Bunca yorgunluğa rağmen neden seyahat ederiz?

Bir haftayı geçen kavurucu bir İtalya tatilinden geri dönmüş, evde birkaç gün geçirip daha ne olduğunu anlamadan tekrar bizimle yola düşecek bavulumuzu hazırlamıştım. Bu sefer serin bir yere gideceğimiz için biraz sevinçliydim açıkçası. Her ne kadar çetin geçen her kışın ardından kışı küstürecek cümleler kursam da, yaz geldi mi de yazdan şikayet ediyordum. Serin bir Baltıklar gezisinin beni beklediğini bilerek çıktım yola. Bir haftayı da Avrupa’nın Kuzey köşelerinde harcayıp da eve döndüğümüzde günlerden Cuma olduğu için şükrediyordum. Ne iyi yapmıştım da cuma akşamı dönmeyi akıl etmiştim.
Kendime bile itiraf etmekten çekinsem de çok yorulmuştum. Evimin kokusunu, yatağımın konforunu, okunmamış kitaplarımın yığın halinde durduğu çalışma odamı özlemiştim.

 

Yanıma her geldiğinde itelediğim o soru yine karşıma çıkmıştı?
        ”Sahi bu kadar yorulacağımızı bildiğimiz halde neden seyahatlere çıkıyor, paramızı harcıyor ve yorgun argın eve dönüyorduk?”

 

 
 
Yüzümü baştan savma yıkayıp, alelacele dişimi fırçaladım. Her zamanki gibi açlıktan ölüyordum. Kahvaltıya indim. Çayımdan bir yudum alıp, ekmeğimden büyük bir ısırığı ağzıma atınca hayat daha kolay gelmeye başlamıştı bile.

 

İkinci bardak çayımı alıp internet sayfalarında gezinmeye başladım. Şaka gibiydi! ”Ye, dua et, sev” kitabının yazarı Elizabeth Gilbert, facebook sayfasına gözleri şiş bir fotoğrafını koymuş, jet-lag olduğunu dünya aleme ilan ediyordu. Yunanistan ve Türkiye’yi kapsayan üç haftalık bir geziden yeni dönmüştü ve kendine soruyordu: ”Bu kadar yoruluyorken, insanlar neden konfor alanlarını bırakıp da yollara düşüyorlardı? Sahi, neden seyahat ediyorduk?”


 

Hadi bakalım!

 

Vallahi ne yalan söyleyeyim yazı bana o an itibariyle ilaç gibi geldi. Kapının kenarına bir akşam önceden konmuş bavullar olduğu gibi duruyordu. İçindeki kirli çamaşırları çıkarıp çamaşır makinesine atmak için dayanılmaz bir his duyuyordum. Yapılacak öyle çok şey vardı ki! İşin en kötü yanı da iki kısa günün ardından işe gidecek olmamdı. Elizabeth Gilbert bu yazdığımı belirtmemiş olsa da benim için bir de olayın şu kötü yanı vardı. Üç haftadır her anını paylaştığım çocuğumla sınırsız zaman paylaşımım bitiyordu.
Yazar seyahat eden birçoklarımızın sık sık kendilerine sorduğu bir soruyu masanın orta yerine bırakıyor ve dürüst olalım diyordu. Dediği gibi seyahat denilen şey yorucuydu. Sonra kim ne derse desin, evde harcadığımızdan daha çok para harcıyorduk seyahatlerde. Yemeğini bilmediğimiz ülkelerde damak tadımıza uyan yemek aramak için uğraşıyor, mevsimin güzel olduğu zamanlarda nefes almanın mümkün olmadığı turist kalabalıkları arasında kayboluyorduk. Gezmemiz gereken bir dolu yer oluyordu. Muhtemelen bir daha bu şehre uğrayamayacak olduğumuzu düşündüğümüzden her yere gitmeye çalışıyor, kafamızda notlar alıyor, gördüklerimizi hafızamıza kazımak için uğraşıyor; bazen sıkılsak da bunu kendimize itiraf etmekten kaçınıyorduk.
Yine de her şeye rağmen seyahat etmekten vazgeçmiyorduk. Neden?
Yazar, şöyle cevap veriyordu sorduğu soruya.
”Birisi bana 2015 yazında ne yaptığımı sorarsa verecek cevabım hazır: Annem ve eşimle Yunanistan ve Türkiye’deydik.”
Yolculuğu değerli kılan buydu işte. Gilbert, kendi özel anlarını sıralamıştı.
Ben size kendiminkileri anlatayım.
Seyahat demek tüm sıkıntıları, sorumlulukları evde bırakmak demek.
Daha çok sarılmak, sokaklarda sarmaş dolaş gezmek, canının istediği yerde bir öpücüğü çekinmeden kondurmak demek.
Gün batımı saatlerinde bir kadeh kırmızı şarap içmek, yoldan geçen insanları masanıza konuk etmek demek.
Yeni yerler görmenin dışında yola çıktığınız insanın en huzurlu uykularına tanıklık etmek demek.
Listeye ekleyecek öyle çok şeyim var ki, sayfalarca yazarım.
Tek bildiği yorucu olmasına rağmen, güzel anıların evde birikmediği! Hayat, herkes için aynı; yaşadığımız yerde bir sürü yapılacaklarla dolu. İyisi mi arada bir fırsat varken yollara düşmek.
Atılan her kahkaha ömrü uzatıyor. Bir zaman sonra geriye bir şey kalmıyor; anılardan başka.
İyisi mi bol bol anı biriktirelim fırsat varken.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Bunca yorgunluğa rağmen neden seyahat ederiz?” yazısında 6 düşünce

  1. TUĞBA'NIN DÜNYASI diyor ki:

    Seyahat etmek çok acayip bir haz kesinlikle. Buna tutkun olanlar iyi bilirler. Ben seyahatlerde hep özgür hissediyorum ruhumun doyduğunu hissediyorum daha çok keşfetmek istiyorum. Yorgunluğu var elbette, eve dönmesi de ayrı bir keyif oluyor. Yine de yorgun zamanlarda bir süre bir yere gitmeyeceğim diye telkin de etsem kendimi keşfetmeye açılmaktan kendimi alamamışımdır çoğu zaman. Burada çok imkan olmuyor ama bulunduğum yerde yakınlarda da olsa dolaşmak hep çok iyi gelir, yeni sokaklar yeni parklar bahçeler evler insanlar görmek harika. Bağımlılık bir nevi. Sokakta olmanın o toz kokusunun ağaç kokusunun bağımlısı oluyor insan. Çok acayip bir duygu asla vazgeçemeyeceğim.
    Keşke hayat daha elverişli olsa herkes için keşfetmek için devamlı seyahat etmek için. Planlama yapabilmek seyahatin olmazsa olmazı bence. Öyle gider gezerizler de güzel ama ben ne zaman nereye ve nasıl gideceğimi bilmeyi seviyorum ve o anları düşünüp hayal kurmayı. Anne babamla deli gibi gezerdik hala gezeriz. Onlar da gezenti ruhlular benim gibi. Ama onlar çok spontane giderler hadi hooop kalkın ankaraya kalkın istanbula derler. O artık beni yoruyor. Yine giderim tabi de ben tatilleri planlamayı daha çok seviyorum. Çünkü bazen insan hazır hissetmeyebiliyor. Pazara diye öyle terliklerle nüfus cüzdanı bişey olmadan evden çıkıp, trene binip adapazarına ıslama köfte yemeğe gittiğimizi bilirim:):) Ah ne güzel zamanlardı. Şimdi markete gitmek için bile burada günlerce beklediğimiz oluyor ayyy delirmemek işten değil ahhaaa:) Gülüp geçiyoruz napalım..
    Bol seyahatli keyifli eğlenceli zamanlar diliyorum.
    En güzelini yapıyorsunuz. Yaşamın keyfini çıkartın…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ne müthiş ailen varmış Tuğba. Bayıldım! Biz de annem ne yazık ki hiç gezmekten hoşlanmaz. Yerleşik düzende olmaktan çok hoşlanır. Kendi hoşlanmadığı gibi senin gitmene de izin vermezdi 🙂 Sık sık anneme senin yüzünden böyle oldum ben diyorum. Gezmekten, yeni yerler görmekten çok mutlu oluyorum. Senin dediğin gibi kendimi çok özgür hissediyorum. Evime dayanma gücüm artmış, deli bir enerjiyle dolu olarak geri dönüyorum. Aslında düzenden çok hoşlanan bir yapım var; ama o düzeni sağlama gücünü tuhaf bir şekilde yollarda buluyorum. Ne zaman evimden uzak olsam kafelerde, parklarda kendimi eve dönünce yapacaklarımın listesini yaparken buluyorum. Bu durum beni nasıl mutlu ediyor bilemezsin. Zaman zaman evde huysuzlanmaya başladığımda, Selçuk ''Senin gezme zamanın gelmiş!'' diyor. Sahiden de sık sık benim gezme zamanım geliyor.
      Burada o kadar az bir alışveriş merkezine gidiyorum ki şaşarsın. Bazen insanın giydiklerine çok dikkat etmesi gerektiğini düşünüyorum, çoğu zaman da giyime para harcamanın ne saçma bir şey olduğunu. Düşünsene giyime harcanan parayla ne çok ülke gezebiliriz, ne çok yeni kültüre tanıklık edebiliriz.
      Senin gibi ben de tatillerimi planlamaktan hoşlanıyorum. liste yapmaktan bu kadar hoşlanan bir insan için plan yapmaktan daha doğal ne olabilir ki?
      Bayramda Hindistan seyahati var ve tur planı ben de yok. İnan kendimi eksik hissediyorum.
      Bu arada benim oturup tatilde yaptıklarımızı yazmam gerek daha.

      Eyvah!!!
      Yapacak çok işim var benim.
      Öpüyorum seni çookkk!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir