Gün 3: Pazar, Ulysess Okumak ya da okumamak…

Ulysess okuyan ben değilim. Selçuk okuyor. Geçenlerde başlamıştı. Sonra seyahatler falan girdi araya, kitabı unuttu derken şimdi yine aklında. Hatta cuma geceki yemekte Feridun Hoca’ya da sordu: Bir kitabı şaheser yapan şey nedir?

Zannımca son zamanlarda ben ondan çok daha fazla okuduğum için farklı bir strateji ile yaklaşıyor okuma işine. Aklınca Ulysess’i okuyarak tartışmasız olarak önüme geçecek. Aslında meydan okuyor bana. İlk denemesinde kitabı eline alıp elli sayfasını okuyup da bırakınca heveslenmiştim. Bu macera burada kapanır demiştim ama konu yine alevlendi. Cumartesi sabahı kitabı durduğu raftan aldı, gözlüklerini kutusundan çıkardı ve sessizce çalışma odasına gitti. İki saat kadar bizimkinden ses çıkmayınca, elime bir bardak çay alıp yanına çıktım. Kitap okuyan adama çay götürmek elbette boynumuzun borcu. Bizimkinin elinde bir kalem, koltuğun köşesinde bir defter gömülmüş kitaba, okuyor.

“Nasıl gidiyor?” diye sordum.

“Çok iyi! Öncekinden çok daha iyi!” dedi.

Yavaş yavaş, keyif alarak okumaya karar vermiş. Okuyor, düşünüyor, satır aralarına dikkat ediyor, kahramanları daha yakından tanımak istiyormuş.

Konuyu fazla uzatmadım. “Tamam!” dedim çıktım odadan.

Benim elimde üç dört gündür aynı kitap. Ferrante’nin son kitabı, Sen Gittin Gideli. Evliliğinin on beşinci yılında terk edilen bir kadının hikâyesi. Normalde ortadan yok olan, orta yaşını kendinden genç bir kadının kollarında geçirmeye çalışan adamlara gıcık olurum ama kadının adama gidişiyle bu denli kendini kaybetmesi sinirimi bozuyor. Kitabın sonlarına doğru çok zorlayan bir yerine geldim ama içimden okumak gelmiyor. Bir an önce okuyup bitirmek istiyordum ama hem fırsat bulamadım, hem de içim şişti. Kitap bitince ne yapacağım bilmiyorum. İçime nane ferahlığı verecek bir şeylere ihtiyacım var. Geçenlerde İG’de Delal Arya Can Yayınları’nın yıllar önce basılmış bir serisinden bahsetti. Norveçli bir yazar Ingvar Ambjörnsen’in gençler için yazdığı bir seriymiş. Yazar da Norveçli olunca merakıma yenildim, Nadir Kitap’tan kitabın ilk iki cildini sipariş ettim. Şimdi aklımda ona başlamak var.

Cumartesi gününün en güzel yanlarından biri hafif hafif yağmur çiselerken yürümem hatta Kuzey’le yarışacağım diye koşmam oldu. Eve girdiğimde yanaklarım al al olmuştu ve içim mutluluktan kıpır kıpırdı. Belki de Selçuk’un dediği gibi vücudum yeterli miktarda endorfin salgılamıyordur ve ben sadece spor yaptığında mutlu olan insanlardanımdır. Bu sabah kaybettiğim yüksek miktardaki kaloriyi geri kazanmak için menemen, patates kızartması, kaymak ve nutella yedim. Güçten düşmeyi istemem elbette. Bir de sülale boyu bir aradaydık. Ondan kendimi kaybettim. Ailemle birlikte olunca mutluluktan ne yaptığımı bilmiyor olabilirim. Bol bol güldük, çay içtik, iki hafta sonra tekrar buluşmak sözüyle eve geldik. Bu sebeple ilk kez 3. Köprüden geçtim. Otuz altı liramızı aldılar.

Yol yapmak kolay değil elbette, her şeyin bir bedeli olacak.

Mutfağın önüne koyduğum bir kutu vardı. Bugün, yarın kaldırırım derken bir türlü halledememiştim o işi. Şimdi yağmurlar başlayınca o kutunun içine bir kedi yerleşti. Kedilerden çekinirim ben. Çocukluk yıllarında birkaç kez sebepsiz tırmıklarından nasiplenmişliğim var. Gözlerini bana diktiler mi kaçacak yer arar, yolumu değiştiririm. Sığınmacı kedinin gözleri yumuşak bakıyor, benimle bir bağ kurmaya çalışıyor. Bunca yıl kedilerden bu derece uzak durduktan sonra bu kedi nereden çıktı bilmiyorum.

Hafta sonu böyle işte… Hayal ettiğim gibi.

Birazdan kalkıp ortalıkta duran kitapları toparlayacak, mutfak masasına yığılmış bir dolu kağıt parçasından kurtulacağım. Mutfak masası yemek yemek içindir yahu, bir sürü ıvır zıvırla dolu, dağınık bir şekilde durmak için değil 🙂

Yarın pazartesi, iş var.

O zaman hadi bana kolay gelsin 🙂

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Gün 3: Pazar, Ulysess Okumak ya da okumamak…” yazısında 14 düşünce

  1. BAYKUŞ GÖZÜYLE... diyor ki:

    Bana da derin nefes alıp vererek yürümek çok iyi geliyor. Sırf işe gidip gelirken bile yürüsem mutlu oluyorum. Yürürken de malum yapraklar, ağaçlar, bulutlar… spor salonlarında spor hiç bana göre değil. Bir tek pilates severim;)

    • özlem öztürk diyor ki:

      Binalardan gökyüzünü göremez olduk. Sitedeki birkaç ağaca her gördüğümde sarılıyorum. İnsanlar doğanın mutluluk kaynağı olduğunun nasıl farkına varmazlar. Anlayamıyorum. Hele ki gökyüzü. Hayatın kıymetini bilmek lazım. Bu aralar takıntılıyım bu konuya 🙂
      Öperim seni çok tatlı arkadaşım benim.

  2. şule uzundere diyor ki:

    Kedilerden ben de korkarım. Aslında korku değil, sonuçta küçücük hayvan korkulacak bir yanı yok ama çekinirim. Uzak durmaya çalışırım. Bana doğru bir kedi gelirse de çığlık atıp kaçarım 🙂

    Bizim yemek masasının üstü de ıvır zıvırlarla dolu. Blog okumalarını bitireyim toplayacağım 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Şule durumum kesinlikle seninle aynı. Yalnız tuhaf bir şekilde birkaç zamandır kapının önünde yatan kedi beni sınıyor. Öyle tatlı bakıyor ki içimin yumuşadığını ve beni adım adım kendisine çektiğini fark ediyorum. Hayatımda ilk defa böyle bir şey başıma geliyor. Nerdeyse kapıyı açıp kendisini eve davet edeceğim. Bugün de sitede Kuzey ile birlikte yürürken bugün yavru bir kedi bacaklarıma dolanıp durdu. İnanılmaz. Şaşkınlıktan ağzım açık kalıyor. Bana ne oluyor yahu? Kedilerle barışma zamanım mı geldi yoksa?
      🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Okudum, okudum. Sonuna rağmen tüm kitap boyunca beni öyle sinirlendirdi ki Olga, hâlâ sinirim geçmedi kendisine karşı. Bir tek geceler boyu, parkta falan yazmasını sevdim. Çocuklarını bile sevmedim. Otto'ya içim acıyor hâlâ. Perişan etti beni üzüntüden.
      Onun yüzünden kendimi koşuya, yürüyüşe, spora verdim. 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Aslında iyi okur ama yakın gözlüğü olayına alışamadı. Durumu ancak kabul ediyor. 🙂 Ama haklısın, son zamanlarda acayip fark attım ona. Okusa nasıl kızar şimdi 🙂 Hahaha 🙂
      Çok selamlar Sezercim.
      🙂

  3. Ecehan diyor ki:

    Özlem hanım sizi takdir ediyorum …
    "…ben sadece spor yaptığında mutlu olan insanlardanımdır" cümlesi aklımı aldı, öyle çok ama öyle çok isterdim ki bu cümleyi kurabilmeyi… Sırrı nedir bi yakalasam ah bi yakalasam 😉
    Sevgiler…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ecehan,
      Çok tatlı ve sevimlisin. Kendini üzme; zira ben sadece spor yaptığın mutlu olan insanlardanım cümlesini yazarken spor yaptığım andan sonrasını kast ediyordum. Bir de ayağımı evin eşiğinden dışarı atana kadarki iç hesaplaşmamı gözlesen gülersin halime. "Ay boşver, otur da mis gibi kitabını oku!" diyen iç sesime kulak verirken, oğlana "Hadi oğlum başlamadın mı sen hala ödevlerini yapmaya?" diye çemkiriyorum. Mileti kendimden nefret ettirmemek için yürüyorum, yeminle! 🙂
      Yoksa çok fenayım, çoook 🙂
      Sırrı ben de yakalamayı çok isterdim. Yakınsanız beraber yürüyelim. Olmaz mı?
      Öperim çoook.

    • Ecehan diyor ki:

      Bodrum'dayım 😉 Yakın mıyız? Ve hatta bir sonraki yazını okudum Paris müthiş olurdu ;-)) Açıklamalar rağmen yine de hayranım size ;-))
      Sevgiler…

  4. Leylak Dalı diyor ki:

    Yıllar önce İngvar efendinin "Beyaz Zenciler" isimli kitabını okumuş idim, ne hatırlıyorsun dersen bol bol içtiklerini 🙂
    ay bu atalet'in deyimiyle patikli kitap beni de sinir etti, resmen imha edesim geldi kitabı bitirene kadar, Mario'dan çok Olga'ya gıcığım, salak!

    • özlem öztürk diyor ki:

      Patili kitabı bitirdim dün akşam ve üstümden ağır bir yük kalktı. Yazarın diline ya da yazım tarzına hiçbir diyeceğim yok. Her zamanki gibiydi aslında ama bana konu ağır geldi. Daha gündelik şeylerin içinde olmak istiyorum bu aralar. Daha basit bir yazının, daha basit bir yaşamın içinde yol almak 🙂 Sanırım güzel sonbahar bunlara sebep.
      Dün gece adını yazmakta bile zorlandığım yazarın kitabına başladım. Ben okuyayım, peşinden Kuzey'e okutacağım. Bizim evde demokrasi var ne de olsa. İyi ki haberdar ettin şu meydan okuma işinden bizleri. Tam aradığım şeymiş biliyor musun? Hafifletti beni.
      Çok çok teşekkürler. ,Hep harikasın sen 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir