BARSELONA 3- PARK GÜELL

Antoni Gaudi tarafından tasarlanmış, yapımına 1904 yılında başlanmış ve 10 sene sonra 1914 yılında bitirilmiş Park Güell’e doğru yürüyoruz. Bizim otobüsten indiğimiz noktadan parka ulaşmak için yürüdüğümüz yolda turistik her çekim noktasında olduğu gibi bolca hediyelik eşya satan dükkan var. Bu sokağı dik kesen dar sokakların iki tarafı yine ağaçlandırılmış. Bu park,1923 yılında şehir halkının ziyaretine açılmış.

 

Eusebi Güell adında Barselona’nın üst tabakasından bir işadamı yıllar önce bu araziyi satın aldığında, bu alanın tasarımını ünlü mimar Antoni Gaudi‘ye vermiş. Güell’in düşü, Barselona’nın biraz dışındaki bu alanda Barselona şehrini ve denizi kuşbakışı gören bu yerde, üst tabakadan sayılan Barselonalı zenginlerin de birer evinin bulunacağı izole, elit ve büyülü bir dünya yaratmakmış. Lakin bu isteğini hayata geçirememiş. Bugün Güell ailesinin başarısız kabul edilen bu hayali, biz avam halka masalsı bir parkta soluklanma imkanı sunuyor. Altmış konut yapılması planlanan parkta sadece üç konut bulunmakta. Bunlardan bir tanesi Gaudi’nin 1906’dan 1926’da ölümüne kadar yaşadığı ev. 

Park Güell, masalları seven, çocukluğunda kitaplarda tanıştığı kahramanları bugün hâlâ kalbinde yaşatan herkesin uğraması gereken insanın damağında nefis tatlar bırakan bir mekan.

Şöyle diyor bana sevgilim. “Bugün hayranlıkla seyrettiğin bu yapıların birçoğu günümüzde hâlâ ayakta çünkü yapımları ağır taş işçiliğine yani yılların yapıların üzerlerinde oluşturacağı yıkımlara dayanıklı bir şekilde oluşturulmuş. Oysa bizim ülkemizde bize ait özgün mimarilerin baş kahramanı, işlemesi son derece kolay ve zahmetsiz olan ağaç ile şekillenmiş mimari bir anlayışa dayanıyor. Ne yazık ki ağaç ile yapılan mimari yapılar da zamana karşı koyamıyor. Bir de bunların üstüne bizim milli varlıklarımıza verdiğimiz değeri eklersek, sonuç ortada.”
Anlamlı geliyor söyledikleri.Bugün İstanbul’da denize bile giremiyoruz artık.
Parkın etrafını çepeçevre saran boyumun neredeyse iki katı yükseklikteki taş duvarlara elimi sürterek yürüyorum. Taş duvarın üstündeki mozaikten yapılma diğer bir katı gözlerimle izleyerek yoluma devam ederken renkler birbirini kovalıyor. Bir kahverengi, bir beyaz… Düz ilerleyen sıranın ortasında bir tepe üstünde mozaikten ”park” yazısı, sonra onu takiben bir sıra daha ve ardından yine bir tepenin üstünde ”Güell” yazısı.
Güell ailesi, 60 konutluk bir kompleks yaratmada başarılı olamasa da,”Güell” adını ölümsüzleştirmiş.
Parkın kapısından içeri girdiğim ilk an kendimi ormana bırakılmış “Hansel ve Gretel” gibi hissediyorum.
Hemen sağ tarafımdaki ev de kötü kalpli cadının kek, çikolata ve pastadan yapılmış evi olmalı.

 

 

Merdivenlerden yukarı çıktığınızda sağ tarafınızda 86 tane olduğu söylenen sütunlardan oluşan bir alan karşılıyor sizi. Yine beyaz mozaiklerden yapılma, mantara benzeyen bir tavan. Boşluklardan bazılarını yıldız şeklinde mavi, yeşil yıldız şeklinde mozaikler süslüyor. Fotoğraflarda sıkça denk geldiğimiz mozaik banklar bu tavanın üstünde bulunuyor. Bir başka deyişle, bu koloniel sütunlar bankların olduğu o açık alanı ayakta tutuyor.

 

Yukarı, bankların olduğu alana çıkıyorum. Kıvrılarak, kesintisiz bir şekilde uzayıp giden bankların oluşturduğu alanın ortası kum döşeli bir zemin. Bankların üzerinde oturmak ne mümkün; zira yer, gök insan. Park Güell’de iki insanın sevgilisiyle yaşayabileceği ıssız, romantik bir anı ancak bir yönetmenin kamerasından evdeki koltuğumuzda oturup televizyondan seyredebiliriz.
Açıkça söylemek gerekirse gözünüzde, gönlünüzde en tepelere yerleştirdiğiniz sevgiliniz bu banklarda  bir popoluk yeri bile zor bulabilir size.

 

Çok kalabalık. Buranın çok popüler olduğunu biliyorum fakat yine de bu insan seli canımı sıkıyor. Gaudi’nin parkında biraz sessizlik, biraz da mahrumiyet istiyorum kendime. Naylon bantla kapatılmış bantlı bir alanın fotoğrafını çekiyorum. Restorasyon sebebiyle değil de insanlara bankları görmek için fırsat yaratmak sebebiyle özellikle kapatılmış olabileceği daha makul geliyor gözüme. Bankların arkası Barselona, üst tarafı sınırsız özgürlük ve huzur duygusu veren orman.
Ormanın önünde size giriş izni veren asker gibi sıralanmış palmiyeler. Ne çok palmiye var bu şehirde!
Gaudi nerede yaşamış peki?
 
Gaudi’nin evi pembe biliyor musunuz? Yeşil renkli panjurları var. Pencerelerin üstündeki duvarlarda bana Dali’nin bıyıklarını anımsatan kırmızı süslemeler. Dış kapının önünde bir camekan.
İçeri girmek istemiyorum. Gaudi’nin burada yaşadığını biliyorum ama yaşlılığının son zamanlarında bu evden daha çok ömrünü verdiği Sagrada Familia’nın altında bir odada başını yastığa koyduğu söylentisi bana daha büyülü geliyor. O büyüyü bozmak istemiyorum. Büyücüler şatolarda yaşamalı, evlerde değil!

 

 

Şimdi yolculuk dünyanın en iyi futbol takımı sayılan Barselona Futbol Takımının Stadyumu Neucamp‘a. Hep benim istediğim yerler olmayacak ya. Herkesin yüzü gülmeli değil mi?

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

BARSELONA 3- PARK GÜELL” yazısında 2 düşünce

  1. zero diyor ki:

    Park Guell'deki evleri nasıl da aynı gözden görmüşüz Özlemcim:) Ece'ye kaç kez "ya bu evler sanki Hansel ve Gratel'in karşılaştıkları pastadan evler gibi değil mi, yanlarına gidip ısırmak istiyorum bir köşesinden" dediğimi hatırlamıyorum:) hala bile baktıkça bu hissi yaratıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir