Kasımda Aşk Başkadır

Kasımda Aşk Başkadır.

Ah güzel Kasım! Sanki benden habersiz, sessizce yanımdan geçtin.

Geçen cumartesi günü sabahın köründe yataktan kalktım. Bir gece önceden evdekileri örgütlemiştim. Eğer hafta sonu ağaçların yapraklarını döktükleri bir yere gitmezsek, hafta içinde bir gün ben kendim gidecektim. Sözlerim istediğim etkiyi uyandırmış olmalı ki, yataktan kalkmak zor gelse de hep birlikte evden dışarı çıktık.

Kasımda Aşk Başkadır
Kasımda Aşk Başkadır

Her şey bizi eyleme geçmekten alıkoyan o kapının ardında değil mi zaten?

Saat 07.30’u az geçmişti ki Polonezköy’e vardık. Etrafta kimsecikler yoktu. Meydandaki kahveler yeni yeni açılıyordu. Etraf daha önce anlattığım gibi terk edilmiş köpeklerle doluydu. İnsan ister istemez tedirgin oluyor. Tek başıma olsaydım, sonbaharı da dökülen yaprakları da bir kenara bırakır eve dönerdim.

Meteoroloji lodosla ilgili uyarısını bir gece önceden yapmıştı. ”Fırtına çıkacakmış.” dedi Selçuk. Kendimi eski bir filmin içinde hissettim o an. ”Olsun.” dedim. ”Rüzgâr çığlık atmadan döneriz evimize.

Yanımızda minik yeğenim olduğundan ağır aksak ama keyif içinde yürüdük. Tam da düşündüğüm gibi yapraklar çoktan dallarını terk etmişti. Toprak yol, ayaklarımın altından kayıyor, çam ağaçlarının kokusu burnuma geliyordu. Hani bir yerde olmaktan çok mutlu olduğunuzu nadiren fark ettiğiniz anlar vardır ya, işte öyle onlardan biriydi o gün Polonezköy’de yaşadığımız an.

Çocuklarla yeni yapılmış yolda konuşarak yürüdük, sokak köpeklerini sevdik.

Kasım ayı nasıl geçti?

Kasım ayının çok hızlı geçtiğini düşünsem de, 2015’in aralıktan önceki son ayında aradığım huzuru buldum.

Bir kenara ayırmış olduğum kitaplarımı okudum.

Hedefimi tam olarak tutturamadım ama hedef dediğin nedir ki?

Dilediğim gibi kendimi programlamış, oğlumla aylaklık yaptığım keyifli zamanların dışında kitap okumalarımla, yazıp çizmelerimle hoşça vakit geçirmiştim. Birkaç film seyretmeyi bile başardım. Tuhaf bir şekilde yapmayı hedeflediğim her şeyi yapamamış olmama rağmen, bilgisayarımın başına oturup kasım ayının kritiğini yaptığım şu an gerçek anlamıyla bir memnuniyet içindeyim.

Kasımda Aşk Başkadır : Hafta sonlarının dingin ruhunu seviyorum.

Kasım ayında hangi kitapları okumak istediğimi burada ilan etmiştim.

Stephen King’den yazar adaylarına tavsiyelerde bulunduğu ”Yazma Sanatı”, daha önce hiç okumadığım bir yazarın ”Bir Zamanlar Hayat Bizimdi” isimli kitabı, koşma konusuna aklıma taktığım için motivasyonumu devam ettirmek adına aldığım ”Koşmak İçin”, Charles Dickens’den ‘Gece Yürüyüşü” ve son olarak Simone de Beauvoir’dan ”Olgunluk Çağı1” kitapları okuma listemi oluşturuyordu.

Stephen King’in kitabıyla ilgili notları bir blog yazısı olarak paylaştım bile. Okumak isteyenler kasım ayı arşivinin içinde yazıyı bulabilirler.

Christopher McDougall- Koşmak İçin
Christopher McDougall- Koşmak İçin

Okumaya ilk olarak ”Koşmak İçin”den başladım. Kitabı ara ara alıp okuyorum. Salondaki köşe sehpanın üstünde duruyor ve koşmayla ilgili zorlandıkça açıp göz gezdiriyorum. Sonuç itibariyle kitabı bitirmiş değilim.

Sonraki kitabım sonbahardan armağan ılık günlerde başladığım Marian Izaguirre’ın ”Bir Zamanlar Hayat Bizimdi” kitabı oldu. Kah çayımı alıp bahçede, kah salonda rahat koltuğumda, kah uykudan önce kitabı okudum. Sanırım yazarın anlattığı yaşları yaşadığımdan tıpkı hikayedeki gibi gençliğimin deli fişek günlerine, yazlıkta geçirilen iyot kokulu zamanlara ve yazların uzun gecelerine dönmem zor olmadı. Kırk yaşında hayata daha farklı baktığımdan kitabın her satırı benim içime dokundu. Kitap, farklı bir coğrafyada geçiyor ve farklı bir kültürden izler taşıyordu. Yine de kitabın sayfalarında gezinen his bana çok tanıdık geldi. Sonuç itibariyle kitabı çok severek okuduğumu söylemem gerek.

Bu ay başka hangi kitapları okumaya niyet ettim?

Bu kitabın peşine Charles Dickens ve incecik kitabı ”Gece Yürüyüşü”nü okuyayım dedim; lakin ne mümkün! Bir türlü kitabın ilk beş sayfasını geçemedim. Satırlar üstüme üstüme geldi, kelimeler anlam kazanamadı. Kitabı bir kenara bıraktım ve yoluma devam ettim.

Kasım ayı devam ediyordu ve benim listemde hâlâ okunmayı bekleyen kitaplar vardı.

Araya hiç beklenmedik bir kitap girdi. Şimdilerde boyumu aşan bir işe kalkıştım ve bir şeyler yazmaya çalışıyorum. Lütfen bu bir itiraf olarak algılanmasın; zira yapmaya çalıştığım işi yenilgiyi kabul edip bırakabilirim de! Kurgu da sorunlar yaşıyorum. 3.tekil kişi anlatımında bir türlü yazmak istediğim yazının içine giremiyorum. Bu yüzden de yazdıklarım samimi gelmiyor kulağıma.

Çok sevdiğim bir arkadaşıma derdimi anlatınca şöyle dedi:

”Trendeki Kız”ın kurgusunu çok beğendim. Benim kafamda da senin kafandakine benzer sorular vardı ve kitap bana iyi geldi. Kafamdaki soruları giderdi. Sen de oku.”

Kitabı çok beğenerek okuduğum itiraf etmeliyim. Sorunuma çözüm oldu mu peki? Hayır.

Yazmak başka bir şey! İnsanın kafasının karışması ve yazdıklarını beğenmemesi, yazdıklarını yırtıp yırtıp atması sanırım kaçınılmaz. Bu durumla başa çıkmanın tek yolu da yılmamak ve yazmaya devam etmek. Yine disiplin ve çok çalışmak karşıma çıktı. Her gün ayrı bir ruh haline bürünsem de buraya yazmak, günlüğüme yazmak ya da aklıma gelen bir şeyle ilgili yazmak bile iyi geldiğine göre yola devam.

Kasım ayının son ve beni en çok oyalayan kitabı Simone de Beauvoir‘ın kitabı oldu. Olgunluk Çağı isimli iki ciltlik kitabın ilk bölümünü okumaya karar vermiştim. Çok önceleri alınmış bir kitaptı ve Simone de Beauvoir’ın yazı dili hoşuma gittiğinden okumak için heves ediyordum. Yazarla Sartre’ın yirmili yaşlarından otuzlu yaşlarına kadar gelen dönemin anlatıldığı kitapta arka fonda zamanın politik olayları var. Okurken yazarın ve Sartre’ın düşüncelerine çok şaşırdım. Simone de Beauvoir’ın uzun yürüyüşlerinde kendimi buldum. Aslına bakarsanız bu kitabı burada uzun uzadıya anlatmak isterim. Kitabı okurken tek sıkıntım Payel Yayınları’nın romanı çok küçük puntolarla basmış olmasından kaynaklandı. Belki yeni bir baskı yapılsa bu sıkıntı ortadan kalkar.

Evet! Kasım ayı bizim evde böyle geçti.

Keşke ülke gündemi de daha güzel olsaydı da keyfimizden geçilmeseydi.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Kasımda Aşk Başkadır” yazısında 15 düşünce

  1. Esen Can diyor ki:

    Bu postun altına yazacağım, çünkü çok sevdim 🙂
    Bilemedim Özlem, yazı puntosuyla ilgili çok bişey bulamadım blog ayarlarında. Sadece dünkü yazdığım gibi, orta, büyük, küçük ayarları var..
    Sen yine de pes etme sakın bu sebepten yazmaktan! Varsın büyüklü küçüklü olsun yazıların 🙂
    Sevgiler, yeni kasımlar da hep böyle güzelce gelsin, geçsin hayatından..

  2. Sittirella diyor ki:

    Çok güzel kitap tüyoları alıyorum senden Özlem.
    Yalnız bu koşma işini beceremiyorum. Doktorumla konuştum, "Koşmayı aklından bile geçirme, diz kapaklarına yüklenme sonra geri dönüşü imkânsız sonuçlar ortaya çıkabilir. Sadece yoga yap, yürü ve kendini zorlamamak şartıyla bisiklete binebilirsin" dedi, "Peki" dedim.
    Kader 🙂
    Polonezköy gezisi iyi olmuş, İstanbul'un kurtarılmış bölgelerinden, dilerim hiçbi' zaman istilaya uğramaz, bozulmaz, beton yığınlarının işgaline uğramaz.
    Şimdi yeni bi' alışveriş sepeti oluşturup King abinin kitabını atayım o sepete. Yazmak zor, yazmak sancılı, insanın en acımasız eleştirmeni kendisi oluyor yazarken. Ne zaman yazdıklarına yabancılaştın, yazdıklarını başka birinin cümleleriymiş gibi okumaya başladın sanırım o zaman bu işi becermeye başlıyormuşsun. Bunu da bana çok sevdiğim bi' yazar sohbet ederken söylemişti, işine yarar mı bilmem 🙂
    Sevgilerimle.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Koşma işini ben de çok becerebiliyorum diyemeyeceğim. Niyeyse kendime iş çıkarıyorum devamlı. Hayatı daha mı anlam katmaya çalışıyorum böyle yaparak bilmiyorum. Bildiğim kendimle bir zorumun olduğu. Biraz yürüyüp biraz koşuyorum. Nefes nefese kalıyorum. Kendime neden bunu yaptığımı sorma halini mi seviyorum. Sonra yürüyüş bitince, ''Bugün de başardın.'' diyorum.
      Öyle akıyor zaman işte. Benimle uğraşa uğraşa…
      Sevgiler yolluyorum.

  3. Gamze Esra Ersöz diyor ki:

    2 sene evvel hayatımın en ama en güzel Kasım'ını geçirmiştim Özlem. Ama bu sene :((( Sanırım Aralık daha da beter olacak benim için 🙁 Güzel günler, mevsimler ve sevdiklerin hep yanında olsun Özlemcim.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Gamzecim ben bu yoruma cevap yazmayı atlamışım. Yazdığım her yoruma bir cevap geldin istediğim için çok üzülüyorum bazen böyle atlayınca yazmayı. Bazı aylar derin yaralar bırakıyor ne yazık ki. Hayat hep güzellikler sunmuyor. Çaresiz kabul ediyorum geleni. El mahkum.
      Aralık ayını sevip sevmediğime bir türlü karar veremiyorum. Hep bir telaş. Ne olduğunu anlayamadan geçip gidiyor. Hiçbir şeye yetişemiyorum ve kendimi yorgun hissediyorum. İyisi mi rutinimize geri dönmek 🙂
      Güzel dileklerinin hepsi için teşekkür ederim. Umarım 2016 tüm insanlık için daha güzel olur. Sağlık ve huzur bizimle olsun. Sevgiler

  4. Berfin Yalcin diyor ki:

    Bizim evin uykucusuda benim hihi.. "Ağustos'tan sonra kalkan darıdan, Kocasından sonra kalkan kadından hayır gelmez" derler ama halt etmişler. Çok geç yattığım için sabah kalkmam zor oluyor tabi. Varsa bi amacım o zaman kalkarım, örneğin sabah güneşinde fotoğraf çekeceksem:)) sadece yürümek beni ikna etmiyor yani. Ne bileyim herkesin bir zaafı var işte..
    Ama seni takdir etmiyor değilim!! Disiplinli yaşamayı seviyorsun. Ben tam tersi, gelsin hayat nasıl olsa bi şekilde alt ederim modunda..

    • özlem öztürk diyor ki:

      Hiçbir zaman çok uyku seven bir tip olmadım; ama yılbaşı geceleri bile çok geç saatlere dek ayakta kaldığımı hatırlamam. Maksimum saat 1 dedin mi yatardım çünkü uykum gelirdi. Sabah erken kalkardım ama gece de çok geç yatmazdım. Son beş yıldır uykularım çok bozuldu. Kalitesiz uykular uyuyorum. bir türlü derin uykuya dalamıyorum ve gecede birçok kez gözlerimi açıyorum. Sabahları da tahmin edersin ki hep yorgunum. Uykusuna alamayınca insan çok sağlıklı olamıyor. Selçuk nefis uyur ama:) Kıskandığımı söyleyebilirim.
      Bu sabah da erken kalktım ama yürüyüşe çıkamadım. Vücudum dinle dedi sanırım bana, ben de onu dinledim. Yİne de içimden şöyle dedim kendime: Akşam işten gelince yürürsün.
      Böyle saçma bir durumum var işte! Bir şeyi kafama taktım mı kendime izin bile veremiyorum. Galiba bir nevi takıntı bu. Devamlı yapılması gereken bir şeylerim var. Kimseyi rahatsız etmiyorum bu durumla ama kendime huzur vermiyorum.
      Yakın zamanda kendime biraz huzur biraz da uyku istiyorum galiba 🙂

  5. TUĞBA'NIN DÜNYASI diyor ki:

    Özlemcim;
    Yine yazın beni alıp götürdü değişik düşüncelere. Bir süredir kitap okumuyorum. Hoş, kitaplarımın hemen hemen hepsi benden evvel tr'ye gittiler zaten. Okuyacak bir şeyler elbette buluyorum ama kitap kokusunu içime çekmek gibi olmuyor.
    Sabahın erken saatlerinde yürüyüşe çıkmak ne harika. Ben de severim. Ev ahalisinin senin fikrine ayak uydurmasına da bayıldım. Benim bey uykucu biraz, ona hadi 7.30 da kalkıp yola düşüp ormana gidelim yürüyelim desem delirdin herhalde der:) Ben de uykuyu seviyorum ama aklıma koyduysam ve gerçekten istiyorsam yaparım. Beyler daha konu odaklı yaşıyorlar. Yani benimkisi öyle, tam mühendis kafası diyorum. Bir nedeni olmalı gidişimizin ve anlamlı bir neden olmalı. Yani boş boş yürümek neden??
    Ahhh! Çok güzel kitaplara başlamış bitirmişsin. Hızına yetişemiyorum.Sen bunca şeyin arasında nasıl yetişiyorsun bilemiyorum. Yapamadığımız bir çok şey oluyor ama bunlara üzülmek yerine gerçekten yapabildiklerimiz için şükredip sevinmeliyiz aslında. Bir bilsen benim ne kadar çok yapamadığım şey var. Hangi biri için göz yaşı dökeyim ki? O yüzden delirmenin eşiğine gelmeden ve gözyaşı pınarlarım kurumuşken düşünmemeye karar verdim. Zira bu sıra çok da stresliyim zaten dönüş telaşından ötürü. Kafam çooook karışık. Şimdi sevdiğim bir düzende, huzurla evimde senin gibi bir köşe yaparak oturmuş kitap okuyor olabilmeyi dilerdim. Su akıp yolunu buluyor elbette ama ahh şu sıra ben de o suyla akıyorum desem yeridir. Kasım ayın güzel geçmiş. Hep böyle geçsin umarım. Sorular bitmiyor, sonuçlar her zaman istediğimiz gibi olmuyor ama olsun, sağlık olsun. Bazen anneannem gibi olduğu kadar olmadığı kader diyorum yaşlı bir kadın edasıyla, ama içimi rahatlatıyor akışına bırakmak. Yeni ay yeni yıl bize beklediğimiz arzu ettiğimiz tüm güzellikleri getirir inşallah canım. Orman yürüyüşlerine devam…Mis gibi havayı çek içine. Ben de şu süreyi atlayayım soluğu denizin kenarında alacağım vallahi:)

    • özlem öztürk diyor ki:

      Tuğbacım,
      Geçen hafta sonu ruh halime tanıklık etseydin, Polonezköy'e gitme önerimin neden kabul edildiğini hemen anlardın 🙂 ''Delirmek üzereyim'' dedim evdekilere. Sabah erkenden kalk, Kuzey'le birlikte evden çık, yürüyüş yap, eve gel, duş al, kahvaltını yap 🙂 Buraya kadar erken kalkmanın dışında her şey normal. Peki Selçuk ne yapıyor ben bunları yaparken? Uyuyor 🙂
      ''Selçuk, bu sabah beraber yürüyelim mi?'' diyorum bazen. ''Tatlım birinin ailemiz adına uyuması lazım!'' diyor. Tam anlamıyla bir uykucu. Selçuk, start alana kadar zorluk çekiyoruz biz, aldıktan sonra sorun olmuyor. 🙂
      Yİne de senin yazdıklarından da eşini tanıyor sayılırım. İyi çocuklar bizim beyler 🙂
      Mesela Selçuk geçen gün bir eşofman, bir sweat-shirt alıp gelmiş. Ne bunlar dedim? Spor yapmıyorsak da yapanı takdir ediyoruz dedi.
      Çoğunlukla kendimi dışarı atmazsam bunalıyorum. İstanbul trafiği de ayrı bir dert ama. Bana Avrupa yakasına gidelim deme, Paris'e gidelim daha kolay diyor.
      Hafta sonu bitip de kendim için bir şey yapamamışsam kötü hissediyorum. Genellikle Kuzey ödevlerini yapmakta o kadar gecikiyor ki hafta sonu rahat yüzü vermiyor bize. Hafta içi verilen tüm ödevleri de toplayıp hafta sonuna sıkıştırıyor. İlk defa bu hafta sonu cumartesi öğleninde ödevlerini bitirmişti de gerçekten özlediğim bir hafta sonu yaşadım. Cuma akşamı eve gelmesiyle birlikte telefon açıp, ödevlerini yapmazsa hafta sonu yapmana izin vermeyeceğim diye tehdit ettim. Çocuğumu ara ara tehdit ettiğim doğru yani! 🙂
      Bazen hayatta istediğimiz şeyleri yapamıyoruz. Her şeyin bir zamanı oluyor. Belki de hayat sana başka bir şey anlatmak istiyor da anlamıyorsun. Öyle galiba. Ben de anneannen gibi düşünüyorum uzun zamandır. Plan yapmam birazcık yapmak istediğim şeyleri sıraya koymaya çalışmamdan; yoksa telaştan yapmak istediğim şeylerin ne olduğunu bile unutuyorum. Gerisini de kadere bırakıyorum. Su akıp yolunu buluyor nasıl olsa.
      Elimizden ne gelirse, hayat önümüze ne sunarsa o kadar!
      Bu arada ne zaman geliyorsun?
      Kesin bir tarih var mı?
      Öpüyorum seni çok.
      Hımm, bir de diğer yorumuna yanlış yere cevap yazdım. Senin yorumunun altına yazdıklarım sanadır, bilesin 🙂

    • TUĞBA'NIN DÜNYASI diyor ki:

      Ahh evet kesinlikle iyi çocuklar bizim beyler:) Bana bir şey anlatmaya çalışıyor doğru ve ben anlamıyorum şu an ama anlayacağım bir gün geleceğini ümit ediyorum:)
      Geliş zamanına az kaldığını ümit ediyorum. Bey işlerim tamamdır hallettim toparladım diyecek ve geleceğiz, top onda yanı:) Aralık 15 gibi düşünce var kafamızda, en olmadı hadi 20 olsun.Yani yeni yıl yeni ev olayına girelim istiyoruz bakalım hayırlısı:) Bileti aldığımızda fotosunu çekip yazacağım tarihi blogda:) Heyecanlıyım ama ilk kez panik yapmıyorum sanırım, daha evi bile toplamadım düşün:) Nasılsa her şey olacağına varıyor. Yoruma bakıyorum şimdi. Öpüldün

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir