Bizim evin halleri

Geçen hafta cuma gününe kadar yetiştirmem gereken bir yazı vardı. Konunun etrafında dönüp durdum, ağdalı kelimelerle lüzumsuz benzetmeler yapıp güya işi kotarmaya çalıştım. Olmadı. Çaresizce çabalamama rağmen yazı bir türlü ritmini bulmadı. Bir öykü yazmaya çalışıyordum ama konusu ne yazık ki içine girmek istemediğim bir sürü şey barındırıyordu. Her ne kadar varlığımı olayın dışında tutmaya çalışsam da beceremedim. Ben de yazmaktan vazgeçtim. Bir haftadır kara kara düşünüyor, her gün de yazmak için yeni başlangıçlar yapıyordum.
Yazamayacağımı kabul ettiğim an içim hafifledi. Derin bir ohh çektim.
Önceden olsa kendimi acımasızca eleştirirdim. Bu sene iç dünyamda böyle bir yere varmışım demek ki diye kendimi birazcık daha sevdim ve bunu günlüğüme not ettim.
Elbette 2017 yılında başardıklarım hanesine yerleştirdim bu notu.?
Fotoğraf baharı çağırmak için 🙂

 

Ben iç dünyamda bu tip basit yazı-çizi işleriyle meşgul olurken güzel yurdumda da karne günü heyecanı yaşanıyordu. Aileler heyecan içinde ya evlatlarının okullarının kapısında ya da evlerinde perdeleri açık pencere önlerinde ilk yarının sonucunu bekliyorlardı. Allah’tan bizim okulda bu tip şeyler 5. sınıf itibariyle ortadan kalktı da rahat rahat eleştirdiğim anne-baba sınıfından çıkmış olduk. Oğlan, “Herkesin annesi-babası geliyor, siz de geleceksiniz!” dese mecburen gideceğiz o başka. Neyse ki çocuklarımız ellerinde karneleriyle koşa koşa eve gelip, karnelerini sehpanın üstüne fırlattılar da kurtulduk stresle beklemekten. Bizim karne hâlâ sehpanın üstünde de ordan biliyorum. 100’lerle dolu karneler geldi, bizler de karneleri tüm sosyal mecralardan paylaştık da bu zorlu günü atlattık. Paylaşmasak dünya için büyük kayıp olurdu. Şükür ki olmadı.?
Böyle gıcıklık yaptığım zaman kendime kızıyorum ama söylemeden de edemiyorum işte ne yapayım. Ülkedeki eğitim sistemi ayan beyan ortadayken, çocuklar TEOG sınavıyla bir yerlere gireceğim diye çocukluklarından olmuşken, başarı notu adı altında ders notları 100-100-100 verilirken ve üstelik bu zavallı çocuklar 2-3 yanlışla bile istedikleri okula giremezken komik geliyor bana. Vallahi komik.
“Biz çocukken…”diye başlayacağım bir paragraf kurmayacağım. Neyse, pozitif olmak lazım. İlk yarıyı başarıyla bitiren ve iki hafta boyunca saat 06.00’da kalkmak zorunda kalmayacak çocuklarımız çok mutlu. Mayıs ayında bir sonraki senenin okul parasını ödeyecek olan Selçuk ise ödeme zamanı yaklaşıyor diye çok üzgün. Biz de durum bu.
(Bu arada karne paylaşan ilk okul annelerine söyleyecek sözüm yok.? Onlar paylaşsın karnelerini.)
Cuma gününü böyle atlatınca mis gibi bir cumartesi sabahına uyandım. Kahvaltıdan sonra dışarıdaki hava öyle aydınlık geldi ki gözüme, “Ben bir bardak çayı da bahçede içeceğim.” diyip çayımla beraber dışarı çıktım. Pek tabii, hava içeriden göründüğü gibi sıcak falan değildi. Kısmen kuru bir yer bulup oturdum, soğuğun içime işlemesi için bir dakika yetti. Eve dönüp mecbur bir yastık aldım totomun altına. Allah’tan o orada güneş çıktı da çayımı içene kadar açık havanın keyfine vardım. Her güzel şeyin sonu nasıl geliyorsa bunun da sonu geldi elbette. İşe gitmek durumunda kaldım. Evdekiler yokluğumu kesin hissetmişlerdir düşüncesiyle üç saat sonra tekrar eve döndüğümde, “Aaa, sen gideli o kadar oldu mu? Biz bir saat falan geçmiştir diye düşünüyorduk.” sözleriyle karşılaştım. Açık söylemek gerekirse biraz kırılmışım gibi davranıp, kitabımı alıp koltuğa gömüldüm. Akşam bir sosyalleşme olayına girdik. Meksika lokantasına gidip birer bira içtik. Dostlarla bira içmek güzel. ?
Foto: Buradan


Pazar günü ise nefisti. Beni iyi yönde yoldan çıkaran yan komşuyla kaçıp yogaya gittik. Uzun zamandır kendime yaptığım en büyük güzelliklerden biriydi bu. (Yazı Evi hariç) Saat 12.30 gibi eve döndüğümde ruhum tazelenmiş ve vücudum gevşemişti. Kapıdan içeri girer girmez çayı demledim ve bilgisayarımı alıp blog yazmaya başladım. Böyle böyle akşam oldu biliyor musunuz? Sanki bitmeyen, doyumsuz bir pazar günü yaşamıştım. Bilirsiniz böyle günlerin sonunda insan neden sevdiği şeyleri daha sık yapmadığını sorar ya, onu sorarken buldum kendimi.

 

Sahi ben neden yogaya daha sık gitmiyorum?

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Bizim evin halleri” yazısında 4 düşünce

    • özlem öztürk diyor ki:

      Yoga bana çok iyi geliyor. Yazdıktan sonra iki kez daha gittim. Ben de bu konuyu kafamda evirip çeviriyorum. Keşke eve yakın bir yerde yoga merkezi olsa da değişik hocalardan ders alabilse insan. Öylesi en güzeli. Şimdilik evin yakınlarındaki tek yoga salonuna gideceğim. Eldeki bu. Gittiğimden beri her yanım ağrıdığına göre de bir yerler çalışmış demek 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir