Kasım ayı güncesi…

Bologna yazılarına kaldığım yerden yarın devam edeceğim.

Bugün günlerden pazar, saat 11 ile 12.30 arası evin bana kaldığı saatler. Sabah geç kalktığımız için ve Kuzey’in futbol antrenmanı için hazırlanmamız gerektiğinden haftanın en güzel tatil gününde biz uzun uzadıya kahvaltı etmiyoruz. Kuzey sabahları okul için çok erken kalktığından uyusun istiyoruz.

Pazar sabahları bizim için tost sabahı yani.

Pazar Kahvaltısı

Ben her pazar tostumu ve çayımı minik ailemle götürdükten sonra onları uğurluyorum. Benim için haftanın en güzel saatlerinin başlama anı gelmiş oluyor böylece. Hemen bir kupa dolusu çay alıyorum elime, camın kenarına kuruluyorum. Bu sabahki gibi yağmurlu sabahlardan birine denk geldiysem yürüyüş yapmamak için geçerli bir sebep bulmuş oluyorum kendime; vicdan azabı duymadan çayımı yudumluyorum.

Böyle bir yanım var benim: Devamlı kendimle uğraşıyorum.

Pazar sabahlarının bu bir saatlik yalnızlığı bana çok iyi geliyor. Hafif bir müzikle dolduruyorum etrafı, bildiğim ezgiler etrafımda tur atıyorlar. Stacey Kent, Loisa Sobral, Lisa Ekdahl bu aralar en sevdiklerim. Zaz’ın yeni çıkan  Paris adlı albümünün dağıtımının başlamasını hevesle bekliyorum bu arada.

Sonra ya bir şeyler yazmak için bilgisayarın başına oturuyorum ya da bir kitap alıyorum elime.

Allahım, kitap okumak ne büyük bir mutluluk!

….ve evet ısrarla ama ısrarla kitap okumayan insanları anlamıyorum.

Bir gün bu dünyadan göçüp gidince en çok okuyamadığım kitaplar için üzüleceğim. Bu tuhaf düşünce sık sık aklımın köşesinden geçiyor. Bir el hareketiyle dağıtıyorum aklıma gelen böyle düşünceleri.

Sevdiğim Yazarlar: Simone de Beauvoir

Simone de Beauvoir’in Mandarinler’ini Ekim ayı sonlarında okuyup bitirdiğimi söylemiştim sanırım. Benim için tarifi imkansız bir okuma oldu bu. Çok beğendim, çok etkilendim. Simone de Beauvoir’in her yaşın duygularını, bu duyguların insan ruhunda bıraktığı izleri anlatmakta usta olduğunu düşündüm. Moskova’da Yanlış Anlama’dan sonra bu kitabı okumam çok yerinde oldu. İmge Kitabevi’nin yayımladığı kitabın yazılarının çok küçük olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. Ne yazık ki bu kadar minik harfleri okumak yoruyor insanı.

Mandarinler- Simone de Beauvoir

 

Mandarinler- Simone de Beauvoir

 

Mandarinler- Simone de Beauvoir
Simone de Beauvoir en sevdiğim kadın yazarların başında geliyor. Yaşamını, tercihlerinin bir kısmını anlamasam da kitaplarını okurken aldığım duyguların çoğunda kendimdeki aynı kalp çarpıntısını duyuyorum.

1920’lerin Paris’i ve Zelda Fitzgerald

Mandarinler’in okumayı bitirdikten sonra Paris’le ilgili hayallerimden ve şehrin sokaklarından ayrılamadım. 1920’lerin Paris’i benim en sevdiğim Paris zamanı. ‘‘Paris’te Geceyarısı” filminde söylendiği gibi herkes kendisinin yaşadığı çağdan bir öncekinin büyüsüne kapılıyor galiba. Ben 1920’lerin Paris’inin bana anımsattıklarından çok etkileniyorum. O zamanın Paris’inde bir gece için neler vermezdim. Bu sebepten Zelda Fitzgerald’ın yaşamın anlatıldığı kitap, Zelda’ya ilgisiz kalamadım. Kasım ayının puslu havasına yakışan bir kitap oldu Zelda. Basit bir dille yazılmış olan bu kitapla birlikte sonunda Zelda ile ilgili hislerimi netleştirdim. Zelda’yı sevdim.

Paris’te Geceyarısı filmi ile ilgili yazdığım yazıyı okumak için buraya bir TIK.

Zelda Fitzgerald’ın Romanı

 

Zelda Fitzgerald’ın Romanı

Ernest Hemingway ve Kilimanjaro’nun Karları

Ocak ayının sonlarında Key West‘e gideceğiz. Orada Hemingway‘in Pauline Pfeiffer ile yaşadığı şimdilerde müze haline getirilmiş evi görmeyi planladığım için Hemingway’e biraz daha yakınlaşmak istedim. Hemingway’in öykülerinin toplandığı, ”Kilimanjaro’nun Karları’‘nı aldım elime. Öykü okumakta çok zorlanmama rağmen keyifle okudum.

Key West ile ilk tanışmamı okumak için bu YAZIYA tıklarsanız güneş ve denizle tanıştıracağım sizi.

Key West konaklama yazısı için de BURAYA rica edeyim sizleri.

Hemingway- Kilimanjaro’nun Karları

 

Hemingway- Kilimanjaro’nun Karları

Ne okusam diye düşünürken Selçuk’un geçenlerde aldığı bir kitap çarptı gözüme. Salonun ortasında sehpanın üstünde  yeri orasıymış gibi duruyordu kitabımız. Yazar Vladimir Nabokov’un kardeşi Sergey Nabokov‘un hayatının anlatıldığı bir kitaptı. Bu kitabı da çok keyifle okudum. Kitabı bitirir bitirmez Nabokov’un bir kitabını okumak istedim. Hızla yukarıdaki kitaplığımıza çıktıysam da, Nabokov‘un hiçbir kitabını bugüne kadar almadığımızı fark ettim. Son zamanlarda aldığım kitapları biraz hafifletmeden başka bir kitap almayacağıma dair kendime verdiğim sözden dolayı Nabokov’un kitabını almadım.

Okuma Günlüğü, Baharlar ve Kışlar…

Sıra hangi kitaba geldi?

Ne zamandır okumak için uygun zamanı kolladığım Bayan Jean Brodie’nin Baharı!

Mutlaka okuyun diyorum. Öyle naif geldi ki bana Bayan Brodie! Çok sevdim onu, çoook!

Bu arada kitap 1930’ların Edinburgh’un da geçiyor. Sokaklarında gezindiğim yerlerde kitaplarda karşılaşmak öyle güzel ki!

Bayan Jean Brodie’nin Baharı

 

Bayan Jean Brodie’nin Baharı

Kasım ayının sonlarına yaklaştığımız şu günlerdeyse elimde Alice kupam ve Alice notlarımla Alice’in benim için yaşadığı bir maceranın içine dalmaya hazırlanıyorum. Uzun lafın kısası bu pazar ben çocukluğumun tasasız günlerine doğru bir yolculuğa çıkıyorum.

Alice Harikalar Diyarında

 

Alice Harikalar Diyarında
Herkese mutlu pazarlar!!!

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Kasım ayı güncesi…” yazısında 17 düşünce

  1. Hayat İzlerim, Kitap Sesleri diyor ki:

    Mandarinler için kötü bir haber verdin. Asla küçük puntolu kitaplar okuyamıyorum artık. 🙁
    Fakat Bayan Jean Brodie'nin Baharı 'nın mutlaka okuyacağım. Bana Ortaokuldaki Türkçe öğretmenimi hatırlattı. Bu arada kitaplar içinde kayboldum. İyi ki varsın canımcım . Nabokov iççin beni de aranıza alır mısınız? Bir de onun Karanlıkta Kahkası'nı pek sevmiştim ben 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Çok küçük puntolu, sahiden okumak biraz yorucu… Selçuk baştan verdi kararını, hatta söylendi; ''arkadaş iki cilt yapsınlar, bu ne?'' diye.
      Aramıza almak ne demek, hemen katıl tabii ki. Ben daha kitabı bile almadım ama çok güzel olacak okumamız 🙂

  2. Gamze Esra Ersöz diyor ki:

    Ne büyük keyiftir kitap okumak.Önerilerinden bazılarını hemen listeme ekledim.Özlem yalnız bişi dikkatimi çekti.Senin kitap paylaşımların genellikle yabancı yazarlar üzerine oluyor.Bu tesadüf mü yoksa daha çok yabancı yazarları mı tercih ediyorsun?

    • özlem öztürk diyor ki:

      Gamze'cim haklısın. Kasıtlı olarak yaptığım bir şey değil ama daha çok yabancı yazarlar okuyorum. Hemen hemen her kitabını okuduğum Türk yazarlar ve çok merak etmeme rağmen hala okuyamadığım birçok Türk yazarlar var. Nedim Gürsel hiç kaçırmadığım, kitaplarını sıkıca takip ettiğim yazarlardan biri mesela. Elif Şafak'ın eski kitaplarını çok severek okurdum ama İskender'den kendisine verdiğim son şanstı. O defteri kapattım. En son okuduğum Türk yazar kimdi diye düşündümsen böyle sorunca; aklıma Emrah Serbest ve Deliduman geldi. Kimi birbiri ardın okumak istersin diye sorsaydın Paul Auster, Isabel Allende, Marquez derdim herhalde. Okunacaklar listem öyle uzun ki, düşünsene daha hiç Fitzgerald okumadım, keza James Joyce kitapları da beklemede…
      Farkında olmadan elim yabancı yazarlara gidiyor:) Ama çok keyif alıyorum.
      Biraz suçluluk mu duydum ne? 🙂
      Öpüyorum seni çok

  3. Gülşah Şahin diyor ki:

    İyi haftalar Özlem'cim.
    Zaz'ı ve yorumunu sevenlerdenim bende.
    Sabahları çay keyfi yapmayı özlediğimi fark ettim yazını okurken. Şikayetçi değilim ama özledimde.
    Yine bir sürü kitap ismi aldım sayfandan, bu aralar bende çok önceden okuduğum bazı klasik kitapları okumaya başladım. Şimdi daha farklı bir iz bırakıyorlar bende. Don Kişot'u okuyoru m.
    ve inan bende hiç anlamıyorum kitap okumayan, bu keyiften, bilgiden geri kalan insanları….
    öptüm çok.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Hala dağıtımı başlamadı Zaz'ın. Radyoda bangır bangır bağırıyorlar, Zaz'ın yeni cd'sinin dağıtımı başladı diye ama yok hiçbir yerde. Bana yılbaşı önü ve hasta geçen Paris seyahatinden sonra Zaz'ın Paris cd'si iyi gelecek. Don Kişot benimde listemde olan kitaplardan. Yeniden okunmalı haklısın, çocukluk başka izler bırakıyor ktapların üzerinde. Benim 2015 kitaplarımdan biri olabilir Don Kişot. Güzel bir hatırlatma oldu şimdi bu. Sevgiler yolluyorum sana ve güzel kızına 🙂

  4. TUĞBA'NIN DÜNYASI diyor ki:

    Ahh Özlemcim ne kadar incesin naziksin teşekkür ederim beni çok duygulandırdın. Elbette ki alıp göndermenin senin için sorun olmayacağını tam aksine bundan mutluluk duyacağını biliyorum ama bu sıra nedense postalarda aksamalar kaybolmalar oluyor. Sen şimdi yollarsan da kaybolur gelmezse falan ben çok üzülürüm inan, içime oturur:) Bu yüzden internetten bulmaya çalışayım ben önce. Kitapların kokusunu, dokusunu çok sevdiğim için web'den yahut kindle gibi teknolojik aletlerden okumaktan haz almıyorum doğrusu bu yüzden hiç aklıma gelmedi:) Yine de sizlere katılabilmek adına deneyeceğim bakalım. Ben ilk Sartre okumamı Bulantı ile yapmıştım, o zamanın koşullarına göre iyi de gitmişti ama şimdi ona dair aklımda en ufak bir kelime bile yok. Zor bir kitap olduğunu ve anlayamayacağım diye telaşa kapıldığımı hatırlıyorum. Yıllar yıllar evvedi , o zamanlarda okuyup da anladığım zor kitapları bazen şimdilerde kafam bir milyon olduğu için kavrayamıyorum bazen. Proust benim de okumayı arzuladığım bir yazar, ona da sıra gelecek bir ara inşallah:)
    Gelirken her şeyimi getirmek arzusundayım. Eşyalarım benim de kıymetlilerimdir özellikle defterlerim kitaplarım. Paylaşmayı ben de çok sevmem kitaplarımı, sevdiğim insanlar hariç. Öyle hoyrat davrananlar oluyor ki, alıp getirmiyorlar, gelip alıp gidiyorlar bazen sormadan çok bozuluyorum.
    Ne kadar anlamasan da oku derdi öğretmenim, o yüzden eskiden benim için zor olanları bile okurdum ama sonra hep yeniden okudum bana çok iyi geliyor bu yöntem. Zor olanı okumaktan korkma sende asla, ısrar et bu konuda. Mandarinler gerçekten ilgimi çekti. En iyisi buradakilerin hepsini bu gelişte okuyup bitirip getireyim de şu senden edindiğim isimleri alıp geleyim ben.
    Fransızca kolay değil. Ben uzun zaman önce kursu bıraktım güvenlik koşulları nedeniyle, çok da pratik yapamadığımdan öğrendiklerimi de unuttuğum bir dönemdeyim ve çok kızıyorum kendime. Hiç çalışacak zaman yaratamıyorum. Ama en büyük kazanımım konuşulanları anlamak oldu burada, ee bir de yemek tariflerini anlıyorum ya off deli gibi mutlu oluyorum bir bilsen:) Biraz çalışmak icap ediyor ama çözeceğine eminim. İstersen buradaki notlarım falan yardımcı olursa sana scan edip yollarım okuma parçalarım falan da var. Hatta sana minik okuma kitapları bulmuştum burada yine bulursam onlardan yollayayım ben bak çok faydalı oluyor hem de resimli:):) Buradan da hatıra kalır hem. Bir dahaki gidişimde bakacağım senin için. Benimkilerden yollardım ama hepsini götürdüm geçen sefer.
    Fotoğraf çekeceğine de çok sevindim. Kahve de iç ohh harikasın valla. Benim için konuş Hemingway'ın ruhuyla, aslında ona sormak istediğim çok şey var…
    Benden de sana çok sevgiler tekrardan. En iyisi ben sana uzunca bir mektup yazayım baksana buradaki yorumlara senle sohbete başlayınca durduramıyorum ki kendimi:) Bana bir müsait zamanında adresini yazarsan çok memnun olurum:) Öpüyorum

    • özlem öztürk diyor ki:

      Hemen adresimi yollayacağım 🙂 Şimdiden heyecanlandım. Mektuplaşmak çok hoşuma gidiyor. Günlüğe yazmaktan farklı bir şey, karşında biri olduğunu bilince tuhaf bir şekilde daha kolay akıyor kelimeler.
      Hemingway'i, normalde hiç haz etmediğim maço tipli bir adamı neden sevdiğimi ne kendime ne de Selçuk'a açıklayamıyorum. Çok gülüyoruz bu konuya 🙂 Miami- Orlando yolculuğu değil de, Key West heyecanlandırıyor beni. İki gün kalmazsak orada kavga çıkarırım dedim evdekilere. Neyse ki kabul ettiler şartımı.
      Senin bloga gelip adresimi atacağım hemen.
      Sevgiler

    • TUĞBA'NIN DÜNYASI diyor ki:

      istersen mailime gönder adresini canım tugbatekeli@gmail.com ben de sana bir yılbaşı kartı ve mektubuyla başlayayım postalarıma:) Kitabı bulup alınca da yollarım hemencik:) Ben de bayılıyorum mektuplaşmaya. Bu sıra biraz gelişlerde sorun var anlayamadım neden ama ben yollayınca ulaşıyor neyse ki yırtık falan da olsa:)
      Ben de neden sevdiğimi bilemiyorum inan. Her romanını da okumuş değilim üstelik ama kendimi ona yakın hissediyorum. Sanki aileden biri gibi geliyor fazlaca tanımaya fırsat yakalayamadığım. Bir fotoğraf var deniz fenerinin dibinde oturmuş düşünürken, ofisimdeki panomda asılı. Sana onu scan edip yollayayım, zamanında bir yerlerden kesip almıştım. Her gittiğim yere yanımda taşıyorum aynı annemle babamın gençlik ve benim çocukluk fotoğraflarımda olduğu gibi.
      İki gün kalmaya ikna etme yeteneğine bayıldım bazen ben de bu tip şeyler yapıyorum mecburi olarak:) Harika geçeceğine eminim. Detayları okumak için blogda tetikte olacağım her an.
      Kocaman sevgiler tekrardan. Öpüyorum

  5. TUĞBA'NIN DÜNYASI diyor ki:

    Ahhh ben de okumak istiyorum Nabokov, neden şimdiye kadar okumadım bilmiyorum. Acaba yine okuduğum şeyi hatırlamıyor olabilir miyim? Sanmam. Orada olsam ben de hemen bir kitapçıya koşardım aranıza katılmak arzusuyla. Ne yazık ki yapamıyorum..
    Öncelikle Alice'i çok seviyorum. Bu sendeki ciltli kitap çok güzelmiş, geçenlerde bloglarda bir yerde değişik bir baskısını gördüm kırmızı kapaklıydı onu kaydettim devamlı bakıyorum:) Nedense ciltli kitaplara her zaman özel bir ilgim oldu. En sevdiklerim de hem ciltli olup hem de üzerinde çıkarılabilen kılıfı olanlar adına her ne deniyorsa işte bilemedim şimdi. Alice bardağın da harika. Ayrıca fotoğrafları çok beğendim, kitaplar kitaplaaar kitaplaaaar. Ben hiç anlayamıyorum kitap okumayan ve gönül rahatlığıyla da okumam ki ben kitap diyenleri. A bir de evinde kitap olmayan insanlar gördüm çok şaşırdım, afalladım resmen, ama biliyor musun evde eksikliği hemen hissediliyor çok tuhaf bir şekilde. Başkaları aa biz hiç fark etmemiştik demişti. Kitaplar gerçekten büyülü dünyalar, ben de senin gibi okuyamadığım kitapları çok sık düşünüyorum, okuyamayacaklarımı ve ardımda bıraktığım o en sevdiklerimi, yani kitapları düşünmediğim bir zaman dilimi yok…Bayan Brodie yi ben de merak ettim okuyayım gelince alıp. Ama en çok Mandarinler'e takıldım, meraktan parçalara ayrılabilirim şu an, harika da bir kapağı var. Bana Cafe de Flore'da geçirdiğim o özel günü hatırlattı. Belki o sıra Simone da oradaydı, kim bilebilir.
    Bundan bir sonraki gelişimiz temelli dönüş olacak artık herhalde, kesin belli olmasa da, o yüzden ağırlık yapacak şeyler getirmek istemesem de kitaplara kayıtsız kalabilir miyim emin değilim. Senden her okuduğumda yeni kitap isimleri not etmek harika ama dönerken acaba buradaki tüm eşyayı nasıl getireceğim diye düşünmeden edemiyorum, ee bir de kedicik var tabi:)
    (Bu sırada yazdığım kocaman bir paragraf silindi) Key west demiştim orayı görmeyi çok istiyorum o sarı panjurlu güzel bahçeli evi. Hemingway'a ve kedilerine sevgilerimi ilet lütfen. Eğer sakıncası yoksa o müze evde veya bahçede her neresi olursa sana hangisi kolay olursa benim için de bir fotoğraf çekmeni rica ediyorum. Benim için anlamı büyük olacak ve mutlu olacağım çok. Kedileri, daktilosu, kitapları, kağıt yığınları ve arasındaki içki bardağı fotoğraflarından hep aklımda kalanlar, o güzel evi umarım ben de görürüm bir gün. Keyifli zamanlar geçirmenizi diliyorum. Pazar günündeki o bir saatlik zaman dilimi ne kadar özel ve güzel anlayabiliyorum.
    Mutlu kal. Sevgiler

    • özlem öztürk diyor ki:

      Lale Abla da Nabokov okumamıza katılacakmış. Belki kitabın İngilizcesini okumak senin için bir seçenek olabilir ya da Kindle? Ne dersin? Ya da ben kitaptanTürkçe okumak isterim dersen, kendime alırken sana da bir tane alıp göndermekten çok mutlu olurum. Ve emin ol hiç dert olmaz bunu yapmak; 2015'in yılbaşı hediyesi olur. Evi taşırken getir her şeyi yaa! Ben eşyalarını da sevenlerdenim. Hele ki kitaplarımdan hiç ayrılamıyorum ve ödünç kitap vermeyi de hiç sevmiyorum. Gerçek bu! Allahın bildiğini kuldan saklamama gerek yok :)))
      Benim Fransa tutkum, Paris'i kalbimin içinde hissetmem, Montparnasse'da gezintilerim, Simone de Beauvoir'ın Sartre'la beraber yattığı Montparnasse mezarlığında geçirdiğim saatler kitaba zaten pozitif bir ayrımcılıkla başlamama sebep!!!!
      Nedense kitabın zor okunacağını düşünmştüm. Mesela hala Sartre ya da Proust okumayı göze alamıyorum. Böyle tuhaf korkularım var. Lakin Mandarinler kolayca akıp gitti benim için. Korkularımın yersiz olduğunu anladım. Ya da kitabın okuma vakti gelmişti. Hepsi yan yana mı geldi yoksa başka şeyler mi bu kadar kolaylaştırdı bu okumayı bilemiyorum. Bittiğinde kendimle gurur duydum. Sanki söz verdiğim bir şeyi yapmanın iç rahatlığını hissetmek gibi bir duyguydu.
      Senin de Fransa'yı sevdiğini biliyorum. Çok sevdiğim, yürek verdiğim kitapları herkes sevsin istiyorum. Heyecanlanman beni de heyecanlandırdı. Gelince hemen oku. Ne düşüneceğini merak ediyorum. BU arada Fransızca kursum çok zorluyor 🙂 Çok da fazla çalışamıyorum tabii.
      Kısmet olur da gidersek, Key West'te seve seve fotoğraf çekerim senin için ve yollarım elbette.
      Hatta bir kahve bile içerim senin için 🙂
      Sevgilerimi yolluyorum.

  6. Leylak Dalı diyor ki:

    Vladimir Nabokov kitaplarını bir arkadaşım-Yiğit Yavuz- çeviriyor (İletişim'deki yeni baskılarını) ve herkes ağız birliği etmişcesine bugüne kadar yapılmış en iyi Nabokov çevirisi olduğunu söylüyor. Bendeki imzalı olmasaydı sana yollardım (gerçi henüz okumadım-Solgun Ateş bendeki 🙂 Gel o zaman seninle eşzamanlı bir Nabokov okuyalım yeni yılda, tercihan da Pale Fire'ı. en iyi kitabı olduğu söyleniyor. Ne dersin?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir