Yeni yılın sabahı…

2017’nin ilk gününden merhaba!
Yeni bir güne uyanmaktan öte bir şey olmadığını bu sabah tekrar tecrübe etmiş olduk. Nasıl bir sabah olduğundan, yine nasıl fena bir haberle gözümüzü açtığımızdan bahsetmeyeceğim; zira ülke siyaseti ile ilgili şeyleri buradan pek paylaşmıyorum. Ülke yine aynı ülke, halk yine aynı halk, bizler yine aynı bizleriz.

 

Biz bu sene yeni yıla Akyazı’da girdik. Her zamanki gibi bizim için sevgiyle hazırlanmış bir sofraya oturduk. Kuzine soba üstünde çayımızı demledik. Biten çayları tazeledik. Bol bol kuru yemiş yiyip saatler gece yarısının olduğunu haber verdikten bir müddet sonra da yattık. Yeni yılın yeni umutlara gebe olmasından öte yılbaşı gecesinin benim için fazlasıyla bir değeri yok. Ama tüm ailemin aynı çatı altında toplanmasından, birbirimizin sözünü keserek konuşmamızdan, milli piyango bileti ile ilgili geyik yapmaktan, hayal kurmaktan ve “çocuklara yapmayın, koşmayın, kavga etmeyin” diye bağırmaktan hoşlandığım bir gece olduğunu da itiraf edeyim. Herkesin bir araya gelmesine sebep olduğu için seviyorum bu geceyi. Yeni yılda nerede olacağız diye düşünmüyoruz mesela hiç. Birlikte olacağımız bir yerde oluyoruz. Bundan daha güzel ne olabilir?

 

Şimdi şöyle bir soru gelebilir elbette akla: Başka günlerde, başka tatillerde de bir araya gelin. Size engel olan ne?
Kazın ayağı öyle değil işte. Daha uzun tatillerde hepimiz haklı olarak bir yerlere gidiyoruz. Böyle olunca ailenin bir ucu başka bir köşede diğer ucu başka bir köşede oluyor. Ama sadece bir günlük tatili içini alan bir günde kimse bir yerlere gitmiyor. Kışın soğuğu da bu fikrimizi destekliyor. Sıcacık evlerimizde birbirimize sarılarak oturmak, sohbet ederek çayımızı yudumlamak varken bir taraflara gitmeyi tercih etmiyoruz.
Yılbaşı gecelerinin kalabalığı da sevmediğim unsurlardan biri elbet.
Senenin son gecesini atlattıktan sonra şimdi her birimiz evlerimizdeyiz. Sessiz, sıcak yuvalarımızda. Yılbaşı gecelerinin ertesinde yaşamaya alışık olduğumuz bir sakinlik var etrafta. Hayatın hâlâ aynı hayat olduğunu fark ettiğimiz, sahip olduklarımıza sezdirmeden bakıp bunlar için şükrettiğimiz, bu sene de hiçbir kayıp vermemek için içimizden dua ettiğimiz o güzel sabah. Ben böyle düşünüyorum.
“Allahım!” diyorum içimden. “Sahip olduklarım için sana şükrediyorum.”

Bizim evin halleri…

Fırından bir gün önce yoğrulmuş ekmeğin kokusu geliyor. Kuzey, koltuğun her zaman oturmak için savaştığımız köşesine yerleşmiş müzik dinliyor. Pek tabii kulaklıkları kulağında. Geçen seneyi bu yeni aksesuarı ile geçirdi. Selçuk, tatil günlerinin en sevdiği rutininde: Şekerleme yapıyor. Ben yazıyorum, düşünüyorum. Kuzey’le yazmaya gayret edeceğimiz bir liste olacağını ilan etmiştik buradan. Aklımdan ilk listenin maddeleri geçiyor çaktırmadan. Bu senenin hedeflerini yazacağız. Büyük hedeflerin değil, küçük umutların, yapılması dilenen şeylerin listesi olacak benimki.

Müjdemi isterim: “Paris Bir Şenliktir” yeniden basıldı.

 

Gelelim senenin ilk kitabına. Her sene yaptığım gibi Ernest Hemingway‘i ve “Paris Bir Şenliktir” kitabını okuyacağım. Bu sefer bir ay önce basılan yeni baskısından. Kitabı okumayanlar ve baskısını bulamayanlara tavsiye ederim. Paris severler, size sesleniyorum: Bu kitap her Paris sevdalısının okuması gereken bir kitap. Hazır yıllar sonra yeni bir baskısı yapılmışken Hemingway’in Paris’teki yaşantısından, yıllar sonra bile varlığını sürdüren meşhur kitapçısı Shakespeare & Co.‘dan, Scott Fitzgerald ile olan arkadaşlığından, şehrin bistrolarından bahsettiği bu kitabı okuyun.
Ben öyle yapacağım.
Ekmek kokusu evin odalarına iyice dağılmışken önce bir bardak çay yapacağım kendime, sonra da kitabımı alıp Paris düşlerine dalacağım.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Yeni yılın sabahı…” yazısında 6 düşünce

    • özlem öztürk diyor ki:

      Nesrin'cim ben de sana çok güzel bir yıl diliyorum. Geçen senenin son zamanlarının senin için pek de huzurlu olmadığını okudum ne yazık ki. Umarım bu senen sana arzu ettiğin tüm güzellikleri getirir.
      Sevgiyle.

  1. Naz Pek diyor ki:

    Hayatı gelişine göre yaşamaya alıştırdılar bizi sanırım. İstedikleri bumuydu tam olarak bilmiyorum ama koza gibi ördüğümüz yuvalarımızda kendimizce mutlu olmaya çalışıyoruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir