Macera Kitabım’ın 2015 Dökümü!

Siz de benim gibi bir yılın daha sonuna geldiğimize inanamayanlardan mısınız?
Yıllar böyle hayatımızdan akıp gidiyor işte.
     Kendimi blog yazmak konusunda çok başarılı bulmasam da iyi kötü bir senenin hesabını tutuyorum bu sayfada. Hayatımla ilgili gezi ve kitap notlarımı düşüyorum. Çoğu zaman sevinçlerimi, zaman zaman da hayal kırıklıklarımı paylaşıyorum. Oradan çok mutlu bir hayatım varmış gibi görünebilir. Bunu sebebi her sıkıntımı buradan paylaşmıyor olmam. Sıkıntıların konuşa konuşa daha da büyüdüğüne inanıyorum. Aynı kötü enerjinin etrafında dönüyor olmak beni daha da mutsuz ediyor. Blogun bir sayfasında tek cümleyle geçiştirdiğim bir sıkıntı hayatımdan öyle tek cümlelik bir izle geçmiyor.
Ama hayat bu işte!
     Bugün yılın sonu gelmeden bu sene ne yaptığıma bir göz gezdirmek istedim. Ayın sonuna doğru da yeni yıldan ne beklediğimi yazarım belki. Olmaz mı?
     Geçen Ocak ayı boyunca bendeki yeni yıl heyecanı devam etmiş; şimdi geriye dönüp bakınca bunu görüyorum. Hayal kurmak, yeni yıldan yeni başlangıçlar yapabilmek için medet ummak, hep daha iyi olacağıma/olacağımıza inanmak ruhumda var. Muhtemelen bu sene de yeni yıla aynı şekilde gireceğim. Yılbaşı için kimse plan yapmadan tüm aileyi hemen davet etsem iyi olacak.

    Şubat ayında Kuzey’le birlikte ilk Amerika seyahatimizi yapmışız. Bu durumda 2015 senesi Kuzey’in ilk Amerika seyahati olarak kayıtlara geçsin. kendimle ilgili böyle bir takıntım olmamasına rağmen Kuzey’le ilgili her şeyi aklımda tutmayı öyle çok istiyorum ki. Sorduğu her soruya cevap vermek istiyorum ama ne yazık ki bendeki hafızanın tüm tarihleri birbirine karıştırmak da üstüne yok. Kuzey’in bu yoldaki ilk aktarma durağımız Frankfurt’ta havaalanında bir kafede tüm beklemeyi uyuyarak geçirmesi aklımda yer eden tuhaf anılardan biri. Biz çayımızı içerken onun uyumasını çok güzel buldum. Bunun ”yollara ait biri” duygumdan dolayı olduğunu biliyorum. Yolları ne kadar sevdiğim belli; Eh bu kadarcık olsun değil mi?

 

     Gelelim bu seyahatin bendeki izlerine. Her yaşta çocuk olmak lazım. Miami’nin sakinliğini, Orlando’daki oyun parklarını çok sevdim. Harry Potter stüdyolarına ve filmdeki mekanların aynen hayata geçirilmiş hallerini unutmam mümkün değil. İki sabah kahvaltı ettiğimiz Leaky Cauldron ve The Three Broomsticks kahvaltı salonlarını her düşündüğümde tekrar orada olmak istiyorum.

Gezinin benim için en önemli bölümü ise Key West’ti. Evet, kesinlikle tekrar oraya gitmek isterim. Sevgili Hemingway‘imin Paris’te yaşadığı tüm evleri gezdikten sonra Key West’ye on yıldan fazla yaşadığı evi de gezmiş oldum. Benim için bu tarifi imkansız bir durum.

 

2015 Şubat’ını nefis bir Şubat olarak hatırlayabilirim öyleyse.
Mart mı?
     Mart ayı Lizbon uçağını kaçırdığımız ay. Bir ay önce Amerika seyahati yapmışsız, önümüzde Selçuk’la beraber geçireceğimiz bir Lizbon seyahati var ve ben ne yapıyorum?
Uçağın saatine yanlış baktığım için uçağı kaçırıyoruz. Gidiş- dönüş uçak biletimiz ve otel paramız kül olup gidiyor.
     Tüm bunlara rağmen Selçuk sinirlenmiyor; üzülüyor tabii ama sinirlenmiyor bana. Usulca eve dönüyoruz. ”Çok üzüldün sen, her işte bir hayır vardır, boş ver!” diyip yeni Lizbon biletleri alıyor bana. Bu ay aslında Selçuk gibi yapıcı olmayı öğrendiğim, sinirle hareket etmenin doğru olmadığını öğrendiğim bir ay diyeceğim ama yalan söylemeye gerek yok. Ben sinirli bir insanım. Ne yapalım ben böyleyim!
Nisan ayına geldik. Ne çabuk değil mi? Diyorum ben size; günler, aylar akıp gidiyor.
     2015’in Nisan ayında ne yaptığımızı hatırlamıyorum. İddiasız bir nisan yaşamış olmalıyız, sakin, huzurlu.
Mayıs ayı biz de doğum günü ayı.
      Ayın başında benim doğum günümü kutluyoruz, sonuna doğru Kuzey’inkini.

     Hani elimizden uçup giden Lizbon tatili vardı ya, onun için ikinci kez aldığımız biletleri benim doğum günüme denk getirdik. Allahım ne güzel bir seyahatti. Hiç bilmediğim bir şehre gitmiştim. Nefis yemekler vardı. Bayılarak okuduğum ”Lizbon’a Gece Treni” kitabının da izini sürebilecektim üstelik. Benim için ayrıca seyahatin en güzel kısmı Avrupa’nın en batı ucuna yaptığımız seyahat oldu: Cabo Da Roca. Karanın bittiği ve okyanusun başladığı o terk edilmiş yerde sahiden dünyanın sonunun olduğu yere varmışız gibi hissetmiştim. Öyle güzeldi ki.

 

     Bir de bu ay içinde yaptığımız Belgrad Ormanı yürüyüşü var. Kuzey’in doğum gününde sabahın erken saatinde kalkmak, ormana varmak ve 6 km’lik parkuru tamamlamak.
     Yürüyüşün sonunda Sarıyer Börekçisinde otururken Kuzey şöyle dedi: İyi beni buraya getirdiniz, bundan daha güzel bir hediye düşünemiyorum.
Haziran: Selçuk’un doğum günü ve ay sonunda okullar tatil…
Selçuk’un doğum gününde benim en sevdiğim şehre gidiyoruz.
Neden burası diyorum?
Senin istediğin başka bir şehre gidebilirdik.
”Sen mutluysan ben mutluyum,” diyor.
Haziran benim için bu cümlenin hazzıyla geçiyor.
Paris; yine güzel ve ben yine çok mutluyum.
Bir gün bu şehirle daha uzun zaman dilimlerinde birlikte olacağımızı biliyorum. 2015’de de burada olduğum için şükrediyorum.
Temmuz tatillerin ayı.
     Bu ayla ilgili her şeyi burada anlatamadım size, biliyorum. Bir türlü vakit bulamadım. Belki bir gün geriye dönüp, hatırlayabildiğim kadarıyla yazarım aklımda kalanları.
    Tatilin ilk kısmında Roma’ya gittik. Temmuz güneşinin altında birkaç gün Kuzey’e Roma’yı gösterdik, peşinden ilk kez Napoli’ye gittik. Oradan Amalfi, Ravello, Positano…

     Eve gelip birkaç gün dinlendikten sonra Selçuk’un merak ettiği destinasyonlardan birine çevirdik yüzümüzü. Baltık başkentleri: Vilnius, Riga ve Talin.

 

     Bir de kitap var bu yolculuklarım boyunca bana eşlik eden. Bu sene çok güzel kitaplar okumama rağmen bu kitabı aklımdan çıkaramıyoruz çünkü yazarın yazılarında sıcaklık kalbimde çok özel bir yer etti. Kendimi yazarla özdeşleştirdim, yazdıklarında kendimi buldum. Yazarın hayatının ya da yazdıklarının benim hayatımda uzaktan yakından bir ilgisi yok ama yazıdan kalbe akan bir şey vardır ya adını koyamadığımız onu buldum ben bu kitapta.
Daha önce de bahsettim burada: Elif Batuman ve kitabı Ecinniler.

Kitap her aklıma geldiğinde de Leylak Dalı‘nı hatırlıyorum çünkü bu kitap onun bana hediyesi.

 

Ağustos, yazın bitmeye hazırlandığı ve sonbaharın yaklaştığı ay.
  Temmuz ayında dur durak bilmeyen seyahatlerimizin sonunda evde olduğumuz ve yorgunluğumuzu atmaya çalıştığımız ay. Öyle çok yorulmuştum ki evimden dışarı çıkmak istemiyorum. İşlerin başladığını ve çok kesat olduğunu hatırlıyorum. Akşamları gelip bahçede oturup bol bol çay içtim ve kitap okudum.
Eylül: Ne okullar mı açılıyor?
     Kuzey’in okulu her sene neredeyse Eylül başında açılıyor. Bu sene onun okulu da biraz geç açıldı. Zavallı çocuğumun okulu var diye Paris seyahatimiz için ona bilet almamıştım. Okullar açılmayıp da onu arkamda bırakıp Paris’e gidince biraz üzülmedim dersem yaşan olur. Ama  çok da üzülmedim. (Yaşasın Kötülük) Sonuçta tekrar Paris’e gidiyordum. 🙂 O da bu sene bensiz Efes’e gidecek!

Evet, evet! Fuar gelmişti ama bunun dışında Paris’a gitmek için bir sebebimiz daha vardı. Hatırlarsanız bir önceki sene Charles Aznavour konseri için Cenevre biletleri almıştık. Konser Cenevre’deydi ve Selçuk’un hayallerinden biri Charles Aznavour’u canlı olarak izlemekti. Bildiğiniz gibi sanatçı konserden bir gün önce hastalanmış ve konser iptal olmuştu. Boşu boşuna Cenevre’ye gitmiştik. İşin en güzel yani Cenevre’den Bern’e gidip, blog dostlarından biriyle tanışmak olmuştu. Server’le tanıştıktan sonra iyi ki Cenevre’ye gelmişiz dedim. Charles Aznavour, Server’le tanışmak için araç olmuştu.

 

Bu sefer de bizim Paris’te fuarda olacağımız tarihte Charles Aznavour’un konseri vardı. Bilin bakalım ne yaptım? Hemen bilet aldım. Yine yapacağımı yaptım ama yanlışlıkla iki ayrı gün için ikişer kişilik biletler aldım. Önce ne yapsam internetten bileti satsam mı falan diye düşündüm. Sonra, ”Aman!” dedim. ”İki konsere git, ne olacak?”
Paris’te kaldığımız süre boyunca iki gece Charles Aznavour dinlemeye gittik. İyi ki de gitmişiz. Hayatımızda iz bırakan güzel olaylardan biri oldu bu da.
Bu arada okullar nihayetinde açıldı tabii. Yani dersler başladı.
Ekim geldi. Allahım, ne çabuk!
     Paris’ten geldik. Bir gece evimizde uyuduk. Ertesi sabah kalktık, bavul hazırladık ve havaalanına gittik. İstikamet Hindistan.
Çok yakın bir tarihte olduğu için Hindistan gezi notlarını herkes okumuştur zaten.
Ekim ayında çok yorulduğumu itiraf etmeliyim.
”Biraz evimizde oturalım, bizim bir çocuğumuz var,” dedim Selçuk’a.
”Bunu bana mı söylüyorsun?” dedi.
Bu arada benim evde olduğum ara günlerde kendisinin iki kez Çin’e, en az üç kez Ukrayna’ya Kosova’ya ve adını hatırladığım yerlere gittiğini buraya ekleyeyim de sonradan itiraz edemesin.

Ekim ayında en çok sonbahar gidiyor diye üzüldüğümü belirteyim.

 

Kasım ha? İnanması güç valla!
     Kasım ayı Kuzey’in sınavları için evde ders çalıştığımız, benim bol bol kitap okuduğum, kışın hafiften kendini hissettirdiği bir ay oldu. Ormanla buluştuğumuz tek gün ailece gittiğimiz Polonezköy oldu. Yürüyüş yolunda yürüyüp evde güzel bir kahvaltı ettik. Bahçedeki tüm çiçekler yapraklarını döktü. Ağaçlar çıplak kaldı. Bir senenin daha bitmesiyle ilgili hüzün hafiften içimi kapladı. Bu ay bir sonraki sene yapacağımız Küba seyahatini kesinleştirdik. 2015 bitmeden 2016 tatil kararlarından birini almış olduk böylece.
Aralık geldi. 2015’in alıp başını gitmesine hazır olalım.
      Bu akşam yeni yıl ağacını kurmaya karar verdim. 2016’yı karşılamaya hazır olmak lazım artık. Bu ay içinde yaz tatilimizi de planladık. Öyle mi olsun, böyle mi olsun derken bir türlü karar veremiyorduk. Sonunda uçak biletlerimizi aldık, dün itibariyle kalacak yerimizi de netleştirdik. Artık bir sonraki sene için sağlık dilemekten başka bir şey gelmez elimizden.
Şimdi küçük tatilleri planlamak lazım.
**** Geleyim bu sene başında kendim için dilediklerime. Hepimiz bu senenin ülkemiz açısından hiç de iyi geçmediğini biliyor. Gönül daha güzel günler görmemizi, hiçbir annenin yüreğinin yanmamasını dilerdi. Yaşamın esas olduğu bir dünyada küçük güzelliklerle günlerimizi doldurmaya çalışıyoruz.
Ben bu senenin ikinci yarısından itibaren bolca yürüdüm, spor yaptım. Kendimi bu konuda çok takdir ediyorum. Sonra sadece boş zamanlarımda değil kitap okumak için ayırdığım özel zamanlarda çok kitap okudum, bol bol yazdım. Yeşim Hoca’mın Yazıevi’ne gittim, yazdıklarımı arkadaşlarımla paylaştım ve hatalarımı öğrendim. Güzel kadınlarla dostluk kurdum, nefis anılar biriktirdim. 2016’nın kendi minik kişisel tarihimde böyle izler bırakmasını diliyorum.
Umarım ülke gündemimizde de her kapı güzelliklere açılır.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Macera Kitabım’ın 2015 Dökümü!” yazısında 12 düşünce

    • özlem öztürk diyor ki:

      Aynı sıkıntı bizde de var ne yazık ki. Keşke yeşil pasaportumuz olsaydı da hem paramız hem de harcadığımız vakit cebimizde kalsaydı. Uzun zamandır yolculuklar yaptığımız için artık uzun süreli Schengen vizesi alabiliyoruz. Bunun için de devamlı çalıştığımız vizecimize başvuruyoruz.
      Amerika vizesine gelince; Amerika ya on yıllık vize veriyor ya da hiç vermiyor. Bir kere vize aldınız mı on yıl kullanabiliyorsunuz yani vizenizi.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Gamze'cim, senin için de canım. Hastalık olmasın da, gerisi zaten kolay. Allah ağzımızın tadını bozmasın. Hep gülelim, hayatın getirdiklerini usulca kabul edelim, bol bol okuyup, bol bol gezelim.
      Sevgiyle kucaklıyorum seni.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Sezer'cim,
      Kötü şeyleri unutmak gibi bir eğilimim var zaten. Büyük dertler olmasın da hayat; minik tartışmalarla, anlık kızgınlıklarla, bir dolup taşmalar sonra sinip oturmalarla geçip gidiyor.
      Hayatı sevmekten ve onunla başa çıkmaktan başka da yol kalmıyor bizlere.
      Ben de sana çok keyifli bir yeni yıl dilerim. Eskisini buruşturup atıyoruz yine. Ne vefasızız değil mi? 🙂

  1. TUĞBA'NIN DÜNYASI diyor ki:

    Canım bu günlük çok şahane bir fikir olmuş. Şimdi kendimi düşündüm de valla zaten çok da yaptığım bir şey olmadığından herhalde hatırlamıyorum geçen aylarda neler oldu bitti. Duygularım genele yayılmış durumda. Sadece hesabını tuttuğum kaç gündür kamp alanından dışarı çıkmadığım oluyor. Sen ne kadar da güzel ve dolu dolu geçirmişsin ne harika!
    Zaman pek hızla geçiyor ama içini doldurmak önemli. Kıymetini biliyorsun ya anların ben de bir oh çekip mutlu oluyorum senin yaptıkların, yapabildiklerin adına.
    Yeni yıldan ben de sadece huzur ve sağlık getirmesini istiyorum. Onlar oldu mu mutluluk denen şey de peşi sıra geliyor nasılsa.
    Kocaman sevgiler

    • özlem öztürk diyor ki:

      Tuğba,
      Blogda şöyle geri dönüp baksan eminim arkanda bıraktığın izleri görürsün. Yoksa yazılar da yok mu? Ben de her gün günü gününe yazamıyorum defterime; inan bunu yapabilmeyi çok isterim. Ama nerde? Yapmak istediğim her şeye ucundan dokunabiliyorum sadece. Kuzey değil de Kuzey'in ödevleri ikimizin hayatından da çok şey çalıyor vallahi. Bir çok insan çocuğunun ödevleriyle ilgilenme diyor. Ben de ilgilenmek istemiyorum ama ''sana ihtiyacım'' var diyor. Ya da saatlerce masanın önünde tek başına oturmasına gönlüm razı olmuyor. Diyeceksin ki peki bunları yapıp kendini iyi hissediyor musun? Hayır! Bazen, (mesela bugünün sonu gibi) sabrım tükenip bağırıyorum. Bıktım bu ödevleri pazar gününe yığmandan diye. Son dakika golleri hiç bitmiyor çünkü.
      Offf bu eğitim sistemi çocuklara oyun oynama şansı vermiyor vallahi. Neyse, seni bulunca dertlndim yine.
      Zaman yetmiyor, günlüğü tam istediğim gibi tutamıyorum diyecektim bak neler anlattım.
      2016 huzur, sağlık getirsin. Başka da bir şey istemiyorum. Gerisi kolay nasıl olsa.
      Senin gelmene de az kaldı 🙂 Hadi gel artık!
      öpüyorum seni çokkk…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ben de aynı duyguları paylaşıyorum. Mesafeler aradaki sıcaklığı hissetmeme engel değil. ''Bir kitap okudum, bu tam senlik!'' cümlesiyle gelen bir mesajın değeri paha biçilemez. Sevgiyle kucaklıyorum seni. 🙂

  2. Berfin Yalcin diyor ki:

    2015 yılı gayet maceralı ve başarılı geçmiş. Hemen hemen her aya bir gezi düşmüş. 2016 nın raporu en az bunun kadar geçmesi dileğimle. Ayrıca tanışmamıza sebep olan Aznavour ile aynı cümlede anılmak hoşuma gitti, hihi..

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ben de 2016'nın bol gezmeli geçmesini istiyorum ama kısmet tabii her şey 🙂 Bir araya bir şekilde Paris sıkıştırmam gerek, onu nasıl yaparım diye düşünüyorum. Aznavour konseri de nefisti. Selçuk'u başka bir şey bu kadar mutlu edebilir miydi bilmiyorum. Sonuçta Bern'e geldiğimize ve seninle tanıştığımıza çok memnunuz. Dilerim sen de aynı 2015 gibi 2016'da da fotoğraf makineni boynundan eksik etmezsin 🙂
      Öpüyorum çok çok…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir