Liste 37- 38: Para, para, para…

52 Liste Projesi

Liste 37- Para, para, para…


Liste 37, hiç içine dalmak istemediğim bir konuyu içeriyor: Bir milyon doları kendim için harcamam gerekirse ne yaparmışım?
Para, sıkıldığım konulardan biri. İş hayatında kendisiyle yakinen arkadaşlık yapıyorum ve arkadaşlığından pek de memnun değilim. Paranın hayatımız için önemsiz olduğunu söyleyecek kadar saf ve genç olmak isterdim ama öyle değilim. Açıkçası para için çalışıyorum. 🙂 Şimdi soru her ne kadar kendin için ne yapardın diye sorulmuş olsa da ben bu paranın yarısını Kuzey’in eğitimi için ayırırdım. Hem de hiç düşünmeden! Çünkü ne zaman emekli olmak istiyorum falan desem karşıma geçip, “Ben belki Amerika’da ya da İngiltere’de üniversiteye gidebilirim.” şeklinde hayallerimi yerle bir edecek cümleler kuruyor. Fransa’da ya da İtalya’da görece daha ucuz bir üniversite tercih etmesini istesek de hâlâ kendisini sürüklemek istediğimiz ülkelere karşı sempatik bir bakış açısına sahip değil. 
(Yazar burada çocuğun göbek bağını alıp da Amerika’da bir üniversitenin bahçesine gömen kafasına tükürür. Tabii üniversite parasından haberi falan yoktu bu safın.)

 

İşte bu sebepten birisi cebime bir milyon dolar sıkıştırırsa hemen yarısını Kuzey’e vereceğim. Al oğlum diyeceğim, nerede istiyorsan orada oku. Daha da benden bir şey isteme. Sonra da kalan parayla kendime Paris’ten küçücük bir daire alacağım. Bu paraya ancak 30m2 bir daire satın alabiliriz. Eh, Paris’te yaşama hayalini gerçekleştirmek için bu daire yeter mi derseniz yeter vallahi. Ya da gönlüme göre bir ev kiralarım. Daha ne olsun? Sağlık olsun da gerisi hikâye. 
 
Bu listeyi daha önceden yazmam gerekiyordu ama Paris’e gittim. Üç günlük nefis bir yolculuktu. Şimdi iş yerinin dört duvarı arasında bu yazıyı yaparken içimi çeke çeke oturuyorum. Şunu biliyorum ki insanın hayallerinin olmasından daha güzel bir şey yok. Keşke yıl başlarında milli piyango bileti alacak ya da arada sırada herkesin oynadığı ama benim nasıl oynandığını bile bilmediğim şu şans oyunlarından oynayacak kadar şansa inansaydım. Kaderci bir insan olmasam da şans hakkında da uzun uzun düşünmüyorum. Konu tesadüfler meselesine gelince orada biraz duruyorum ama!
Uzun zamandır eşyaya para yatırmıyorum. Çalışıp çalışıp masaya, sandalyeye, çeşit çeşit kıyafete para vermek anlamsız geliyor. Kazandığım parayı seyahatlere, arkadaşlarımla yenilen keyifli yemeklere, insanı gülümseten şaraplara, kahvelere harcamak daha mantıklı. Başımızı sokacak bir evimiz ve hep hayalini kurduğum gibi ayaklarımı çimlere basabileceğim bir bahçemiz var. Daha ne olsun? Teog da bir günde ortadan kalktığına göre daha ne isterim? Ağzımın tadıyla bir TEOG annesi bile olamadım bu ülkede. 🙂
 

Liste 37- Kendinizi daha fazla sevmenin yollarını listeleyin.

 
Nedense Türkiye’de büyütülme şeklimiz hep vermek üstüne kurulu. En azından benim dönemimde büyüyenler bu söylediklerime katılacaktır. İlkokulda evimizden götürdüğümüz beslenme çantalarımız bile annelerimiz tarafından düşünülerek hazırlanırdı. Başkalarının alma imkanının olmadığı yiyecekler beslenme çantalarımızda asla yer almazdı. Mesela muz böyle bir meyvaydı. Şimdilerde şükür ki herkesin evine az da olsa çok da olsa aynı gıdalar giriyor. İş yemek meselesine gelince gözüme çok naif gelen bu “verme” durumu, psikolojik olarak “kendimizden/isteklerimizden verme/vazgeçme” haline gelince pek hoşuma gitmiyor. Kendi adıma en çok acısını çektiğim durumların başında bu geliyor. Bir şeyi yapmadan önce başkasını düşünme, toplumun vereceği cevapları hesaplama, yaşına başına göre davranma, bir şeyi nedensizce istemekten/sevmekten utanma durumu beni en çok rahatsız eden şeylerden biri. Kendini çok seven ve isteklerine sahip çıkan insanlardan çok keyif alıyorum. Kendi adıma en çok bunu isterdim. Dilediğim gibi yaşama hakkı!

 

Bir kaç senedir (burada bunu daha önce de belirttim) hayır demeyi öğrenmeye çalışıyorum. İstemediğim, sevmediğim, gönlümün razı gelmediği her şeye hayır demek için çaba sarf ediyorum. Bunu başarabiliyor muyum peki? Zaman zaman. Ara ara istemesem de kendimi yapmak istemediğim bir şeyin merkezinde buluyorum ve öyle zamanlarda beni mecbur eden insanlara karşı açık bir öfke hissediyorum. Kibarlıkla onlarca kez reddettiğim bir şeyi yapmaya beni mecbur bıraktıkları için kendimi zayıf hissediyorum. Sanırım tam anlamıyla hayır demeyi öğrenmem için daha uzun bir yol var önümde ama inanın çabalıyorum. 
 
Yollarda, ten seyahatlerinde, elimde bir kahve ile sakin bir kıyının kenarında ve doğadayken kendimi en çok sevdiğim yerde oluyorum. Sessizliğin ve kendimle baş başa olmanın dayanılmaz güzellikte bir yanı var. Ve ben orayı çok seviyorum.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Liste 37- 38: Para, para, para…” yazısında 6 düşünce

  1. BAYKUŞ GÖZÜYLE... diyor ki:

    Hayır diyebilmek gerçekten çok önemli ama her zaman istesek de bunu uygulayamıyoruz ve dediğin gibi sonunda o istemediğimiz durumun içinde buluyoruz kendimizi. Çoğu yazılarında seni okurken sanki biri benim duygularımı, hissettiklerimi yazmış gibi geliyor.Kendimle olmayı, düşünmeyi, boş boş bakmayı, iç sesimi dinlemeyi seviyorum. Yani galiba kendimizi seviyoruz. Aramızda kalsın;))öperim çokça…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Haklısın, ben kendimi seviyorum. Şey gibi değil; ay çok güzelim, ay çok tatlıyım, ay çok düzenliyim. Onun yerine kendimle vakit geçirmeyi tercih ediyorum. Bir kitabın sayfalarının arasına dalmayı, okuduğum bir paragraftan sonra başımı kitaptan kaldırıp düşünmeyi, kendi kendime gülümsemeyi, aklıma gelen bir şeyi defterime not almayı, ay bu kahve ne güzel kokuyor diye koşup Kuzey'e koklatmayı…. O iç ses çoğu zaman canımı yaksa da benim için hep doğruyu istiyor. Gerçek dost. 🙂
      Keşke biraz daha politik olup, istemediğim şeyleri daha hafif tonda ama kararlı bir şekilde ifade edebilseydim. Belki zamanla Natalim 🙂 Öğreneceğiz inşallah 🙂

  2. baskaturlu yasamak diyor ki:

    "Ağzımın tadıyla teog annesi olamadım" :)) trajikomik bir durum, şu an universite sınavına girsem ben bir şey yapamam herhalde diye düşünüyorum, müfredat sınav sistemı sürekli değişiyor… ülkede değişen sokaklara, iki gün önce orada olan binanın bir sabah yerinde olmamasına, toplumsal hafizamızla oynanmasına fln şaşmamak lazım sistem bile değişiyor, iki bina değişmiş çok mu?
    Hayır diyebilmeyi becerebilmek hem de bunu kırmadan yapmak için 10 saat düşünmek… sıkıntımız aynı maalesef 🙁 bir de, ben de senin yazılarını çok seviyorum 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ülke dediğin tuhaf bir şey oldu. Her gün daha sürprizli bir sabaha uyanıyoruz. Bu kadar çocuk neye göre yerleştirilecek acaba okullara? Herhalde kara kaşlarına, kara gözlerine bakacaklar. İki ay sonra adı değişmiş bir sınav olacağı haberini verirler. Çok da umrumda değil açıkçası. 🙂 Bu durumlar karşısında gülmeyi öğrenirsem yırtacağım. Az kaldı yani 🙂
      Bak, sen İstanbul'a gelince neler değişecek bakalım. Kaplumbağa giib evini sırtında taşıyorsun. En son IG'de paylaştığın o fotoğraftaki su ne güzeldi öyle. Sonbahar gelsin diye dua ettim resmen. Ev düzene girsin, battaniye altında çay kitap keyfi yapayım diye! Ama hayat öyle hızlı akıyor ki tüm umutlarım kursağımda kalıyor. Bu hafta sonu evimde olacağım. etrafı toplayacak, fazlalıkları atacak, okunacaklar listemi düzenleyecek ve hatta mümkün olursa yazı yazacağım.
      Hayır demeye gelince sana uzun bir mail atarım ben yine. 🙂
      Çok öpüyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir