İSKANDİNAVYA GÜNCESİ-3

JÖRNTORGET

Akşam saat 20:30
Gamla Stan’da Jörntorget’teyiz. Meydana bakan bir kafede oturmuş, gelen geçeni seyretmekteyiz. Meydanın tam orta yerinde bir tulumba var, nedense her meydanda var. Etraf çok kalabalık. Güzel İskandinav kızları, yanlarında en az üç çocukla arz-ı endam etmekteler. Etsinler valla, hakediyorlar. Boy desen boy, güzellik desen güzellik. Yanlarında sıra sıra çocuklar var. Hayatlarının seri halinde en az dört senesini  hamileliklerle geçirdikleri belli. Ellerinde daha kırkı çıkmamış çocuklarla sokaklardalar. Bizim Türk mankene haksızlık ediyormuşum ben. Bu kadınların hepsi kuluçkaya yatarak, hiç kilo almadan doğurmuş olamazlar. Cidden zayıflar. Buradan söylüyorum, bence kesinlikle araştırılması gereken bir durum bu. Belki somon balığının yağ yakmada falan bizim bilmediğimiz bir özelliği olabilir, derhal bulunsun bence!
Meydanda ateşle gösteri yapan bir çocuk var. Aslında Avrupa ülkelerinde pek de garipsenecek bir durum değil. Sırtım çocuğa dönük. Geldiğimiz andan beri hava çok güzel olmasına rağmen şimdi üstüme ince bir hırka aldım. Eski bir kafe burası. ‘’Sundbergs Konditori’’ ismi, 1785’ten beri yazıyor. Kahveme, çikolatalı bir pasta eşlik ediyor.
Sırtımı döndüm ama arkamdan büyük bir gürültü geliyor. Gösteri yapan çocuğun etrafını insanlar çevrelemiş durumda. Küçük çocuklar etrafta neşeyle çığlık atıyorlar. Beni günün yorgunluğu içine almaya başladı. Burada olduğum için mutluyum. Çok komik, defterime şöyle yazmışım.
          ‘’Eşit köşeleri olmayan bir meydanın, yamuk yan köşesinde oturmaktayım.’’
Ne güzel bir yer bulmuşum kendime oturmak için. Sevdim bu köşeyi ve bu şehri. Meydanın bir köşesinde, bronzdan yapılma, benden daha kısa boylu bir amca meydana göz kulak oluyor. Elinde gazeteye benzer bir şey tutuyor. Yakına gidip baktığımda, elinde tuttuğu defterin üzerinde notalar olduğunu görüyorum. Sağ eliyle bu kağıdı göğsüne bastırırken, sol eliyle gözündeki gözlüğü düzeltiyor. Başında sanatçılara özgü bir kep, sırtında bir pelerin taşıyor. Biraz sonra yanına gidip, kendisine sarılıp bir poz vereceğim.
Akşamın güzel bir saati. Yaşadığım yerde karanlık inmiştir evimin üstüne. Burada boşuna mı bekliyorum gecenin üstüme kapanmasını?

 

Ben bir köşede oturuyorum, o da gelip ona sarılmamı bekliyor.
Lisbeth’in arkadaşlarına rastlıyorum zaman zaman. Geldiğimden beri gözüme sokakların her bir yanına serpiştirilmiş çiçek arajmanları çarpıyor. Çeşitliliğin güzelliğini hatırlatıyorlar bana.
Her yer cıvıl cıvıl. Kitabında bolca yalnızlık okuduğum Demir Özlü gerçekten yalnız mı hissetti şimdi burada? Gerçi yalnızlık paylaşılmazdı, değil mi? Susuyorum.
Biraz önce gösteri yapan gençten sonra, bu sefer başka biri hemen hemen aynı gösteriyi tekrar ediyor. Şimdi para kazanma sırası onda demek ki.
Arkamda gösteri yapan çocuğu ben bir kenara bırakmış, keyifle etrafımı gözleyip, bakınırken; Selçuk gözlerini gösteri yapan çocuğa dikmiş hayretle seyrediyor. Gösterinin enterasan tarafının olmadığını, asıl enterasan olan kısmın yavaş yavaş etrafına bu kadar çok insanı toplama yeteneği olduğunu söylüyor. Süper bir satıcı diyor. Biraz sonra yanına gidip iş teklif edebilir, tüccarlık kanına işlemiş.
Saat 21:21 ve sokak ışıkları yanıyor. Stockholm’e gece hafif hafif inmekte.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

İSKANDİNAVYA GÜNCESİ-3” yazısında 4 düşünce

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir