Her 19 Mayıs’ta ben…

Zamanla ve akışıyla derdim hiç bitmeyecek sanırım. Bu aralar yine huzursuzum. Öyle insanı devirecek, öfleyle beslenip büyüyecek huzursuzluklardan değil bahsini ettiğim. Doğru teşhisi bile koyacak durumda değilim aslına bakılacak olursa. Hafif bir karın ağrısı gibi içimde dolaşan, beni yoklayan hissiyat. Ufak dokunuşlarla varlığını belli ediyor.
Bugün babamın öldüğü bilmem kaçıncı yıl…
Kaç sene olduğunu çok iyi biliyorum çünkü gittiğinden beri yokluğunu hissettiğim her anı onlarca kez hayal ettim. Mesela ben evlenirken yanımda olsaydı nasıl olurdu diye düşündüm. Kuzey doğduğunda, yürüdüğünde, ilk kez dede dediğinde, ilk kez balığa çıkardığında, birikte koyun koyuna yattıklarında…. Benim düşünü kurduğum onca şeyi eminim  kardeşlerim de düşünmüştür.
Bazen bizim evin tekne kırıntısına, ”Babamı ne kadar hatırlıyorsun?” diye sormak istiyorum. Sormuyorum. Babamın gittiği yaşta ufaklığın kaç yaşında olduğunu bildiğim için babamla ilgili ne hatırlıyordur diye düşünüyorum. Çok bir şey olmasa gerek. Ama babamla ilgili hikayeler anlatıyor. Belki bizim anlattıklarımızdan biriktiriyor, belki de farkında olmasa da minik anı kırıntılarına eklemeler yapıyor. İçim eziliyor öyle zamanlarda. Çünkü onun yazdığı anıların hepsinde babam çok naif. Kardeşim çok küçük ve babam çoktan ölmüş.
Sanırım bu sebepten babamın öldüğü yılların hesabını yapmıyorum. O minik kızın çoktan evlendiğini ve etrafımda teyze diye dolanan bu sene ilkokula başlayacak bir yaramazın dolaştığını görünce hesap yapmama gerek kalmıyor. Seneler benim gözümde santimlerle ölçülüyor. Boyuma yaklaşan bir oğlum var artık. Babam gideli o kadar olmuş.
İnsanın babasını yazması çok zor. Başka bir şeye dönüşüyor kelimeler. Yaşanan yılların içinde çokça neşe, çokça çocukluk anısı, büyüme sancılarıyla birlikte nice tartışma var çünkü. Sadece mutluluktan, anneannemin geniş bahçesinde çocuklarla birlikte oynayıp, acıktığında bir dilim tereyağı sürülmüş ekmek almak için eve koşturmaktan ibaret değil ki insanın yaşadıkları. Şimdi anne olunca çocuk olmanın da anne-baba olmanın da ne zorlu bir şey olduğunu daha iyi anlıyorum.
Ne zaman babamı düşünsem hep aynı anıları taşıyor belleğim gözlerimin önüne.
Küçükyalı sahilinde denizin önünde çekilmiş bir fotoğrafımız sanki çocukluğumun tüm özetiymiş gibi. Sıcak yaz günleri, bisikletin üstünde rüzgârla yarışmak, on kuruşluk dondurmalar, mangalın yanında elinde Efes şişesiyle babam. Gel de sevme o şişko kahverengi şişeyi… Sabahın beşinde yatağımın başına gelip, ”Hadi balığa çıkıyoruz.” demesi. Bir termos çay,  ekmeğin arasına koyduğumuz peynirli domatesli kahvaltımızla denizin ortasında aynı sessizliği paylaşmamız.
“Midem bulanmasa da dönmek zorunda kalmasak!” diye dua edip dururdum içimden.
Bir de bir türlü yenişemediğimiz kavgalarımız var elbet. Her baba-kız ilişkisi böyle midir bimiyorum ama nice kavgalarımız oldu. O, benim büyüdüğümü görmek istemiyordu; bense büyüdüğümü anlamasını istiyordum.
Hayat, tüm insanlığa inat hızla akıyor.
Yaşam bazı insanlara kısacık zaman dilimleri bahşediyor. Bana en çok koyan ve kızdığımsa bazı çocukların dedelerini hiç tanımayacak olmasının haksızlığı.
Öyle kararıyor içim işte. Gözlerim doluyor.
Kuzey soruyor: ”Anne, niye ağlıyorsun?”

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Her 19 Mayıs’ta ben…” yazısında 7 düşünce

  1. Berfin Yalcin diyor ki:

    Seni çok iyi anlıyorum.. Anılar önemli olan.. Kendi balımıza kaldığımızda o özel anılar yok mu? Anıldıkları sürece ölmezlermiş o gidenler. Sevdiklerimiz yaşıyor bir yerlerde.. Beynimizde, yüreğimizde, anılarımızda.. Ruhu şad olsun..

  2. Çileksuyu Sibel diyor ki:

    canim ozlemim…sariliyorum kocaman…baban seni izliyor ve eminim gurur duyuyor.ya tanimamis,baliga gitmemis olsaydin?nur icinde yatsin…babanin guzelligi sende yansiyor,hic unutma…sadece simdilik mekanlarimiz farkli….

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ah Sibel, Kuzey'e bakınca bazen çok büyük haksızlık hissine kapılıyorum; ikisi için de! İşte öyle. Anlatmak zor oluyor. Teşekkür ederim, güzel sözcüklerin için. İçimi ferahlattın. Ben de sarılıyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir