Akılda kalan kısa bir tren yolculuğu!

Liverpool Tren Yolculuğu… Hayatımdaki nice tren yolculuğundan sadece biri. Nedense trenle yapılan seyahatlerin her birini kalbimde ayrı bir yere koyuyorum. Çocukluğuma, o zamanlardan kalan güzel anılara, çoktan gitmiş bir insanın kokusuna metalden yapılma bu evlerin içinde ulaşıyorum. Trenler bir çeşit yuva bana.

”Liverpool’da hava kötü olacağa benziyor!”

Waverly İstasyonu’ndan kalkan trenle, Liverpol tren istasyonuna doğru giderken aklımdan geçen düşünce buydu.

Trenin geniş penceresinin kenarında oturmuş , gökyüzünden bana gelen mesajı aldığımı düşünüyordum. Yağmur bulutları biz trene bindiğimizden beri sanki bizi takip ediyorlardı. Allahtan yağmurluklarımızı üzerimize giymiştik. İngiltere’nin bir önceki seferimizde olduğu gibi güneşli olacağını düşünmek fazlaca iyimser bir yaklaşımdı. Burada oturmuş ve bir mucizenin gerçekleşmesini bekliyordum.

Liverpool Tren Yolculuğu
Liverpool Tren Yolculuğu

Kısa bir tren yolculuğundan aklımda kalanlar

Adını hemencecik unuttuğum aktarma yaptığımız istasyonda trenin geç kalmasından dolayı aktarma yapacağımız diğer treni kaçırmıştık. Belki tatilde olmaktan belki de artık yapacak bir şey kalmadığından hiç stres yapmadık. Olan olmuştu zaten. Daha fazla ne olabilirdi ki? Kaderin ufak cilvelerine  inanmak hoşuma gidiyordu. Böyle anlarda hep Paul Auster ve hayal dağıtan ince kitabı Kırmızı Defter geliyordu aklıma. Biz burada bir sonraki treni beklerken, belki da hayatımıza dokunuşu olan birileri o trene binmiş, bizim gittiğimiz şehre doğru yol alıyordu.

Liverpool Tren Yolculuğu
Liverpool Tren Yolculuğu

O köhne istasyonda trene bineceğimiz peronu bulup, valizimizi uygun bir yere koyduktan sonra kendime bir kahve almaya karar vermiştim. Buralardan belki de hayatı boyunca bir kere geçecek bir yolcu değil de, yaşadığım kasabadan Liverpool’a ya da Londra’ya giden biri gibi hissetmek istiyordum. İstasyondaki büfe ruhsuz bir yerdi. Büfede çalışan orta yaşı çoktan gerilerde bırakmış kadın başka bir yolcuya kahve yapıyordu. Kahve makinesinin homurtusu küçük büfenin her yerini kaplamış, sesi kapının kenarında duran gazetelerin sinmişti. Birkaç tane de çikolata alayım diye bakındım ama hiçbir şey yoktu.

Yaşına çoktan alışmış ve bunu hazmetmiş kadından bir kahve istedim. Makine daha yeni susmuştu ama suskunluk alışkanlığı değilmiş gibi yeniden bağrınmaya başladı. Kadının kahve yapmaktan başka yapacak bir işi yokmuş gibi görünüyordu. Çantamın ön gözünden Vietnam’dan aldığım kırmızı cüzdanı çıkardım. Bezden yapılmış küçük torbayı bozuk paralarımı koymak için kullanıyordum. Üstünde Vietnam’lı bir kızın nakışlanmış silüeti vardı. Cüzdanın içindeki bozuk paraların hepsini tezgahın üstüne döktüm. Metal yuvarlaklar madeni bir ses çıkararak ortalığa yayıldılar. İşe yaramaz bir sentliklerin bakır parıltısı göze çarpıyordu. Kadın çok sakin bir edayla ve güler yüzle paraları saymaya başladı. Bakır paraların ağır çeken yükünden kurtulmak istediğimi anlamış gibi onları toparladı önce. Bozuklukları ufak desteler halinde gruplara ayırdı ve kahve parasını aldı. Makine de söylenmeyi bırakmıştı bu esnada. Kalan bozuklukları kırmızı çantanın içine koydum. Kadına veda ettim. Elime aldığım kahveyle perona doğru gittim.

Dünyanın bütün trenleri benim yuvam…

Perondaki bavulun yanında yerimi aldıktan kısa bir süre sonra bineceğimiz tren geldi. Elimde kahve ile trenin içine yerleştikten sonra her zamanki gibi trenlere has hayallerime daldım. Bu tren yolculuklarının hepsi Haydarpaşa Garı’ndan kalkan ve Ankara’ya giden trende yaşadığım ilk çocukluk anıma uzanırdı. Yine öyle oldu! Tren yolculuğundan başlayıp, geniş kahkahalı babamı hatırladım. Sıcak kompartımanı ve yolculuk neşesini. Babamla yolculuklarımız hep neşeli olurdu zaten. Yola düşmeye görsün, üstüne sersemce bir hal yapışırdı. Ben de ona benziyorum sanırım. Seyahatin her türlüsüne dünden razıyım.

Liverpool Seyahati
Liverpool Seyahati

Waverly İstasyonu’ndan bindiğimiz ilk tren rayların üstünde hızla ilerlemişti. Oysa bu tren Liverpool’a bizi götürmek son göreviymiş gibi yolu tamamlamaya çalışıyordu. Son gücünü kullanıyormuş gibi motorları kükrüyor, daha sonra ses kesiliyordu. Yokuştan aşağı vitesi boşa alıp bırakıyordu kendini. Bu anlarda sadece rüzgârın sesi duyuluyordu. Burada olmamın tek sebebinin bu trenin yaşlı bir adam gibi homurdanmasını duyup, sonra da genç bir kız gibi kendini yokuştan aşağı rüzgâra bırakmasını izlemek olduğunu düşünmeye başlamıştım. Yol boyunca yeşillikler ve dallarından fışkırarak büyümüş mor leylakları seyrederek ilerledik.

Yol arkadaşı...
Yol arkadaşı…

Liverpool’a yaklaşırken yeni bir şehirle tanışmanın heyecanının yanında, Edinburgh’a bıraktıklarım geldi aklıma. İskoçya’nın bu güzel şehrinin kalbimde güzel izler bıraktığını fark ettim. Edinburgh Kalesi’ni seyrettiğim en güzel manzaraya sahip Waterstones’ kitapçısı, kitapçının her yanını dolduran kahve kokusu, şehrin sakine insanları, Ortaçağ’dan kalmış binalar, uzun trafik ışıkları, her daim nemli kaldırım taşları, insanın kendini güvende hissetmesini sağlayan büyük tepe, ilk kez tadılan Haggis, Kuzey’in aklında çocukluk tadı olarak yer edecek Irn Bru…

Belki başka zaman yeniden düşecek yolumuz buralara…
Şimdilik hoşçakal Edinburgh!

Başka başka tren yolculukları….

Dünyanın bambaşka bir köşesinden Hindistan’dan kalkan bir trene binmek isterseniz BU YAZIYA alayım sizi.

Yolda olma haline tanıklık etmek isteyenler için de BÖYLE BİR yazı… Tren Frankfurt’tan kalkıyor.

Bir de çoook tatlı bir kitap var. Trenle dünya turunu anlatan. O da İŞTE BU linkin altında.

 

 

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Akılda kalan kısa bir tren yolculuğu!” yazısında 2 düşünce

  1. Adsız diyor ki:

    bu yazıyı çok sevdim .. gezi yazılarını çok sevmem aslında çünkü içimdeki kaşifi gezgini özgür bırakmak isterim.. ama sizin gezmeye hazırlanma tarzınızı ..okumalarınızı..edebiyat turu gibi ..

    bu yazı ise kendi başına Öykü olmuş ..
    atalet

    • özlem öztürk diyor ki:

      Beğenmenize çok sevindim. Gezi yazıları ile ilgili haklısınız. Ben de aynı fikirdeyim aslında; ama gittiğimiz yerlerle ilgili bilgiler almak da diğer bir yandan hoşuma gidiyor. Yazıyı yazan kendinden de bir şeyler eklerse yazıya tadından yenmiyor.
      Keşke diyorum, ben de kendimi yazmakla ilgili biraz daha özgür bırakabilsem, o zaman daha keyifli olacak.
      İçinde edebiyatın kol gezdiği şehirleri çok seviyorum. Ortak bir tutkumuz da var aslında: Paris!
      Bu arada son okuduğumuz kitap benim de aklımda yer etti. Özellikle yazmakla ilgili paylaştığınız kısımları. En kısa zamanda okuyacağım.
      Teşekkürler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir