Resimli Dünya- Venedik yolculuğu öncesi

Resimli Dünya okuduktan sonra beni bir şehre davet eden kitaplardan biri. Nedim Gürsel kitabı yazarken bu şehirde neler yaşamıştır diye düşünürken buluyorum kendimi. Kitaptaki mekanlar canlanıyor gözümde.

Venedik Gezisi- Resimli Dünya
Venedik Gezisi- Resimli Dünya

Resimli Dünya, Nedim Gürsel ve Venedik

6 Şubat’ta ilk defa olarak Venedik gezisi yapma şansına sahip oluyorum. Karnaval zamanında Venedik sokaklarını arşınlıyor olacağım. Tabii gittikten, gezdikten ve Venedik havasını soluduktan sonra her şeyi ayrıntılarıyla anlatacağım. Gelin görün ki gezi heyecanı şimdiden bünyemde gezinmeye başladı. Uzunca bir müddet Venedik ile ilgili bloglar ve gezi yazıları okuduktan sonra ilk olarak gezi ile ilgili bilgilenme hareketime Nedim Gürsel’in Venedik’te geçen kitabı Resimli Dünya‘yı okuyarak başladım. Kitapta Kamil Uzman adında bir sanat profesörü, ünlü Bellini ailesi ile ilgili bir kitap yazacağı için Venedik sokaklarında gezinir, Accademia‘da Bellini ailesinin tablolarının arasında dolaşır durur. Bu kitap sayesinde Bellini ailesi hakkında bir dolu şey öğrenmiş bulunmaktayım ve tabii ki gittiğimde Selçuk’a hava atma planları yapmaktayım. Tabii bunu yapabilmek için karnaval sırasında bir şekilde müzeye gidebilmenin yolunu bulmalıyım 🙂

Benim için tatil demek burada yaşadığımız turbo hayatın içinden üç gün çalabilmek olduğu için gezmekten asla sıkılmam. Yeni gittiğim bir şehirde sokak aralarında en iyi arkadaşımla elele gezinmekten daha keyifli ne olabilir ki? 

Hele bir de kaybolduk mu değmeyin benim keyfime. Genellikle kaçamaklarımız sırasında şehrin haritası her zaman Selçuk’un elinde olur ve ben böylece etrafın keyfini çıkarmış olurum.

 Resimli Dünya : Bir kitabın izinde bir şehirde kaybolmak

Gezmek, hayattaki en güzel şey bence. Ara sokaklarda dolaşmak, damak tadına uygun keyif noktaları keşfetmeye çalışmak, elinde kahve fincanınla binaları, etrafı, insanları seyretmek, hayal kurmak ve kimsenin göremediği bir şeyi görmeye çalışmak…

Bundan daha güzel ne olabilir ki?

Fırsat yaratabilirsem eğer gitmeden önce Thomas Mann’ın Venedik’te Ölüm adlı kitabını da okumak istiyorum.

Venedikten geldikten iki gün sonra fuar için Frankfurt’a gideceğim. Daha önce iki kez gittiğim bu şehre bu sefer Selçuk ile beraber gideceğiz. 

Durak noktalarımızdan biri Goethe’s Haus olacak. Çok az kaldı gitmemize. Yaşasın!

Venedikteki ilk günümüzün nasıl geçtiğini merak edenleri BURAYA

Venedik’te ünlü kim yaşamış merak edenleri BURAYA

Venedik’te illa ki yazpılması gereken şeyleri öğrenmek isteyenler de BURAYA tıklasın lütfen.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Resimli Dünya- Venedik yolculuğu öncesi” yazısında 2 düşünce

  1. Aylin Kurhan diyor ki:

    Sevgili Özlem,
    Benim senin seyahat notlarında üçüncü durağım İtalya oldu. İtalya benim Avrupa’da en sevdiğim ülke tabi gördüklerim arasında yoksa İrlanda İngiltere İskoçya, İskandinav ülkelerini görmemiş biri olarak söylüyorum. Filmlerden fotoğraflardan gördüğüm kadarıyla bu ülkeler favorim olabilir gidince. Neyse İtalya son yıllarda nerdeyse her yıl gitiğimiz ülke oldu. İlki Kerem ile annem teyzem falan kalabalık bir şekilde yaklaşık 20 yıl önce olmuştu. 3 şehirli bir ETS turu idi. Venedik Floransa Roma. Belki kalabalık olduğumuzdan Kerem çok küçük olduğundan ve yaz sıcağında gidildiğinden yıllarca gitmedim. Artık zaten pek tur gezisi yapmıyoruz, yaptığımızda da tur bizi hiç sevmiyor ekstralara katılmadığımızdan. Kendimiz gezip turu yol ve otel ayarlamaları için kullanmış oluyoruz ki kızmakta haklılar. Bir yılbaşı Roma turuna Cappa ile katılmıştık. Sadece gidip gelirken gördük turcuları, Otel Shertondu. Metro ile şehre iniyorduk. Ne şehir gezilerine katıldık ne yılbaşı yemeğine. Gezide raslantıyla karşılaştığım bir arkadaşımdan duyduğuma göre yılbaşı yemeği için kişi başı 80 EURO akşam ekstra şehir gezisi gündüz ekstra şehir gezisi deyip otobüsle dolaştırıp birkaç fotoğraf çektirip 20’şer EUROlarını (her bir gezi için) almışlar. Yılbaşı yemeğine ne diye katılayım Türkiye’den gelmişim otelde memleketlilerimle yemek yiyeceğim. Biz şehre inip Navona meydanında bir yer gözümüze kestirip yemek yedik oralılarla içiçe. Çok keyifliydi. Ama İtalya’nın yılbaşısı için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Orta Avrupa gibi değil bir şey yok özel bir gün gibi değil. Öyle meydanlar eğlenceler falan yoktu. Belki o sene Avrupa’da terör tehditi vardı, heryerde polis falan ondan da olabilir. Biz genelde bir yer seçip oraya konuşlanıyoruz. Son yıllarda her yıl Roma nerdeyse, geçtiğimiz yıl da Bologna, İtalya köyleri (Çinko Terra)ve Porofino gezisi yaptık. Trenlerle yol ala ala karı koca. O kadar çok trene bindim ki İtalya demir yollarını bayağı ezberlemişimdir. Venedik ve Floransaya yine gitmek istiyorum elbette Roma’dan fırsat kalırsa. Sana Venedikte geçen polisiye serisi önereceğim; İkinci Dünya Savaşı sonrası Venedik’te geçen bir üçleme, okumadıysan. Serinin adı Carnavia Üçlemesi. Birinin adını hatırlıyorum: “Hain” üçüncü ve son kitap. Anlamışsındır polisiyeyi çok seviyorum. Ama öyle sadece cinayet çözümlemesi yapanları değil. İçinde politik göndermeler tarihi sosyolojik bilgiler olanlar yani polisiye kurgusu dışında birşeyler anlatma derdi olan kitaplar ki bu üçleme de öyle. Amerika’nın II. Dünya Savaşı sonrası İtalya ve Avupa’da, Balkanlardaki politikalarını CIA gizli çalışmalarını vatigan etkisini falan anlatıyor. Bologna’yı Portofino’yu Çinko Terra köylerini anlatmak ise sayfalar sürer. Buradan anlatamam güzelliklerini blog açmam lazım )) Biz bu köylerden Monterossa’da kaldık 3 gece. Denize gökyüzüne açılan nefis bir otelde. Otelimizi de İstanbul’da bir tur şirketi ayarladı istersen Fatihten ismini alır sana yazarım. Combine tren bileti alıp köyden köye trenle dolaşıp durduk. Her köy bir cennet köşesi gibi. Bazı köylerin arası yürüyerek de geçilebiliyor ama biz hiç yürüyüşle varmadık. Portofino şahane bozulmamış bir cennet köşe. Yüzyıllardır ne yolunu değiştirmemişler ne yeni bir bina yapılmış. Santa Margarita’ya trenle gidilip ordan otobüsle gidiliyor Portofino’ya. Yol daracık bir tarafı orman bir tarafı uçurum deniz korkunç güzel. Bizim Melih Gökçek olsaydı oranın belediye başkanı 6 şeritli bir yol yapardı. Adamlar yolun tehlikesine rağmen birtek ağaç kesmeyip yolu genişletmiyorlar ya herhalde Melihin aklı onlarda olmadığından değil)Bolonyaya girmeyeyeyim ora da ayrı bir güzellik. Bolonya üniversitesinde bir gün geçirdikten sonra allahım burda okumak nasıl bir şans dedim. Umberto Eco’nun ders verdiği sınıflara girip çıkmak nasıl bir olağnüstülük olmalı. Üniversitye giriş çıkış serbest sınıflara girip ders dinleyebiliyorsun, Heykel bölümüne girip gezip dersi izledik mesela.Bir de İtalyanca bilseydik…Sevgiyle kal..Şimdiden iyi bayramlar..Biz Sinop yolcusu dönüşte yazışmak üzere..Aylin

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Aylin sayende eski yazılarıma döner oldum. Düzenlenmemiş o kadar çok yazı var ki. Ben de sen hangisine konarsan onun düzenlemesini yapıyorum hemen. Benim için düzenlemesi yapılacak yazıyı seçiyor gibisin. Ayrıca bu yorumlaşma hali de çok iyi geldi bana. Kendimi bir kitabın sayfalarının arasına gizlenmiş bir hikayenin içindeymişim gibi hissediyorum. Teşekkürler.
      Hayatım boyunca en çok gitmek istediğim yerin başında Paris geldi. Yıllar yıllar önceydi. Küçükyalı’da salaş bir çay bahçesinde gazetenin seyahat sayfasında dolaşırken (Paris’e tur bakıyordum.) Taryland’a inanılmaz ucuz bir fiyata bir tur buldum. Vizesini falan hesaplayınca üç günlük Paris seyahatinden daha ucuza geliyordu. Düşünsene, 3-4 günlük Paris hayalini bir haftalık Tayland seyahatine sattım hemen. Selçuk, “Daha dünyanın bize en yakın köşesine adım bile atmamışken, çemberin dışından başlıyorsun gezmeye.” demişti. Haklıydı da! Ama rasyonel bir insanım 🙂
      Bir de hayatın hep güzel şeyler getireceğine inanıyorum bizlere. Öyle bir yanım var. Sağlık olsun, gerisi kolay. Tayland seyahatimizin başında da, içinde de bir sürü terslikler oldu ama hepsi bizim lehimize oldu. daha seyahatin başındayken havaalanından geri döndük. Bizim ismimizi uçak listesine eklememişler. Bunun üzerinde tur bize iki gün fazladan seyahat şanı tanıdı. Bir de ülke içindeki iki uzak destinasyona (ekstra tur) ücretsiz katılım hakkı verdik. Bizim gibi çulsuz iki genç için müthiş bir fırsattı bu. Önce üzüldük, sonra sevindik yani.
      Sonraki ikinci turumuz Cafe Tur’la Paris oldu. Hiçbir tura katılmadık, katılacak paramız yoktu. He ryeri yürüyerek gezdik. Yine hayatımın en güzel seyahatlerinden biriydi. Turla Roma seyahatimiz ise tam bir kabustu. Sıcaktı, otel şehir merkezinin dışındaydı, trenler grevdeydi. Ara ara sonraları da kısa tur maceralarımız oldu. Genellikle uçak- otel ucuz oluyor. İnsan tercih ediyor. Eskiden daha ucuzdu bu tip şeyler. Sonraları turların içinde olmaktan vazgeçtik. Atlıyor uçağa gidiyoruz. Yalnızlık hoşumuza gidiyor. Ayrıca tatile birileri ile kaynaşmak için gitmiyorum. Öyle yoruluyorum ki İstanbul’da, kaçıp gitmek, yalnız kalmak, nereye varacağını bildiğim sohbetler yapmak istemiyorum.
      Venedik, güzel bir şehir. Sanki Bologna daha güzel 🙂
      Kalabalık yoruyor beni son zamanlarda. Bir kez festival zamanı gitmiştim Venedik’e. Soğuk bir Şubattı. Festivalleri de soğuk havaları da sevmiyorum. Bologna ise gönlümde hemen taht kurdu. Bir kez de kız arkadaşlarımla gittim. O zaman da çok güzeldi. Toskana masaldı.
      Cinque Terre gitmek isteyip, her seferinde dile getirip bir türlü gidemediğimiz bir yer. Gİderiz inşallah diyorum. Trenler, yolculuklar, hayaller….
      Hayatımızdan bu güzellikler hiç eksik olmaz inşallah.
      Kitapları not aldım. Bir italya seyahati öncesinde okurum muhtemelen.
      Bayram tatili bize de başladı sonunda. Fırsat buldukça yazacağım sana. Sevgiler ve iyi bayramlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir