Ah Ekim, güzel Ekim…

Size bir sır vereyim mi?
Akşam olmuş ve herkes bir köşeye çekilmişse, üstüne üstlük bir de etrafta beni mest eden bir sessizlik varsa, hemen köşeme çekilip blogumdaki eski yazılarımı okumaya dalıyorum. Allahım, nasıl bir keyif! Sanırım tam anlamıyla yazdığım yazılardan aldığım keyfi size anlatmam mümkün değil. Aradan zaman geçip de yazdığım yazılara uzaktan bakınca sanki o yazıları ben yazmamışım gibi bir his sarıyor içimi ve mutlu oluyorum. Çünkü bir yabancı yazmış hissini taşıyan yazılarımı beğeniyorum.
Evet! Yazdığım yazıları beğeniyorum ama yazdıktan çok sonra.
Olsun, yine de bu duygu beni gecenin bir vakti alıp bulutların üstüne taşıyor.
Bu gece de öyle yaptım. Kuzey öğretmeni ile Fransızca çalışırken ben de koltuğun bana ait köşesine sığınıp blogda önceden yazdığım yazılara baktım.
Gün batımlarına tanıklık bir mucizeye şahitlik etmeye benziyor.

Mesele nerdeyse iki yıl önce yazdığım Patti Smith ve M Treni kitabı ile ilgili yazı. Ne çok okunmuş o yazı. Denk gelenler o yazıyı okumakta haklı çünkü sıcacık bir yazı olmuş. Bu akşam uyumadan önce Patti Smith’in başka bir kitabını akıp öyle gideceğim yatağa. Aslında Marcel Proust’la birlikteydim birkaç gecedir ama bugün ufak bir ara verebilirim kendisiyle olan sohbetime; zira kitabın ortalarındayım ve Marcel’in bunalımlı dönemine kadar ilerledik. Ölümden bahsediyor sık sık. Benim bu aralar yaşama bağlanmam lazım.

Sonra Paris’le ilgili yazdığım birkaç yazıyı okudum. Yine kitap ve kitapçı olanlarının içinde kayboldum. Paris kitapçıları da kafeleri de her daim güzel. Dönmemizin üzerinden çok zaman geçmememesine rağmen aşk tazeledim, kendi yazdıklarımın içinde hasret giderdim. “İyi ki yazmışım bu yazıları” dedim. Bunca yıl blog yazdıktan sonra ilk defa biliyor musunuz! Öyle iyi geldi bana. Unuttuğumun farkında olmadığım nice cümleyi, düşünceyi, anıyı buraya dökmüşüm ben. Kıtlık anında can suyu olacak ekmek kırıntılarını blogun sayfaları içine serpmişim. Kırgınlıklarımı buraya yazarak onarmış, iyileştirmişim. Ara ara Kuzey’le ilgili yazdığım birkaç şey bile silinmemek üzere yer etmiş burada.

 

Ne çok Paris geçmiş bu blogun sayfalarının arasından. Sayısını unuttuğum bir dolu kafe keyfimi, “Çok mutluyum çünkü şu kafedeyim. Çok mutluyum çünkü şuradayım.” cümlelerini tekrar tekrar yazarak paylaşmışım. Fark etmemişim ama bu blogu yazmaya başladığım günden beri çok değişmişim ben. Yazdıklarım gelişmiş, duygularımı daha net ifade eder hale gelmişim, kendime sarılmayı öğrenmişim, okuduğum onca kitaptan elimden gelen kadarını yazmışım, anlatmışım.
Yazmanın büyülü dünyasında kaybola kaybola kendimi bulmuşum. Sizleri bulmuşum. Tanımadığım birçok insanı en yakın arkadaşımmış gibi sevmişim. Böyle duygusalım bu akşam. Terapi yapıyorum kendi kendime. Akşama dönen loşluğu, karanlığın sessiz halini seviyorum. Bu sessizlik kendi sesimi duymama yardım ediyor.Gecenin içinde bir incelik, bir naiflik… Sanki pazartesi akşamını değil de hafta sonuna açılan bir cuma akşamını yaşıyormuşum gibi. Sabah altıda çalacak oysaki telefonunun kalk zili. Kalktığımızda hava karanlık, gözlerimiz uyku dolu olacak. Çaydanlık yerleşecek ocağın üstüne, kaynadığnı belirten suyun sesi gelecek kulağımıza ardından. “Hadi!” diyeceğim Kuzey’e. “Kalk da bir şeyler atıştır.”
“Yine mi okul?” diye şikayet edecek. Kendi çocukluğumu, annemin bizi kahvaltı masasına oturtma çabalarını, okulun hemen karşısındaki pastaneden yayılan mis gibi poğaca kokusunu anımsayacağım. Fazla hülyalara dalmadan yine bir telaşa kapılacak, servis geldi diye Kuzey’e seslenecek ve apartmanların arasında kaybolan güneşin neşeli renklerini görmeden günün koşturmasına katılacağım nihayetinde.
İyisi mi her birinize ayrı ayrı güzel bir hafta dileyip huzurlarınızdan ayrılmak.
Şimdi uyku vakti.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Ah Ekim, güzel Ekim…” yazısında 29 düşünce

  1. gozde gurbuz diyor ki:

    Bilmiyorum inandırıcı gelecek mi ama, o kadar güzel yazıyorsunuz kü, kendimi en kötü hissettiğim ya da çok mutlu olduğun anlarda yazılarınızdaki huzur, o sakin, telaşsız, iyimserliğiniz aklıma geliyor sık sık… hep yazsanız keşke…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ah, çok mutlu oldum. Ne güzel. Birilerinin yazdıklarım için böyle hissetmesinden daha güzel bir şey olamaz. Şimdi siz de benim hafta sonumu bir şölene dönüştürdünüz. Çok ama çok teşekkür ederim.
      Söyleyecek bir şey bulamadım inanın.
      Hep uğrayın buraya olur mu?
      Sevgiler

  2. baskaturlu yasamak diyor ki:

    Merhaba Ozlem,

    Bir süredir bloga gelip yazılarını okumamıştım. Bugün toplu bir okuma yaptim. Sevdiğim bir dizinin bölümlerini her hafta izlemek yerine biriktirip bir oturuşta izlemek gibi oldu 🙂 ve çok zevkli oldu ? Bu yüzden bir çok yazina toptan bir yorum gibi olabilir…

    Oncelikle benim içinde ekmek kokusu,sesi (o fırindan çikinca çıkardığı sesi koymuştun birgün hikayeler kısmına, o an bu ekmek isine aşik oldum ) paris ve çay birazcik da Hemingway'sin. Bu 3 bucuk şey seni çagrıştırıyor bana da, aa bir de köpuklu sarap var unutmusum :))
    Ekmek yapmayı benim de ögrenmem gerek ama bu kadar meşakkatlisini degil de daha basit versiyonunu… bunu ogrenmeyi ve yapmayı yeğlerdim ama daha cok uzun yollarda yapacak cinsten olmalı sanki, belki mayasiz… bilmiyorum iste deneyecegim, ögrenecegim:)) seninkinden yapabilirsem ne ala.

    Shakespeare kitapevi senin de sevdigin "gün batmadan" filmini izledigimden beri listemdeydi ama senin yazilarinla birlikte daha da anlamli. Paris buyukelciligi sana sehrin tanitimina katkida bulunduğun icin fahri tanidim elcisi ünvanı mı verse acaba? :))
    Kitap yazilarini okumak da cok zevkli, bir de seyahat hayallari kurmak. Bizim de hayallerimiz büyük bakalım ne olacak…

    Geç de olsa takipteyim, yazisiz birakma buraları ve bizi 🙂 iyi haftasonlari

    Öz.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Bence sen ekmek işini kotarırsın. Teknede fırın var mı bilmiyorum. Oluyor mu teknelerde evdeki gibi fırın? Oluyorsa bu ekmeği yapmanın zahmeti sadece sabretmek. Yaptıktan 15-20 saat buzdolabında bekletiyorsun. Zamanlamayı uzun uzun anlatırım sana. Ekşi mayalı ekmeğin yapıldıktan sonraki en önemli kısmı bu. Buzdolabında dinlenmesi. Dışarda olursa iyice ekşir. O ekmek de yenmez. 🙂 En azından bizim evde yenmiyor. Maya da veririm sana. Nasıl olacağını da uzun uzun anlatırım. Teknede buzdolabı ve ekmek varsa ekmek yapmanın zor bir yanı yok. Neticede teknedesin. Sabah kalkınca atarsın ekmeği fırına. Ohhh mis. Deniz kokusuna ekmek kokusu karışır.
      Bu hafta sonuna planlarım var. Yatıp kitap okuyacağım. Belki spora giderim. Ne güzel olur gitsem. Şu Fransa bana süresiz vize verse ya ona da razıyım ama burunlarından kıl aldırmıyorlar. kendileri bilir. Ne yapayım?
      Yine Fransa, yine bir Fransızla ilgili bir kitap okuyorum. Marcel Proust'un hayatı. Bedenen orada olmasam bile kitap sayfalarının arasında bile olsa Paris'te olmak çok güzel.
      Hayallerinize bayıldım. Eminim seneye teknenin burnu hayalini kurduğum denizlere doğru olacak. Ve biz seni öyle takip edeceğiz.
      Sana da iyi hafta sonları.
      Çok öperim.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Şule Hanım,
      Demek bu yazıyla yolunuz düştü. Siz de Patti'yi seviyorsunuz. Bunu değil ama Çoluk Çocuk kitabını okuduktan hemen sonra Stockholm'e gitmiştik ve orada Robert Mapplethorpe'un fotoğraf sergisi vardı. Bilet alıp gitmiştik hemen. Hayat bir şekilde yollarımızı birleştiriyor. İyi ki buraya uğramışsınız. Sizi tanıdığım için çok mutluyum.
      Çok teşekkür ederim güzel yorumlarınız için.

  3. İzler ve Yansımalar diyor ki:

    Özlemcim kesinlikle yalnız değilsin. Ben de tıpkı senin gibi eski yazılarımı arada sırada döner okurum. Ve nasıl mutlu olurum anlatamam. Üstelik şaşar kalırım "bunları hiç üşenmemişim de ben mi yazmışım? ne çok şey anlatmışım?!"diyerek iç geçiririm. "Fena da yazmamışım hani!" derim bir de sevinirim :)) "Yazmak" en sevdiğimiz şeyler dediğimizde ön sıralarda hep. Ortak duygularda buluşmak güzel. Görmeden birbirimizi görmüş gibi hissetmek güzel bir duygu!.

    Buradan küçük bir ipucu vereyim sana 😉 İşte o 'en sevdiklerimiz'den.. dediğimiz ve senin kimi nefes aldığın ortamlarda, 'bulunmaktan keyif alıyorum' dediğin yerde şimdilik /cismim olamasa da 'sanal'dan teşrif etmiş bulunmaktayım ben de. Haberin olsun dedim:))

    Bir gün karşılıklı da oturur çayımızı kahvemizi içebiliriz yani :)) sohbet konumuz 'kitaplar' olur…sonra 'gezdiğimiz yerler' meselâ …

    Yazılarını ilgiyle severek takip ediyorum Özlemcim. Emeklerine sağlık.
    Sevgilerimle..

    • özlem öztürk diyor ki:

      Esincim, verdiğin habere çok sevindim. Bu konuyla ilgili sana bir mail atmak istiyorum öncelikle. Saflığımdan olsa gerek, mail adresini bulamadım. Google+ ya da buraya yazar mısın mail adresini. 🙂
      Yalnız olmadığıma da sevindim üstüne üstlük. Fazla mükemmelliyetçiyim. Çok iyi bir şey değil bu bence. Fazlası zarar. Bazen bazı şeyleri kendimi aşmak için yazıyorum çünkü çok iyi geliyor. Yazdıklarımı çoğu zaman beğenmiyorum. Yargılıyorum, kendime küsüyorum. Ama yazdıklarımla arama mesafe koyup, yazıyı da kendimi de demlenmeye bıraktığım zaman yazdıklarımın içindeki hoşlukları görüyorum. Kendi yazdığımı unutarak okuyorum. Samimiyetle söylemem gerekirse de hoşuma gidiyor yazdıklarım. "Aferin Özlem!" diyorum kendime. Usulca kucaklıyorum kendimi.
      Bence çok uzatmadan bir gün oturup çayımızı/ kahvemizi içelim. Hayat hızla akıyor, ben çalışırken yapamadıklarım yaptıklarımdan daha fazla oluyor hep. Bunu biraz değiştirmek şart.
      O dediğin/ kendini mutlu hissedeceğinden emin olduğum yerde de buluşalım bir gün.
      Ne dersin?
      Sevgilerimle

  4. ezgi diyor ki:

    Sizin kadar eski olmasam da blogun ve buradaki insanların insana iyi gelen bir yanı var..Sizin yazınız da bu samimi hislerden biriydi benim için..
    Sevgilerimle,
    Mutlu haftalar olsun

    • özlem öztürk diyor ki:

      Teşekkür ederim Ezgi. Senin blogun, senin yazdıkların da çok güzel. Gönül bloglar hak ettiği yerde olsun istiyor ama olan bu işte. Ne yazık ki her konuda olduğu gibi bu konuda da biraz özensizliğimiz var. Samimi olmak en önemlisi aslında. Kalpten yazılan yorumlar almak 🙂
      O yüzden ara ara umutsuzluğa düşsem de blog en mutlu olduğum yerlerden biri.
      Süper mutlu bir hafta diliyorum sana. Şimdiden çarşamba olmuş bile 🙂

  5. kanatli kedi diyor ki:

    Böyle yaşanılan ana durup dışardan bakmayı becerebilen yazılar okumayı seviyorum. Sakinleştiriyor. Uuyuşturma gibi değil ama… Olgunlaştırıyor, kendi kendimin başını okşayıp "hadi diyorum, devam et yoluna"..

    Eski yazılarımı okumak beni de çoğu zaman mutlu ediyor. Hemen ertesi günü değil ama evet. Hele ki en eskileri okumak, eğer içinde biraz da iyimserlik barındırıyorsa, çok çok seviyorum.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Bu aralar kendime fazla dışarıdan bakıyorum. Ne yazık ki kendimi şöyle derken buluyorum: Daha sakin olmalısın, öfkeni daha iyi yönetmelisin, pozitif olmak için elinden gelen çabayı göstermelisin. Akşama kadar bu ruh haliyle düşe kalka ilerliyorum. Sonra eve geliyorum. Bazı akşamlar pilatese gidiyorum. Spor yapmak için ruh halinin iyi olması lazım. Çayımı demliyorum. Kitabı alıyorum. Oğlanı kokluyorum. Zaman zaman da blog yazıyorum. Hepsi kendime şifa vermek için. Çaba gösteriyorum ama çoook yoruluyorum. Senden farklı değilim yani. Benim de başımı buraya sizlerin yazdığı güzel sözler okşuyor. Sevildiğimi hissediyorum. Birilerinin anlattığım şeyleri anladığını, yanımda olduğunu 🙂
      Yolumuza devam edelim. Zaten elimizden başka bir şey gelmez.
      Blog yazılarını okumak iyidir, güzeldir, ruha ilaç gelir.
      Kanatlı kedim, hadi havalan artık 🙂

  6. sezer eser perker diyor ki:

    Ben de arada sırada eski yazılarımı okuyorum hatta eski Instagram fotoğraflarıma bakıyorum ve kendi kendime anlamlı mı anlamsız mı olduğuna karar veremediğim bir mutluluk yaşıyorum:) O duyguyu çok iyi anlatmışsın Özlemcim, yüzümde gülümsemeyle okudum. Ben de sana iyi haftalar dilerim.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Sezer'cim öncelikle bugün iş yerinde son yazdığın yazıyı okuduğumu ama bir türlü yorum yazma fırsatı bulamadığımı söyleyeyim. Giren, çıkan, ayın son günü, eyvah haliyle geçti tüm gün. Zaten bu aralar her günüm bomba. İş yerinde bir şişer şarap götürüp öğlenleri bir kadeh içmeyi düşünüyorum. 🙂
      Eski blog yazılarını okuyanları görünce yalnız olmadığım için mutlu oldum. Ne emek var o yazılarda, ne çok duygu, ne çok anı. Eee, kıymetli tabii öyle olunca. Yorumun için çok teşekkür ederim. Hep naif, hep naziksin. Güzel yüreğinden öpmek geliyor içimden.
      Sevgiler yolluyorum sana.

  7. Çileksuyu Sibel diyor ki:

    Ben de geri donup eski yazilarimi okumayi cok seviyorum.Hele blogun ilk gunleri,fotograflari dogru durust yuklemeyi bile beceremiyormusum,kimi fotom eski makinem ile cok ama cok flasli falan.Blogun ilk yillari cok dolu,cok ozeldi benim icin.Yillar sonra diyebilirim ki(13 yil mi oldu sanki) iyi ki yaziyorum blogumu.Kendi degisimime sahit olmak guzel bir duygu.Bazi seylere karsi dusuncelerim hic degismemis olsa da,icten derin bir degisim soz konusu sanki:) sen de iyi ki yaziyorsun Ozlem'im,bunu yillardir seni okudukca hep soyluyorum inan.bence senin cok ozel bir buyun var,hani arada ekran yokmus gibi,sen hepimizi biliyormussun gibi.yabancilarin dedigi gibi cok guzel bir "community" yaratmayi becerdin sen ki bu bence her blogcunun yapabilecegi bir sey degil.Yaslaninca da blog yazacagimiz gunlerimiz olsun dilerim Ozlem'im,mutlu haftalar.Gidip su link verdigin yaziya dalayim ben:)

    • özlem öztürk diyor ki:

      Hahaha, yakın gözlüklerimizin numarası iyiden iyiye artmış olur herhalde. Çayımızı, kahvemizi yanımıza alır, ekrana iyice yapışıp yazarız blog yazılarımızı. Seneler dediğin gibi hızla geçiyor. Her şey yozlaşıyor. İnsanlar günden güne özünü kaybediyor. Bir avuç insan var bence kalan 🙂 Onu da kaybetmek istemiyorum. Blog yazıyorum çünkü hiçbir ortak noktamın olmadığı onca insanla sırf bir çemberin içinde olacağım diye konuşacağıma, yapmacık ilişkilerin içinde rol keseceğime kitabımı okur, yazımı yazar, yalnızlığımla sohbet ederim. En azından yalan dolan olmaz. Haklısın, buraya yazdığımdan beri nefis insanlarım oldu. Community çok hoşuma gitti bu arada. Biraz kabardığımı itiraf edeyim sana. Hepsi birbirinden tatlı insanlar. Kalbimi kıran ya da beni inciten hiç olmadı. Hep yüreklendiren, sevgi dolu yorumlar aldım. Birileri hep vakti zamanında yaralarımı fark etti, sardı. Burada çok mutluyum. tüm kalbimle bana sevgisini veren herkesi ben de seviyorum.
      Ve sen, bambaşkasın.
      İyi ki varsın Sibel 🙂
      Çok öpüyorum seni.

  8. Begonvil Sokağı diyor ki:

    Ben de yapıyorum aynı şeyi, sizin kadar eski değilim ama birikmiş bir şeyler. Geçen gün ben de gelip yukarıdaki pencereler tıkladım, Londra ya baktım, dolandım. Siz de daha çok anı var. Hem gezi hem anı ara sıra tazelemeden olmaz. Albümler vardı eskiden durup durup bakardık hah işte onun gibi. Pazartesiyi hafta sonu gibi hissetmek hayra alamettir, inşallah bu hafta çok güzel geçsin..

    • özlem öztürk diyor ki:

      İş hayatı gergin geçiyor bir hayli. Umarım bu hafta sahiden de stressiz geçer. Bu aralar kendimi yönetmekten yoruldum. Yazının şifa veren kollarında gezinip duruyorum. İnsanın aslında geriye dönüp kendi hayatına bakması ve orada mutluluklar bulması ne güzel şey. Pek çoğumuz bunun farkında değiliz ama aslında böyle. Ben de bu yazıyı yazdıktan, hatta sizin yorumunuzu okuduktan sonra fark ettim bunu. Kendi sınırlarımızda mutluluğu aramak… Şükür ki her birimiz huzurun ayrı bir köşesinden tutmuşuz. Yazarken şükretmek bile daha kolay geliyor bana. Sanal gezi müthiş bir şey. Ben bugünlerde birazcık da uçak fiyatlarına bakıyorum. Şimdilik sadece bakıyorum ama:)
      Gidilemeyen Londra seyahati içimde yara. Hazır vizeler varken diyorum, acaba?
      Bilmem ki!
      Sevgiler yolluyorum size.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Belki birgün tanışırız sahiden neden olmasın? Hatta biz daha tanışmadan, hazır ikiniz de Bodrum'da yaşıyorken Elif'le tanışsanıza. Tanıştınız mı yoksa? Tanıştınız da haberim mi yok? (http://aydinlikyuz.blogspot.com ) Ben de gelirim belki bir gün ya da sen gelirsin. Birilerinin aklına ekmek kokusu ile gelmek ne tuhaf ve ilginç benim için. Bak bu da bendeki süper değişimlerden biri. Ekmekle aramızdaki olayı merak ediyorum. Sabrımı görmek ve beklemek acayip şaşırtıyor beni. Büyüyor muyum ne? Çok, çok öperim seni.
      Denedin mi bu arada benim ekmek tarifimi?

    • Ecehan diyor ki:

      Özlemcim, ekmek tarifini kaçırdım ki ben sanırım, tarifi vereyim dedikten sonra başkada bişiy görmedim, bak çok kızıcam kendime.
      Elif'i tanımıyordum şimdi bloğuna gidicem. Umarım birgün gerçekten de tanışırız, heyecan verici ayyy 😉

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir