Liste 36- Açık havada yapmaktan hoşlandığım şeyler

52 Liste Projesi

Liste 36- Açık havada yapmaktan hoşlandığınız şeylerin listesini yapın.

Öyle ya da böyle bu listeler bana her hafta yazmak için bir sebep veriyor. Dizüstü bilgisayarımı tam da olması gereken yere dizimin üstüne koyuyorum ve başlıyorum yazmaya. Bundan daha güzel ne var? Bu hafta içinde İG’de de bir şekilde ağzımdan kaçırdığım gibi bloglara eskisi gibi ilgi gösterilmemesinden dolayı biraz üzgünüm. İG’de her şey öyle hızla akıyor ki sanırım bu eski dosta dönmek ve uzun uzun yazmak zor geliyor. Eh, bloga çok yazı yazmayınca da okumak için bile olsa blog dünyasına dönmüyor insan. Bunda tuhaf bir hâl yok bence. Çünkü ben de burada çok aktif olmadığım zamanlarda başka arkadaşlarımın yazdığı yazıları okumak için fırsat yaratmıyorum. İnsan kopuyorsa, bir şeyden uzak düşüyorsa her şeyden uzak düşüyor.
Böyle güzel bahçelerin hastasıyız 🙂

 

Demem o ki, bloglarını okumaktan çok keyif aldığım insanlar var. Onlar kendilerini biliyorlar. Yazmak için uzun bir ara verdiler. Artık aramıza dönsünler lütfen! Yazmamaya, çok az yazmaya devam ederlerse buradan isimlerini ifşa edeceğim ona göre.
Foto gidemediğim Londra seyahatinden. Biz de orada olsaydık biz de köpüklü şarabımızı yudumluyor olacaktık.
Açık havada ne güzel gider köpüklü şarap; hem de London Tower’a karşı.

 

Eylül’ün geldiğini hepimiz biliyorum. Bayram gününe denk gelince eylülü karşılamayı unuttuk. Oysa benim ev sevdiğim aylardan biridir eylül ayı. Eskiden de sonbaharı bu kadar sever miydim bilmiyorum ama son birkaç senedir yaprakların sararıp solduğu, ağaçların kış mevsimine hazırlandığı bu serin mevsimi çok sever oldum. Sonbahar gelip de kapıyı çaldığı zaman içim mutlulukla doluyor ve kendimi dışarıya atmak istiyorum. Dört senedir bahçeli bir evde oturuyoruz. Son yıllardaki en büyük şükür sebeplerimden biri bu. Mutfaktan çayımı alıp adımımı atarak kendimi çimlerin üzerinde buluyorum. Sitenin sınırlarını çevreleyen duvarların önünde yaşlı çam ağaçları var. (Nasıl olmuş da kesilmekten kurtulmuşlar bilmiyorum.) Biz de bu eve taşındığımızdan beri bahçedeki ağaç popülasyonunu arttırmak için elimizden geleni yapıyoruz. Zeytin vermeyen bir zeytin ağacımız var. Yine de kendisini çok seviyoruz. Vişnemiz var, bir tane bilge akasyamız, ilkbahar gelmeden ilkbaharı haber veren bir manolya, çok ama çok nazlı bir oya ağacımız… Limonumuza gözümüz gibi bakıyoruz. Demek istediğim İstanbul trafiğinden kaçmak için kendi minik ormanımızı yarattık.
Gündoğumları kadar günbatımları da nefis! Keşke hep yakalayabilsek…

 

Açık havayı çok seviyorum. Yürüyüş yapmayı, bir ağaç dibinde oturup çayımı yudumlamayı, kitap okumayı, hayal kurmayı… Doğaya çıktığım zamanlarda daha sakin bir insan oluyorum. Yavaşlıyorum, telaşlı halimden sıyrılıyorum. Hayat, çok kolay ve yaşanası geliyor. (Başka zamanlarda da hayata kızmıyorum. Sonuçta iş hayatı, İstanbul’da yaşamın zorlukları, trafik, eğitimsizlikten kaynaklanan ama bizim her gün katlanmak zorunda olduğumuz sorunlar hayatın suçu değil.) Ama suçu olmasa da hayata bazen zorluyor. Açık havada olup, bir de doğanın içine karışmışsam şu hâl geliyor üstüme: Evet ya! Doğa karşısında ne kadar da çaresiziz.
İşte bu durum bana iyi geliyor. Kendini bırakmak, akışta kalmak ve elinde olmayanın ötesinden gelen her şeyi kabul etmek.

Annesinin kucağına yatmaya istekli çocukları kucaklamak…

 

Yakalamışsam fırsatı sarılırım da!

Yarın okullar açılıyor. Sabahleyin artık çok ama çok erken kalkıp hayatın tadına varacağız. Düzene gireceğiz. Yaşasın sonbahar…
? 
? 

 

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Liste 36- Açık havada yapmaktan hoşlandığım şeyler” yazısında 24 düşünce

  1. BAYKUŞ GÖZÜYLE... diyor ki:

    Kısacık yürüyüşlerde bile Sonbahar'ı kaçırmamaya çalışıyorum. Ağaçlara bol bol bakıyor, düşen sarının tonlarını taşıyan yağrakların her birine dikkat ediyorum, ne güzeller…hele bir de hafif yağmurlu esintilerde derin derin nefes alıyorum. Hayat güzelleşiyor herşeye rağmen! Bu arada yakında sen ismimi ifşa etmeden yazmaya başlasam mı ne?:)))ama blogumu tekrar açabilecekmiyim bilemedim yoksa yeni mi açsak;)

    • özlem öztürk diyor ki:

      Hahaha, anladın di mi ismini buradan açıklayacağımı. Ne yapsak blog için bilemedim. Kapatınca bir daha açılamıyor mu? Google'a bir sormak lazım. Açılamıyorsa da yeni bir başlangıç yap Natalicim. Kalem de yürek de sensin nasıl olsa. Bizi güzel yazılarından mahrum etme. Senin gözünden sonbahar da yağmur da çamur da güzel zira. Ben seni ve yazılarını, pozitif enerjini çok özledim. Sen de düşünmeye başladığına göre yeniden yazmayı, zamanı gelmiş demek ki.
      Hadi 🙂
      Blogu açar açmaz haber vermeyi unutma 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Eksilmeye başladı sahiden yeşil yapraklar, haklısın. Bazen koşuştururken fark edemiyorum. Oysa bu eve ilk taşındığımız zamanlarda daha çok farkındaydım ağaçların. Zamanla ektiklerimi çoğaltsam da son senelerde zaman daha hızlı akıyor. Herbir ağacı tek tek tanımaya başladım.
      Bahçede bir ufomuz var 🙂 Sonbahar için.
      Ne zaman istersen sonbaharı seyretmeye beklerim.

  2. şule uzundere diyor ki:

    Sonbahar benim en sevdiğim mevsim, eylül en sevdiğim aylardan biri. Eylül başlangıç, yenilenme ayı gibi geliyor bana. Yılbaşından daha çok anlam ifade ediyor. Öğretmen olduğum içindir belki.

    Maşallah, eskilerin deyimiyle, boyun kadar oğlun var. Allah bağışlasın 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Eylül'e girdik, serin serin uyuyacağız, dökülen yaprakların keyfini süreceğiz diye düşünürken okullar açıldı malum. Düzene gireceğiz diye buradan methiyeler düzdüm; ama oğlanın da benim de ayarlarımızın bozulması için beş gün boyunca üst üste sabah altıda kalkmak yetti. Bittik Şule Hanım 🙂 Hemen duruma alışmamız, uyku saatlerimizi erkene çekmemiz lazım. Ben okullar açılsın diye dua ederken bu kadar erken saatte kalkmak istememiştim. 🙂
      Boyumu çoktan geçti; bir anda, ben ne olduğunu anlamadan 🙂
      Teşekkür ederim güzel dileğiniz için de.
      Sevgiler

  3. İzler ve Yansımalar diyor ki:

    Bence de Özlem'cim yaşasın sonbahar. Eğitim-öğretim yılı başladı, geleceği emanet edeceğimiz çocuklara başarılı bir yıl olsun. Bloggerlara da verimli bir yıl dileyelim. Yazalım bence de, yazmayı sürdürelim. Güzel bir hafta diliyorum. Sevgilerimle..

    • özlem öztürk diyor ki:

      Bu son haftalarda sevdiğim bloglara dönüp bakamasam da elimden geldiğince yazmaya çalıştım. Tabii yine de ucundan takipteyim. Sezer'le buluşmanızdan haberim var yani 🙂
      Her ne kadar okullar açılınca erken kalkacak olsak da hayatımız yeniden bir düzene girecek diye sevinenlerdenim. Tüm yaz elektronik aletlerle geçti yahu 🙂
      Blog yazalım sahiden. Her ne kadar bu kadar özen göstermemize rağmen olması, gerekenin çok altında okunuyorsak da (binbir zorlukla yazdığım gezi yazılarım daha az okunuyor nedense) yazmaya devam. Neticede önce kendi ruh sağlığım için yazıyorum. Bir de minik ailemin kayıdını tutmak güzel geliyor.
      Ben de sana güzel, çok güzel bir hafta dilerim nerdeyse haftanın sonuna geldiğimiz bu perşembe gününde 🙂
      Sevgiler

    • özlem öztürk diyor ki:

      Beni de Paris çağırıyor Sibel. Bu cumartesi Paris'e kaçıyoruz üç günlüğüne. Paris kalp ben yani 🙂
      Çok yorgunum çalışmaktan ama çok heyecanlıyım da. Yorumlara bile cevabı öğle arasında yazıyorum.
      Seni de çoook öpüyorum.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Sahi? O neden? 🙂
      Ay, sevindim bir taraftan da. Bahçemi ben de seviyorum. Bu sene kendisiyle pek ilgilenemesem de varlığı huzur sebebi. En azından mutfaktan ayağımızı dışarı atınca çimlere basıyoruz. Şimdi sonbaharın keyfini çıkaracağız. :=)

  4. Gülşah'la Hayata Dair diyor ki:

    Yazılarını, yorumlarını okumaktan çok keyif alıyorum Özlem'cim. Sen hep yaz diyorum okurken. Birkaç blog daha var böyle sıkı takip ettiğim. Bazen yorum yazmasam da muhakkak ziyarete geliyorum. 🙂
    Eskiden yazı daha çok severdim, sonra ne olduysa yada yaş aldıkça ömrümden sonbahar daha bir keyili geliyor…
    Balkonda otururken hafif üşümek, gece esen rüzgarın sesini dinlemek…
    Öpüyorum iyi haftalar canım.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Gülşah, bu son haftalarda çok yoruldum. Öyle çok işim var ki! Daha çok yazmak istiyorum ama değil yazı yazacak oturacak vaktim bile yok. Kuzey'in okulunun açılmasıyla birlikte benim sabah mesaim sabah altıya çekildi. Altıda ayaktayız ev ahalisi olarak. Akşam en geç yedide evde olmaya çalışıyorum. Sonra Kuzey'in derslerine bakıyoruz. Yapılacak her iş bittiğinde ben de bitmiş oluyorum. Bakalım nasıl bu düzene ayak uyduracağız?
      Ben de seni çok öpüyorum.

  5. Işın diyor ki:

    Eylül benim de en sevdiğim ay. Yazın bitişini kutlayanlardanım. Ama bu 30 küsur sıcaklık hiç yakışmıyor doğrusu.
    Tam bir açık hava hastasıyım ben. Özellikle çalışmayı bıraktığımdan beri günün büyük kısmını açık havada geçiriyorum, hatta kışın bile. Evde oturmak, ev gezmesi sevmek, balkonsuz evler falan hiç bana göre değil. Ama senin ve bir çoklarının aksine doğaya kaçmaya ihtiyaç duymuyorum pek. Anadolu yakasında, ulaşımı çok avantajlı bir yerde oturunca en az 3-4 büyük park, 3 sahil yolu, bir kaç koru zahmetsizce ulaşılabilecek mesafede. Hele hafta içi sakin saatlerde gidince hepsi tadından yenmez oluyor. Açık havada saatlerce yürümek, banklarda kitap okumak, cafelerde dışarıda oturup internette gezerken bir yandan gelen geçeni izlemek, sohbet ve tabii her daim eşlikçi demli çay. Ayrıca tabii sokaklarda gezmek, sokak isimlerini, binaları incelemek, her ay bir semt keşfetmek, vs., vs. En büyük korkum bir rahatsızlık sonucu uzun süre evden çıkamamak. Bunları söyleyrn ben 20 yıl masa başında en az 9-10 saat geçirdim. Bazen çok daha fazla. Postacılara falan özenirdim çalışırken. Yaşanmamış yıllar diyorum onlara. Ne yazık ki insanın kendini tanıması ancak ileri yaşlarda oluyor. Bir yandan da çoğu insanın açık hava ihtiyacı gitgide azalıyor sanki, hayretle izliyorum onları da.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Işın, yuppi sonbahar geldi. Ve sana çok sevinerek söyleyeyim ki bu cumartesi kısacık ama kısacık bir Paris seyahati var. Mucize gibi bir seyahat. Selçuk'un Parsi'te gitmesi gereken bir fuar var ve elbette ben de onunla gidiyorum. Tabii bu arada haftaya perşembe günü de İstanbul'da benim katılmam gereken bir fuar var 🙂 BU durumda gece yarılarına kadar işleri yetiştirmek için çalışıyorum. Kimseyi memnun edemiyorum, kendim de halimden pek memnun değilim. Yine de olduğu kadar deyip cumartesi kaçıyorum. Çünkü hayatım bu yoğun temponun içinde akıp gidiyor ve ben etrafımda ne olduğunu bile fark edemiyorum. Demek ikimiz de aynı yakada oturuyoruz. Hayatımın otuz küsur yılını Küçükyalı'da geçirdim. Hala da hafta sonları kaçtığımda kendimi oralarda bulurum. Özellikle Remzi Kitabevinde.:) Bir gün çay içelim. Şimdilerde evimizin bahçesi olduğu için trafikte kaybolmaktansa bahçede oturmayı tercih ediyorum. Zaman zaman öyle yorgun oluyorum ki ayağımı bile dışarı çıkarmak istemiyorum. İstanbul, benim için zor bir şehir 🙂
      Alışveriş Merkezlerine gelince, zorunda olmadıkça kesinlikle uğramıyorum ama her uğradığımda da oraları tıklım tıklım buluyorum.
      Çok çok sevgiler sana.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Arzu Hanım,
      Bugün ben de huzursuzum. İş yerinde öyle çok işim oluyor ki bazı zamanlar nefes alamıyorum. Bu aralar tam da öyle bir zamandayım. Haftaya sektörel bir fuar var ve o sebepten canla başla çalışıyorum. Böyle zamanlarda hiçbir iş yapmayıp internetten devamlı ne muhteşem anne, ne sportif bir insan, ne tadından yenmez bir eş olduğunu bas bas bağırıp gözümüze sokan insanlara gıcık oluyorum. Yorgunluk ve sanki hiçbir şeye yetemiyormuşum hali beni tahammülsüz yapıyor. İnanın sabah altıda kalkıp iş saati bitene kadar çalışıyorum. Eve gidince oğlumla derslerine bakıyoruz. Bakmam şart mı? Hayır, ama bana ihtiyacı olduğunu söylüyor. Gece de pilim bitiyor. Ve akşam yatarken kendime soruyorum: Bugün sevdiğin neyi yaptın?
      Cevap çok da tatmin edici olmuyor. Ama bazı zamanlar böyle oluyor. Sizin de böyle olabilir. Olmayınca olmuyor. Bazen de her şey düşündüğümüzden de iyi gidiyor. Sağlık olsun yeter.
      Kendimle ilgili bildiğim tek gerçek şu ama: Yazmasam çıldırırım. 🙂
      Çok ama çoook sevgiler.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Handan, sonbahar son beş senedir en sevdiğim mevsim; serin, ılık, sarmalayıcı…
      Fırsatını bulsam ben de Yedigöller'e gitmek istiyorum ama okulların açıldığı bu mevsimde plan yapmak hep çok zor oluyor.
      🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir