Don Juan’ın Gecesi, Sen dünyaya gelmeden, Uzak Diyarlar ve lapa lapa yağan kar

Güzel bir Cuma akşamıyla haftasonuna bağlandı gecem… Kadıköy’de hava çok soğuktu. Arabamı denizin paralelinde yer alan İspark’ın yol kenarı parklarına bıraktıktan sonra, Alkım Kitabevi’nin hemen önünden hızlı adımlarla yukarı doğru tırmanmaya başladım. Paltoma sıkıca sarınmıştım, berem kafamı soğuktan koruyordu; ne de olsa anne elinden çıkmıştı kendisi, sevgiyle örüldüğünden beni tüm o sert rüzgârlara karşı korurdu. Nedense canım ”Oyun Atölyesi”nin hemen yanındaki pidecide oturup, pide yemek istedi. İçerisi nasıl kalabalıktı; bu kadar soğuğa rağmen, dışarıya oturdum, kendime ve beklediğim konuğuma pide söyledim. Misafirim gelene kadar içerde boşalan bir masaya geçtim ve ardından sıcacık pideyi mideme indirdim.
Hayatımdan ne kadar telaşı çıkartayım diyorsam da, yine de oyuna geç kalmamak için en yakın yerde yemek yiyor ve tiyatronun koltuklarına kendimi hemencecik atmak için başlangıç çizgisinin hemen önünde hazır bekliyorum. İnanın daha sakin olmak için çaba sarfediyorum. Bu sene daha çok sanatsal aktivite yapmak adına alınan kararımın ilk uygulaması Halûk Bilginer’in oyunu ”Don Juan’ın Gecesi”.
Oyun Atölyesi’nin oyunlarına yakın olması sebebiyle gitmeye çalışıyorum.
Aldığım kararı pratiğe dökmüş olmanın verdiği bir iç huzuruyla keyifle oyunu seyrediyorum. Bu tiyatroda seyrettiğim daha iyi oyunlar olmuştu, itiraf ediyorum; ama vaktin nasıl geçtiğini anlamadan oyun bitiyor.
Tekrar sıkı sıkı sarınıp, gecenin soğuğuna bırakıyorum kendimi.

Sömestr tatiline çok az kaldığından oğlanı haftasonları götürdüğümüz kurslarda tatilde! Oğlandan çok dinlenmeye bizim ihtiyacımız varmış; hep beraber dışarı çıkmama kararı alıyoruz. Evimizde vakit geçireceğiz. Dışarıda lapa lapa kar yağıyor.

Kendime sıcacık bir çay hazırlayıp, kitabımı elime alıyorum. İçinde çok keyifli vakit geçirdiğim satırlar belli ki bu karlı kış gününde son bulacak. Bu kitaba da sanki böyle bir günde bitmek yakışırmış gibi geliyor. Yine çok keyifli geçen bir günün sonunda, o günün anısına Sevgili Lale ablanın önerisiyle, beraberce alınmıştı bu kitap…
…ve iyi ki alınmış. ”Sen Dünyaya Gelmeden”, yazarın okuduğum ilk kitabı. Nasıl güzel satırlar var içinde. Altları çizilen onca güzel satırı unutmamak, değerini bilmek gerekir diye düşünüyorum. Hani her insan kendi yaşadığı aşkın güzelliğine vurulur ya… Anlatmak ister ama ne yaparsa yapsın, seçtiği kelimeler bir türlü doğru kelimeler olmaz, anlatmak istediğini bir türlü anlatamaz.
Bir insanı her şeyiyle sevmek, ne zor iştir ve öyle sevebilmektir önemli olan. Eksikleri, defolarıyla ve tüm teslim olabilme durumuyla.
Gemma ile Diego’nun yaşadıkları öyle… Sadece doğrularının ve yanlışlarının hesaplarını kendilerine verdikleri açık bir mektup…
Dünden beri dilimden gitmeyen buruk bir tat var. Bu kitabı okuyup, sevginin anlamını düşünmemek mümkün değil.

Kendimi daha sakin bir ana bırakıyorum ben de…Satırlarda yollara düşüyorum. Mutfağa koşuyorum, kendime harika bir kahve yapıp, kulbunda kırmızı küçük uçağın tünediği bardağın içine atıyorum kendimi.
Yolculuk, Uzak Diyarlar’a…Şimdilik daha yeni Katmandu’ya geldim. Dünyanın damındayım.
Keyifli Pazar’lar.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Don Juan’ın Gecesi, Sen dünyaya gelmeden, Uzak Diyarlar ve lapa lapa yağan kar” yazısında 10 düşünce

  1. zero diyor ki:

    Kitabı alacağım, okuyacağım ama bir türlü buluşamadık kendisiyle, tabi bana da büyük bir tutkuyla bahseden Lale Abla'ydı:)) Kar, kitaplar, kahveler, fincanlar, rahat koltuklar, pencere kenarları… Bir kış günü için daha güzeli var mı bilemedim:) keyifli sinema ve tiyatro günleri bizim olsun:)

  2. Ece diyor ki:

    Sabahın köründe seni yoga sınıfında görmek güzel oluyor Özlemcim, ben de bu oyuna gittim ve evet zaman nasıl geçti anlamadım, ama daha iyilerini görmüştüm.

    Kitaplar, çaylar ve kahveler çok keyifli olmuş, ama yazın en keyiflisi. iyi haftalar:)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir