Nerede kalmıştık?

Hııım, nerede kalmıştık?
Bugün iş yerinde birkaç dakikalık bir boşluğum oldu. Bu cümlemden kimsenin deliler gibi çalıştığımı düşünmesini istemem; ama gelenler-gidenler, arkadaşların sorduğu sorular, arada sırada çalan telefonlar, dertler derken insan kendine ayıracak vakti pek bulamıyor. Farkında olmadan bloga girdim. Hemen hemen her boşlukta bloga girip kimler ne yazmış diye bir bakınıyorum. Birilerinin hâlâ yazıyor olması hem mutlu ediyor beni, hem de kendimden utanmama sebep oluyor. Bu sefer utanmaya fırsat bulamadan izlediğim blogları düzenlememi sağlayan o kalem resminin üstüne bastım. Vallahi kontrolüm dışında oldu bu. Sonra adını hatırlamakta güçlük çektiğim ama belli ki bir zamanlar keyifle izlediğim blogların hepsine teker teker tıkladım. En son yazdıkları yazı bir seneden eski bir tarihe denk gelenleri sildim.  Birkaç tanesiyle öyle gönül bağı kurmuşum ki silmeye kıyamadım ve son yazılarına elbet görürler umuduyla yorum bıraktım. Sonra birileri de beni böyle siler diye bir korkuya kapıldım. (Şu an bloga bir yazı yazışımın altında yatan sebep bu durumdan kaynaklanıyor olabilir.)
İşten eve, evden işe, oğlanın derslerinden spor etkinliklerine, alışverişe, Kuzey’den gelen bir telefonla unutulan pek önemli bir nesneyi bırakmak üzere okula giderken hayatım da elden gidiyor. Yakınma değil bu yukarıda saydıklarım. Her birimizin hayatı buna benzer bir döngüde akıp gidiyor. İstanbul’da yaşamayanların tek şansı trafikte kaybetmedikleri zaman olabilir. Onlar da İstanbul’daki sanatsal etkinliklerden yararlanamıyorlar diyeceğim de herkes gülmekten katılır diye diyemiyorum. 🙂

Grey’s Anatomy izleyerek geçen bir dönem

Yahu ben yakınmak için başlamadım bu yazıya. İşin güzel yanı ne yazarsam yazayım rahatlıyor olmam. Peki madem iç dökmeye başladım başka ne var benim cephemde?
Açık söylemem gerekirse 2016 yılındaki Özlem’den hiç memnun kalmadım. (2016’dan da memnun kalmadım) Şöyle rahatlamak için evi köşe bucak temizleyesim var. Gel gör ki domestik işlerin hiçbirinden haz etmem. Kitap okuma açısından nasıl kısır bir yıl yaşadım inanamazsınız. Ben bile inanamıyorum. Temmuz’a kadar durum pek fena değildi aslında ama ne yazık ki Temmuz ortasından sonra hayatla bağlarımı fazlaca zayıflattım. Grey’s Anatomy dizisinin 12 sezonunu da bitirdiğimi söylersem durumumun vahameti iyice ortaya çıkar gibi geliyor.

Karl Ove Knausgaard ve Kavgam

Karl Ove Knausgaard’ın tüm dünyanın pek beğendiği kitabını alıp okudum. Bana çok iyi geldi. Uzun uzun anlattığı çocukluğu, piskopat babasının yazarın hayatını mahvedişi ve bunları tüm açıklığı ile anlatması ruhumu hafifletti. Kol kırılıp, yen içinde kalmasın her zaman. Sanırım adalet duyguma iyi gelecek bir şeylere ihtiyacım vardı. İnsanın sırf kendisine kötülük yapan babası diye susması gerekmiyor bence. Uzun uzadıya anlatılan olayların ayrıntılarında boğuldum ve bu durumdan acayip keyif aldım. Bunca ayrıntıyı insan beyninin neresinde saklar bilmek isterdim. Böyle hatırlayan bir insanın yazar olmaktan başka çaresi yoktur sanırım. Bir de kuzey ülkelerinde geçen hikâyeler var tabii. Beni büyülüyorlar. Dağların arasında uzanan patika yollar, sayfaların arasından çıkıp gelen soğuk rüzgârlar, yürürken ayağınızın altında ezilen karın çıkardığı ses… Okurken serinledim. Serinin ikinci kitabını da hemen alacağım. Benim gibi kırık ruh hikâyelerini dinlemek isteyenler için harika bir kitap.

R.J Palacio ve büyüleyici kitabı Mucize

Sonra size bahsetmeden geçemeyeceğim bir kitap daha var: Wonder.
Türkçeye Mucize diye çevrildi bu kitap. Elime aldıktan sonra bir türlü bırakamadım. Kısacık bir zaman aralığında kitabı bitirdim. Çocuğu olan herkese şiddetle okumasını tavsiye ederim. Çocuğu olmayanlar da okusun elbet 🙂 Çocuğu olanlar çocuklarına okutsun, hatta okullarda ders kitabı olarak okutulsun bu kitap mümkünse. O kadar diyorum. Daha da başka bir şey demiyorum.
Haaa, bir de bu kitap sanırım tüm yaralarımı sardı.
Bir de bloga yazamadığım seyahatler konusu var. Yazayım, anılar silikleşmeden bir yere not düşeyim diyorum. Yazamıyorum. Zamanı verimli kullanmıyorum herhalde diyeceğim ama kendime de haksızlık etmek istemiyorum. Kendimi ağır ağır eleştireceğim, yerden yere vuracağım yaşı geçtim artık. Sadece zaman yetmiyor işte. Kuzey hep kendim için yapmayı planladıklarımın önüne geçiyor ama kıyamıyorum. Öyle güzel kokuyor ki yanıma yaklaşınca uzaklaştırmak istemiyorum.
Ben de birilerinin kuzucuğuyum tabii. Anneme bu akşam telefonda, ”Ben çok büyüdüm, farkında mısın?” dedim. Daha çooook uzun, sağlıklı günlerin olsun yavrum!” diye uzun uzun dua etti bana.
Diyeceğim o ki 2016 bitiyor ve benim daha yapacak çok işim var.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Nerede kalmıştık?” yazısında 13 düşünce

  1. Çileksuyu Sibel diyor ki:

    Ben de asla silemem senin blogunu Özlem:) Hatırlattın sanırım benim de bir blog temizliği yapmam gerekebilir.O kadar azaldı ki blog okumam,zevkle okuduğum merakla beklediğim,merak ettiğim iki elin parmaklarını geçmiyor:( Greys Anatomiye deli gibi takılmıştım ama Derec öldüğünden beri izlemiyorum ama fragmanlarda olanları biraz yakalıyorum.Çok ağladım zamanında G.A'de 😉 xxx

    • özlem öztürk diyor ki:

      Hahaha 🙂 Derek ölünce benim de bütün keyfim kaçtı. Öldürülür mü be Derek? Bu kadar emek verdik biz diziye, hiç affetmediler Derek'imi. Ben de başka dizilere yelken açacağım. Şimdi benim için seyahat vakti, Barselona'ya 🙂

  2. Berfin Yalcin diyor ki:

    Hele okumayı sevdiğin bir bloggerse silmek zor oluyor. Bende mesela 3 seneyi aşmış, ve hala yazmamış blogerler var. Ve hatta bloğunu kapatmışlar, silemediğim. Buna rağmen listemde olupta okumadığım kişilerde var. Sen bi ara yoktun. Ve özlemiştim. Ve bu ara yine ırmak gibi akıyorsun yazılarda, İG dede belirttiğim gibi. Hani köylerde sürekli ışığı yanan evler olur, ve bi gün söner ya o ışık? Hüzünlüdür. İşte bu blog alemide öyle.. yazmayınca o ışık sönüyor? Sen yaz olur mu?

    • özlem öztürk diyor ki:

      Çok gönül bağım olanları silemedim ben de. Yazılarında yazma aşkı bulduklarım var biliyor musun? Okurken elime bir kağıt kalem alıp döktüresim geliyor. ''Öykü Defteri'' var mesela. Çok sık yazmıyor. Keşke hep yazsa diyorum. Bir naiflik yazdıklarında. Pılıyı pırtıyı toplayıp yanına taşınasım geliyor. Öyle huzur yani. Bir bak sen de 🙂 https://oykudefteri.wordpress.com/
      Sen de beni seviyorsun ya öyle. Canımsın. Selçuk'a geçen ben bi' Server'in yanına gideyim, gelirim bi'ara dedim. Öyle daralıyorum. Yazmak istemedim bir ara biliyorsun. Ne yazacaksın bu durumda? Oturdum, oturdum. Sanırım otururken düşünmemeyi öğrendim. Düşününce kafayı yiyecek gibi oluyordum zira. Sonra yazasım geldi yine. Kendiliğinden. Şimdi iyiyim galiba. Geçen günkü yazını okudum elbet. yorum yazamadım sadece. Yazacak bir şeyim yoktu. Sıkışmışlık hissi var içimde çünkü. Bir yere hapsedilmişim ve çıkamıyormuşum gibi gelmiyor.
      Bloglara yazalım sahiden. Yazınca iyi oluyor insan. Bana iyi geliyor.
      Bir Barselona'ya gidip geleyim, yine yazmaya çalışacağım.
      Sen de yaz olur mu?
      çok öpüyorum

  3. Gamze Esra Ersöz diyor ki:

    Eleme yaparak takip ettiğim blogları silmeye başlasam sanırım hiç silemeyeceğim bloglardan biri senin blogun olurdu.Uzun süre yazı yazmasan bile ben arşivindeki yazıları okurum 🙂 Öpüyorum çok…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Takip ettiğim bloglardan nerdeyse üç senedir hiç yazmamış olanlar vardı. Aslında onları biraz temizleyerek kendimde bir temizlik yaptım. Öyle hissediyorum. İnsan içi sıkıldığı zaman önce içinden başlar ya temizliğe öyle bir şey galiba. Benim blogumu silmeyecek olmana sevindim. Hatta çooook mutlu oldum. Biraz yazınca ne iyi geliyor bana. Zorlayarak da olsa biraz daha yazmam gerekiyor galiba. Yazdıkça iyi hissediyor insan.
      Ben de seni çok öpüyorum.

  4. Leylak Dalı diyor ki:

    Ayol daha dur, sen kendin kuzucuksun ne ara büydüm havalarına girdin 🙂
    Kavgam'ı bana Mina vermişti oku diye, sehpalardan birinin üstünde-güya gözüme girsin de hemen okuyayım diye-yaşlandı gitti garip. Okurum bir ara ama ne ara okurum bilemedim, hazırki kulelere iki tertip de Kitap Fuarı kulesi ekledim, şimdilik onlara saldırıyorum. Ne olacak bizdeki bu kitap alma merakı?

    • özlem öztürk diyor ki:

      Annemle konuşurken pek bi' havalara giriyorum. 🙂
      Kavgam'ı sevdim ben. Ağır ilerleyen temposu ağır ilerlemekte olan bana iyi geldi. Bir ara eminim çıkarırsın aradan. Kitap kulene baktık Selçuk'la. Gülriz'ciğim de o kulenin içindeydi yanlış hatırlamıyorsam. Aldıklarını okumakta iyi ilerliyorsun sen. Biz Selçuk bir taraftan ben bir taraftan devamlı alıyoruz. Kitaplar durdukları yerde kendi kendilerine okunmuyorlar tabii, onun farkında değiliz. Zelda'yı da bitirirsem 1-2 bir şey okumuş olacağım. Buna da şükür diyorum.

  5. ELİF sarı diyor ki:

    Ya Özlem, şu anda şoktayım. Ben nefret ettim Kavgam'dan. Düşündükçe hala içim sıkılıyor. Çok beğenen birini de ilk kez görüyorum:) Bakış açısı dedikleri şey bu olsa gerek.

    Mucize de hep duyduğum lakin nedense satın almaya elimin gitmediği bir kitaptı. Merak ettim doğrusu.

    Sevgiler Özlemcim Bodrum'dan. Bazen rölantiye almak iyidir..

    • özlem öztürk diyor ki:

      Selçuk'la bir zaman sırt çantalarımızı yüklenip yola düşmüştük. Stockholm'den başlamıştık seyahata. Ejderha Dövmeli Kız'la Uzun Çoraplı Pippi'nin memleketiydi o coğrafya benim için. Bir de Abba vardı elbette. Etrafta tekin olmayan bir sessizlik vardı; oysa ne tekin yerler oralar. Çok sevdim elbette. İki başınalığımızı, ülkenin pahalılığından çantalara sabah kahvaltısında yapıp da attığımız yağlı reçelli sandviçleri, sahiden çok güzel kızları görüp de nasıl da şaşırdığımı… Sonra Oslo, sonra Bergen… Tren yolculukları, seni içine alacakmış gibi duran fiyortlar, dağların arasında kıvrıla kıvrıla ilerleyen yollar…
      Severim o soğuk, mesafeli edebiyatı. Bir de yazılanların her satırından insanın canını acıtacak derecede bir dürüstlük akar. Kavgam'ı okurken de çokça başımı kaldırıp düşündüm. Kendimi dinledim. Acelem yoktu. Zaten dediğin gibi rölantideydim. Çok iyi geldi bana. 🙂
      Mucize'yi mutlaka oku ama. Tereddütsüz seveceğini düşünüyorum. Her zaman aynı yerde olmasak da kitaplardan bahsetmek çok güzel. geçenlerde okuduğum kütüphane yazında da benim ağzım açık kaldı. Hatta bu konuda bir yazı yazmak istedim. Neden kitaplarımı dağıtmıyorum diye? 🙂

      Çok ama çok öperim.
      Puslu İstanbul'dan sevgiler

    • ELİF sarı diyor ki:

      Birbirimizi şaşırtabiliyoruz demek ki:) Ne güzel. Ben kurt okuyucuyum Meltem Gürle'ye göre. 2. kez okumak istemeyeceğim her kitaba tereddütle bakıyorum:)

      Sen Ankara'da mı yaşıyordun ?

    • özlem öztürk diyor ki:

      Kalabalık İstanbul'da yaşıyorum ve bir gün bu şehirden kaçma hayalleri kuruyorum. Her canlının kurduğu sıradan hayal işte 🙂 Her şeyin bir toparlanmaya baktığını biliyorum ama kimimiz gitmek kimimiz kalmak isteyince türlü bahaneler çıkıyor ortaya. Oğlanın okulu, bizim işlerimiz, aile vb. Mesai bitimlerine bayılıyorum. Bir diğer hayalim de evde oturacağım günler bu arada 🙂
      Bu arada Meltem Gürle'nin blogu herkese açıktı. Sen dedikten sonra baktım ve evet kapanmış. Bu durumda ben de okuyamıyorum artık. Yazık olmuş her birimize. Öyle güzel yazılar yazıyordu ki. Neden kapalıya döndüğünü de anlayamadım açıkçası. Bizlere de ulaşsaydı sesi nefis olurmuş. Kısmet diyelim.
      Öperim çok.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir