Le Select, Paris

Vakti zamanında bir gün, şimdi geçmişte kaldı, Paris severlerin bildiği bir kafenin masalarından birinde seyre daldım. Yaptığım pek de hoş bir şey değildi, biliyorum! Yan masada kahvesini içmekte olan yaşlı bir adamın mahremiyetine girmek ne kadar doğru olabilirdi ki? … ama o yaşlı adam benim sevebileceğim bir yaşlı adamdı.

Eskimiş çantasını yanındaki boş sandalyenin üstüne bırakmıştı. Eskiydi çanta eski olmasına, derisi artık kullanılmaktan yıpranmıştı ama mahsun durmuyordu. Belli ki yıllardan beri yaşlı adama aitti ve yaşlı adamla birlikte yaş almıştı. Uzun zamandır adamla birlikte Paris’in kokusuna alışkın olduğu kafelerinde geziyor, yaşlı adamın minik yudumlarla espressosunu içip, defterine yazmasını bekliyordu. Hep yazardı adam, ha bir de okurdu.

Yaşlı adamın elleri bir sürü kırışıklıkla kaplıydı artık. Keza yüzü de geçip giden yıllardan nasibini almıştı. Zaman hangi birimizden hayatlarımızı alıp götürmüyordu ki?
Elindeki yıpranmış kitaba kaydı gözüm; zaten oldum olası kimin neyi okuduğunu merak eder dururum. Baka bir memleketin dilini taşıyan bir kitaptı. Mektuplar…
Ben yaşlı adamın hayatında dolaşıp dururken yaşlı adamda başka bir hayatın kenarında geziniyordu.
Adam hemen yan masasında gizlice onun fotoğrafını çeken kadını farketmedi.
Belki de etti de,  güldü geçti.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Le Select, Paris” yazısında 2 düşünce

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir