Ben yürürken dünyada neler oluyor?

Bugün yürüyüş arkadaşım olarak Barry White’ı seçtim. Birkaç şarkı sonra Barry White  aradığım tadı vermeyince Whitney Houston dinlemeye karar verdim. Sesinin tanıdık tınısı kulağıma ulaşınca bir otel odasında öldüğünü anımsadım. Oradan Los Angeles seyahatimize ışık hızında yol aldım. Yolun karşısında durup Pretty Woman filminin çekildiği Regent Beverly Wilshire oteline nasıl da uzun uzun bakmıştım.
Sonra tuhaf bir düşünce etrafımı sardı. Ben, evimin içinde olduğu sitede aklımda bir sürü düşünceyle yürürken dünyada neler oluyordu acaba?

 

Geçmişle gelecek ben çocukken de birbirine karışıyordu ama ben bundan bihaberdim.
Yüzüme kocaman bir gülümseme yayıldı. Şöyle şeyler geçti aklımın ucundan. İçinde olduğumuz anda dünyanın bir ucunda, mesela Brooklyn’de Paul Auster masasında oturmuş yeni kitabını yazıyor olabilirdi. Amerika ile aramızda bir hayli zaman farkı var, biliyorum ama hayal bu. Zamanın bir önemi yok. Paul Auster‘ın okumak için heyecanlanacağım bir kitabı yazıyor olması düşüncesi, dünyayı barışla sarmalamak gibi geldi bana. Sonra Patrick Rothfuss‘un da Kral Katili Güncesi’nin 3. cildini yazıyor olmasını diledim. Saçı sakalı birbirine karışmış bir halde masanın önünde düşünüyor. Bilgisayar ekranı açık. Kelimeler dile gelmek için bekliyorlar. Yazarın kahramanlarına can vermesi ve biz okuyucularının merakını dindirmesi için yapması gereken tek şey var: Yazmak.

 

Peki ya Barselona sokaklarında gezinen Carlos Ruiz Zafon‘u düşlesem ne olur? Şehrin deniz kokan sokaklarında ağır adımlarla gezinmiş ve şimdi de bir kafede oturuyor. Benim onu düşündüğümden haberi yok elbette. Nereden olsun? Ara sokaklarda saklanmış küçük bir kafe olmalı burası. Daha çok mahallelinin takıldığı o sıcak yerlerden biri. Duvarlarına hikâyeler sızmış olan mekanlardan. Yeni kitabında belki o kafeyle karşılaşır, Zafon’un içtiği sert kahvenin hatırına bilmediğimiz bir kafeye ilerde bir gün gidecek olmanın hayaline tutunuruz.
Bu anlattıklarım düşündüklerimin güzel kısmı elbette.
Sonra aklıma ben yürürken ve tatlı düşüncelere dalmışken, dakika başı ölen insanlar, hektar hektar yok olan ormanlar, nesli tükenen canlılar, farkına varmadığım nice acı geldi. Dünyayı değiştirmek öyle kolay bir iş değil açıkçası. Elimizden geleni yapsak da yaptıklarımız hep yetersiz geliyor.
İyisi mi dedim ben de kendi kendime, ”Sen senin için yazılan kitapları düşünmeye devam et.”
Eve gidince önce bir duş alır, sonra bir bardak çay içersin.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Ben yürürken dünyada neler oluyor?” yazısında 2 düşünce

  1. Erkan YILMAZ diyor ki:

    İnsan hergün bı düşüncelerle pençeleşiyor zaten. Ne olacak ki birazcık güzel şeyler düşlemişsin. Hem seni kamçılayan o düşünceler hiç bir şekilde gerçekliğini yitirmiyor. Sen düşünsende düşünmesende, zihinden bağamsız. Keşke olmasaydı, ama…

    Mecara Kitabını yeni keşfettim kaf aramızda. Tam anlamıyla bayıldım…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir