Doğum günü çocukları…

Geldik cumaya… Hayat hızlı akıyor. Bir başını yakalıyoruz yeni gelen haftanın bir de sonunu. Benim için bu hafta günler hep önden gitti. Salıyı çarşamba zannettim, çarşamba gününün buluşmasına hazırlandım, “Ay bu da yetişecek, şu da!” derken hafta bitti. Geldik üniversite sınavının olacağı hafta sonuna. Bizim aile için buradaki üniversite sınavı bir formalite. İşler istendiği gibi gitmezse diye yapılacak bir B planı. Selçuk’un Barselona’da olacağı hafta sonu için benim tüm hafta sonumu verecek olduğum bu sınav için gereken tüm duygu sömürülerini yaptım. Sonra kendi kendime dedim ki, aman oturursun bir kafede kitap okursun, bir şeyler yazarsın, o da mı dert. Allah tüm çocukların yardımcısı olsun, emek eden herkes karşılığını bulsun inşallah. (Ah, o kadar şanslıyım ki, yan komşumuzun oğlu da sınava aynı okulda gireceği için getir-götür-bekle keyfini komşu babaya yıktım.)

Doğum Günü Çocuğu- Babalar Günü
Doğum Günü Çocuğu- Babalar Günü

Cahit Sıtkı’nın orta yaşını çok uzun zaman önce geride bırakan bir birey olarak bıktım sınanmaktan, denenmekten, testten geçirilmekten.

Hayat bir sınav herhalde. Kuzey’e gitmeden şu ehliyet işini halletsen mi diyorum, bir gülme geliyor bizim oğlana. 😀

Haftanın doğum günü….

Bizim ailede mayıs ve haziran doğum günü zamanı. Etrafımız, arkadaşlarımız da ya kızgın bir boğa ya da sağı solu belli olmayan İkizler. Hâl böyle olunca gün geçmiyor ki bir kutlama olmasın, bir şampanya patlamasın, bir buluşma olmasın, çaylar kahveler ardı ardına içilmesin. Şikayetçi değiliz. Şükürler olsun halimize ama yorulduk. Salı akşamı bahçede, site komşularımızın olanıyla ve kardeş katılımıyla Selçuk’un doğum gününü kutladık. Dün akşam Kuzey’in ilk okul arkadaş grubuyla can dostun doğum gününün pastasını kestik. Her sene, her yeni doğum günüyle, her yeni fotoğrafla çocuklar büyüdü, biz biraz yaşlandık. Eskiden fotoğraflarda ön sıralarda çocuklar olurdu, şimdi biz büyükler öne dizilir olduk. 😀

Bu cuma sahip olduğum her şey için şükran duyduğum bir gün.

Haftanın podcastleri…

Geçen aylarımı podcast dinleyerek geçirdim. Araba kullanırken podcast dinlemek hoşuma gidiyor, yürüsem yürürken de dinleyeceğim ama haftada üç gün spor yapmayı son üç aydır hayatıma sokmuş olsam da eskisi gibi yürüyemiyorum. Ya sabahları biraz daha geç kalkıyorum ya da akşamları işten dönünce miskinlik yapıyorum.

Son zamanların dinlediğim podcastleri şunlardı;

Bibliyoterapi

Anlatamadım

Nasıl Olunur

Okur Sohbetleri

Evrim Kuran da sıklıkla dinlediklerim arasında. Şimdi linkini koymadığım nice süper sohbete de kendi kendime sıklıkla konuk oluyorum. Edebiyat severler eminim Deniz Yüce Başarır’ın hazırlayıp her kitapla birlikte süper bir konuk ağırladığı Ben Okurum podcastini de severler. Ben bu hafta başka bir podcast serisinin müptelası oldum ama! Bahar Akincı’nın hazırladığı podcast Bahar Akıncı ile Başıma Gelmeyen Kalmadı. Her konuk birbirinden özel, birbirinden güzel. Kalbimi Zeynep Boneval ile Özlem Dinç’te bıraktım. Her iki konuk da insanı sesi ve anlattığıyla astral seyahate çıkarabilir. O kadar diyorum, ona göre. Dinleyin hemen.

Bu podcastlerin benim için en güzel yanı bana unuttuğum şeyleri anımsattı. Pandemiyle birlikte içinde kaybolduğumuz izole yaşamlardan çıkmak kolay değil. Yeni yeni bu sıkıntılı süreçten, bize yaşattıklarından sıyrılmaya çalışıyoruz. Pandeminin bende yarattığı ve şimdilerde yıkamadığım düşünce şu oldu: “Başımıza her an her şey gelebilir, yarın ne olacağı belli değil. Salla gitsin.”

Bu salla gitsin düşüncesi de tarif edilemez bir ataletsizliğe sürükledi beni. Yapmak istediğim çok şey var ama harekete geçecek gücüm yok. Zorunlular dışında aksiyon almaktan korkuyorum. Oturduğum yerde pelte gibi yaşadığım bir dönem.

Babalar Günü geldi…

Hepimiz cuma günü başlanan yazının pazar gününe uzadığını fark ettik değil mi? Evde kimsecikler olmayınca ben yine kendime kaldım. Bahçede temizlik yaptım, çok geç kaldığım fide ekme işini hallettim. Ağaçtaki kara dutları topladım. Bol bol çay demledim. Ara vermeden bir kitap okudum. Ortalama bir kitap ama bana çok iyi geldi. Küresel ısınmaya, nesli tükenen hayvanlara, doğanın kıymetini bilmediğimize dair yazılmış bir romandı. Abartılmış diyeceğim ama demeye dilim de varmıyor çünkü biliyorum ki kitapta bugünmüş gibi okuduğum tüm doğa felaketleri hiç de uzağımızda değil.

Bu haftanın kitabı: Göçmen Kuşlar
Bu haftanın kitabı: Göçmen Kuşlar

İki yıl öncesine kadar dünyayı nerdeyse iki yıllık bir kapanmaya mahkum edecek bir virüsün varlığından da bihaberdik. Bir gemide, okyanusta geçen kitabı sevdim çünkü bana ihtiyacım olan şeyi verdi. Hafta sonu yalnızlığımı bu kitapla paylaştım, beni yormadı, kolayca aktı. Çeviri ile ilgili bir sıkıntı da yoktu ama keşke birileri kitabı son bir kez okusaymış. Kelimelere gelen eklerin böyle atlandığı, benle başlayan bir cümlenin sen fiil köküyle bittiği ve bunca hatalı tekrarın yapıldığı bir kitap Çınar Yayınları’na, dolayısıyla da Kırmızı Kedi Yayınevi’ne yakışmamış. Kitapların fiyatlarını bir kenara bırakacak olursam, bu tip hatalar edebiyat severlere işkence. (Ben takılıyorum mesela)

Eh, bu hafta da öyle böyle kafamda uçuşan şeyleri birkaç satıra sığdırdığıma göre bu blog yazısı tamamlanmış olur. Her işin en iyisinden ziyade, elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Yazının ana fikri: Olduğu kadar!

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Doğum günü çocukları…” yazısında 4 düşünce

  1. buket diyor ki:

    Bahar Akıncı’ya hiç rastlamadım podcastlerde, hemen bakacağım o yüzden. Diğerlerini ben de keyifle dinliyorum. Bizde tatil olduk ama hafta sonu yok sınav stresi, telaşı diyerek ne olduğunu anlamadan geçirdik. sonrasında da farklı iş güçle bu güne geldim ama dinlenemedim daha düzgün. Olsun diyorum, önümde uzuuun bir tatil var çok şükür. para yok şu öğretmenlikte ama bu güzel. 28 yıllık öğretmenin maaşını bir söylesem şaşarsın. ne yapalım işte, dediğin gibi her şey oluruna varıyor.

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Ah Buket,
      Bir de emekli maaşları var :)))
      Bence de öğretmenliğin en güzel yanı uzun yaz tatilleri. Sen zaten hayat nasıl güzel yaşanır biliyorsun. Bu yaz karavanınla seni. gezerken izleyeceğiz bence. Mis gibi domateslerin, taze demlenmiş çayın kokusu bizim buralara kadar gelir eminim. Bizde de hiçbir tatil planı yok. Önceden tatillerim hep planlı olurdu. Uçak biletlerim aylar öncesinden alınırdı. Şimdi mazide kaldı o günler. Umarım güzel bir yaz olur hepimize.

  2. Sonat diyor ki:

    Podcastler gerçekten kurtarıcı oldular Özlem’cim. Uzun bir süredir yürürken, evde rutin bir işle uğraşırken, arabada vazgeçilmezim benim de. Önerdiklerin en güzelleri. Hele Nasıl Olunur ve Bibliyoterapi en sevdiklerimden. Bahar Akıncı’nın Başıma Gelmeyen Kalmadı’yı da çok severim. Konuklarını dinleyip de evde oturmak zor aslında. İnsan kapıyı çekip gitmek istiyor. Gidip uzun bir süre de dönmemek. Bunlar dışında benim dinlediklerim arasında olan Günün ve Güncelin Edebiyatı, İstanbul Ansiklopedisi, Kahverengi Yol Panoları, Gayrisafi Fikirler, Vaillant ile Kafa Rahatlatan Sohbetler’de de güzel vakit geçiriyor insan…Yeni bir şeyler öğrenmek, düşünmek hoşuma gidiyor benim de.
    Güzel okumalar, keyif veren sohbetlerle geçsin yazın…
    Sevgiler.

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Zamanı bir türlü kendime yettiremiyorum. Yapacak onca şey var ama yapmak istediklerimin hangisinin elinden tutsam diğeri eksik kalıyor. Bazen bir kitabın içine gömülüyorum, bazen de elimde bir kitap öyle oturuyorum. Kişisel mutluluğumuz şükür Allaha yerinde ama ülkenin gidişi ister istemez arka planda üzüyor insanı. Hâl böyle olunca edebi mutluluk anları içinde huzur arıyoruz. Ya edebiyat, ya sanat olmasaydı. :))
      Çok öpüyorum seni.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir