Az gittim, uz gittim, dere tepe düz gittim.

Şöyle diyorum kendime: ”Kışın soğuğunda kendine verdiğin sözleri unutma! Yazı özlemle beklemiştin. Şimdi baharın yorgunluğu, yazın sıcağı derken sızlanmaya başladın yine!”

Özlediğim bahar çoktan geldi geçti, yazı yaşıyoruz. Kızgınlığım özlenen günleri beklerken zamanın bu kadar ağır ilerleyip, tatil denen o tadından yenilmez meredin hemen maziye karışmasından!

Tatil çoktan bitti. Üstümde hâlâ yorgun bir tembellik! Tembellik yorgun mu olur demeyin, vallahi olur! Çalışmaya tembel olduğun günlerdir benim lügatımda öyle günler; o günlerde kitap okursun, müzik dinlersin, gölgesinde tembellik yapabileceğin bir ağacın altında küçük yudumlarla çay içersin. Hayat böyle tembelliklerle doluysa, şahanedir, şahane!

Benim durumumsa şudur: işe gitmesem, uyusam, hava da çok mu sıcak sanki, off ya çok sıkıldım…

Tatil dönüşü sendromundayım uzun lafın kısası!

Bu sene Temmuz başlarında Marsilya’dan başlayacak bir yolculuk yapmaya karar vermiştik. Niyetimiz bir araba kiralamak ve ailece arabaya doluşup yollara düşmekti.

Marsilya’ya gidip, yine Marsilya’dan dönseydik güzergahımız biraz daha değişik olacaktı ama THY’nin gidiş- dönüşlük promosyon biletlerini vaktinde karar veremediğimiz için kaçırdık gitti.

Biraz ahlayıp uflasam da biz de rotamızı değiştirdik.

Marsilya’ya gidecek, orada üç gece kalacaktık. Son geceki konaklamamız esnasında da Aix en Provence’a günü birlik bir yolculuk yapacaktık.

Aix en Provence’da hiç kalmadık ama şehrin kendisine hayran kaldık bilesiniz.

Şimdiye kadar yazdıklarımı okuyup, benim tatil anlayışımı kendi tatillerine yakın bulan arkadaşlarım varsa, burada kesinlikle bir gecenizi geçirin derim.

Marsilya’dan çıktıktan sonra ise arabamızı Avignon’a sürdük. İki gecemizi de burada geçirecektik.

Masal gibiydi Provence denen bölge kasabalarında gezmek. Avignon’da konakladığımız süre boyunca Luberon Bölgesi diye adlandırılan bölgedeki kasabaları gezdik. Civarda bulunan bir dolu kasaba arasında seçimler yaparken Russell Crowe ile Marion Cotillard’ın başrollerini oynadığı, Ridley Scott’un yönetmenliğini yaptığı ”İyi Bir Yıl” filminin geçtiği yerlerde dolaştık durdu.

Lavanta tarlaları bu yollarda araba sürerken yol arkadaşımdı. Temmuz’un başında yola düşmemizin asıl sebebi de buydu zaten: Lavanta tarlalarını görmek istiyorsak Haziran sonu, Temmuz başında Provence’da olmamız gerekiyordu. Bu tarihler aynı zamanda Avignon’da her sene gerçekleşen festivalin tarihiyle de aynı! Şehri kalabalık görmenin dışında, Avignon gece gündüz şarkılar söylüyordu tüm konuklarına…

Köyleri, kasabaları, Van Gogh’un adımlarını miras bıraktığı yerleri, Cezanne’ın evini, atölyesini görmenin peşinde dolaştık durduk. Hayal ettiklerimizi ve planladıklarımızı tam anlamıyla gerçekleştiremedik. Sahip olduğumuz zaman öyle hızlı ilerliyordu ki, yaptıklarımız-gördüklerimiz yanımıza kâr kaldı ama yüreğimizde bir dolu hayalle geri döndük.

Peşi sıra birbirine eklediğimiz hayallerimiz biraz fazla geldi; vakit uçtu gitti.

İki gecemizi Avignon’da geçirdikten sonra yine bize yol göründü. Bu sefer Fransızların şu dillere destan Riviera’sı için yollara düştük. Nice ayrılan süre ise sadece iki gündü.

Bakalım bu tatilde biz ne yaptık?

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Az gittim, uz gittim, dere tepe düz gittim.” yazısında 10 düşünce

    • özlem öztürk diyor ki:

      Teşekkür ederim:) Böyle hissetmeniz ne hoş! Filmler ya da kitaplar tadında olmayınca hayat çok sıkıcı oluyor. Avignon ve Aix en Provence çok güzeldi gerçekten…''Ah,'' diyor insan, ''keşke biz böyle yaşasak!''
      Sevgiler

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ben de senin son yazına bayıldım. En güzel kısmı hikayeni içinde ne güzel saklamışsın… İyi ki biizmle paylaştın diye düşünüyorum.
      Ben de buraları özledim bu arada; hep bu bahar yüzünden tembelliğim!

    • özlem öztürk diyor ki:

      Başıma ne geliyorsa ya hep filmler yüzünden geliyor ya da kitaplar… İflas olmaz bir hayalperestim galiba:))) Marsilya dışında gittiğimiz yerlerin hiçbiri hayal kırıklığına uğratmadı beni… Filmdeki eve özel mülk olduğu için giremedik ama şarap almayı unutmadık… Her zaman bekleriz… Hayal kırıklığına şarap iyi gelir diye düşünüyorum:)))
      Ne dersin?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir