Finlandiya: Helsinki’de yarım gün.

Bazı şehirlere şöyle bir bakıp geçersin. Daha iyi tanımak için yeterli zamanın yoktur. Hafifçe dokunulmuş bir tokalaşma kadar kısadır aranızda geçenler. Helsinki de böyle bir şehir benim için.

Rovaniemi’ye olan yolculuğumuz sırasında bizi konuk eden misafirperver bir şehir. O yüzden hakkında boyumu aşan büyük laflar etmeyeceğim.

Biz vardığımıza Helsinki kışı yaşamaya çoktan başlamıştı.
Helsinki’yi gezmeye hazır mıyız?

Şehrin merkezinde sadece bir gece konaklayacağımız otelimize yerleştiğimizde etrafa sadece göz atabilme şansı bulduk desem yeridir. Bir de bizim ailede soğuktan, fazla giyinmekten hoşlanmayan biri var. Aslında ona sorsanız, kıştan nefret ettiğini açıkça söyler de, ben yine de kışın gönlünü kırmak istemiyorum.

Ekibin ilk selfisi 🙂

Helsinki’nin bana sunduğu en güzel şeyin donmuş bir deniz olduğunu hiç tereddüt etmeden söyleyebilirim. Otelden sokağa çıkıp denize doğru yürümek, her yola düşenin ilk yapacağı şeydir herhalde. Şehir gezilerinin hepsi denize doğru yol alır.

İnanmıyorum, deniz donmuş.
Hayatımda ilk defa böyle bir ana tanık oluyorum. Denizden bir parça alıp eve getiresim geliyor.
Üstünde yürümek için cesaretim olsa keşke!

                            Kuzey’e, ”Bu anı, bu donmuş denizi beyninde, gönlünde bir yerde sakla,” diyorum.

Biz de Market Place diye tabir edilen bölgeye doğru yürüyüşe geçtik. Yol üzerinde Senato Binası’nın önünde durduk, birkaç fotoğraf çektik, kafalarımızı kaldırıp binaların cephelerine baktık, sokaklara anlam yüklemeye çalıştık.

Kaldırımları kaplayan karların üstüne minik taşlar dökülmüştü kaymayı önlemek için. Sokaklar İstanbul sokakları ile karşılaştırılamazdı; zira etrafta adı konulmamış bir sakinlik vardı. Hayat, kışın etkisinden olsa gerek yavaş akıyordu. Soğuk bu coğrafyanın gerçeği olduğundan olsa gerek, sanki ortalıkta kar kıyafetleriyle gezen ve üşüyen yegane insanlar bizlermişiz gibi geldi.
Ben buza dönmüş Baltık Denizi’ne hayaller yükleyerek bakarken etrafımdan akşam üstü koşusuna çıkmış insanlar yanımdan gelip geçiyordu.
”Sahi bir deniz nasıl donar?” Söyler misiniz bana?
Bu sene sanırım benim doğa karşısında saygı duruşu yaptığım sene olarak tarihe geçecek.
Denizin karşısında serin havaya rağmen bir müddet durduk. İnsan donmuş bir denizi her zaman görmüyor. Eski fotoğraflardan Marmara Denizi’nin de yıllar önce donduğunu görmüştüm.

Üşüyen bedenlerimizi ışıtmak ve acıkan midemizi doyurmak için Kapalı Pazar’a girdik. Genellikle kuzey ülkelerinde gördüğüm bu kapalı pazar fikri çok hoşuma gidiyor. Kapının ardındaki kafeler, minik restoranlar, tezgahlar da yine yanıltmadı beni. Ahşap zemin üzerine inşa edilmiş bu alan sıcacıktı. Şarküteri satan dükkanların tezgahları peynirler ve soğuk mezelerle doluydu. Kocaman karidesleri gören Kuzey’in gözleri yuvalarından fırladı.

Bu kapalı pazarlar kuzey ülkelerinin olmazsa olmazı. Soğuğa çare 🙂 
Market Place’in içindeki kafelerden biri.
Grup kalabalık olunca mutlaka biri bir şeylerin tadına bakıyor 🙂
Burası benim mabedim! 
”Ben yemekten sonra cheese cake yiycem!”

Grubun büyük çoğunluğu çorba içmeye karar verdi. Kuzey ve ben balık çorbası, Selçuk gulaş tercih etti. Soğuk havada çorba gibisi yok diyip klişe bir cümle kurmuş olacağım ama öyle…

Kuzey yemeğini yedikten sonra biraz ilerideki hoş kafede gördüğü orman meyveli cheese cake oldu. ”Yemeden buradan çıkmam,” dedi. İnsanın yemek yemeyen bir çocuğu olunca bu cümleler şok etkisi yaratıyor. Ben de çorbacının karşısından kahvemi aldım ve tekrar denize bakmak için dışarı çıktık.
Deniz insanı hayrete düşürecek kadar donmuştu. 🙂
Ah Helsinki!
Sana gereken önemi veremediğimi biliyorum. Affet beni!

Daha sonra Helsinki sokaklarında dolaşmaya verdik kendimizi. Bir sokaktan ötekine geçtik, dışarıdan ışıltılı kafelerin içinde kahvelerini içen insanları seyrettik. Çocuklar karın üstünde birbirleriyle didiştiler. Alışveriş Caddesi üstündeki mağazalara baktık.

 

 

En çok Kappeli Restaurant‘ı sevdim. İçeri girip yemek yemedik. Yine de aklıma yazdım. Selçuk’la baş başa bir Helsinki gezimiz olursa bu romantik restoranda mutlaka bir akşam yemek yiyeceğim.

Haksız mıyım?

 

Sonra ben grup arkadaşlarıma internetten bulduğum ve biraları ile ünlü bir yere gitmek konusunda baskı yaptım. Çoluk çombalak biralarıyla ünlü bir mekana gitmek. Fikir olarak çok iyi gözüktü gözüme. Gidince de iyi ki gelmişiz dedik. Erkeklere biraz daha alkollü, kızlara ise daha hafif bir bira seçtiğimi düşünerek herkesin bira siparişini verdim. Sonuçta biraz daha dikkatli baksaymışım, bizim içtiğimiz biranın alkol oranının daha düşük olmadığını anlardım.

Neyse, sonuçta kızların birası nefis çıktı. Erkeklerinki eh işte 🙂

İl Birrificio 

 

Patates kızartmalarınaysa diyecek bir şey yoktu. On porsiyon patates kızartması söylemiş olabiliriz. Çocuklar karınlarını doyurdular bir güzel.
Patates kızartması dünyanın her yanında yenecek yegane yemek ve biranın yanına da çok yakışıyor.
Yarım günlük Helsinki gezisinden ne olacak?
Hard Rock Kafe‘ye gidip alışveriş yaptık, oraya giderken içinden geçtiğimiz bir pasajda gördüğüm organik ürünler satan bir gıda marketinde kendimi kaybettim. Böyle marketlerin bizde de açılmasını diliyorum. Söz veriyorum sadece oradan alışveriş yaparım.

Ertesi sabah kahvaltının ardından ben ”Rock Church”ü görmeden Rovaniemi uçağına binmem diyince koştura koştura kiliseye gittik. Buradan söylüyorum: Dünyanın her yerinde bir sürü katedral, kilise görmüş olabilirsiniz. Bir müddet sonra hepsi birbirine benziyor, kişinin imge dünyasında silikleşip karışıyorlar. Ama mutlaka Kaya Kilise’ye gidin. Çok huzur veren ve şimdiye kadar gördüklerinizden farklı olacak.

 

 

 

Hadi artık Rovaniemi’ye gidelim. Uçak birazdan kalkacak.

 

Laponya’da görüşmek üzere!

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Finlandiya: Helsinki’de yarım gün.” yazısında 6 düşünce

  1. Adsız diyor ki:

    Oh mis nşs Ben Ağustos'ta gitmiştim.Ve hayalimi gerçekleştirdim. Başka bir şehri bisiklet ile gezmek ???Harika bir deneyimdi… Tabi bunu sabahtan akşama yapmasaydım iyi idi ertesi gün uçakta basıncında,etkisi ile mi bilmem eklem yerlerş ağrısından ağladım Dr müdahele etti ??

  2. Gamze Esra Ersöz diyor ki:

    Özlem fotoğraflara bakarken içim gitti valla.Geçtiğimiz sene Ağustos ayında Baltık turunda belki hatırlarsın Helsinki'ye de uğramıştık.Şimdi fotoğraflara baktıkça o günleri hatırladım.Hatta denizin donmuş olduğu yerde bir fotoğrafım var.Oranın çok yakınındaki Radisson Blu'da kalıyorduk.Biz gittiğimiz zaman hava günlük güneşliydi böyle buz tutmuş denizi görmeyi çok isterdim.O kapalı marketin yanında daaçık bir pazar daha kuruluyordu, orası çok hoştu.Sanırım kışın kurulmuyordur.Orada da hem yiyecek içecek hem de Finlandiya'ya özgü eşyalar satılıyordu.Ben Helsinki'yi sevmiştim ama yakınlarında Porvoo diye bir kasaba var asıl oraya bayılmıştım:)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir