Elimde kesif bir sardunya kokusu!

Geçenlerde çiçek alışverişine çıktım. Elim kolum dolu eve geldim. Bu yaz etrafımın çiçeklerle dolu bir yaz olmasını umut ediyorum; sebebim bu!
Çiçeklerin etrafında hangisini alsam diye dolaşırken bir çok çiçeğe elimi dokundurdum. Dokunmak olmazsa olmazım: Kitaplara dokunuyorum mesela, bulunduğu raftan çıkarmayacak olsam bile elimi kitapların sırtlarında gezdiriyorum. Sonra uzaktan gördüğüm ve daha önce hayalini kurduğum binalara, kumsalda ayağıma dokunan taşlara dokunuyorum. Tezgahta kıpkırmızı duran kirazları ellememek için zor tutuyorum kendimi. Amelie filmindeki Amelie Poulain gibi markette elimi fasulye çuvalının içine daldırmak istiyorum, ya da Starbucks’ta durmaktan kokusu kaçmış kahve tanelerinin içine.

 

 

Çiçeklere de böyle dokundum işte! Sonunda ellerim küçükken tanıştığım çiçeklerin üstünde kaldı: Sardunyalar…

 

Bizim evde toprakla oynama işi babama aitti. Küçükyalı’da denizin kokusunun oturduğumuz yere kadar ulaştığı bahçeli bir evde büyüdüm. Anneannemin evinde. Yıllar içinde evin konumu açısından değişen bir şey olmadı. Ev yine aynı sokakta, aynı yerinde duruyor. Eski ev yıkıldı, yerine kaç kat olduğunu saymadığım bir apartman dikildi. Bana geçmişi anımsatacak sıra sıra bahçeli evlerden hiçbiri kalmadı o sokakta. Denizin kokusu, artık olmayan bahçeye de, apartmanın ilk katındaki annemin evine de ulaşmıyor; zira deniz evimizden git gide uzaklaştı. Şimdi deniz, babam yaşarken durmadan isimlerini tekrarlattığım adalara yakın. Belki zaman içinde adalarla da birleşecek…

 

Neyse, benim asıl anlatacağım bu değildi zaten!
Babam her akşam işten gelir, daha üstündeki takım elbiseyi çıkarmadan, ayağında kösele ayakkabılarla bahçe sulama işine girişirdi. Annem çok kızardı bu işe, sinirlenir, bağrınıp dururdu: Bari üstündekileri çıkarsaydın!
Takmazdı babam, bildiğini okurdu. Annem ısrarla söylenmelerine devam ederse de, okkalı bir küfrü basardı. Annem susardı.
Bu konuda demokratik bir söylem geliştirmeyeceğim. Babamı çok severdim ve hâlâ çok seviyorum. Üstelik hiç anlamamamıza rağmen! Elinde hortumla, üstünde toprağa bulanmış paçaları hafiften kıvrık elbisesiyle,  bahçeyi sulaması dün gibi aklımda. Üstelik başka bir kıyafetle bahçe sulanamazmış gibi geliyor bana.
Fasulye ekerdi babam, domates, maydanoz, roka… Tereyi ondan başka kimse yemezdi. Kuyunun etrafını mesken tutmuş naneleri çoğu zaman hırsla yolduğunu hatırlarım. Her zaman hadlerini aşardı naneler; hiçbir zaman sınırlarını bilmez, kendilerine ayrılan yerin ötesine geçip, bahçenin çiçekler için ayrılan yerine kaymaya çalışırlardı. Nanelerin hemen yakınında küçük bir yer de benim için ayrılmıştı. İstediğim çiçeği ekerdim oraya. Daha çok sardunyalar düşerdi payıma. Babam sararan yaprakları nasıl koparmam gerektiği gösterirdi. Çiçekler diri diri durup, boyunlarını bükmedikleri zaman mutlu olurdum. Hele yeni filizlenmekte olan bir dalı görmeyeyim, dünyalar benim olurdu.

 

O zamanlar sardunyaların elime bulaşan kokusunu hiç sevmezdim. İnsanın burnuna hoş gelen tanıdık kokulardan değildi. Küçük bahçeme ne zaman elimi soksam, sonrasında mutlaka koşup ellerimi yıkardım.
Çiçekçiden eve dönerken sardunyalar aldım: Beyaz, pembe, kırmızı sardunyalar, bir de ilk defa gördüğüm yaprakları tırtıklı sardunyalar…
Birazını bahçeye ektim, birazını saksılara…
Ellerimi üstelerinde gezdirdim, sararan yapraklarını tek tek kopardım. Kuzey’i çağırdım yanıma, sardunyaların kuruyan ya da sararan yapraklarını nasıl kopartacağını gösterdim. Küçük ellerini görünce kendi çocuk ellerimi hatırladım.
Biraz oyalandı verdiğim işle, elleri toprağa bulandı diye huylandı.
”Ellerimin topraklanmasını sevmiyorum!” dedi.
”Toprağa bulanmak güzeldir.” dedim. ”İyi gelir insana!”

Biz oyalanırken, Selçuk geldi bahçe tarafından. Hortumu aldı eline, dün ektiğimiz domatesleri suladı nasıl sulayacağını bilmeden.
”Ayakkabıların kirleniyor” dedim. ”Bahçe terliklerini giyseydin!”
 ”Olsun!” dedi.

Kuzey ellerinin çocukluğum ve babam koktuğunu bilmeden gitti, ellerini yıkadı.

Ben elimde sardunya kokusuyla yemeğe, bol maydanozlu salatanın olduğu masaya oturdum.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Elimde kesif bir sardunya kokusu!” yazısında 16 düşünce

  1. parıldayan çiçek diyor ki:

    Çiçeklere çocukluğumda sadce çiçek diye bakmıştım.Ancak şimdi onların her birinin adı var.Sardunyalarıda çok severim. Yaz sıcağına alışkındır.Ölmez. Dünyanın sarı hariç pembe kırmızı,bordo renkleri bir de beyaz var kendinde taşır…Tırtıklı olanlara biz sürmeli canan deriz. Onun yaprakları limon kokar.Şimdi oğlumun evine sardunya getirdim. Toprak alıp ekeyim, Sevgiyle kalın.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Tırtıklı olanlara ''ceylan'' deniyor yukarıda bir yorumda ama bu da güzelmiş: Sürmeli canan. :)))
      Sardunyalar can'dır valla:) Sardunyalarımı kurda kuşa yedirmem valla:) Benim elimde bile çoğalıp, güzelleşiyor ve kendini sevdiriyorsa çiçeklerin kralıdır:)

  2. Adsız diyor ki:

    Özlem hn merhaba,
    Ne güzel anlatmışsınız. Gerçekten de sardunya çocukken pek sevilmeyen ama sonradan da vazgeçilmeyen bir çiçek. Ben de çocukluk anılarımda annemin pencere önünde yetiştirdiği, her akşam güneş çekildikten sonra mavi emaye sürahiye su doldurarak suladığı sardunya görüntülerini taşıyorum. Ama galiba annelerimizn elinde bir hikmet var. Çünkü çocukken "ben hiç bir zaman yetiştirmem" dediğim ama bir verandam olunca hemen çiçekliğine diktiğim sardunyaları ben büyütemedim. Ama aynı yaz anneme hediye ettiklerim aradan yıllar geçmesine rağmen hala çok canlı ve yapraktan çok çiçek verir durumdalar. Hele o tırtıklı yapraklı olanların (ki biz sardunya değil ceylan deriz onlara) koyu bordo bir rengi var ki anlatmam mümkün değil.
    Güle güle, bol bol koklayarak büyütün sardunyalarınızı.
    Sevgiler.
    Zeynepp

    • özlem öztürk diyor ki:

      Zeynep,
      Sayenizde ''ceylan'' i öğrenmiş oldum. Muhtemelen ismi zaten ceylan'dır ama ben sardunya diye geçmişimdir. Çiçekçiliğe yeni başladım ve arkamda bıraktığım leşlerim hayli fazla:)) Olsun, napalım böyle böyle öğreneceğiz biz de çiçek yetiştirmesi; sanki bize biraz kolaylık tanısalar ne olur ki?
      Bir de iddialıyım: Bu sene çoğaltacağım sardunyalardan dedim. Bakalım ne olacak? Kış başında bir rapor veririm unutmazsam:)
      Sevgiler

    • özlem öztürk diyor ki:

      Bazen unuttuğumuz kokular kimleri getiriyor yanımıza? Kokuları ve anımsattıklarını hafife almamak lazım. Bahçenin köşesindeki zakkum geldi bir de aklıma.:)))
      Benim için babanne, acı badem kurabiyesi demek:(

  3. Naz Pek diyor ki:

    su gibi okudum öykünü çok da sevdim ince ince bir sızıda duymadım değil
    ama o sardunyalar değilmi çocukluğa dair anılardan gelip bahçemize balkonumuza yerleşen.
    Sanırım bizim kuşağın çiçeği sardunya her türlü koşulda direnen boyun eğmeyen…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Bahçeler vardı tabii, pencere önleri, merdiven kenarları…
      Bazen yağ tenekelerine ya da yoğurt kovalarına dikilmiş çiçekler görüyorum. Komşu teyzelerin evleri geliyor aklıma… Sonra habersiz, dalı koparılıp güya çalınan çiçekler…
      Sabır gerekiyor aslında bir çiçeğin dalından köklenip büyümesini beklemek için.
      Haklısın ya, sardunyalar güzeldir ve dayanıklıdır.
      Kardeşim dedi ki geçenlerde: Nesini seviyorsun şu sardunyaların bilmiyorum!
      Güldüm. Yine de iki sardunya getirmişti yanında ekeyim diye.
      Çok öpüyorum seni…

  4. laleninbahcesi diyor ki:

    Sokağa girince görünen penceresi sardunyalı ev bizim evdi… Mutfak penceremizdi… Pencereyi açınca hep burnumu kaşındırırdı. Asla sardunya ekmeyeceğim kendi evim olursa derdim. Ama ilk olarak da sardunya aldım:)Kına çiçekleri ekerdi benim annem ve her yılbaşı açmasını beklediği yılbaşı çiçekleri vardı…Benim de bir orman gezisinde söküp getirdiğim dağ menekşem. Her bahar ilk önce o açardı. Sonra o bahçeli evden taşınınca en çok ona üzülmüştüm. Keşke olduğu yerden koparıp getirmeseydim onu diye…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Taşınmak tuhaf bir şekilde ilgi çekici geliyor bana. Göçmen miyim neyim? Geçenlerde hiç hesapta yokken Selçuk'a, ''taşınırsak zeytin ağacımı da götürürüm!'' dedim. Ağzı açık kaldı; hem taşınma lakırtısı etmeme hem de zeytin ağacını sökerim dememe :)))
      Sardunyalarım biraz daha büyüyünce gelip görmen gerek. Bu hafta çok yağmur hatta dolu yağdı. Biraz mutsuzlar :)))
      Sakin bir akşam bekliyorum seni, unutma:)

  5. Leylak Dalı diyor ki:

    Öykü okur gibi okudum, benden geçti, sen vakti geçirme. Anladın sen onu…
    İnsan zamanla ebeveynlerine dönüşüyor galiba 🙂
    Sardunya ekşi kokar ama ben çok severim, domates kokusuna benzetirim biraz, hem ne kalenderdir, çiçeklerin orta direği. O, begonya ve küpeli benim için anneannemdir…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ah bu yağmurlar diyorum! Hatırlar mısın, Juliette Binoche'un ''Çikolata'' diye bir filmi vardı; kuzeyden esen rüzgarlar başladı mı, kızıyla kendini kırmızı kapüşonlu paltosuna sarar, yollara düşerdi. Bu yağmurlar şimdilik romatizmalarımı değil de, çocukluk düşlerimi azdırıyor.:)
      Anladım ben seni:)
      Öpüyorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir