Sevdiğim bir kitaptan, sevdiğim bir yazardan, Defne Suman’dan ve yazdığı nefis kitap Mavi Orman ‘dan bahsedeceğim size. Mutlu olmak, insanı korkutur mu?
Korkutmalı mı?
Sanırım beni korkutan çok güldüğümüzde, ardından çok ağlayacağımıza dair beynimize kazınmış olan önyargı. Ne zaman mutlu olsam, hemen beynimde tehlike çanları çalmaya başlıyor. Kötü düşünceleri kovmaya çalışıp derin bir soluk alıyorum ciğerlerimin en kuytu köşelerin
Bugünlerde çok mutluyum. Hayır, belirli bir sebebi yok mutlu olmamın. Huzur doluyum sadece. Tarifsiz bir huzur. Hafif korkuyla karışık, yerini başka hiçbir şeyin dolduramayacağı bir huzur.
İçini benim doldurduğum bir huzur.
Şimdi insan bu kadar böbürlenir durur mu huzurluyum diye? Eh ayıp denen bir şey var. (Al sana bir toplumsal önyargı daha)
Belki gülmek bu kadar ayıp karşılanmasa toplum olarak daha mutlu insanlar oluruz.
Mutlu olmak için insanın çok şeye ihtiyacı yok biliyorum. Önemli olan kişinin mutlu olmaya baş koyması.
Ne çok şey var değil mi şükredecek?
Defne Suman yazıları insanın kalbine dokunuyor.
İşte böyle huzurluyum diye sayıklarken Elif Şafak’ın Pinhan’ını elime aldım. Yerleştim bir tekkeye. Kafası karışık Pinhan’ın dertlerinin arasında Dürri Baba Tekkesine serdim postumu. Tekke hayatımı tamamlamadan az evvel, bir de baktım kıymetlim Nedim Gürsel benim için bir kitap çıkarmamış mı? Eh ne yalan söyleyeyim yollardaydı gözüm. Tekkeden ayrılmadan bir telaş aldı beni sormayın. Düşünsenize acele etmem lazım. Manevi tarafımın çok eksik yanının azıcık toplanmış olan bir kısmına, ”Bu seferlik bu da kabulümdür.” diyerek topladım yere serdiğim hırkamı. Yollara düşmem lazım. Bindiğim uçak Frankfurt’a gidiyor olsa bile, ben elimde Nedim Gürsel’in satırları onunla beraber Berlin sokaklarını arşınlıyorum. Gerçi kendisi Berlin sokaklarında benimle olmaktan çok değerini hiç bilmeyen eski sevgilisi İpek’in peşinde. Pek kıymetli İpek Hanım, Nedim Bey’in kalbinde, Berlin sokaklarında o önde ben arkasında yürüyoruz. Sonra daha yola çıkmadan internetten siparişini verdiğim Defne Suman’ın ilk kitabı geliyor. Benim de gönlüm huzur doluyor işte. Güzeller geçidi değil de nedir bu?
Defne Suman ve Mavi Orman okunacaklar arasında öne çıkıyor.
Hangisinden başlasam bilmiyorum. Hangisini alsam elime, diğeri gönül koyuyor bana. Sanki biraz aceleden gereken değeri vermedim mi kendilerine?
Nasıl huzur bulmayayım ben şimdi? Etrafımda sevdiklerim bu aralar. Kalbim sevinçten pır pır.
Defne Suman ile ilk kez Atlas Dergisinde yayınlanan ”yoga yolu” yazısıyla tanıştım. İlk anda gönlüm ısındı kendisine. Sonra internette bloguyla karşılaştım. Ne güzel yazılar yazan bir kadındı o öyle. Bana dürüst geldi her şeyden önce, ağzım hayretten bir karış açık nasıl kendiyle böyle yüzleşebildiğini anlamaya çalıştım. Tabii aval aval kendi içime bakmaya çalışarak.
Sonra ben yazdıklarını keyifle okuyup, yeni yazacaklarını merakla beklerken blogundan kitabım çıkıyor müjdesini verdi Defne Suman. Nasıl sevindim, nasıl merak ettim.
Bugünlerde bitirdim ”Mavi Orman”ı. Çok severek okudum. Mavi Orman benim başucu kitaplarımdan biri olacak. Defne Suman kendisinin de söylediği gibi hayatının son yedi yılını tüm kalbiyle bağlandığı yoga ile geçirmiş ve bunları da çok güzel anlatmış. Yoga yapmıyor olsanız bile, yaşadıkları bizim yaşadıklarımızdan farklı değil. Yani demek istediğim insanın isterse, ararsa Defne Suman’ın satırları arasında kendinden çok şey bulabileceği.
Mavi Orman’ın beni taşıdığı bir seyahat: Tayland
Ben hayatımın ilk uzun yolculuğunu eşimle beraber Tayland’a yapmıştım. “Paris, Paris!” diye inim inim inlerken, bir de baktım Paris’e gideceğimiz paranın neredeyse yarısıyla Tayland’a gidebiliyoruz. Sonra ver elini Tayland. Avrupa sınırlarında gezeceğini zanneden koca, buldu kendini Uzakdoğu’da. Biz nasıl mutluyuz ve kendimizle nasıl gurur duyuyoruz bunu söylemem lazım ama. Düşünsenize taaa İstanbul’dan kalkıp çekik gözlülerin diyarına gelmişiz. Biz böyle gerim gerim gerinirken Bangkok’un ”eski şehir” diye adlandırılan bir yerinde, bir de baktık bir başına sırt çantalı zayıf bir kızcağız. Bize yakın bir diyardan Yunanistan’dan sırt çantasını asmış sırtına, vurmuş kendini yollara. Burası hikayenin, bizim bütün havamızın balon gibi söndüğü kısmı.
Yollarda olmak güzeldir de, tek başına kendini yollara vurmak cesaret ister.O da her adem kızıyla, her adem oğlunda olmaz işte.
Defne Suman da cesur bir insan. Yolu yıllar önce Tayland’a düştükten ve yoga ile tanıştıktan sonra, çoğu insanın yapamayacağı bir cesaretle yolunu değiştiriyor ve kendine yoga ile yaşayabileceği yeni bir rota çiziyor. Bize de bu yolda yaşadıklarını, bazen mutluluklarını, bazen umutsuzluklarını, yogasını bazen Portland’dan bazen Avrupa’nın yoga ile çevrili başka şehirlerinden, mutlaka ama mutlaka kahve kokusu ve I-Pod’undan dışarı sızan şarkılarıyla beraber anlatıyor. Arada yolu ayrı kalamadığı memleketine düşüyor. O zamanda simit kokuları ve martı sesleri eşlik ediyor yazdıklarına.
Sevdim demiştim değil mi kitabı? Bir daha söylemek istiyorum ama: Çok sevdim.
…Ve haklı Defne Suman.
Evet… Dediğin gibi Defne… Baba dediğin şey gerçekten kırılgandır. İnsanın üzülmesin diye onu hep kandırası gelir.
Size bir şey diyeyim mi? Kitaptan yayılan tüm o kahve ve simit kokularından öte, ben çok uzun zamandır unuttuğum ve özlediğim babamın kokusunu buldum satırların arasında.
Daha ne isterim ki?
Babanın kokusuna sıkı sıkı sarıl ve hiç kaybetme Özlem'cim ve hep mutlu ol dilediğin kadar da gül mahalle baskısına aldırmadan:))
Öhöm,öhüm,
Valla Özlemcim bende senin yazdığın bu nazik yorumları okuyunca pek bir mutlu oluyorum:)))
Ben de izleyeceğim İncir Reçelini bu arada:))
Sevgiler
Ne güzel yazıyorsun, seni okurken içime huzur ve mutluluk doluyor Özlem'cim…
Kaymaklı Kadayıf,
Çok haklısın..Anlattığım gibi aynı durum bende de mevcut.Mutlu,aslında çokça huzurlu olduğum için endişe duyuyorum.Bende senin gibi düşünüyorum.Yok diyorum kuşkucu beynin üretiyor bu safsataları..Güzel düşün ,güzel yaşa diyorum ama o oturmuş kalıpları kırmak ne zor değil mi? Biz yine de mutlu olmaya devam edelim,herkese de dileyelim.
Rahatladım biraz biliyor musun benim gibi düşünen başkaları da olduğu için:))))
Sevgiler ve boool huzur…
Tam iç sesim kafamdaki baloncuk gibi bir post olmuş, öyle huzurluyum öyle mutluyum ki bu ara, korkuyorum yok böyle gitmez altından ne çıkacak diye belki de hergün kötüyü çağırıyorum, kalıplaşmış öğretiler değil mi sizce de bu korkularımız.
Zeynep,
Yorumsuz kaldım şimdi yazdıklarına..Seninle aynı durumdayım çünkü…Hatta ayrı düştüğümüz yıllar 14 ü buldu:(
Seveceğini düşünüyorum kitabı.Defne Suman bu aralar İstanbul'da.Cİhangir Yoga'da ders veriyor.Blogunun ismi''insanlık Hali''
defnesumanyoga.blogspot.com
Sevgiler yolluyorum sana..
ben babamı kaybedeli 2 sene oldu, ve son satırlara geldiğimde acaba dedim ben de babamın kokusunu alırmıyım, öyle özledim ki..kitabı muhakkak alacağım..
birde defne sumanın blogunu nasıl bulabilirim?
Sevgili Zeynep,
Blogun adresi son yıllarda değişti. http://www.defnesumanblogs.com oldu.
İlgilendiğin için çok teşekkür ederim.
Defne
evgili Zeynep,
Özlem'in bu yazısını ilk defa bugün görüyorum. Çok mutlu oldum tabii. Ama dahası da var. Özlem benim kitabımdaki baba kokusundan bahsettikten sonra, çok sonra, üç ay önce ben de babamı kaybettim. Şimdi ben de kendi kitabıma gidiyorum, onunla yaşadıklarımızı yeniden hissetmek için…
Blogların adresi son yıllarda değişti:
http://www.defnesumanblogs.com oldu.
İlgine teşekkür ederim!
Defne