Elif Batuman, son kitabı ve yağmurlu bir cumartesi

Yağmurlu bir cumartesi sabahı. Elif Batuman, son kitabı, yeşile bakan salon pencerem ve çayım baş başayız.

Son günlerde hayat...
Son günlerde hayat…

Bilgisayar başına oturup blog yazısı yazmak için nefis bir cumartesi günü… Dışarda romantik bir yağmur, kulaklarımda insana hayatın çok güzel olduğunu anımsatan caz ezgileri, yeni demlenmiş çay ve mutfakta usul usul mayalanan bir ekmeğim var. Hayat böyle güzel anlardan ibaret. Hayatın böyle güzel olduğunu biliyorum da, etrafımızda dönüp duran onca şey unutturuyor bize bu güzellikleri.

Çalışan kadının hafta sonu ile imtihanı…

Baştan söyleyeyim bu hafta sonu cumadan yalnızlıkla başladı. Ev halkı cuma sabahından itibaren dağıldı. Selçuk uzak/yakın başka bir ülkeye, Kuzey arkadaşlarıyla eğlenmeye gitti. Cuma gecesi kendimle baş başaydım. Böyle anların benim için en korkunç yanı ne yapacağıma karar verememem oluyor. Aklımdan onlarca düşünce geçiyor. Güzel bir film izlerim diyorum, sonra blog yazarım, ardından kitap okurum, yürüyüşe çıkarım, hayallere dalarım. Bir heyecan sarıyor içimi. Bu telaştan ne yapacağıma karar veremeyip, yapmak istediğim hiçbir şeyin yetişmeyeceğini düşünüp telaşlanıyorum. Eee malum, telaş benim ikinci adım. Her şeyi yapma isteğim, hayallerime, sevdiğim şeylere giden yoldaki açlık beni her pazar akşamında, “Ahhh, bu hafta sonu da bir şey yapamadım!” duygusuyla karşı karşıya getiriyor.

Yağmurlu bir cumartesi….

Cuma akşamı yalnız kalınca film seyretmeye karar verdim. Arkasına gerçek bir dekor olarak sevdiğim bir şehri almış romantik bir komediye asla hayır demem. Bu aralar sanki önümüzde uzun bir yaz mevsimi yokmuş gibi davranıyorum. Yaz tatilimi kaderin ellerine teslim ettim. Onun yerine ekim- kasım aylarına takıldım. Dileğim eylül sonu gibi Kuzey’i uğurlayıp, ayrılık acımı dindirecek bir yere gitmek. Uzak bir destinasyon olsun, daha önce görmediğimiz bir yer seyahat hanemize yazılsın diyorum. Meksika ya da Peru bu destinasyonlardan biri olabilir. Bu yüzden film seyrederken de mekan açısından bana ilham verecek bir film olsun istedim.

Dün gecenin filmi böyle seçildi. Netflix’in film arama tuşuna Peru yazdım ve kendimi romantik bir komedinin aşk acısı çekmeli, ayrılık acısıyla içip kendini kaybetmeli temposuna bıraktım. Tahmin edersiniz ki, film çöptü. 😀 En azından Lima manzaraları seyretseydim ama o da yoktu. Yine de terk edilen aşık kızımız aşk acısından kurtulmak için en yakın arkadaşının önerisiyle yıllardır ertelediği bir şeyi yapmaya karar verdi: Blog yazmak.

Ehhh, malum konu her zaman ilgimi çekiyor. Blogculuk kabul edersiniz ki her derde deva bir durum. Ben o kişi olamayacaksam bile, blogculuğun sonu bir de kitap çıkarmaya dek uzanıyor ki neresinden bakarsanız bakın nefis bir hayal bu. Bu kızımız da bir blog açıp çektiği aşk acısından bahsediyor ve ilk postunu yazdığı gün altmış kişi okuyor blogunu. Ne müthiş değil mi?

Blogculuğun ilk günleri…

Blogculuğumun ilk günlerinde bir yazı yazar ve uzay boşluğuna o yazıyı bırakırdım. Yazının geleni gideni pek fazla olmazdı. Ama o günlerde blog yazarak geçirdiğim o zamanı düşündüğümde içim hep mutlulukla dolar. Kuzey’in küçüklüğü, taşınmamız, taşınma-yerleşme sırasında eşyalarla birlikte anılarımızı da birer birer paketlemem, Kuzey’in belki de hayatının en önemli dönemeci sayılacak okul değişikliği, büyümesi gelir gözlerimin önüne.

Endişeli anneliğim, mutfağın hemen önündeki aydınlık masada, kristal ışıltılar yayan avizenin hemen altında yazdığım blog yazıları hayatımın güzel bir dönemine denk geliyor. Sonraki yıllar da çok güzel şeyler armağan etti hayatıma ama blog yazmak denince nedense o ev, o masa, Kuzey’in hayatının o minik zamanları….

Hayat yeni başlangıçlar ve yeni maceralar değil mi zaten?

Tıpkı bazı şarkıların sadece bir yere, bazı kitapların tadı asla unutulmayacak bazı tren seyahatlerine, adı konmaz bazı kokuların da sadece bir tek eve ait olması gibi. Hani kapıdan içeri adımınızı attığınız an sizi saran evinizin o aileye ait kokusu vardır ya, işte öyle bir şey söylemek istediğim.

Blogculuğumun en güzel zamanları teras katındaki o eve, Kuzey’ciğimin çocukluğuna denk geliyor. Şimdi oturduğumuz bu ev, Kuzey’le birlikte bahçesine ektiğimiz ağaçların büyüdüğü, meyve verdiği, Kuzey’in liseyi bitirip yuvadan uçmaya hazırlandığı bir zamanın anılar topluluğu. Çocuğumuzun bundan sonraki hayatı bizim hiç ortak anımızın olmadığı bir yerde şekillenecek. Bu ev, belki de blogculuğumun bundan sonraki zamanında oyalanabilmek için başka bir hayata evrilmeye çalıştığım günleri anlatacak sizlere. (Göz yaşlarım pıt pıt)

P.S: Peru’lu blogcu kızımızın olduğu filmin adı Ayrılık Acısıyla Başetmek. 😀

Elif Batuman’ın son kitabı: Either/ Or

Bahsettim mi bilmiyorum ama Elif Batuman’ın son kitabını kitapçılara ulaştığı ilk gün aldım. Londra’daydık ve İstanbul’a dönmek üzere şehirden ayrılmamız gerekiyordu. Kitabı almadan şehirden ayrılmam diye tutturdum. Piccadilly’deki Waterstones’dan kitabı aldığımda yüreğim hafifledi. Oradan hemen bir trene atlayıp doğruca şehrin neresinde olduğundan emin olamadığım Stansted Havaalanı’na doğru yola çıktık. Ne uzak bir yerde bu havaalanı yahu! Ne yazık ki Sabiha Gökçen Havaalanından kalkan Pegasus ve Atlas Jet sadece bu havaalanına iniş yapıyor. Sabiha Gökçen de bizim eve yakın.

Elif Batuman’ı ne çok severim bilirsiniz. Kitabımızın kahramanı Selin’in maceraları Batuman’ın ilk kitabı The Idiot’ta (Budala) başlamıştı. Selin bu kitapta Harvard Üniversite’sindeki ilk yılını, tuhaf bir ilişki içinde olduğu Macar genci Ivan’a karşı hissettiklerini, bu aşkın peşinden Budapeşte’nin küçük bir köyünde katıldığı bir çalışma kampında yaşadıklarını anlatıyordu. Ivan’la işler istediği gibi gitmemiş, kitap da Harvard’da geçirilen ilk yılın ardından bitmişti.

Either/Or bir devam kitabı…

Budala, Elif Batuman’ın hayatından izler taşıyor. Kitabın taşıdığı öğeleri bir kenara bırakacak olursam, içimdeki o ergen heyecanını hâlâ öldürememiş olmalıyım ki kampüs romanlarını okumaktan vazgeçemiyorum. Elif Batuman da kitaplarının adlarından da anlaşılacağı gibi her romanının içinde daha önce yazılmış başka bir kitaba saygı duruşunda bulunuyor. Sevdiği ya da bir koşulda okumak durumunda kaldığı kitapların satır aralarında kayboluyor. Kahramanımız Selin’e şimdilik umutsuz gibi görünen aşk hikâyesinin içinde bu yazarlar eşlik ediyor, elinden tutuyor, derdine çare olamasalar da Selin’i bir yerden alıp başka bir yere sağ salim ulaştırıyorlar.

Bir maceradan başka bir maceraya atlayan bir Selin bulmak isteyenler bu kitapta aradığını bulamaz.

Benim için Elif Batuman kitapları vaktinde hiç bitmeyecek sandığım gençlik yıllarım gibi…  Her şeyin çok kötü ya da çok iyi olduğu o zamanları hepimiz anımsarız. Zaman, Batuman’ın kitaplarında sakince akıyor. Arkadaşlarımızla birlikte okulu kırdığımız o kadim zamanlar vardı ya hani; insanın kalbi o günlerin sıcaklığı ile doluyor. Şarkılardan fal tutmak gibi, duyduğunuz her cümlede, okuduğunuz her cümlede size söylendiğini düşündüğünüz bir yan buluyor ve anımsadığınız o zamanlar çok geride kalmış olsa bile hatırlamanın gücüyle huzur buluyorsunuz. Geçecek demek istiyorsunuz Selin’e.

Benim için, “Tıpkı tatlı bir huzur olmak için Kalamış’a gitmek” gibi bugünden kopup geçmişe uzandığım kaçak zamanlar Batuman kitapları. Üstelik hemen hemen aynı yaşta olsak da başka yerlerde sürüyor hayatlarımız. Yine de benim gibi melankolik ruhları yakalıyor Batuman.

Elif Batuman’ın Ecinniler kitabıyla ilgili ne yazmışım okumak isterseniz sizi BURAYA alayım.

 

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Elif Batuman, son kitabı ve yağmurlu bir cumartesi” yazısında 13 düşünce

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Gamze’cim hoşgeldin…
      Umarım blogculuk kazanır. Yabancı blogların takipçilerini görünce şaşırıyorum. Bloglar bir nevi günlüklerimiz; okunsa da okunmasa da bizim. O yüzden blogumu çok seviyorum. Emek verdiğim nice şeyden biri…
      Öpüyorum seni çok.

  1. elif diyor ki:

    Akademik anlamda hiçbir hırsım yok hatta anarşist bir bakışla hepsini bütün sınvaları filan reddedesim var ama senin yazıları okuyunca yanlış yapıyormuşum düşüncesi geliyor bana. İyi bir lisede okusun istiyorum vs. Geriye bakınca ne düşünüyorsun LGS hakkında? (benim oğlan yedinci sınıfa geçti )

    Batuman’ı herhalde çok arada derede okudum ve hiç sevemedim ilk okuyuşta, bir şans daha vermem lazım. Paris ve Elif Batuman’ı seninle özdeşleştirmişim; onu da fark ettim.

    Sevgiler.

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Merhaba,
      Elif Batuman senin yazarın değil bence. Bu kitap ilk kitabından daha da durgun. İlkinde bir şey yakalayamadıysan bunda daha da sıkılırsın. 🙂

      Doktor olmuş birinin akademik olmama şansı nedir bilmiyorum. Yani sıkı çalışmayı bilen, hayatı boyunca da çalışmış birisin. Bütün sınavları, bütün iyi okulları falan ben de reddediyorum ama yapacak bir şey yok. Kuzey’in tüm orta okul, lise hayatı boyunca okuduğu okulun tüm uygulamalarına kızdım, söylendim. Yine de çoğu çocuğa göre çok şanslıydı. IB diplomasını alacağım diye gecesini gündüzüne katıp çalıştı. Üstüne bir de pandamı sıkıntılarıyla başa çıktı. İyi bir yerlerde okuyacak muhtemelen. Daha iyisi de olabilirdi. Ama hayatta her şey çok çalışmaktan geçmiyor, şans da lazım.:)))

      Değer mi? Bilmiyorum. Bu kadar çalışırken hiç keyif almadı. Durmadan söylendi. Acı çekti. Onun gibi bir dolu çocuğun yaşadıklarından bahsediyorum. Bir stresten başka bir strese… Sat sınavları, IELTS, TOEFL, okul sınavları, IB sınavları… Vallahi bazen ben de değmez diyorum. Ama bizim gibi bir ülkede başka şans var mı? Tek yol Kuzey’in, bizim izlediğimiz yol olmasa da çalışmaktan başka yol yok.
      Çocuklarımızın hepsi mutlu olur inşallah.
      Bu arada Kuzey okuduğu okula LGS öncesinde, ilkokul 3. sınıfta ara sınavla girdi. Bu açıdan LGS stresi çekmedi. Hayatta yaptığımız en doğru işlerden biriymiş. Bu konuda kendi aklımı uzanıp uzanıp öpüyorum. Bu ülkenin çocuklarının sınavları bitmeyecek sanırım. Allah hepsinin yardımcısı olsun.
      Çok öperim seni.
      Kolaylıklar…

      • elif diyor ki:

        Teşekkür ederim Özlem, maalesef öyle, eğitim sistemi denen koca oluşumda basiret sahibi tek adam yok; varsa da yetkisiz ve etkisiz :(( Çocuklarımızın ve bizim işlerimiz elbette hiç kolay olmayacak.
        Kuzey’in gayretini çok takdir ettim; yolu- bahtı açık, şansı bol olsun. Öpüyorum sizleri

  2. Natali diyor ki:

    Özlemişim yazılarını okumayı, çok iyi geldi arkadaşım. İnsanın yoğun hayat temposunda kendine açılan boş alanda gerçekten ben de senin yazdığın gibi ne yapacağını şaşırır vaziyette oluyorum. Kitap mı, film mi derken zaman geçiyor:) Umarım daha çok okur, daha çok gezer ve daha çok güleriz…

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Natali,
      Ben de bloga bir şeyler yazmayı özlemişim. Her yorum geldiğinde yazdığın bir yazıya yorum yapılmasının nasıl bir mutluluk olduğunu anımsıyorum. Tuhaf bir şekilde burada edindiğim dostluklar o kadar gerçek ki. Bunca yılı birlikte gönül ferahlığı ve karşılıklı sevgi ile geçirdiğimizi her düşündüğümde şaşkınlık yaşıyorum. Sahiden insanlar adı sanal olan bir dünyada tanışıp dost olabilir mi?
      Galiba yazının birleştirici gücü bu.
      Yukarıdaki tüm temennilerine katılıyorum. İnşallah daha güzel günler vardır önümüzde.
      Çok öpüyorum seni.

  3. Sezer Eser Perker diyor ki:

    O her şeyi yapma isteğini çok iyi anlıyorum sevgili Özlem. Çok tanıdık. Ancak henüz atlattığımız salgın dönemi beni bir parça yumuşattı bu konuda:) Daha fazla akışına bıraktım. Sakin sakin 🙂
    Kuzey’in hayatındaki yeni dönem ile ilgili hislerini de anlıyorum. Dilerim her şey çok güzel olur. “Ortak anılarımızın olmadığı” diyorsun. Hangi ülkede, şehirde okuyacağını merak ettim . Daha önce bahsettiysen kaçırmış olabilirim. O şehre dair ortak anılar bundan sonra birikecek. Bizim tatlı Tallinn’imiz gibi:) Gönlümüzde taht kurdu resmen. Çocukların büyüyor olmasına alışmak zor. Endişe ve özlem hali bizi ara ara yoklamaya devam edecek. Örneğin Orhun, şu an sadece gezmek için Fransa’da. Koca adamı merak edip duruyoruz:) Devamında verdiği kararlar da muhtemelen uzaklarda olacak. Bize düşen aklımıza, kalbimize mukayyet olmak:) Önce sağlık olsun, bunlar da güzel şeyler aslında. Kendi kendilerine yettiklerine tanık olmak güzel. Sana keyifli bir yaz dilerim. Devamında da hayal ettiğin seyahatleri… Elif Batuman hakkındaki her sözüne de katılıyorum:)
    Seni sevgiyle kucaklarım…

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Elif Batuman sevdiğimiz, gururlandığımız tatlı bir kadın di mi? Ortak sevgide buluşmak gibisi de yok. Kitabı sakin sakin okuyorum. Acele etmeden, telaşsız. Gerçi belki de bana kalan zamanlarda telaşa kapılacak gücüm olmadığındandır bu durum.
      Kuzey yüksek ihtimal İngiltere’ye gidecek. Tercihlerini yaptı. Yakınlık, ulaşım kolaylığı, Avrupa ülkeleri arasındaki seyahat kolaylığı ve özgürlüğü ve elbet bir de kabul aldığı okulları sevmesi İngiltere tercihinin sebepleri. Ama diğer yandan bir de Toronto Üniversitesi var. Buranın işletme okulu çok iyi. O yüzden orayı da listeden silemedik. Okul müthiş ama uzaklık ve soğuk düşündürüyor bizi. Sanırım çok yakında kararı netleşecek. Kanada’yı hala kenarda tutsa da Kuzey’in tavırlarından İngiltere hissiyatı alıyorum. :)))
      Sen benim önümde süper örneksin. Orhun da resmen gözümüzün önünde büyüdü. (Bu çocukları biz kamusal alana açtık yahu. Umarım ilerde başımıza iş açmayız.) Talin denince aklıma siz geliyorsunuz. Senin blog yazıların, şehri tek başına ve bazen ailecek gezmelerin, gidişler, dönüşler….
      Elbette alışmaya çalışıyorum ama zormuş yahu. Yapacak bir şey yok. Çocuklar kanatlarını çırpıyor. Bize de alışmaya çalışmak ve özlemek düşüyor
      Ben de seni kucaklarım. Du’ bakalım daha neler paylaşacağız burada.

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      “Derdini yazıya döküp rahatlayanda bugün!” diyelim halime. Bu yazının gönder tuşuna basınca cumartesi gününü kurtarmışım gibi hissettim. Bizim jenerasyonun kendini hep bir şeyler yapmak zorunda hissetme hali geçmeyecek sanırım. Belki de bu yüzden tatilleri çok seviyoruz. Ne dersin?

  4. Arzu Tırak diyor ki:

    Hoş geldiniz,: çocuğumun bundan sonraki hayatı hiç ortak anımızın….:dediğiniz cümle var ya ,beni de aldı götürdü.Emre,m üçüncü sınıfta,bir gidiyor,iki ay yok ortalarda,hem de İstanbulda.Ama nasıl güzel bir genç adama dönüştüğünü görmek de gurur verici…Hayat her şeye alıştırıyor Õzlem. Sağlıkla ve sevgiyle kalın.

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Arzu,
      Tuhaf bir his ya. Şimdilerde de bizden ayrı bir hayata adım attı aslında. Üniversiteye giriş anlamındaki tüm yükümlülüklerini bitirince bir rahatlama geldi bizim oğlana. Günlerini hep arkadaşlarıyla dolduruyor. Biz de işte güçteyiz zaten. O da biz de ayrılığa hazırlanıyoruz yavaş yavaş. Elbette en sağlıklısı bu.
      Ama insanın yüreği daralıyor tabii. O göbek bağı sanırım sadece doğumda kesilmiyormuş. Şimdilerde aramızdaki o görünmeyen bağı da keseceğiz gibi hissediyorum. Dediğin gibi hepsi çok güzel çocuklar oluyorlar. Şu konuda da mütevazı olamıyorum: Çok güzel çocuklar yetiştirdik. 😀
      Çok ilgilendik, çok sevdik, çok sarmaladık, çok dinledik.
      Hepsinin yolu açık olsun inşallah. 🙏

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir