Şah Cihangir’in bir gecelik sarayı: Orchha Kalesi ve Sarayı

Yine bir şehirden ayrılma vakti.
Khajuraho’da görmemiz gereken Dünya Mirası Listesi’ndeki tapınakları gezdik, bir gece de burada konakladık. Sabah yeni bir yolculuk için valizlerimizle beraber lobideyiz.
Önce kahvaltı. Sonra yine otobüs, yine yol…
Varmayı hedeflediğimiz şehir Agra. Hindistan yollarında şehir şehir dolaşmaya devam.
Agra’ya Jhansi şehrinden trene binerek gideceğiz. Bu yolculuk içine bir de tren macerası sıkıştırdığımız için çok mutluyum. Hindistan’ın dillere destan lüks trenlerinden biriyle yolculuk yapmayacağımızı biliyorum; umuyorum ki Hindistan yaşamının bir gerçeği olan tıkış pıkış tren yolculuklarından biri de olmaz.
Jhansi’ye giderken, şehre 18 km uzaklıktaki Orchha‘ya uğrayacak, burada Cihangir Mahal‘i ve Raj Mahal‘i göreceğiz. Mahal, saray anlamına geliyor. Hindistan’daki saraylar da daha çok bir kale kompleksinin içinde yer alıyor. Yüksek kale duvarlarıyla çevrili saraylar yani.
Otobüs varlığına alıştığımız klasik Hindistan manzaralarını ardında bırakarak ilerliyor. Fakirlik, barakaların önünde miskince oturan halk, su birikintilerinin içinde oynayan çocuklar, öbekler halinde yığılmış çöp birikintileri, etrafta dolaşan inekler…

 

Orchha’ya varıyoruz. Issız, sıcak bir iklimin içine düştük. Otobüsten inince güneşin ruhumuzu emmek için gün boyunca bizi beklediğini fark ediyorum. Yolun karşı kıyısında hediyelikçiler. İncik boncuk satan tezgahlar, renk renk şalvarları güneşin insafına bırakmış dükkanlar, raflara yerleştirilmiş heykellerle küçük bir pazar yerindeyiz.
Biraz ileride gözüken kalenin önünden bir nehir akıyor: Betwa Nehri.
Yürüyerek bizi uzakta bekleyen kaleye doğru ilerliyoruz. Nehri geçmek için bir köprünün üstünden geçiyoruz. Gölgede oturmuş dilenen birkaç Hindu var. Ellerini açmış, bekliyorlar.
Raj Mahal’i geçip, Cihangir Mahal’e ulaşıyoruz.

 

 

 

Saraya yaklaşınca buranın terk edilmişliği gözümü dolduruyor. Cihangir’in Sarayı’nı sevdiğimi o an hissediyorum. Bir yeri ya da bir şeyi sevdiğinizle ilgili tanıdık bir duygu vardır da, hani geldiği an tanırsınız ya onu, işte o duyguyu hissediyorum.

22 yılda yapılan ve Şah Cihangir’in sadece bir gece kaldığı bir sarayın içindeyiz. Bundela Hükümdarı, bu bölgede hüküm sürdüğü yıllarda Şah Cihangir’in gözüne girmek için bu sarayı yaptırmış. Cihangir de bu sarayda bir gece konaklamak için çıktığı seferlerden birinde yolunu değiştirmiş ve güzel sarayı onurlandırmış.
Sadece bir gece kalarak bence bu saraya haksızlık etmiş.
Ne kadar güzel bir yerde olduğumu anlamak için etrafıma bir göz atmam yetiyor.
Heybetiyle insanı ezen yapılardan değil burası; daha mütevazi, daha samimi.
Kapısından girer girmez bizi karşılayan genişçe bir avlusu var, ortasında da küçük bir havuz. Şahın kullanımı için yapılmış. Etrafı saran sessizlik buranın bir ruhu olduğunu fısıldıyor.
Terk edilmek kolay olmasa gerek.
Yol üstü uğradığımız Cihangir’in sarayına sanırım gönlümü kaptırıyorum.
Abbas birazdan yolcu!
Güzel fotoğraflar çekip, yılların hüznünü üstünde taşıyan odalarda geziniyoruz.
Geleceğe uzanan köprü ileride duruyor. Üstünde fakirleriyle…

 

Yine Hindistan’dayız işte. Bugünde!
Biraz alışveriş yapıp trene gidiyoruz.
Agra bizi bekliyor.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Şah Cihangir’in bir gecelik sarayı: Orchha Kalesi ve Sarayı” yazısında 4 düşünce

  1. Berfin Yalcin diyor ki:

    Ilk ya anlatımında dedim ki, Hindistan bana göre değil. Hiç gitmeyim. Ama sonra yaşadıklarınız çok güzel. Bambaşka bi ülke olduğu kesin. Onca yeri gezdin, yazıları bekleyen yerler var, ama sen havai fişek gibi bu güzel yazılarını patlayorsun. Enteresan bir ülke olduğu kesin.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Gezinin Varanasi'den başlaması hala iyi miydi kötü müydü bilmiyorum. En karanlık olan kısımdan başladık galiba. İnsanların sefalet içinde yaşaması bana iyi gelmiyor. İneğe güya çok kıymet veriyorlar ama İsviçre'deki inekler daha memnundur hallerinden. İnekler bile açlıktan kırılıyor yani öyle diyeyim. Amma velakin halkın ileri gelenleri, bürokratlar burada da enine genişlemişler. Onlara sefalet yok. Her yerde aynı şey aslında. Birileri birilerinin üstünden nemalanıyor, dini sömürerek halkı sömürüyor.
      Diyecek fazla bir şey yok aslında!
      Hindistan' gidip vakit öldürmenin kitabı yazılabilinir aslında. Herkes miskince aç bilaç bir yerlerde oturup, günü öldürüyor. Yaşam öyle geçiyor. Bu anlattığımız yeri sadeliğinden, yalnızlığından ve bir nebze sefaletten uzak olmasından dolayı sevdim sanırım.
      Seni ve Bern'den buralara gönderdiğin sonbaharı çok seviyorum.
      Öpüyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir