Corona Günleri 3

Puslu, gri bir sabah. Gökyüzü bulutsuz. Dışardan araba sesleri geliyor. Bu eve taşındığımızda şehrin merkezinden uzaklaşmıştık. Şehrin yanı başımıza taşınması birkaç yılı buldu. Sitenin bitişiğine devasa bir belediye binası yapıldı, yanına da kocaman bir nikah dairesi konduruldu. Sitenin önünden geçen yol anayola evrildi zamanla. Oysa ilk zamanlar sessizliğin içinde zamanı kaybederdik.

Corona Günlerinde Anımsamalar
Corona Günlerinde Anımsamalar- Rodin’in Bahçesi

Bu hafta benim evde olduğum ikinci hafta. Evde olmanın hayalini kurduğum yakın zamanlar şimdi çok uzaktaymış gibi. Her gün hafta sonuymuş gibi gelmeye başladı. Margaret Atwood kitaplarından birinin içine düştük sanki. Ben hâlâ inkar evresindeyim. Daha kötüsünü yaşamadık diyorlar bir de. Corona Günleri akşam 19.00’da yapılacak duyuruyu beklemek, sosyal medya üzerinde birbirinin aynı paylaşımları izlemek, umutsuzluğun üzerine kendi umutsuzluğunu ekleyerek geçiyor. Herkesin kendi başının çaresine bakacağını öğrendik mesela dün akşam. Beklediğimiz bir şeydi ama yine de içimde bir umut vardı. Olmamalıymış. Kendi kendimize yetermişiz. Yıllardır yetiyorduk. Yine yeteriz.

Kafam bulutlandığı zamanlarda arkadaşlarımı arıyorum. Dostlardan ayrı kalmak zor geliyor bana. Ev ahalisi olarak bu zor dönemde çayı, kahveyi kestik. Ihlamur içiyoruz. Eski günlerdeki gibi tüm gün kaynatıyoruz aynı ıhlamuru. Pek de güzel oluyor. Dün öğlen bahçeye çıktık. Güneşe döndük yüzümüzü. Kısacık bahçe saati çok iyi geldi bana. O yüzden bir evin içinde kapalı kalanları anlıyorum. Kardeşimin size gelsek, mangal yapsak önerisini reddettik.

Corona Günlerinde Kitap; Bolano, 2666.

2666’yı bitirdim. Kitabın sonuna ulaştığım için çok mutluyum. Bir ara bitireceğime dair umudumu yitirmiştim. Çok güzel bir kitap. Yıllardır kitaplığımızda dururdu. Corona günlerine nasipmiş okumak. Şilili yazar Roberto Bolano’nun ölmeden önce yazdığı son kitap 2666. Kitap beş bölümden oluşuyor. Benno von Archimboldi ismindeki izi bulunamayan bir Alman yazarın peşine düşen dört eleştirmenin anlatıldığı bölüm, bu bölümün sonlarında tanıştığımız bir üniversitesi profesörü olan Amalfitano’nun hayatını okuduğumuz ikinci bölüm, Fate isimli bir gazetecinin bir boks maçını yazmak için St.Terasa’ya gelip Amalfitano’nun kızına aşık olduğu ve Meksika’nın iç yüzüyle karşılaştığı bölüm, St.Terasa’daki kadın cinayetlerinin anlatıldığı dördüncü bölüm ve son olarak II.Dünya Savaşı’nın içine düştüğümüz ve nihayet Archimboldi’nin izine rastladığımız son bölüm.

2666, dili açısından kolay okunur bir kitap. Anlaşılır, net. Çevirmenin hakkını da teslim etmek gerekir. Uzunluğu açısından insanın gözü korkuyor ama biliyorsunuz başlamak bitirmenin yarısı. Hiç başlamamak belki de daha iyidir ama orasını bilemem. 😉 Ben kendi adıma küçük bir başarı kazandım.

Küçük hedefler, küçük mutluluklar…

Beni bekleyen kalın kitapların arasında Doris Lessing’in Anılar kitabı, Aylak Adam Yayınevi’nin pek övülen kitabı Üvey Kardeş, Simone de Beauvoir’un uzun zamandır baskısının yapılmasını beklediğim Nelson Algren’le yazarın mektuplarının toplandığı kitap var. Belki Marcel Proust bile bu küskün senenin okunacak kitaplarının arasına girebilir.

Yine de itiraf etmem gereken bir şey var. 2666’yı bitirdikten sonra elime Isabel Allende’nin son kitabı Kış Ortasında‘yı aldım. Daha ilk sayfalarda tanıdıklık hissi doldu içime. Sanki anne evine girmişsin gibi. İçim sıcacık oldu. İyi yazarlar, iyi edebiyat elbette başımızın tacı. Ama bazen zorlu zamanlarda, canımız yandığında, bir bardak çay ve kendi insanımız iyi geliyor yalnızca. Kendi insanımız da böyle zamanlarda kendi yazarımız olabiliyor. Isabel Allende’ye, Paul Auster’a hep çok uzun ömür biliyorum böyle anlarda.

Corona günlerindeyiz evet. Bu da geçecek. En yarasız haliyle atlatmak dileğiyle.

Kitaplar ilgili yazılmış internet yazılarını okumak isteyenler BURAYA LÜTFEN

Benim daha önceki Corona Günlüklerim için BURAYA ve BURAYA lütfen.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Corona Günleri 3” yazısında 18 düşünce

  1. Esin diyor ki:

    Hepimiz dalgalı ruh halleri içindeyiz Özlem’cim. Her akşam eve gelen eşimin ardından ister istemez tedirginlik yaşıyorum. Mesleği, çalışmasını zorunlu kılanlar grubundan. Mesafemizi korumaya çalışsak da yine de rahat olamıyorum. Diğer yandan aklım Bandırma’da yaşayan annemde. Yanına gidemiyoruz, yanımıza alamıyoruz. Allah’tan komşular ilgili. Yani şimdi, günün 24 saati bizim olsa neye yarar!. Kafamızın içi hiç boş değil!. Şaka gibi şu yaşadıklarımız. Ama gerçek işte. O ilk şokları atlattık yine de!. Neyse ki bugün, gecikmişte olsa 20 yaş altına da sokağa çıkma yasağı konulması biraz ferahlattı. Zira durum pek iç açıcı değil!.

    2666’yı ig payaşımlarında görüyordum. Bitirmene sevindim, bravo sana. Ben şu aralar kitap okurken hiç konsantre olamıyorum. Elimdeki kitaplar sürükleniyor!. Bu yüzden film seyretmek daha iyi geliyor…bir de kadim bloglarımız, iyi ki var! Özlem’cim dilerim bugünleri de atlatırız. Yaşamak yanımız ne kadar çoksa, umudumuz da hep var olacak. Seni çok öpüyor, sağlıklı, huzurlu, dingin bir hafta sonu diliyorum. Sevgilerimle…

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Esin,
      Bu zor günler de geçecek elbet. Neler geçmedi ki? Ama içinde olmamıza rağmen yaşadıklarımıza inanmak, anlamlandırabilmek çok zor. Sanki bir filmin içindeyiz. Bence bu günlerden herkesin çıkaracağı bir konu olmalı ki yarın için hiçbir hazırlık yapmazsak o zor günler geldiğinde çaresiz kalacağız. İnsanın başını sokacağı bir evi, kimseye muhtaç olmadan sıkıntılarını giderebileceği bir geliri olmalıymış. Dünya ahalisi olarak bence hepimizin harcamaktan, hep almaktan, her şeyi tüketmek istemekten gözümüz dönmüştü. Şimdi dünya durdu ve biz hızımızı alamayıp tosladık.
      Annem, kardeşimin yanında. Üç haftadır evden çıkmadan durunca kavga etmeye başlamışlar. Görüntülü arıyorlar beni. Gidip alsam koşa koşa gelecek annem de bilemiyorum ne yapsam. :=)
      Bahçeye çıkıp nefes almak bile iyi gelecektir. Apartmanın içine sıkıştı kaldı kadıncağız. Aklımız hep büyüklerimizde. Bir sürü ilaç alıyorlar, kronik hastalıklar var. İnşallah atlatacağız Esincim yaa. Gönlümüzü ferah tutmaya çalışalım.
      Eşin de dikkat etsin kendine. Dualarımda hep dışarıda olanlar var.
      Çok öpüyorum seni.

      • Esin diyor ki:

        Amin Özlem’cim. Herbirimiz için ayrı ayrı sınav sanki bu!. Ben de neredeyse 3 haftadır dışarı çıkamayanlardanım. Küçücük de olsa çok şükür bir balkonumuz var…çocukken “sıkılıyorum” dediğimde “sıkı can iyidir, canına pencere aç” derdi babaannem , ben de balkondan kafamı uzatıp, derin derin nefes alıp veriyorum:) yeter ki şu virüsü hayırlısı ile evrenden uğurlayalım. Annen için, mesafeyi koruyabileceğinize emin isen, bahçeli ev iyi olabilir, ancak bizde durum aynı değil! Hem ev küçük, hem 8. kat, hem de sitemize ait uygun bir gezinti alanı yok!. Hepsi bir yana, eşim çalışıyor, hergün eve gelince “ya taşıyor ise!” diyerek tedirgin oluyorum, annem olursa daha da çok tedirgin olurum. Hergün tf.la konuşuyorum. Annem diyor; “beni merak etmeyin çocuğum, ben asıl sizi düşünüyorum!”Ve bir de bulunduğumuz semtin Aile Sağlık Merkezinde bir doktorda Cuma günü Corona Virüsü + çıkmış!.Oturduğumuz sitenin watsap hattında herkese soruyorlar, “kimler dr. a gitti!?” Mahallede vızır vızır ambulanslar çalışıyor. Kulak kabartıyorsuz, “acaba ambulans hangi sokakta durdu!?” Durumumuz budur! Allah sonumuzu hayır etsin!. Güzel dileklerin için çok teşekkürler canım, aynı temenni ve dualarımla… ben de çok öpüyor ve sevgilerimi gönderiyorum sana. Yeni hafta hepimiz için daha u/mutlu olsun.

        • Özlem Öztürk diyor ki:

          Esincim bence hassas davranmakta çok iyi yapıyorsunuz. Eşin her gün dışarı gidip gelirken anneni buraya getirmen hiç mantıklı değil. Kaldı ki İstanbul’un salgın açısından merkez olduğunu da bilirken. Biz de yarın üçüncü haftaya giriyoruz evde yarın. Ben de senin gibi tedirginim. Evimiz bir site içinde ve kendimize ait bir bahçemiz var. Sanırım annem bu kadarcık bir alanın özlemini çekiyor. Corona salgını patlak vermeden önce annemi dizlerinden ameliyat ettirecektik. Dizlerinden çok ağrısı var. Ameliyata karar verme aşamasında anneme biraz beklemesini söyledim. Frankfurt-Paris seyahati olunca hemen gitmeden ameliyat ettirmek istemedim. İki gün yanında olup gideceğim. Öyle olmaz dedim. Döndükten sonra nasıl olur dedim. O da “Tamam kızım, ölmüyorum ağrıdan.” dedi. Sonra geldim ve çoook hasta oldum. Bir hafta işe gidemedim. Bu sefer de anneme haftaya yapalım dedim. 🙂 Şaka gibi, değil mi? Bu arada ameliyatı yapacaklar arkadaşlarım. En son durumda bu sefer doktor arkadaşlarım salgının orta yerinde ameliyat etmeyelim dedi. Hastane ortamı için. Kadıncağızı sanırım iki aydır bekletiyorum. Neyse ki acil bir şeyi yok ama rahat da değil. Salgın olunca o da her şeye razı oldu. Zaten dizlerinden merdiven falan çıkamıyor. Demem o ki, Allah sağlık versin. Büyüklerimizin hepsine uzun ömür versin. Başımızdan eksik olmasınlar.
          Şu günler geçince de umarım bir kahve içeriz. Olur mu?
          Çok öpüyorum seni de tatlı anneni de.

  2. NATALİ diyor ki:

    Evet her gün gözümüz kulağımız haberlerde. Bugün ne olmuş ne olacak bir umutla dinliyoruz ama maalesef bu iş uzun sürecek gibi ve her türlü getirisi yani ekonomik açıdan, sosylolojik ve psikolojik açıdan zorlu olacak. Hepimzin buna hazırlıklı olması gerek bir an önce bu sürreal durumdan çıkmamız dileğiyle… Bu arada okuduklarını paylaşman arada New York ve Paris gibi iki aşkımızdan bahsetmen mutluluk veriyor. Öperim uzaktan

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Natali, sanırım araya Paris, New York katmazsam çıldıracağım. Hep aklım oralara gidiyor. Zaten onun dışında da hepimizin gözü aynı yerde; haber dinliyor, iyi bir şey duymayı ümit ediyor, sanal dünyadan bir haber alabilmek için gezinip duruyoruz. Yoruyor bu hâl haliyle. Seninle de New York’u hiç konuşamadık. Soğuklarda gittin oralara. Umuyorum, (aslında eminim) keyifli geçmiştir seyahatin.
      Ben de şimdi bu Corona günlerinde eski gezilere, eski anılara sığındım. Fırsat buldukça blogun tepesine çöküyorum.
      Çok öpüyorum seni, çook.

  3. gulsah diyor ki:

    Selam Özlem’cim….. Bizde hava güzelse eğer balkona çıkıyoruz. Koca bir ceviz ağacımız var bize eşlik eden oradan kuş seslerini dinliyoruz.
    Kendimi geçtiğimiz senelerde izlediğim bilim kurgu, fantastik filmlerdeymiş gibi hissediyorum….
    açıkcası korkuyorum. Bazen iyi ki bir çocuğum var bişey olsa nasıl korurudum onları diye de içim içim söyleniyorum…
    Sonra da her daim içimde olan umudum ses veriyor “buda geçecek”…diye….
    artık kötüden çok iyiyi düşünmeye çalışıyorum, duvarıma yazılar asıyorum motive edici. iyi de geliyor.
    2666 kitabını sevdiğim bir arkadaşım okudu. O da çok beğenmişti, eklemiştim listeye…. elimdeki kitaplar bitmeden almama kararım yüzünden biraz daha bekleyecek.
    Proust’ta 4.kitaptayım…. yavaş gidiyor ama muhteşem…bana göre.
    Öperim çok canım.

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Gülşahcım,
      Öncelikle Proust konusunda tebrik ederim seni. Bir cesaret daldın içine ve çok güzel de ilerliyorsun. Benim için de 2666 Corona günlerinin kitabı oldu. Ardından Aylak Adam Yayınevi’nin bir kitabına başladım, Üvey Kardeş. Nefis bir hikâye. Çok hızlı ilerliyor. Şiddetle tavsiye ederim.
      Normalda çok stresli bir insanım. Alnımda falan hep stresten sivilceler çıktı. İş ne olacak, çalışanları maaşları ne olacak falan diye. Sonra düşündüm de her şey olacağına varacak. Kendime zarar vermemin de gereği yok. O yüzden sen de sıkı sıkı sarıl Umaycığına. Ne olacaksa hepimize olacak. Daha güzel, daha aydınlık günler gelecek inşallah. Belki bu yaşadıklarımız başka güzel şeylerin sebebi olacak. Öyle umut ediyorum. Öyle olmasını diliyorum.
      Çok öpüyorum canım seni. Sevgiler

  4. Sule Uzundere diyor ki:

    Bahçeli bir evde oturduğun için çok şanslısın. Dışarı çıkıp bir nefes almak bile insana çok iyi geliyor. Büyük ihtimalle bahçeli ev fiyatları fırlayacak çünkü çevremde kiminle konuşsam ilerisi için müstakil bir eve geçme planları yapmaya başlamış.

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Bu eve taşındığımız beş yıl oluyor. Sahiden hayatımın en mutlu zamanlarını geçirdim bu evde, bahçede. Oğlumuz üniversiteye gidince taşınırız diye düşünüyoruz. Birazda şehrin dışında değil de merkezinde oluruz falan gibi hayaller kuruyoruz. Ama bu günlerde hayallerimin gerçekleşmesinden ziyade her şeyin herkes için hayırlısının olmasını diliyorum. Ekonomi korkutuyor beni. İşten çıkarmalar falan olmaz inşallah. Çok huzursuzum bu aralar, çook.
      Bakalım.

  5. Sezer Eser Perker diyor ki:

    Her şeye rağmen benim de içimde bir umut vardı. Yine olmadı. Fazla safız herhalde. Artık kendime kızmaya başladım.
    Doris Lessing’den Son Aydınlık Yaz’ı bitirdim yakın zamanda. Fakat yazar hakkında halâ kararsızım, ortadayım. Şu sıra tanıdık yazarların cümlelerine sığınmak isteğine hak veriyorum. Fakat ben bambaşka bir yol çizdim. Beat Kuşağı’ndan okumalarım olmasına rağmen en önemli olanını, Yolda’yı okumamıştım. Ona başladım. Jack Kerouac’la birlikte geziyorum 🙂

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Yıllar yıllar önce Jack Kerouc’un Yolda kitabı daha Türkçeye çevrilmemişken İngilizcesini almıştım. Okumakta çok zorlandığımı anımsıyorum. Sanki çok argo vardı ve ben dilin argosundan çok uzaktaydım. Bir ley anlamıyordum okuduğumdan. Kitabı okumayı bıraktım. Doğru mu hatırlıyorum? Dil, argo muydu? Yoksa kendi kendime uydurduğum bir şey mi? Türkçeye çevrildiğinde hemen aldım ama elbette ki okumayı unuttum, erteledim. Belki vesile olursun sen şimdi.
      Kolonya reklamları dönüyor tv’de. Saçımı başımı yoluyorum. Bu kadar basit mi diyorum insanları ikna etmek, razı kılmak? Ve daha da çileden çıkıyorum.
      Neyse, kaderimiz buymuş. Hep birlikte yaşayacağız.
      Sevgiler çok.

  6. Leylak Dalı diyor ki:

    Canım benim, hep aynı ruh hali, dörde bölünmüş gibiyim. Sol yanım çocuklarda, sağ yanım kardeşte. bir yanım babamı merak eder, bir yanım kendimizin derdinde. Haliyle diğer insanlarda, memlekette, krizde. İler tutar yanı yok, kendimize oyalanacak bir şeyler yaratmak dışında. Büyükler terketti bizi, mecbur kendi kreşimizi kendimiz açacağız. Çinli bir aileyi anlatan kitap okuyorum, Lale yollamıştı: Bundan Sonra Her Şey Biziz. aslında adı durumumuza ne kadar uygun. Zaten bir bölümde de Wuhan’a gittiler içim ürperdi. Hoş şimdi orası bizim buralardan iyi olabilir. Kocam yaşa takıldı, ben 2 yılla kurtardım, ara sıra markete gidip kas geliştirme çalışmaları yapıyorum. Ha bir de sanal kartpostal etkinliği başlattık bloglarda, bi tıklasana benim sayfada. Sarıldım uzaktan uzaktan, ruh halimin daha dingin olduğu bir gün telefonla ararım seni. Bugün benim oğlanın işe gitme günü, biraz huzursuz, gel git hallerdeyim, sarıldım uzaktan uzaktan…

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Puhahaha😀
      Ne Wuhan ne be? Hemen çık o kitabın sayfalarından. Ben Çin’in bu kadar az insan sayısıyla yırttığına hiç inanmıyorum. Nüfusu bu kadar yoğun bir ülkede bu kadar ölümle yırtmak. Mümkün değil! Kaldı ki ilk etapta onlar da salgını saklamaya çalıştılar. Pek şeffaf davrandıkları söylenemez. Irkçılık değil yaptığım ama bu her şeyi yemelerine falan sinir oluyorum. Sanırım işe gidemediğim için bu sinirim.
      Kolonyasına, dağıtılan LCW maskeye falan gıcığım. Aklıma geldikçe sinirim tavan yapıyor.
      Ya seni niye bunaltıyorum ki? Kusuruma bakma.
      Kendinize çok iyi bakın Nurşen Abla. Sahiden mecbur olmadıkça evden çıkmayın. Hee, ne kadar yürür bu sistem bilmiyorum ama şimdilik elimizden hiçbir şey gelmiyor.
      Vallahi uzaktan olduğu için ben sıkı sıkı sarılıyorum sana ve çok öpüyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir