Bir zamanlar Şangay’a gitmiştim.

Dün akşam itibariyle Mr.S ‘i Atatürk Havalimanı’ndan Şangay’a  uğurlamış bulunmaktayım. Kendisi bir takım oyunlarla Business Class’ta uçma şansını elde etmiştir. Eeee, bu şahsi başarısından dolayı kendisini kutlamaktan başka yapacak bir şey yok ama yine de havaalanına girdikten sonra, ”Shop and Miles’ın lounge’ına girmeyeceğim, business class yolcular için ayrı bir lounge varmış, bir de onu deneyeyim.” demesi çok hoş olmadı. Geldikten sonra ballandıra ballandıra anlatacaklarını düşünemiyoru bile. 12 gün sürmesi planlanan bir iş gezisi.

Benim de bu arada hemen bir yapılacaklar listesi oluşturup, dönüşünde anlatacak olduklarına karşılık gardımı almam gerekiyor. Birkaç sanatsal etkinlik kötü olmaz gibi geliyor. Çok uzun zamadan beri izlemek istediğim Haluk Bilginer’in Shakespeare Müzikaline bir adet biletim var ve tadını çıkaracağımdan eminim 🙂

Ben de çoook uzun ama çoook uzun yıllar önce Şangay’a gitmiştim. (Çok acıklı oldu, değil mi?) Birçok insanın Çin’i çok sevmesine rağmen (bu kategoriye sevgili eşim de dahildir) ben, Çin memleketini insanlarından dolayı pek sevmem çünkü benim gözümde çözüm üretemeyen insanlardır. Tabii yüksek ihtimal bu yetiştirildikleri sistemle doğru orantılı. İlk defa Çin’e gidişim ”Çin İhraç Malları Fuarı” sebebiyle olmuştu ve o zaman Çin’e tur ile gitmeyi tercih etmiştim. Hatırlıyorum da Pekin’de bizi gezdiren tur rehberi kızcağıza hangi dine inandıklarını sorduğumuzda, önce etrafını kolaçan edip, sonra da ”Biz, Mao’ya inanırız.” demişti.

Çin’de ilk durağımız Schenzen olmuştu. Açıkçası şehirle ilgili hafızamı tazelemekte zorlanıyorum. Ordan fuarın yapıldığı Guangzou şehrine, sonra fuar bitiminde iki günlüğüne Pekin’e ve son olarak direkt uçak yolculuğu yaparak İstanbul’a gelmiş ve yolculuğumu sonlandırmıştım.

(Uzun yolculuklarda direkt uçuşlar benim için tercih sebebidir.)

Çin’e ilk ziyaretim benim açımdan çok maceralı geçmişti. Oraya giderken kafamda ne bekleyerek, ne düşleyerek gittiğimi bilmiyorum ama aradıklarımı bulamamıştım. Mesela gökdelenler görmek beklediklerimin arasında değildi, İstanbul trafiğini aratmayacak ölçüdeki trafik de enterasan gelmişti. Giderken fuar alanında mucizevi bir şekilde ziyaretçilerden kimsenin göremediğini göreceğimi ve bulacağımı düşünüyordum.

….ve evet öyle olmadı tabii ki.

Ama söylenenler doğruydu. Çok kalabalıktı ve çok çeşitli mallar vardı. Gezmek çok eğlenceli ama çok yorucuydu. Akşamları otele gittiğimde ayaklarımı artık hissedemez duruma gelmiş oluyordum. Herkesin bavullarında Türkiye’den getirilmiş yiyecekler bulunmaktaydıBazı sevgili Türk arkadaşların hiç üşenmeden pastırma vakumlatarak buralara kadar getirmiş olmaları göğsümü kabarttı vallahi. Benim evden getirilenler listemde ise zeytin ezmesi, karper peynir, çay ve Türk kahvesi vardı. (Pek bir keyifli oluyordu Türk kahvesi akşamları)

Çin’e gideceklere ne tavsiyem olabilir sorusunu kendime sorarsam eğer cevabım Türk Hava Yollarının direkt uçuşlarını tercih etmeleri olabilir.  Uzun bir yolculuk çünkü ve Thy diğer havayollarına göre çok konforlu.  Çin’in birçok kentinde Türk lokantaları  bulunmakta. İçinde gezme aşkı ile yanıp tutuşan, iki günlük boş anlarında dahi gezme hayali kuranlar içinse yol, yemek gibi problemlerin olmadığını zaten biliyoruz. Çinlilerle anlaşmak çok zor olsa da (ingilizce menü bulma şansı çok az) benim için yemek çok önem taşımamakta. Etrafta bir dolu İtalyan restoranı bulmak da olası zaten. Ama kesinlikle restoran seçerken ucuz yerleri tercih etmeyin, ne yazık ki Çinlilerin hiç ama hiç hijyen takıntıları yok, hatta hijyen kelimesinin anlamını bildiklerinden şüpheliyim. Alışveriş içinse markasız ürünler alacaksanız eğer ucuz olduklarını söyleyebilirim, lakin ben dünya markalarını alacağım diyenlerdenseniz ucuz olduklarını söyleyemeyeceğim.

Benim Çin’de en beğendiğim şehir, ikinci kez Çin’e gittiğimde tanıştığım Şangay olmuştur. Şangay, Pekin’den sonra Çin’in ikinci büyük şehri. Yangzte Nehri şehrin ortasından geçmekte. Nehrin kenarına gittiğinizde fotoğraf çekmek için nehrin kenarına konumlanmış bir sürü amatör fotoğrafçı görebilirsiniz. The Oriental Pearl Tower adını verdikleri bir tv kulesi bulunmaktadır. Gayet yüksek bir yapı, dilerseniz üst katlarına çıkıp şehri seyretmeniz mümkün. ”Sen çıktın mı?” derseniz cevabım hayır olur. Nedense bu tip yukardan seyirler benim pek ilgimi çekmiyor. (Berlindeki kuleye aynı sebepten ötürü çıkmamıştım.) Şangay için Uzakdoğunun Paris’i deniyor ama benim gibi Paris sevdalısı bir insan için bu tanımlama pek bir şey ifade etmiyor. (Bu arada tabi kii Eyfel Kulesine çıktım ama bu kadar sevmeme rağmen oraya da bir daha çıkmayacağımı biliyorum.)

Yine de Pekin mi ,Şangay mı sorusuna vereceğim cevap, Şangay olur.

Her şehirde olduğu gibi, bu şehirde de meşhur bir alışveriş caddesi var: Nanjing Road. Her zaman çok kalabalık oluyor. Ben gittiğimde Şangay’da çok sisli bir hava vardı ama sonradan öğrendiğime göre genellikle de çok sisli olurmuş şehir. Bu fotoğraf meraklıları için kötü bir durum.

Bu şehirde Şangay’ın en eski beş yıldızlı oteli olan Peace Otel’de kalmıştım. Yapısal olarak çok etkileyici bir oteldi ve benim için olayın en ilginç ve nefes kesici kısmı çok yaşlı bir ”jazz band”in çalıyor olmasıydı. Kaçırılmaması gereken bir performanstı ve çok keyif alarak izlemiştim. Gidecek olanlara bir tavsiye. Uğramakta fayda var.

Bu tarihten üç ay önce yine Şangay ‘a gitmiş olan Mr.S’e dinlemeden gelme diye salık vermiştim, o da şansını denemiş ama Peace Otel tadilatta olduğu için izleyememişti. Bu seferde Şangay’da sadece bir gece konaklayacağı için izleme şansı olmayacak bence.

Uzaklarda gittiğim yerler oldu. Tayland mesela içimi ısıttı. Hep keyifle anıyorum ve tekrar gitmeyi düşlüyorum ama Çin….

…..belki gidişlerin sebebi hep iş olduğu için,

belki yalnız duraklarımdan biri olduğu için kalbimi çalmadı.

Kim bilir sizinkini çalar belki, Mr.S ‘in dediği gibi ”memleket”dersiniz kalbinizi açarsınız siz de.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir