Açık konuşayım: Kendi kişisel tarihimde olmasını hiç istemediğim şeylerin de olduğu bir seneydi. Bu can sıkıcı şeyleri düşünmemeye, kendi içimde mutlu olmaya çalışıyorum. Zaman böyle uçup giderken bazı yaşananlar üzüyor insanı. Kimi zaman kendimi bir günah keçisi gibi hissediyorum. Bunca yılda öğrendiğim tek bir şey var: İnsanların nasıl davranacağına sen karar veremezsin. İyisi mi kabul…
Kategori Arşivleri: Kitap-Şehir-Seyahat
Yağmurlu bir cumartesi sabahı. Elif Batuman, son kitabı, yeşile bakan salon pencerem ve çayım baş başayız. Bilgisayar başına oturup blog yazısı yazmak için nefis bir cumartesi günü… Dışarda romantik bir yağmur, kulaklarımda insana hayatın çok güzel olduğunu anımsatan caz ezgileri, yeni demlenmiş çay ve mutfakta usul usul mayalanan bir ekmeğim var. Hayat böyle güzel anlardan…
Yakama yapışmış ve vazgeçmek istemediğim bir huyum var: Kitapların içinde hayat bulan şehirleri ve o şehirleri bana canlı kılan roman kahramanlarının ayak izlerini takip etmek. Bir kitabı okurken sokakları, başka türlü karşılaşacağımı düşünmediğim esnaf lokantalarını, kafeleri, üstüne hikâyeler adanmış yemekleri not ediyorum. Bazen kapısının önüne geldiğim köhne kafenin içinde tadına baktıklarım şaşırtıyor, bazen de yedikleriminde aradığım…
Bahçedeki zeytin ağacı çiçeklendi. Elbet, bir zeytin ağacını ilk görüşüm değil; ama bahçedeki yerini aldığı günden beri her gün yanına gidiyorum. İnce dallarına ve solgun yapraklarına dokunmaktan çok, gövdesine sürüyorum elimi. Hemen hemen aynı yaşta olduğumuzu düşünüyorum. Bir zeytin ağacına göre çok genç, insanoğluna göre orta yaşı devirmek üzere. ” Sen benden daha gençsin!” diyorum….
Cennet Mahkumu, Carlos Ruiz Zafon‘un çok beğendiğim serisinin üçüncü kitabıydı. Kitabı İngilizcesinden okumaya başladığım günlerde, kitapçı raflarında kitabın Türkçeye de çevrildiğini görüp çok mutlu oldum. Böylece koca kişisiyle birlikte eş zamanlı olarak kitabı okuma şansımız oldu. Kendi başıma kitabı okurken şöyle dedim Selçuk’a: Kitapta adı geçen bir restoran var. Restorandan daha çok Raval’ın arka taraflarında…
Unutulmuş Kitaplar Mezarlığı’na doğru yola çıkan Daniel ve babası olsa gerek kapağı süsleyen bu resim! Sanırım birkaç gün önce elime bir kitap aldım. Okumak üzere kafamın içinde sıraladığım kitap listemin içinde olmayan bir kitaptı kendisi. Amma velakin evde bu kitabı okuyan biri vardı ve yeni bitirdiği kitabı, okumam için gözümün içine sokup sokup duruyordu. Sevgili…
JÖRNTORGET Akşam saat 20:30 Gamla Stan’da Jörntorget’teyiz. Meydana bakan bir kafede oturmuş, gelen geçeni seyretmekteyiz. Meydanın tam orta yerinde bir tulumba var, nedense her meydanda var. Etraf çok kalabalık. Güzel İskandinav kızları, yanlarında en az üç çocukla arz-ı endam etmekteler. Etsinler valla, hakediyorlar. Boy desen boy, güzellik desen güzellik. Yanlarında sıra sıra çocuklar var. Hayatlarının…
İçimden Demir Özlü’nün kaleme aldığı ”Stockholm Öyküleri”nde okuduğum sızıyı dışarı atamıyorum. Kalabalıklar içinde bile yalnız olabiliyor insan; kaldı ki yazarın satırlardan anladığım kadarıyla, etrafta gönlü kandırabilecek bir kalabalık da yok. Yazılanlarda yalnızlık duygusu o kadar yoğun ki, uzansam dokunabileceğimi hissediyorum o duyguya. Elimle dokunsam, iki elimin arasına alacağım o meşum duyguyu ve savuracağım okkalı bir…
- 1
- 2