenleri anlatıp duruyorum. Kendi hedeflerimi belirliyorum, yaptıklarımla yapmadıklarıma tanıklık ediyorum. Bir yazıyı bitirip de “yayınla” tuşuna basınca sanki çok büyük bir işi başarmışım gibi bir his sarıyor içimi. Ve o his bana çok iyi geliyor. Şimdiki evimizden önceki evimizde masanın önüne oturmuş ve odaya dolan nefis güneş ışığı eşliğinde ilk blog yazımı yazımıştım. O an hâlâ aklımda. Sanırım “merhaba” demiştim sadece. O günden sonra buradaki varlığım da yazılarım da değişti. Blog yazmanın beni bu kadar etkileyeceğini asla tahmin edemezdim. İçimi böyle sevinçle dolduracağını, yazmak için heyecanlanacağımı, burada anlatmak için etrafıma daha başka bir gözle bakacağımı… Dediğim gibi yazmak için her zaman fırsat bulamasam da, bazen de masa başına oturduğumda aradığım kelimeler dudağımın ucuna gelmese de, her vakit anlatmayı umduğum, istediğim şeyler var. Ya bir kitap, ya gittiğim bir yer, ya bir iç sıkıntısı, ya da ucundan bir mutluluk parıltısı.

Bu yazıyı dün yazdım aslında. Üstünden Kuzey’in veli toplantısı ve gecenin çok erken bir saatinde uyumamla sona eren bir gece geçti. Sabah uykumu almış ve kaslarım daha hafif ağrıyarak uyandım. Ve sporla başlayacak yeni bir gün için hemen evden ayrıldım. ?

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Nasıl fit olunur?” yazısında 6 düşünce

  1. sonat şen diyor ki:

    Yorum yazamadım Özlem bir süredir, ama takipteyim bilesin. Hayat garip bir şekilde yoruyor hepimizi. Aslında bu kadar kolayken yaşamak, nasıl böyle zorlaştırıyoruz herşeyi anlamıyorum. Basit ve küçük şeylerden mutlu olmayı da bilirken üstelik, hala bir şeyleri eksikmiş gibi hissetmek… Neyse, yazmak en güzel eylem. Samimiyetinle ve güzel dilinle yaptığın her paylaşımı keyifle okumaya devam ediyorum… Keşke öykülerini de okuyabilsek☺️ Spor sürekliliğinde kolay gelsin sana… Yılmadan devam������
    Sevgi ve dostlukla

    • özlem öztürk diyor ki:

      Yormaz mı? Kesinlikle söylediğin her şeye katılıyorum. Hayatı biz zorlaştırıyoruz kendimize. Yazma işinden bahsediyordum az önce bir yorumda Leylak Dalı'na. Bir türlü masanın başına oturup da yazamıyorum. Kafamdaki şeyi yazıya geçirmem lazım ama hep bir şeyler bunun önüne geçiyor. Belki de korkularımdır. Bilmiyorum. Nihayetinde yapmaya niyet ettiğim şeyi başaramıyorum. Bunu düşününce de canım sıkılıyor. Kendimi başarısız hissediyorum. Bu konuyu bir şekilde aşmam lazım. Öykü yazmak durumunda olduğum için (Yazı Evi'ne bir şey götürmem gerekiyor.) yazmaya çalışıyorum. Elime kalemi aldıysam mutlaka bir şey çıkıyor. Oluyor, biliyorum ama gel gör ki kalemi elime alamıyorum. Erteleme sanatında bir başarı hikayesi olduğum söylenebilir.
      Bakalım spor nasıl gidecek? An itibariyle her yanım ağrıyor. Bugün mutlaka yarım saat yürüyeceğim ama hiç ağırlık falan çalışmayacağım. Bittim çünkü 🙂
      Sevgiler

  2. Oytunla Hayat diyor ki:

    Ben de veli toplantılarında öğretmenlerin söylediklerini azıcık abartırım anlatırken bizim paşaya, ama azıcık 🙂

    Bazen ben de eski yazılarımı okuyorum, o kadar çok şey değişmişki… Ve buraya yazmaya devam etmeseydim o değişimin farkınd bile olamayacaktım 🙂

    Spor bana göre değğil der size bol hareketli günler dilerim 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Veli toplantısına geçen gün eşim de geldi. Bir türlü bitmiyor çünkü. Sen de al, aramızda paylaşalım, ben çok yoruluyorum dedim. Bir müddet sonra bana şöyle dedi: Çok komik bir ortamdayız şu an. Tiyatro sahnesi gibi, ne anlamsız. Düşününce hak verdim ona. Herkes çocuğuyla ilgili bir şeyler duymaya çalışıyor. Genel cümleler de her birinin daha iyi olabilceği ile ilgili. Bence bu çocuklar bizden daha zekiler. Bu kadar yükü taşıyabildiklerine göre çok güçlü olmalılar. 🙂
      Yine de insanın olaylara yaklaşımı yıllar geçse de değişmiyor. Eve geldiğimde Kuzey çok heyecanlıydı. Ne dediler, ne dediler diye sorup durdu. Ben de böyleydim. Annemi yer bitirir, her şeyi onlarca kez tekrar ettirirdim. Çocuklar için öyle kıymetli ki öğretmenlerin onlar hakkında söyledikleri. Her öğretmenin bunun farkında olması lazım. Çünkü onlar sayesinde çok şey değiştirilebilir. 🙂
      Spor bana göre de değil ama zorluyorum. 🙂
      Bu arada sizin bloga da bayıldım.
      Sevgiler

  3. Leylak Dalı diyor ki:

    Fit olmayı boşver, özellikle benim için bu saatten sonra fit olmak biraz hayal, sadece dizlerim için birkaç kilo vermeyi deneyeceğim. Haftaya başlıyorum diyete.
    Dün sondan bir önceki parafrafta yazdıklarını ben de düşündüm ve her kelimesine katılıyorum. Ufkum öyle genişledi, öyle güzel arkadaşlar tanıdım ve sevdim (ki bunlardan biri bu blogdaki satırların yazarı), yazdıkça geliştim, sonucu görüyorsun, mütevazı bir kitabım var ve bana bir nevi terapi oldu, hala da oluyor. İyi ki var bloglar, var olmaya da devam etsin, boşlamayalım.
    Ha bir de, seni sevdiğimi söylemiştim di mi :))))

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ben de her gün yazı konusunda geliştiğimi görüyorum. Yazıdan uzak kalmamak, her gün kelimelere dokunmak şart. Ama sanırım ben o kafamdaki şey için fazla tembelim. Oturup yazmak lazım ve benim hep söylediğim şey şu: Yazmak için vakit bulamıyorum. Belki kendimi kandırıyorum. Bilmiyorum ama netice itibariyle (Şu kitapla ilgili) bunun için masaya oturamıyorum. Hep bir şeyler var yazma eyleminin önüne geçen. Belki de korkularımdır beni masadan uzak tutan 🙂
      Şimdilik spor yapıyorum. Hahahah 🙂 kendimi zorlamakta, sonra da beğenmemekte üstüme tanımam. Ne dersin, belki bir gün yaza yaza kendimi aşmayı öğrenirim.
      Ben de seni çok seviyorum. Umuyorum ki bugün ya da en geç yarın kitabın elimde olacak. Hafta sonum seninle dolu olacak yani.
      Ben de seni çok seviyorum. İyi ki varsın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir