Neden yurtdışında tatil yapmayı tercih ediyorum?

Sakız Adası’ndan yeni geldik. Türkiye’de bir yerlerde deniz kenarına gidip çuvalla parayı boca etmektense ülke dışında bir yerlerde denize girmek daha ucuz geliyor. Türk Lirası, euro ve dolar karşısındaki savaşını çoktan kaybetmiş olsa da bu böyle. Ay sonu gelip de kar-zarar durumuna bir göz gezdirince insan sinir olmuyor değil hani ama bu ülkede yaşıyorsak bunlara da katlanacağız elbet. ?
“Yurt dışında tatil yapmayı neden tercih ediyorsunuz?” sorusunun cevaplarından biri bu olabilir.
Yunanistan’ın meşhur sakızlı gazozu…
Yunanistan, birbirine komşu iki milleti karşılaştırmak için doğru yer olmayabilir; zira gidip görünce aslında birbirimize ne kadar da benzediğimizi fark ediyoruz. Aynı damak tadına sahibiz mesela. Adı ne olursa olsun yemeklerden sonra onlar da biz de aynı kahveyi yudumluyoruz. Onlar Yunan kahvesi diyor, biz Türk kahvesi. Baklavayı, yoğurdu bir türlü paylaşamıyoruz mesela. Masaya gelen mezelerin kendi gibi adları bile tanıdık. Bizim yaptığımızın halinden daha katı bir cacık yiyor, sarımsakla çeşnilendirilmiş patlıcan közlemeyi ekmeğin üstüne boca ediyoruz. Aynı denizden çıkan kalamarların, karideslerin onlarda neden daha lezzetli ve daha ucuz olduğunu ise anlamam mümkün değil. Yunan topraklarında bir masaya oturmuşsam korkmadan masayı donatabiliyorum mesela. Masa nüfusuna şöyle bir göz gezdirip korkusuzca iki porsiyon lakerda ve soğan söylüyorum. Yanına cacık, üstünde kocaman bir peynirle Yunan salatası, ahtapot kızartma, ortaya balık, patlıcan salatası, patates kızartması… Canımın o an ne istediğine göre ya bira ya da uzo. Dünyanın her yerinde tanık olduğum gibi (bir bizim ülkemizde balık restoranlarında menü yok) balık restoranlarında da menü var. Restorana girmeden önce de bakabilirsin menüye, oturduğun masada da. Müslümanlar dışındaki her millete hiç çekinmeden çamur atarız ama daha şimdiye kadar hiç menüde yazan rakamların dışında bir hesapla karşılaşmadım ben. Oysa bizde öyle mi? En bilindik restoranlarda bile işin içinde balık ya da içki varsa hesabın nasıl kabardığını hepimiz biliriz. Adamlar çözmüşler tabii işin sırrını. Bir Türk erkeği asla hesabın içeriğini sormaz. Ayıptır, günahtır. Üstüne üstlük bir de yanındakilere karşı parasızmışsın izlemini vermiş olursun ki hayatın mahvolur.?

 

Mesta Köy Meydanı…

 

Mesta’nın dar sokakları…

 

 

Peki Sakız Adası bizim adalarımızdan daha mı güzel?

Bana sorarsanız öyle değil. Ne bizim denizimizden daha özel bir denizleri var, ne de kumsalları bizimkinden daha güzel ama bu kadar insan gittiğine göre bir fark var demek mi değil mi?
Emborios Koyu’nda günbatımı…
Bir kere şezlong parası diye bir şey yok arkadaşlar!
“Beach” diye tabir ettiğimiz kumsal kenarlarında küçük lokantalar var. Taverna diye adlandırılan bu lokantaların mekanlarının önlerine koydukları şezlong ve şemsiyeleri bir içecek karşılığında kullanabiliyorsunuz. Şu kadar şey içeceksin gibi bir zorunluluk da yok. Üstelik isterseniz yemeğinizi de yanınızda getirebilirsiniz. Kumsallar da kimsenin babasının malı değil. Şezlongunu, şemsiyesini alan istediği yere konumlanabiliyor. Hadi Türkiye’de yapalım da böyle bir şey görelim ne olduğunu.
Tatil dediğin şey huzur demek. Ülke sınırlarının dışındaysan lüzumsuz stresler de olmuyor insanın hayatında. Sen bana yan baktın, denizde fazla yakınıma geldin, şezlongun benimkinin içinde gibi gereksiz muhabbetler olmuyor. Şezlong tutma derdi de yok.
Elbette bu söylediklerimden dolayı bana kızacaklar olacaktır ama gerçekler böyle. Günün getirdiği fırsatlardan serbest fiyat ekonomisinde herkes yarar sağlamaya çalışacaktır ama durumu abartmamak gerektiğini düşünüyorum. Ne zaman Türkiye’de bir yerde tatil yapmaya niyet etsem ağzımın payını alıp kenara çekiliyorum ve hemen rotamı başka yerlere çeviriyorum.

 

Geçen sene deniz tatili için Amalfi Kıyılarını tercih etmiştik ve seyahatin tadı hâlâ damağımdadır.
Sakız Adası’na gelecek olursam çok keyifli bir hafta sonu geçirdim. Arabayla adanın etrafında gezinip durduk ve internet sitelerinde  görüp not aldığım kumsallarda konakladık. Hava biraz rüzgarlıydı. Mesta ve Olimpi köylerini çok sevdim. Pirgi‘de aradığım şey neyse onu bulamadım. Otelimizin olduğu Emborios Koyu‘ndaki restoranlarda çok leziz yemekler yedim. Özellikle lakerdalar beni benden aldı. Çocukluğumun rakı sofralarına götürdü.
Daracık, taş sokak aralarında yürüdük ve tatilin keyfini çıkardık. Keşke hayat hep tatil tadında olsa da öğle yemeğinde zeytinyağlı enginar, akşam yemeğinde barbunya yiyerek yaz akşamlarının hepsini tek tek içimize çeksek.
Sakız Adası hakkında bir yazı yazacak mıyım peki?
Hayır çünkü benim yazacağım yazıdan daha iyisini yazmış birine denk geldim internette: nereyekacsak.com  ? Ben onun rehberliğinde Sakız’ı gezdim. Buraya yazının linkini bırakıyorum. Sakız’a doğru yola çıkacaklar önce buraya tıklayıversin.
Şimdi başka planlar yapmanın zamanı. ?

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Neden yurtdışında tatil yapmayı tercih ediyorum?” yazısında 12 düşünce

  1. burcu diyor ki:

    Sakız adasını belki gittiğim ilk yunan adası olduğu için çok sevmiştim. Koyları, denizi, köyleri harikaydı. En rahat ve huzurlu vakit geçirdiğim yerlerdendi. Çeşme'de bir kaç gün kalıp öyle geçmiştik Sakız'a ve burayla kıyasladığım zaman Alaçatı'da akşam yemeği niyetine yediğimiz kazık hala aklımda!

    • özlem öztürk diyor ki:

      Sakız Adası'nın zaten kötü bir yanı yok. 🙂 Bakir, Çeşme'ye çok yakın, yemekleri güzel. Sadece benim ruhumda bir şeyi eksik kaldı. Mesela İtalya'da Amalfi'ye gitmiştik; oradan da Atrani plajına. Orada bir şey dokunmuştu yüreğime, çok sevmiştim. Mikonos daha pahalı (Çok daha pahalı) olmasına rağmen daha sevimli geldi bana. Kişiden kişiye değişecek bir şey; pek de sebebi yok sanırım 🙂 Ama Türkiye'de yediğimiz bir akşam yemeğine hesap olarak asgari ücreti bırakmaya karşıyım. Kim ne derse desin adam kazıklamaktan başka bir şey değil ve Türk turizmcilerin yalan çığlıklarına da kanmıyorum artık 🙂
      Sevgiler

  2. sezer eser perker diyor ki:

    Kos yazımın üzerine denk geldi. Çok güzel ifade etmişsin Özlemcim. Bir parça karakter meselesi, biraz da turizmin değerini anlamış olmak… Bütün mesele bu. Burada gezmeyi de çok seviyorum ve bütün illeri tamamlama hayalindeyim fakat özellikle yaz turizminde diğer ülkelerdeki hizmet kalitesi bize bin basar. Ne yazık ki!

    • özlem öztürk diyor ki:

      Geçenlerde bir kamp için arkadaşlarımla Datça'ya gittim. Dört kişi konakladığımız oda benim kriterlerime göre çok pahalıydı. Kimse kusura bakmasın ama aldığım hizmet ile ödediğim fiyat arasında hiçbir denge yoktu. Yıllar önce Bodrum'a giderken arabayı derme çatma bir yerin önüne çekip dört arkadaş kahvaltı etmiştik. Köylü, " Aman domatesim şöyle güzel, aman salatalığım böyle güzel!" diye diye korkunç bir rakam almıştı iki domatesle, salatalıktan. Uyanıklık hat safhada, tabii bunun adı uyanıklıksa. Üzgünüm ama benim karnım artık tok bu fiyatlara. İstanbul'da mecbur olmadıkça bir balık restoranının yanından bile geçmiyorum. Balığı ne kadar sevdiğim düşünülürse tuhaf bir durum. Sonra da işler iyi değil. Elbette kiraları çıkarmaları lazım ama bin kişilik restoran ne demekti bilemiyorum. 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Kusura bakmayın, yine koptuğum bir ara oldu blogdan, yorumlardan. Bazen öyle hızlanıyor ki hayat buralara uğrayamıyorum. Hiç aklımdan çıkmasa da blogum olmuyor işte bazen. En çok da geç yanıt verdiğim yorumlara üzülüyorum. Belki cevap yazdım mı diye uğramışsınızdır ve eliniz boş dönmüşsünüzdür buradan. Yunanistan insanı bizim gibi aslında. Bize anlatılanın dışında bizi de çok seviyorlar. İstanbul diyorlar, başka da bir şey demiyorlar. Yemekleri aynı, lezzetleri süper. Hizmet kaliteleri elbette bizim kadar gelişmiş değil ama en azından tatile gelenleri soyup soğana çevirmiyorlar. İşin bu kısmı bence çok önemli çünkü saçma sapan paraları turizm sektöründe çalışanlar dört ayda kazanacaklar diye varımı yoğumu onlara vermek pek de anlamlı gelmiyor. Kaldı ki dört ayda benim senede kazandığımdan daha fazlasını kazanıyorlar. Neyse 🙂 Kızıyorum Türkiyedeki kazık atma durumlarına. Restoran önlerinde üzerinde fiyatı yazan bir menü bile yok çünkü. Mikonos ne yazık ki Yunanistan'ın en ucuz adası değil. Ben Mikonos'u çok beğenmiştim. Tekrar gitmek isterim ama pahalı. Bir Sakız adası ya da Thassos gibi aman burası da ne ucuzmuş diyerek gezmiyorsunuz ortalıkta. Yine de dar sokak araları, beyaz binaları, akşam oldu mu canlanan restoranları ile birkaç gün kaçmak için nefis bir yer. Plajları da öyle 🙂
      Tüm keyfinizi yanınıza alarak gidin Yunanistan'a. Kafanızı dinleyip, mis gibi bir tatil yapacaksınız eminim.
      Sevgiler

  3. deeptone diyor ki:

    sakıza gitmedim ama giderim. mikonos santorini rodos gittim. diğer adalara da gitcem. bizde iyiler tabii. temizlik örneğin. amalfi capri de aklımda. sırada. ama özellikle hollanda belçika almanya filan görünce insanın canı sıkılıyor. biz insanca yaşamayı hak etmiyor muyuz diye. bizde sistem kötü. insana bırakmıycan sistemi kurcan. ama bizim insan örneğin yurtdışında yaşarken oranın kurallarına uyuyor ama anayurda gelince yine bozuluyor 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Tüm söylediklerine katılıyorum. Bizden iyiler, kabul etmek lazım. Temizler, dürüstler ve hayata da iyi niyetle bakıyorlar. Kendimizle, etrafımızdakilerle, hayatla bu kadar kavga etmeyi seven başka bir millet var mıdır bilmiyorum. Dün bir yerde okudum. Dünyadaki mutsuz ülkeler sıralamasında sondan 3. ülkeymişiz. Ne kadar doğrudur bilemem ama pek yanlışmış gibi gelmedi bana. Bir de ülkelerinde savaş olan on ülkeden bile daha mutsuzmuşuz.
      Demek o ki zor buralarda hayat. Herkes çok para kazanmak istiyor ve hemen kazanmak istiyor. Canım nereye gitmek istiyorsa oraya git. Ben Sakız'da mutlu olmadım mı? Oldum ama bundan sonra başka bir yere giderim. Rodos, Simi, Samos olabilir mesela. Amalfi'de meydandaki pastanede bir latte söyle kendine. Hayatın akışına kendini bırakmış insanları görmek iyi geliyor insana.
      Sevgiler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir