Sevgili Günlük

Sabahleyin telefonum uzun uzun çaldı. Yukarı kattaydım. THY ile yaptığımız uçuşlarımız bir türlü mil hesabımıza işlenmediği için uçak biletlerinin numarasını bulmakla meşguldüm. Zor iş tabii. E-postalardan çıkarırım diyordum, sonra biletlerin çıktısının olduğunu hatırladım. ”Hadi!” dedim. ”Boşu boşuna fazladan bir çıktı alıp, dünyayı yok etmek için fazladan bir adım atma!”

THY kontuarındaki çalışanın yapması gereken şeyi yapmadığı için uğraşıp duruyoruz şimdi. Bir de uçuş Lufthansa ile yapılan ortak bir uçuş olduğu için kalkıp THY bürosuna gitmek gerekecek. Selçuk bu işi üstlendi.

Telefon can arkadaşımdanmış. Çok hasta bu aralar. Şu herkesin yakalandığı ve kurtulmanın çok zor olduğu griple uğraşıyor. Gece rüyasında beni görmüş. Bir türlü dilinden o kelime dökülmedi ama ölmüşüm anladığım kadarıyla.
”Bir şeyim yok!” dedim. ”Ateşlenmişsindir sen gece!”

”Yok.” dedi. ”Biraz daha iyiyim.”

”Bu aralar çok kasvetliyim ben. Onun hissetmişsindir sen.” dedim.
Birilerinin senin için endişelenmesi ve seni sevmesi güzel şey.
”Kırk yaşıma geliyorum ya ben bu mayıs” dedim. ”Ondan bunalımdayım.”

Yaş otuzbeş, yolun yarısı; peki ya kırka ne demeli?

Bu blogda ben bir zamanlar 35 yaşıma girdiğimi de yazmıştım. Zamanın böyle çaktırmadan akıp gitmesi çok sinir bozucu.
Bunalıma falan giremeyeceğim, o da başka mesele. Zamanım yok. Hızla akıp giden zamana inat zamanımı boşuna harcayamayacağım.

Dün gittiğim Yazı Evi bana iyi geldi. Bir masanın etrafında toplanmayı, birbirimize yazdıklarımızı okumayı ve yetkin birinin yazdıklarımız hakkında konuşması iyi geliyor. Kapıdan dışarı çıktığımda kendimi çok güçlü hissediyorum. Etrafımdaki kalabalığı dağıtmak, sokaktaki her dükkana girip içimdeki tüm saklı kelimeleri hediye etmek falan geliyor içimden.

Sonra geçiyor elbette!

Yine de bugünün fena bir gün olmayacağını hissediyorum. Sevdiğim bazı şeylerin sevilmeyi ne kadar da hak ettiğini fark etmek iyi geliyor. Bunu düşünmeme sebep evdeki canlı varlıklar değil 🙂 Onlar hep sevilesi zaten…
Lizbona Gece Treni hala beni ilk okuduğum günkü gibi etkiliyor. Yine saklı cümleler kafamda, gözlerimin önünde dolaşıyor, yine ben de yazma isteği uyandırıyor.

Doğum günüm için bu sefer güzel bir pasta istiyorum. Üstüne hayallerimi koyayım 🙂
Hımm, bir de Lizbon‘a biletlerimi aldım. Bu sefer uçağın kaçta kalktığını adım kadar iyi biliyorum.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Sevgili Günlük” yazısında 4 düşünce

    • özlem öztürk diyor ki:

      Korkmayayım mı? Otuzlardan korkarken kırklar nereden çıktı şimdi diyorum. Zaten korksam da yapacak bir şey yok. Biraz yorgunum bu aralar Özlem. Belki bahar gelse, havalar düzelse ben de düzelirim.
      Lizbon hala uzakta bir yerlerde duruyor. Doğum günümü bekliyor. Kendisi kırk yaş doğum günü hediyem 🙂 Bu arada kitabı bir kez daha okudum. Dün bitti. Yine çok beğendim 🙂 Şimdi sırada Demiryolu Çocukları var.
      Öpüyorum seni :=)

  1. TUĞBA'NIN DÜNYASI diyor ki:

    Yeni yaşını gönülden kutluyorum. Zaman çabucak geçiyor ama mutlu anlar var iyi ki, onları düşünüp durmak lazım böyle anlarda. Yazı evi ne kadar da güzelmiş. Benim de çok istediğim bir şey tr ye döndüğümde katılmak ve paylaşmak ihtiyacı duyuyorum. Bazen eskisi gibi yazamadığımı düşünüp üzülüyorum. Gündelik gereksiz telaşlar hayatımızı öyle çok kaplıyor ki başka şeyler yapmak için çırpınıyoruz, oysa o başka şeyler mutluluk kaynağı ve keyifli. Rüyada ölü görmek diri getirir derler, gördüğün kişinin de ömrü uzarmış. Hayır olsun rüyası arkadaşının. Etrafında seni seven düşünen insanların olması hissiyatı bambaşka. Bir de o yazı evinden çıktığındaki anlattığın ruh halin var ya o da şahanedir, her ne kadar bir süre sonra dediğin gibi geçiyor olsa da. Yazdıklarımı, yazmadıklarımı, şiirlerimi, resimleri, okuduklarımı, izlediklerimi paylaşıp üzerine konuştuğumuz zamanları özlüyorum, bu gerçekten büyük bir ihtiyaç. Bunalıma girme, depresif olma, Yeni yaşın sana türlü güzellikler, yepyeni şahane deneyimler getirecek ve elbetteki daha pek çok güzel anı biriktireceksin. Ne mutlu sana..İyi ki doğdun canım, herşey gönlünce, dilediğin gibi olsun:) Öpüyorum çok. Sevgilerrr

    • özlem öztürk diyor ki:

      Herkeste doğum günümmüş izlenimi yarattım galiba 🙂 Daha iki ay ay var; Doğum günümle beraber baharı karşılayacağız. İlerde bunalıma girecek vaktim olmaz dye erkenden bunalıma gireyim dedim. Tuğba şöyle oluyor aslında. Biz kadınlar birçok şeyi yapmak istiyoruz. Böyle bir genelleme yapmak belki doğru değildir ama ben öyleyim. Mesela spor yapmak istiyorum. Spor yapan insanları sosyal medyadan takip etmek çok hoşuma gidiyor. Spor yapmak için de elimden geleni yapıyorum. Bunun yanında kitap okumak ve hissettiklerimi yazmak da istiyorum. Ne yazıkki yaşadığım hayatın içinde her şeyi yapabilmem mümkün değil. Buna zamanım yeterli gelmiyor. Çünkü aynı zamanda işe gitmek, işten geldikten sonra Kuzey'le ilgilenmek ve Selçuk'la da vakit geçirmem gerekiyor. Bunlar elbette keyif aldığım şeyler ama kendi yapmak istediklerim hep bu saydıklarımın ardına düşüyor. Yürüyüş yapmak için sabah erken kalkmam, kitap okumak için de gece geç yatmam gerekiyor. Bunları yapmaya da vücudum izin vermiyor. Böyle bir bunalım yaşıyorum. peki ama diyorum ben ne zaman saatlerin peşinden koşturmayı bırakacağım? işi bırakmak ve canımın istediklerini yapmak istiyorum. Gel gör ki bunu yapacak cesaretim de yok!
      Şöyle vaktimin arttığı günler hayal ediyorum 🙂
      Bunalıma girmedim merak etme 🙂 Girecek vaktim yok. Evde birileri durmadan Anne! diye seslenirken buna fırsat olmuyor 🙂
      Sevgiler şeker, çok öpüyorum seni

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir