Hayat en güzel hediye

Hayat anlardan ibaret. İnsan bazen durmadan değişen dünya düzeni içinde ne yapacağını şaşırıyor. Evde mi otursam yoksa “hayattan geriye anılardan başka bir şey kalmıyor.” diyerek her anı sonuna kadar mı yaşasak karar veremiyor. Çok yorgun olduğum zamanların hepsinde kendime aynı şeyi söylüyorum: Bir gün hiç kalkmadan yatacağız, şimdi yürü!

Fotoğraf aramak için telefonumdaki fotoğraflara dalınca geçmişteki tatillerimizin içine düştüm. Seyahat fotoğraflarının nerdeyse hepsi yüzümü güldürdü. Maksimum 2017 yılına kadar olan fotoğraflar telefonumda. Diğerleri muhtemelen telefon değiştirirken derlediğim, topladığım bir diskin içinde saklı. Dijital hayat böyle işte. Hem kolayca ulaşmak mümkün, hem de unutmak.

Onlarca, yüzlerce fotoğraf…

Hayat anlardan ibaret
Hayat anlardan ibaret

Seyahat günlüğü…

Seyahatlerde eskiden olduğu kadar çok fotoğraf çekmiyorum. Hele ki daha önceden gittiğim yerlerse. Paris mesela. Her seferinde birkaç fotoğrafla geri dönüyorum şehirden. Yalnız geçirdiğim üç- dört günüm oluyor. O günlerde de yalnızlığımla kol kola sokak sokak geziyorum şehri. Önceleri her Paris’e gidişimizde şehrin daha önce kalmadığımız bir bölgesindeki bir otelde kalır; hem değişik bir oteli, hem de şehrin bilmediğimiz bir bölgesini keşfederdik. Birkaç senedir başka hiçbir otele bakmadan aynı otele gidiyor, aynı bölgeden şehrin hangi bölgesini canımız çekerse o tarafına adımlıyoruz. Grands Boulevards sıklıkla gittiğimiz her yere yakın. Opera Bölgesi on dakikalık yürüme mesafesinde, Montmartre Tepesi biraz daha yürümek gerektirse de hemen yanı başımızda. Yürümeyi sevdiğim için Odeon’a da, St. Michel’e de, St. Germain’e de sokaklarda yürüye yürüye gidiyorum. Kendime flanöz diyebilirim bence.

Seine Nehri’ne ulaştığım an kısa bir durma anı veriyorum kendime. Notre Dame Katedrali’ne bakıyor, Shakespeare and Company Kitabevinin aynı köşede durduğundan emin oluyor, bazen de St.Severin Kilisesi’nin serinliğine atıyorum kendimi. Bu kilise şehrin en sakin köşesi.

Hayat hep güzel şeyler sundun bana…

Şehre dair öyle çok sevdiğim şey var ki. Her seferinde aynı şeyleri tekrar etsem de her gidişimde bambaşka keyifler alıyorum. Hangi sokağın nereye açılacağını biliyorum. İçinde oturanlar hiç umursamasa da, Gertrude Stein’ın oturduğu binanın önünden geçip sanki mucizevi bir şeye denk gelecekmişim gibi gözlerimi dikip apartman girişine bakıyorum. Contrescarpe Meydanı’na ulaşmak için koca anıt mezar Pantheon’un önünden geçiyor, yapının önündeki geniş açıklıkta yerlere oturmuş yemeklerini yiyen gençlere göz atıyorum. Yıllar yıllar önce, Hemingway’in benim yukarı doğru yaptığım bu yürüyüşleri sabahları nehre doğru yaptığını anımsıyorum. Her Paris’e gidişimde bende edebi bir iz bırakan her sokaktan geçerken huzurlu olduğumu hissediyorum.

Benim gibi nostalji tutkunları için Paris en güzel şehir. Her sokağın bir hikayesi var. Son zamanlarda dünyanın her köşesinin kalabalıklaştığını düşünsem de Paris diğer metropollere göre yine de bir köşede oturup kahvesini içerken kendiyle yalnız kalmak isteyenlere gizli köşeler sunuyor. Her şeyi hızlıca tükettiğimiz dünyamızda artık her kafe bir çeyrek saat oturmalık, her restoran bir kez uğramalık, her içecek bir kez tatmalık. Sevdiğimiz şeylere sadık kalmak, aynı zevki onlarca kez tatmaya meftun olmak artık demode! Bense bu hâlden çok keyif alıyorum.

Geçmiş güzel günlere dönüş, anılara yolculuk…

Bazen böyle oturduğumuz koltuktan sevdiğimiz yerlere yolculuk yapabiliyoruz. İnternetin güzel yanlarını görmezden gelemem. Bana kazandırdığı çok güzel şeyler var. Blogumu yazmam bile bunun göstergesi ama internetin bize kazandırdıklarını gördüğüm kadar kaybettirdiklerini de görüyorum. Uzaktaki sevdiklerimizle görüntülü konuşmalar yapmak, bir tıkla alışveriş işimizi halletmek, bilmediğimiz bir restoranı hiç tanımadığımız bir insanın paylaşımı sayesinde öğrenmek nefis. Amma ve lakin, rastlantıların anlamına ne oldu? Ben rastlantıların gücüne inanıyorum. Bir kitapçı rafında kitapların arasına sıkışmış hiç bilmediğim bir kitaba rast gelmek hâlâ heyecanlandırıyor beni. Her gün başka bir yemek çıkaran Fransız bistrolarını seviyorum mesela. Nette okuduğum birinin önerdiği bir yemeği bulamayıp hayatın beni başka bir seçime yönlendirmesi bilmediğim bir yola yolculuğa çıkmak gibi. Bu kadar küçük bir adım bile durgun hayatımızda Alis Harikalar Diyarı’na açılan bir kapı benim için. Hâlâ ilk günkü heyecanını koruyan yüzyıllık restoranlar da kabülüm, pasaj içinde amatör ruhla annesinin tarifini yapan bistrolar da.

Konu sevdiğim şeyler olunca anlatacak çok şeyim var. Ruhuma ilaç şehirler, sokaklar, parklar, oturup kahve içilip yazı yazılacak kafeler….

Hayat hep gülsün bize… Mutlulukla, huzurla yol alalım inşallah.

 

Kendi mutluluk listelerimden birini ekledim buraya: Paris ve Bistroları.

Bu yazıda da kendime sormuşum: Bugün kendin için ne yapacaksın?

Buraya da mutluluk garantili bir yazı bırakıyorum. Harry Sally ile Tanışınca filmindeki kafede soluklanmak istersiniz diye.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Hayat en güzel hediye” yazısında 3 düşünce

  1. Sibel diyor ki:

    Tam okuma listeme geldim,ilk sen ciktin.Ve geldim okumaya ki,cok kacirmisim;cok da ozlemisim.Genis zamanda yakalacagim ama onceligi bu aksam icin dogum gunumde yazdigin posta verdim.Hayat hep gulsun bize,mutlulukla huzurla yol alalim insanlah.Nice nice yillari da burada paylasalim canim Ozlem.Bu arada Paris’e gitmek istiyorum ama bilen biriyle gitmek istiyorum,Paris’e karsi cok cekingenim nedense.Bi gitmem sart diyorum bi gitmesem ne olur:)

  2. Candan diyor ki:

    Sevgili Özlem,
    Paris’i 2018 yılında yalnız gezdim ve çok keyif aldım.. Bence de keşfedilecek şeylerin, sürprizlerin olması bizi daha canlı tutuyor.. Köşeyi dönünce aniden harika bir kitapçı görmek karşında.. Ya da yağmur bastırdığında sığındığın bistroda içtiğin bir kadeh şarap💙 Nice yaşanası anlara! Sevgiler☺️

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Candan,
      Zaman zaman bu bloga uğrayışımın, yazışımın en büyük sebebinin kendime moral vermek olduğunu düşünüyorum. Hayattan koptuğum, keyif almadığım zamanlar oluyor. Bu aralar çok sık! Ölümler hatırlatıyor bana hayatın anlamını. Bunu sıklıkla anımsasam da günlük iş stresinin içinde unutuyorum, sinirleniyorum, mutsuz bir insan oluveriyorum.
      Yorumun ne iyi geldi bana. Benim Paris’imi düşündüm. Bana nasıl huzur verdiğini falan. Son yıllarda sıklıkla ben de yalnız geziyorum Paris’i. Şehrin her hali güzel. Gönül istiyor ki şu güzelim ülkeye huzur gelsin, bizler de huzuru bulalım ama zor :))
      Ben de senin gibi o güzel yaşanası anlara inanıyorum. Hayat hep gülsün bize. Sevgiler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir