İnsanları sıkmadan bir gezi yazısını nasıl yazarsın?

Gezi yazısı yazmak zor iş! Vallahi kendim de yazıyorum diye demiyorum. İşin aslı bu! Ya da ben çok takılıyorum, çok inceliyorum, yanlış bir şey yazmayayım diye çabalıyorum da o sebepten. Böyle düşünüyorum! Son zamanlarda garip bir hâl geldi üstüme. Bir şey yazarken uzun uzun düşünüyorum; yazıyorum, beğenmezsem siliyorum. Blog yazısının da kendi içinde bir güzelliğinin olmasını istiyorum. İş, gittiğin bir yeri yazmaya gelince de işin rengi benim için iyiden iyiye değişiyor.

“Ben sıkıcı gezi yazıları okumaktan hoşlanmıyorum. Didaktik bir dille yazılmış yazılardan da hoşlanmıyorum. Üstüne üstlük Lonely Travel rehberi gibi yazılmış yazılardan da hiç hoşlanmıyorum. Peş peşe üç cümlenin sonuna da “hoşlanmıyorum” yazdım farkındaysanız. Daha önce de demiştim, yine söylüyorum: Birbirinin aynısını tekrar blog yazılarından da hiç mi hiç hoşlanmıyorum.”

Dünyanın bütün kafeleri
Dünyanın bütün kafeleri

İnsanları sıkmadan nasıl bir gezi yazısı yazarsın? 

Cevabı bilmediğim için sadece teoriler üretiyorum. Blog yazılarımın içinde okunma oranları en düşük olanların seyahat yazıları olduğunu düşünürsek, insanların sırf eğlenmek için gezi yazılarını okumadığını varsayabiliriz. Ben gezi yazıları okumaktan hoşlanıyorum ama hiç ilgimi çekmeyen bir blog yazısı varsa okumamayı tercih ediyorum. (Ne okumuyorsun derseniz, kozmetikle ilgili yazıları hiç okumuyorum.)

Seyahate çıkmadan önce ben hangi soruların cevabını arıyorum?

Peki, bir seyahate çıkmadan önce ben hangi soruların cevabını arıyorum? Genellikle seyahatin gününe gezi yazılarına bakarak karar vermeye çalışıyorum, ara bağlantı yollarını araştırıyorum, araba kiralamaya uygun bir yer mi ona bakıyorum. Çevrede gidilecek nereleri var, Unesco Dünya Mirası Listesi’nden bir yer görebilir miyim? İşte bu yüzden, kendim bir seyahate çıkmadan önce hangi soruların cevabını arıyorsam bloga da o soruların cevabını yazmak istiyorum.

Sıkıcı olmamak için de aklıma şöyle bir şey geliyor: Acaba lazım olan hangi tura katılsak, ne yapsak sorularının cevabını bir pdf dosyası olarak blogun bir köşesine yerleştirsem nasıl olur? (Deneyimli bir blogger buraya bir anket yapıştırıverirdi hemen ama ben o işi bilmiyorum. Neyse, geçelim.)

Neden gezi yazısı okuruz?

Kafamda uçuşan bir diğer pis düşünce de şöyle: Nasıl sanat sanat için yapılıyorsa (blog yazarı öyle düşünüyor); seyahat de insanın kendi için yaptığı bir şey. Bu durumda gezen adam ne isterse onu yapsın, ne kadar anlatmak istiyorsa o kadarını anlatsın, ya da hiç anlatmasın. Bu düşüncemi de açıklayayım size sırası gelmişken. Efendim, ben yaşım ilerledikçe bencil bir insan olmaya başladım. Çayı kendi keyfim için içiyorum (beş bardak çayın birinde fotoğraf çekmek aklıma geliyor), seyahatlerde hoş görüneceğim diye afili bir elbise giymeyip kot pantolonunu sadece ve sadece kendi rahatım için giyiyorum, spor ayakkabıyı günde yirmi kilometre yürüyeyim diye yanımda taşıyorum, bavulum hafif olsun diye iki günde bir kıyafet değiştiriyorum. Yani bu şekil bencillikler peşinde geziniyorum.

Sırf bununla kalsa iyi, son zamanlarda garip garip haller de edindim. Seyahatlerimden eve ekmek yapmak için un falan taşıyorum. Misal Selçuk bu akşam Çin’e uçacak hayırlısıyla (görüldüğü üzere hâlâ uzun yol seyahatlerinden korkuyorum.), gelirken en az on tane mango almayı unutma diyerek meyve siparişi veriyorum. Durumum böyle seyahat hallerinden market hallerine evrilmişken nasıl gezi yazılarını yazayım bilmiyorum.

Gezi yazısı yazmaktan vazgeçmiyorum. 

Amma velakin, yazmaktan da vazgeçmiyorum. Onu yazma, bunu yazma; ne yazacaksın sonra?

O yüzden ben size yazı başlıklarımı verip, İrlanda’ya giderseniz mutlaka gitmeniz gereken yerleri anlatacağım. Ee, insan bilmek ister ne de olsa. Dublin’e gittik, orada mı kalalım, dağlara mı çıkalım, hangi barlarda takılalım diye. Bir de benim gibi romantik takılanlar var. Bu tipler genellikle kitaplarda ve filmlerde yaşıyor. Sokaklarda, filmlerde seyrettiği yakışıklı müzisyenleri arıyor, tıpkı P.S. I love You filmindeki gibi gittiği yerlerin parklarında Gerald Butler gibi bir İrlandalıya denk gelmeyi hayal ediyor, kimi de barlarda içip içip sisli bir seyahatin ardından son birkaç gününü anımsamaya çalışıyor. Her hâlükârda İrlanda insana iyi geliyor. Bizim ekibe çok iyi geldi. O yüzden yazmazsam unuturum diye korkuyorum. İşte bu unutma korkusu sıkıcı da olsa beni yazma konusuna geri getiriyor. “Ah nasıl yazsam? Nerden başlasam bu seyahati anlatmaya?” düşünceleri arasında gezinirken sonbahar bana hep İrlanda’yı anımsatıyor. Yağmurları beklemem o yüzdendi sanırım. Dışarıda yağmur yağmaya başladığına göre benim İrlanda gezi notları da başlasın o zaman. ?

Sonuç:

  • Gezi yazıları gezmeyi sevenlere eğlenceli, sevmeyenlere sıkıcı geliyor olabilir. Yapacak bir şey yok.
  • PDF dosysı olarak gezi notlarını eklemek güzel fikir olabilir. Maddeler halinde bir şehirde gezilecek yerleri toparlamak ve onları bloga eklemek, isteyenleri de çıktı alması gezmek isteyenlerin işini kolaylaştırabilir. Umarım yapabilirim.
  • Duygular, hisler, romantik düşler bir seyahat yazısını keyifli kılabilir. Hayal kurmaya ve yazmaya devam.?
  • Biz bize birbirimizi burada ağırlayabiliriz gibi geliyor çünkü ben burada olmayı seviyorum. Siz de seviyorsunuz öyle hissediyorum.
  • Selçuk evde yokken yapacak bir şey yok. Kendi kendime konuşamam sonuçta. Evdeki ergen iletişimi kesti. Yani yazmak zorundayım.
  • Yaşasın yeni tip gezi yazıları devrimi! ?

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

İnsanları sıkmadan bir gezi yazısını nasıl yazarsın?” yazısında 27 düşünce

  1. Lahza diyor ki:

    Tabi ki bu iş betimleme ile olur. İlk olarak durgun değil yavaş şekilde başlayıp sürekli olarak tempoyu artıracaksın daha sonra tempoyu duraklatarak ana konuyu betimleme ile yaşatacaksın. Tabi bu bağlamda ara sıra tempo artışları yaşanacak. Sürükleyici roman püf noktası budur bence. Artısı betimleme ile yazar geziyor anlatıyormuş değil, yazarı okuyucu yapacaksın o anı yaşayacak.

  2. Adsız diyor ki:

    Şu pdf olayı harika bir fikirmiş, tuttum. Bence çok faydalı olur ve ancak sen bunu çok iyi yaparsın. Yazarlık yeteneği olması ne güzel şey. Öperim:) Natali

  3. Madame Savon diyor ki:

    Her tatil dönüşümde, resimler ve yazılarla baş başa kalan ben, yahu bu tatili nasıl güzel anlatırım nasıl güzel yorumlarım diye düşünür bulurum kendimi. O sebepten pür dikkat okudum güzel ve dikkat çekici yazınızı ve çok keyf aldım. Farklılığınız ve başarılarınız daim olsun dilerim. Sevgiler

    • özlem öztürk diyor ki:

      Çok teşekkür ederim yorumunuz için. Herkesin her şeyi aynı şekilde anlatması beni yoruyor. O yazılar her yerde var zaten. Bence blog demek, insanın tatil izlenimlerini anlatması demek. Ne hissetti, ne yaşadı, ne tersliklerle karşılaştı falan gibi. Ama birbirinin aynısı yazıları okuyunca ben kendi adıma sıkıldığımı fark ettim. Özgün hiçbir şey yok. Ne yazık ki yabancı bloglar bizim gibi değil. Daha özgür yazılar yazıyorlar. İnsanlar beğenilerini daha çok ifade ediyor. Oysa bizde, "Körler sağırları ağırlıyor."
      Biz kendi yolumuzda ilerleyelim. Başka da yapacak bir şey yok sanırım.
      Buraya konuk olduğunuz için tekrar teşekkür ederim.
      Sevgiler

  4. şule uzundere diyor ki:

    İrlanda'yı çok merak ediyorum. İrlanda şatoları diye bir yazı okumuştum. Kırlarda, ağaçların arasında bir şatoda kalmayı hayal etmiştim. Kendime 1800'lü yıllardan elbiseler diktirip şatonun odalarında bir oraya bir buraya yürüyecektim 🙂

    Sen İrlanda'da neler yaptın anlatsana?

    • özlem öztürk diyor ki:

      Elbise kısmına bayıldım. 🙂 Dağı, taşı, barı, içkisi, havası, şatosu güzel yer 🙂 Daha ne diyeyim? Eee, filmlerde de hep yakışıklı adamlar oluyor. İnsan ister istemez etkileniyor İrlanda'dan. Şaka bir yana, çok güzeldi İrlanda çoook. Düşündükçe içimde sıcak kıpırtılar oluşuyor, yüzüme bir tebessüm yerleşiyor. Dağ, tepe gezmek nefisti. Öylesine keyif aldım ki tatilden herkese gitmesini tavsiye ederim.

  5. Oytunla Hayat diyor ki:

    Şahsen ben senin egzi yazılarını bayılarak okuyorum.. Bak şimdi neden diye düşündüm ve hemen aklıma gelenleri yazıvereyim…
    İlk aklıma gelen basmakalıp değilsin… Ve gerçekten deneyimlediklerini yazıyorsun. Kulaktan dolam bilgilerle hareket etmiyorsun. Sonra eğlencelisin… Tökezlediğinde bile bunu gayet güzel itiraf ediyorsun… Ve güven veriyorsun. Seni okurken içselleştirebiliyorum mesela, benzer duyguları yaşayacağımı düşünüyorum… E bu kadar içselleştirince de gezmiş kadar oluyorum. Var mı ötesi yahu :)))

    Seviliyorsun kuzum benim, hem de çokça ♥

    • özlem öztürk diyor ki:

      Bak işte gerçekten de tökezlemeyi başkalarından öğrenecek değilim 🙂
      Bu işi iyi biliyorum. Ve seviyorum da sanırım. Canımın istemediği şeyleri de yapmıyorum. Israrla yapmıyorum. Bizim tatil grubu casinoları sever mesela. Hepsi gecenin bir yarısından sonra ikinci bir yaşama doğru adım atar. 🙂 Ben mis gibi odamda kitabımla kalır. Usturuplu bir saatte uyurum. Hiççç işim olmaz. Las Vegas'ta bile gece 1'de "Sİze iyi geceler!" diyip yatağa gitmiş insanım ben. Heee, sabah erkenden kalkar otelin içindeki Fransız Brasseri'sinde kahvaltımı ederim. Aslında en güzeli sanırım sevdiğimiz ve bize uyduğunu düşündüğümüz insanların tavsiyelerine kulak vermek. Mesela çocukla tatil. Eee, benimkinin o yaşı geçti; uymuyorsa uymuyor. Ya da bir zaman sonra takip ettiğin bloggerı öyle tanıyorsun ki tavsiye ettiği kitabı alıyorsun ya da almıyorsun. Çünkü biliyorsun ki ortak noktada paylaştığın bir şey var.
      🙂
      Ben de seni seviyorum şekerim. Bak, iyi geldi yorumun. Hem de ithalatımı gümrükten çekemediğim gün 🙂

  6. Beyaz Yakalı diyor ki:

    Siz yazın nasıl isterseniz, yeter ki yazın ben okurum keyifle. İrlanda' yı yaşatın bize. Ben de geziye çıkarken pratik gezi yazılarını okurum, hatta çıktı alıp yanıma alırım. Bir hafta çalışırım o ülkeye, şehre. Nereye gidilir, nasıl gidilir, ne yenir? Gezi blogları yardımcı olur bu heyecanlı ruh halime.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Sanırım çok gezince insanın üstüne başka bir hal de geliyor. Önceleri gitmeden hazırlık yapmak (bir ülkeye bir daha gitme şansının olup olamayacağı belli değil sonuçta) Çok hoşuma gitti. Şimdilerde yine bakınıyorum elbet. Ama kendimi şehre de teslim ediyorum. Ara yollara giriyorum. Hoşuma giden bir kafede kahvemi içiyorum. Kitapçılarda duraklıyorum. Mesela kalelere çok tırmanmıyorum artık. Hepsi birbirinin aynı gibi geliyor. Seyahat de değişiyor yani zamanla. Okuduğunuz için çok teşekkürler.
      Sevgiler

  7. İzler ve Yansımalar diyor ki:

    Artık herkes, her şeyden sıkılır oldu. Çünkü keşfedilmedik bir yer kalmadı. Akıllı tf.lar aklımızı başımızdan aldı!. Takip ederken yorulduk. Çemberin ya içindesin, ya da dışında!. Çoğumuz benzer ruh halleri içindeyiz.

    Gezi yazılarını yazmak ise ciddi bir emek gerektiriyor. Günlerce uğraştığımı bilirim. Fotoğrafları bul, altına doğru bilgileri gir vesaire. Ben gezi yazılarını seviyorum. Yorucu ama güzel. Yazarken, ruhum kanatlanıyor adeta! O yerleri bir kez daha yaşıyorum. Sonuçta her gezi yazısı öncelikle bizim kendi kişisel tarihimize de not düşmek oluyor. Sadece gezilerin ardından, arayı pek fazla açmamak gerekiyor. Şu aralar herkesin üzerinde ağır bir iklim var!. Neredeyse yıl bitecek! Benim de Orta Avrupa serisini tamamlamam lâzım. İlham gelsin diye bekliyorum 🙂

    Herkesin kendi penceresinden ve içinden geldiği gibi yazdığı yazılar en sevilenlerden. Bloglarımız bizim ilk göz ağrımız. Kendimizi iyi hissettiğimiz alanlar burası. Ve ben, yazılarını her zaman severek okuyorum Özlem’cim. Güzel bir hafta sonu dilerim. Sevgilerimle…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ne kadar haklısın gezi yazıları yazarken geziden hemen dönünce yazmak konusunda. Yazmadıkça, ara açıldıkça açılıyor çünkü. Mesela on yıl önceki seyahatini anlatanlar var ve yazılarında bir sürü detay var. Tıpkı Karl Ove gibi. Bende nerde o hafıza. Çoğu şeyi unutuyorum geri dönüşümde. Hafızamın birazcık daha iyi olmasını dilerdim açıkçası. İrlandayı yazamadıkça unutuyorum sanki. Ben de uyandırdığı hisleri değil de mini ayrıntıları. gerçi amacım sadece hislerimi yazmak. Yoksa dediğim gibi hepi topu bir haftalık bir seyahatte bir ülkeyi tanımak mümkün mü? Bence değil 🙂
      O yüzden yaptıklarımı, yapamadıklarımı, hislerimi yazacağım ben. Başkası elimden gelmez zaten. Samimi olmak istiyorum çünkü burası mutlu olduğum bir yer ve öyle kalsın istiyorum.
      Ben de sana güzel bir pazar diliyorum. Ben buraya gelip de bir şeyler karalayana kadar pazar geldi bile.
      Sevgiler Esincim.

  8. pelinpembesi diyor ki:

    aa niye gezi yazıların az okunuyor halbuki ne kadar güzel yazıyorsun. Bu
    milleti anlamakta zorluk çekiyorum. ama yazdıklarına tamamiyle katılıyorum.
    seyahat yazılarını yazmak çok zor. ben döner dönmez yazmaya çabalıyorum
    çünkü sonra unuttuğum çok şey oluyor. gün gün yazmaya çaba gösteriyorum.
    uçaktan inişle başlayan, nerde ne kadar harcadık gibi ayrıntılara
    varan anlatım yapıyorum çünkü
    ben de bir yere giderken bu bilgilere sahip olmak istiyorum. millet
    faydalansın ilkem yani 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Bir seyahati anlatmak güzel zaten. Bir de yazmazsan her şeyi silinip gidiyor. Ben seyahatteyken genellikle yazıyorum defterime zaten. Kendim için. Yazmadığım zaman yoğun bir temponun içinde bir gün önce ne yaptığımı bile unutuyorum. İlk defa gidilen bir ülkede hızla akıp giden bir programın içinde insan ne yaptığını şaşırıyor. Ya da benim için bu böyle. Zaman, mekanlar, tarihler hepsi birbirine giriyor 🙂
      Devir pazarlama devri. Zaten işte yeterince pazarlama yaptığımdan blogda yapmak istemiyorum. yoksa bir şeyi nasıl pazarlayacağımızı hepimiz biliyoruz. Sadece buranın özel olmasını istiyorum. Ama okunma oranlarına bakınca gezi yazılarının çok okunmadığını görüyorum.
      Ben hislerimi yazmaktan hoşlanıyorum. Böyle yapmaya da devam edeceğim. :=)
      Çok öperim, çook.

  9. Çileksuyu Sibel diyor ki:

    Canin ne istiyorsa,nasil istiyrsa oyle yaz Ozlem'im,her sekilde iyi geliyorsun bana.Ben cok fotografli yazilari seviyorum,bir yere gideceksem zaten merak edip google'a soruyorum,ve kendi capimda geziyorum.Her gezdigimde hissettigim mutluluk,onu da zaten elimden geldigince ifade etmeye calisiyorum,bunun disinda profesyonel gezi yazisi yazamam ben.Kendi capimda gordulerimi anlatirim,isteen faydasini gorur ya da gormez.Sonucta blogum kendim icin yazdigim gunlugum.PS ilove u'da jeffrey de benim kahramanim:)operim kocaman.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Profesyonel gezi yazısı yazmak bambaşka bir şey bence. 🙂
      Bana şu tuhaf geliyor. İnsanlar oturup nasıl uzun schengen vizesi alırsın, ya da nasıl amerika vizesi alırsın yazısı yazıyorlar. Zannedersin ki konsolos arkadaşlar. Bence en bilinmeyenli denklemlerden biri bu tip yazılar. Herkes için koşullar faklı çünkü. Mesela askerliğini yapmamış birine kolaylıkla vize vermiyor adamlar. Eee, mantıklı değil mi? Gider gelmezsin diye düşünüyor. Bankada paran var mı diye sormalarının sebebi de bu aslında. Geride neyi bırakıyorsun diye bakıyor 🙂
      Gezmekten çok hoşlanıyorum. Tabii benim internette aradığım şeyler farklı. Ben bir şehri orada yaşayanın ağzından duymak isterim. Sibel ne diyor İngiltere için? Önemli değil mi? ya da bir şehri edebiyatçıların dilinden dinlemek, kitaplardan (gezi yazılarının dışında bir hikayenin içindeki mekanlardan) tanımak, en sevdiğim yazarlardan birinin yaşadığı yerde adımlamak, aynı mekanlara girmek çıkmak….
      En son LOndra'dan gittiğimiz kasabalar turu vardı ya hani, oradaki son köyde Tolkien'in etkilendiği kapının önünde durduk mesela. Kitaba konu olmuş bir kapı 🙂 Bak bunu yazayım blogda. Benim için seyahat bu demek. Orada neler hissettiğimi anlatamam sana.
      Birbirinin aynı şeyleri yazmak, kopyala yapıştırdan öte değil benim için 🙂
      Romantiğim. sorun buradan kaynaklanıyor. Daha insani şeyler görmek istiyorum. Daha çok duygu…
      O yüzden biraz bozuluyorum sanırım.
      İyi ki varsın Sibel.
      Okuduğun için teşekkürler.
      Seni bulmuşken daha da yazardım ama Kuzey'in derslerinde nefes aldığımız aralarda yazıyorum ancak. 🙂 Öptüm çoook.

    • Çileksuyu Sibel diyor ki:

      Ha ha londrali sibel,borough marketin pazar gunu kapali oldugunu unutmustu degil mi? aynen yazdigin sebeplerden seviyorum yazilarini bence cok ozel ve romantik,Bir yeri edebiyattan,kitaplardan gormek istemek icin cok ozel bir yurek gerek canim benim,o da sen de var.sarildim.

  10. sezer eser perker diyor ki:

    Gezi yazısı yazmak gerçekten zor. Ben kendine özgü tarzı olanları seviyorum. Dediğin gibi birbirinin aynısı olan yazılardan hoşlanmıyorum. Örneğin herkesin muhakkak ziyaret ettiği bir restoranı ya da ne bileyim bir müzeyi yazarken sadece isim verilip geçilmesinden hoşlanmıyorum. Deneyimin de katıldığı yazıları seviyorum. Söz konusu yerleri gezerken hissedilenler, düşünceler özel kılıyor yazıyı. Mekânla ilgili ilginç ayrıntılar varsa onlar da eklenmeli mesela. Sıkmayan, araya serpiştirilen tarihi bilgileri de seviyorum. Fazla didaktik gezi yazılarını kimse sevmez. Bilgi de dozunda olmalı. Tüm bunların dengesini tutturmak da kolay değil:) Ha kolay olsa ne olur? Herkes benim sevdiğim gibi sever mi bilmem?:) Onun için sen nasıl istiyorsan öyle yaz. Ben zaten keyifle okuyorum:) Bir de tıpkı senin dediğin gibi fotoğraf için kıyafet falan taşıyamam yanımda. O gerginliklere girmenin adı "gezmek" değil bana kalırsa.
    Sevgiler Özlem…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Tecrübe ve samimiyet olmalı değil mi?
      Ben de onu demek istiyorum.
      Seyşeller'e gittim ve beğenmedim mesela. Bunu söyledim. Çünkü seyahati planlarken bir sürü hata vardı ortada. Yanlış mevsim seçilmişti. 4 yıldızlı bir otelde kalmıştık ve odalar dahil olmak üzere servis felaketti. Günün sonunda blog yazısında bunu yazdım ve şöyle dedim: Seyşeller çok pahalı bir destinasyon; balayı tatili konseptinde. Bu sebepten de giderken hem doğru zaman seçilmeli, hem de paraya kıyılıp pahalı, 5 yıldızlı bir otelde kalınmalı. Bazılarına bu yazdığım ukalaca gelebilir ama benim tercihim bu. Çünkü fakir ve eğitimsiz bir halkın olduğu bir adaya gidiyorsan hizmet sektörünün kötü olduğunu bilmelisin. İyi servis ancak pahalı otellerde oluyor. 🙂
      Bu benim gerçeğim ve benim tatilim.
      Tatil dönüşündeki hislerim önemli.
      "Memnuniyet" olgusu fazla şişiriliyor son zamanlarda. hepimiz gülelim, hayat güzel, yeni bir gün, güneş de var. Ah çok haklılar ama fazla abartı basitleştiriyor her kavramın altını.
      Sonuçta seninle aynı fikirdeyim. Benim tatilim, benim blogum, benim anlayışım 🙂
      Seni çok ama çok öpüyorum ve bir gün Kadıköy'de buluşsak diyorum. Esin, sen, ben. Ne dersin?

  11. Abdullah ÖZER diyor ki:

    Gezi yazılarının en önemli unsuru samimiyet bence. Ooo bak ben nereleri geziyorum oh olsun canıma değsin yazıları biraz rahatsız edebilir tabi. Ama ben gezdim beğendim/beğenmedim. Sizde gelirseniz kulağınıza küpe olsun yazılarını okumak güzel oluyor.

    Bu arada çok eğlenceli bir yazı olmuş 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Eh, bence de öyle. Samimiyet olmayınca olmuyor. Ansiklopedik bilgi hiç olmuyor. Ülkenin nüfusu, sayısal değerler, opera binasının önünde çekilen fotolar. hepimiz üç günde bir şehri keşfeder, üstadı olur ve fikir verir durumundayız. Bu saçma geliyor bana.
      Ben şöyle yaptım, böyle oldu. OK! Ama üç günlük bir gezinin peşinden akıl veren yazılar benim için komikten öteye geçemiyor.
      Ama öyle bir milletiz. Çok zekiyiz. Kısa zamanda çözüyoruz her şeyi. 🙂

  12. Leylak Dalı diyor ki:

    Sen yaz kuzucum, kimse okumazsa ben okurum. Ayrıca gezi yazısı sevilmez mi yahu, ben gidemediğim, gidemeyeceğim yerlere sayende ulaşıyorum. Üstelik onca farklı blog var biz karışıyor muyuz ne yazdıklarına, işine gelmeyen okumasın, biz birbirimez yeteriz 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Hahaha 🙂 Ben de böyle düşünüyorum da zaman zaman ortalıklarda yeni gideceğim bir yer için gezinirken her şeyin birbirinin ne kadar da kopyası olduğunu görüp şaşırıyorum. Özgünlük adına bir şey yok. Hisler yok; beğenilmeyen bir şey yok. Selçukla onu konuşuyorduk geçenlerde, bu ülkede mutlu olmak için biraz az akıllı olmak gerekiyor. (Hareket olarak bu cümlemi üstüne alacaklar alabilirler; haklıdırlar. Birçoğunu artık az akıllı görüyorum zira) Muhakeme yeteneğini kenara köşeye bir yere bırakmak lazım falan. hep aynı yerler, aynı yemekler, aynı adresler. Hatta ve hatta aynı kitapları okur, aynı yazarları sever olduk. teknolojinin faydaları gibi zararları da var işte 🙂 Böyle kabullenmek lazım. Bir de ben biraz huysuzca yaş almaya başladım. 🙂
      Daha nitelikli şeyler görmek istiyorum etrafımda. İnsanların güzel bir şeyler yapması için emek harcamaları gerektiğini düşünüyorum falan 🙂
      Ama seni çok, pek çok öperim. Bilirsin.
      İmza: Atarlı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir