Eleştiresim var: Paris Bir Şenliktir

Paris Bir Şenliktir kitabı benim başucu kitaplarımdan biri. Her yeni yıl sabahı bu kitabı okuyorum.
Senenin iyi geçmesi ve sevdiğim şehre daha sık gitmem için adını koymadan tuttuğum bir dilek bu. Aileyle birlikte geçirilmiş bir gecenin ertesinde herkes daha yataklarındayken kalkıyor, parmak uçlarıma basarak mutfağa gidiyor ve çayı ocağın üstüne koyuyorum. Birkaç dakika sonra suyun kaynadığını belli eden fokurdama sesi ulaşıyor kulaklarıma. Tezgahın altındaki dolaptan çayı alıyor ve demliyorum. Sadece kendime göre. Herkes uykuda.

 

Sonra bir gece evvelden mutfaktaki küçük kitaplığın rafına koyduğum kitabımı elime alıyor ve ilk sayfasını çeviriyorum. Yıpranmış, kapağının kenarları kıvrılmış bir kitap bendeki. Çok okunmuş olması kitabı benim gözümde daha da kıymetli yapıyor. Bu kitabın benim olduğunu, üstünde ömrümden geçmiş nice yeni yıl sabahını taşıdığını biliyorum ya…
Hemingway’in sanki benim için özellikle yaratmış olduğu bu kitapla Paris’e doğru tek yön biletimi elimi almışım gibi hissediyorum.
Okuyanları sıkıyor olma ihtimalim olsa da Paris’i çok sevdiğimi söylemeden durmam mümkün değil. Olmuyor. Dudaklarımın çimden taşan bu duyguyu her fırsatta tekrar ediyor. Tıpkı Pariste Bir Geceyarısı filmindeki gibi önüme başka bir devirde yaşamayı seçme hakkı konulsaydı 1920’lerin Paris’inde yaşıyor olmayı seçerdim.
Sanırım buraya kadar söyleyeceklerimi söyledim. bu çok sevdiğim kitabın uzun zamandır yeni bir baskısı yapılmıyordu. Sahip olduğum kitabın baskısı da çok uzun yıllar önce basılmış. Nasıl olduysa yıllar önce bir kitapçının rafında avucumun içine düşmüştü. Okuyunca öyle hoşlanmıştım ki Hemingway’in Paris’inden, sevdiğim kafelerin kitaptaki uğrak yerleri olmasından, şehrin sokakları arasında dolaşmaktan, kitap okumayı ya da Paris’i seven herkese tavsiye edip duruyordum.
“Ay, ne olur okuyun bu kitabı çok seveceksiniz.”

 

Nihayetinde geçtiğimiz senenin kasım ayında kitabın yeniden basıldığını gördüm. Yazarın diğer kitaplarının yanında duran bu kitaptan iki tane kaptığım gibi kasada buldum kendimi. Kitabın bir tanesi benim, diğeri de uzun zamandır bu kitabı bulmaya çalışan bir arkadaşım içindi. Planım kitabı yeni yılın ilk sabahında okumak olduğu için bir kenara kaldırdım. Yılbaşı hediyesi niyetine de birçok arkadaşıma alıp hediye ettim. (Benim sevdiğim bir kitabı etrafımdaki insanlara okutmam şart)

Kitabı ilk basımından farklı kılan şeylerin başında Hemingway’in oğlu Patrick Hemingway‘in (Hemingway Pauline Pheiffer’dan olan ilk oğlu) ve torunu Sean Hemingway‘in bu kitabın genişletilmiş baskısı için birer önsöz yazmış olmaları geliyor.

Sean Hemingway ne yazık ki büyükbabası Ernest Hemingway’i hiç tanımamış.
Amcası Patrick Hemingway’den Hemingway’in bu kitaba  ait el yazmalarına bakma teklifi geldiğinde buna çok memnun olmuş. Oğul Hemingway, Hemingway’in son eşi Mary Hemingway öldüğünden beri babasının kitaplarıyla ilgili tüm işleri üstüne almış. Paris bir Şenliktir, yazarın ölümünden sonra yayınlanmış ve kitapta birçok yerde Mary Hemingway’in değişiklik yaptığı biliniyormuş. (Yazar olmak gerçekten soyunmayı gerektiriyor ve ölünce ne kadar ünlü bir yazar olursan ya da Nobel ödülü almış olursan ol, karın kitaplarında yazanları değiştirme hakkını kendinde buluyor.)

Peki Patrick Hemingway neden yeğeninden el yazmalarını incelemesini istiyor?

İçini kemiren bir şey var çünkü. Üstünde oynanmamış el yazmalarının içinde annesi Pauline ile ilgili bir şey olup olmadığını öğrenmek istiyor. New York’ta bulunan Metropolitan Museum of Art’ta küratörlük görevini yapan Sean Hemingway amcasından gelen teklifi mutlulukla karşılıyor ve aynı zamanda işini de yaptığı beş yıl boyunca gecelerini ve hafta sonlarını bu işe ayırarak büyükbabasına ait el yazmalarıyla yatıp, onlarla kalkıyor. Bu uzun sürecin sonunda Hemingway’in yazdıklarının en oynanmamış halleri okuyucuyla buluşuyor. Mary Hemingway’in okunmasını uygun gördüğü değişikliklerden arınmış bir kitap var karşımızda. Örnek vermek gerekirse, yeni baskıda Scott Fitzgerald’ı daha çok seven ve edebi yeteneğine saygı duyan bir Hemingway görüyoruz.  Daha önce yayınlanmamış bölümlerin kitaba eklenmiş olması da bizi bunca yıl sonra yeni Hemingway yazılarıyla buluşturuyor.

 

Benim eleştirim bundan sonra başlıyor.
Kitabı okumaya başlayınca bir tuhaflık hissediyorum. Önce bunun ne olduğunun tam olarak adını koyamasam da sonra fark ediyorum ki kitabın yeni çevirisinde beni rahatsız eden bir şeyler var. Sonuna geldiğimde unuttuğum cümlelerin başına tekrar dönüyorum. Sorun sadece cümlelerin uzun oluşu değil. Bunun ötesinde bir anlam bozukluğu var. Yazıların anlaşılmasını güçleştiren lüzumsuz devrik cümleler. Okurken cümlenin içindeki dengesini kuramadığım kelimeler. Eski baskıda böyle hissetmediğimi anımsıyorum. Çünkü öyle olsa daha önce de dikkatimi çekerdi bu durum. Kitaplığa gidip kitabın eski basımını ve İngilizcesini alıp kontrol ediyorum.
Şaşırtıcı olan kitabın daha önce çevirisini yapan kişiyle yeniden basımında çevirisini yapan kişi aynı. Dikkatimi çeken yerlere dönüp İngilizcesini okuyorum. Süper İngilizcem var diye bir iddiada bulunamam. Yine de okuduğum yerlerdeki çevirilerin daha basit olabileceğini anlıyorum.  Beni okuduğumdan uzaklaştıran kelimeler var çeviride. Ayyaş yerine bekri kelimesi mesela. Bu kelimeyi şimdiye kadar hiç duymamışım. Yol ya da patika yerine yolak kelimesinin kullanılması beni yazıdan alıp uzaklaştırıyor.
“Lüksemburg Bahçeleri’nin yıkanıp tazelenmiş çakıllı yolaklarında temiz keskin rüzgârda yürüyordunuz.”
Yolak kelimesi nedir yahu?
Yol ya da patikaya ne oldu? (İngilizcesinde path yazıyor.)
Ya imla kuralları?
Bir de  lüzumsuz devrik cümleler…
Bu örnekleri çoğaltmam mümkün. Çevirmenin daha önce daha iyisini yapmışken bu çeviride neden bu sözcükleri kullandığını bilmiyorum. Uzmanlığım olmayan bir konuda da yersiz eleştiriler yapmak istemem.
İyi bir okuyucu ve ciddi bir Hemingway sever olarak bilmediğim ve konuşma dilinde de hiç duymadığım Türkçe kelimelerin beni çok sevdiğim bu kitaptan uzaklaştırmış olduğunu söylemem şart.
Bilgi Yayınevi’nden bahsediyoruz. Okuyucunun biraz daha özeni hak ettiğini düşünüyorum.
Bence olmamış. Ne diyeyim?

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Eleştiresim var: Paris Bir Şenliktir” yazısında 8 düşünce

  1. BAYKUŞ GÖZÜYLE... diyor ki:

    Ben de kitabı sevinçle almıştım, daha okumadım ama gerçekten neden böyle bir çeviri yapmışlar, hiç duymadığım bu kelimeleri neden kullanmışlar ki, anlamak zor. Ama yine de okuyacağım çünkü başka seçeneğim yok gibi… Güzel yazın ve eleştirin için teşekkürler arkadaşım. Bu arada sen Paris'e gidip gel de taze taze görüşelim, bekliyorum Özlemcim. Öptüm

    • özlem öztürk diyor ki:

      Gidip geleyim hemen arayacağım seni zaten 🙂
      Sen bana takılma yahu. Sevmediğim bazı yanlar oldu tabii. Ama Paris ve Hemingway'in anıları öyle güzel ki, okumamak mümkün değil.
      Oku da sonra bir daha konuşalım bu konuyu 🙂
      Öperim çok.

  2. Naz Pek diyor ki:

    çevrendeki o şanslı kişilerden oldum ya tekrar çok teşekkür ederim Özlem. Ben kitaba daha başlamadım elimdeki yarım kitaplarım bitince başlıycam okumaya ama bu arada gidip gelip seviyorum kendisini:))

    • özlem öztürk diyor ki:

      Her koşulda al diyorum. Eski basımını bulma şansın yok çünkü. uzun yıllardır basılmıyordu. Bu kitabı da okursun ve eminim seversin. Sadece yeni Türkçe dilini bu kadar zorlamak bana tuhaf ve anlamsız geliyor. Bu kitap sevdiğim kitapların başında geliyor ve senin okumanı da çok isterim.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Biliyorum ama kitap basılmadan önce çok pahalıydı.
      Sen yine de bu yeni baskıyı oku. Benim gibi takılma. Bakma sen bana, kılım bazı konularda. Bu kitapta diğer baskıda olmayan eklemeler var.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir