Senin en mutlu olduğun şehir hangisi?

Senin en mutlu olduğun şehir hangisi? Gözlerini kapattığında rüyaya daldığın, tüm kırgınlıklarını, kızgınlıklarını bir an için olsa rafa kaldırdığın? Bir gülümsemeye sebep, hayat işte bu anlardan ibaret dedirten.

Sevgili Okur,

Hâlâ bu şehirde olmaya alışamadım. Aklım, kalbim on beş gün önce geldiğimiz Paris’te. Bu sabah Selçuk’a, “Sahi o kadar oldu mu Paris’ten döneli?” dedim. “Oldu.” dedi. Sanırım artık rüyadan uyanmamın vakti geldi. Oğlumla beraber çalıştığımız Üçgende Benzerlikler konusu da, Fotosentez Yapan Canlılar da benim gerçek hayata dönmeme vesile olamadı. Oysa hayat böyle koşuşturmalardan ibaret. İşe git-gellerden, aybaşları ve sonlarından, hemen beliriveren ve sana kuaföre gitmeni haber veren beyazlardan, çalan telefonlardan, yanan yemeklerden, solan çiçeklerden….

Diyeceksin ki bana hayat hep mi böyle çileli?
“Olur mu be sevgili okur, can arkadaş, hâlâ blog okuyan kalbi temiz insan!”
Hayat elbette çok güzel. Ama insan evladı hep en sevdiği diyarlarda yaşamak istiyor ve ne yazık ki o diyarlar hep unutulmaya yüz tutmuş masallarda.🌸

En mutlu olduğun şehir belki de içinde bir yerde.

Ocakta demlenen çaylar, ummadığın anda tomurcuklanan bir çiçek, huzurlu bir ev, seni senden alan bir kitap, usul usul hayatına eşlik eden bir müzik varsa, sağlığın da yerindeyse insan huzuru buluyor. Aslına bakılacak olursa tatillerin hep güzel olmasının yegane sebebi de sorumluluklardan birkaç gün uzak olmak. Paris sokaklarında gezinirken iş yüzünden çalan bir telefon, ödenmesi gereken aidatlar, peşinden koşulan sorumluluklar ve mutlu etmen gereken insanlar olmadığı için hayat güzel geliyor. Sonra eve dönüyorsun ve yaptığın o birkaç günlük sultanlığın bedeli posta kutuna düşüyor: Kredi kartı ödemen seni bekliyor. 😳

Hayat sahiden de gerçekleriyle yüz yüze kalırsan sevimsiz oluyor. Yine de birkaç gün sonra yeniden gitme hayalleri kurarken yakalıyorsun zihnini. İş yerinde kendimi işe adapte edebilme çalışmaları yapıyorum. Geçişi kolaylaştırmak için masamın köşesinde yanan bir mum, bilgisayarımdan yayılan naif bir müzik, canımı sıkan bir şey olduğunda da kendime tanıdığım derin derin nefes alma hakkı var. Bir önceki yazıda da söylediğim gibi Paul Auster bu aralar sığındığım liman. Selçuk yok zira. Evini çok özlese de Paris’ten döndüğümüzden beri bir şehirden ötekine uçup duruyor. Geldiğinden iki gün sonra Ukrayna’ya gitti. “Donuyorum. Burası çok soğuk!” telefonlarının ardı arkası kesilmedi. Pazar gecesi evin kapısından girdi girmesine ama çarşamba sabahı bu sefer de yine çok soğuk bir diyara Moskova’ya uçuyor. Sabah kalvaltıda ben, “Paris’ten geleli ne kadar oldu?” derken, o da “Acaba yarınki seyahati iptal etsem mi?” diye kendi kendine konuşup duruyordu. Burada mutlu bir evliliğin sırrını da vermiş bulunuyorum. Demek ki neymiş iyi bir evliliğin sırrı havaalanlarından geçiyormuş.

Bazen hatırlarken mutlu olursun.

Yarın fırsat bulsam da oturup size mezarlık gezmekten ne büyük keyif aldığımı anlatsam. Pek tabii, özellikle Paris mezarlıkları. Kendileri bir açık hava müzesi gibi zira. Son iki seferdir şehirde kendimi her yalnız bulduğumda ayaklarım beni aynı yere sürükledi: Montparnasse Mezarlığı. Aslında küçük bir yer olmamasına rağmen şehrin diğer bir mezarlığı Pere Lachaise’le karşılaştırıldığında çok ufak kalmasından dolayı burası gözüme küçük gözüküyor. Diğerinde kendimi ölüler kentinde bir fani, buradaysa daha çok bir konuk gibi hissediyorum. Tek başına olmamın sebebi fuar; gittiğimiz ay da bu sebeple şubat ayı oluyor. Soğuk şehrin her köşesine dokunup geçiyor bu yüzden. Ağaçlar yapraklarını dökmüş tüm çıplaklıklarıyla gökyüzünün altında nöbet tutuyorlar.

Hangi mevsimde Paris sokaklarında gezelim deseniz ilkbahar derim hiç düşünmeden. Böylece hem yeşillikler içinde gezersiniz her yeri, hem de ayak seslerinize baharla birlikte saklandıkları yerlerden çıkan kuş sesleri eşlik eder. Şuraya iki satır yazıp içimdekileri döktüm ya yavaş yavaş ev haline bürünebilirim. Akşam yemeğinin ardından çayımızı demler, Kuzey ödevlerini yaparken biz de çayımızı yudumlarız. Yanında pek tabii Paul Amcamız.

Peki ama senin en mutlu olduğun şehir hangisi sevgili okur?

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Senin en mutlu olduğun şehir hangisi?” yazısında 20 düşünce

  1. Adsız diyor ki:

    Heykele bayıldım öncelikle onu söyleyeyim. Demek ki neymiş yurt dışına gidince sadece müzeler değil, mezarlıklar da gezilmeliymiş.
    En sevdiğim şehir neresi diye düşünüyorum şehri çoksevmesem bile yine yaşadığım şehir Ankara, çocukluğumun bi,r bölümü gençliliğim orta yaşlılığım burda geçtiği için. Anılarımın çoğu burda yaşandığı için, arkadaşlarım ailem burda olduğu için. Ama bir yer hayal etsem yaşamak için burası da olmuyor. Şöyle deniz kenarında bir küçük sahil kasabası hayali kuruyorum çoğu insan gibi. Yine bildik tanıdık bir yer oluyor o hayali dolduran Sinop/Gerze. İlle de anılar diyorum galiba ben.
    Bu arada Uyuyan Adam romanına ilişkin bir ekleme yapma gereği hissettim. Gezi kitabı değil, öyle insanı şenlendiren bir kitap hiç değil. Pariste yaşayan bir adamın Paris sokaklarında kendine yolculuğu. Son derece karamsar bir kitap. Ama düşündürüyor sarsıyor hatta. Sevgiyle kal. Aylin URKAN

    • özlem öztürk diyor ki:

      Aylin,
      İçinde yaşanmışlıklar taşımayan gezi kitaplarını sevmiyorum zaten. Hatta öyle blogları da okumuyorum. Şuraya git, burada ye! Artık herkes aynı yerde yiyor yemeğini 🙂 Hele ki reklam geliri elde eden bir blogsa okuduğun, paranın geldiği yere yolluyor seni. Aynı anılarımızın olduğu şehirler gibi yaşam da sığlaştı biraz. Değerler kaybedilme. Herkesin içinde bir gün ünlü biri olma hayali varmış meğerse. Ne çok ikoncan yaşarmış etrafımızda da, haberimiz yokmuş. Gerçek hislerim bunlar. O sebeple Uyuyan Adam'ı okumak, bir hikayenin içindeki Paris'i gezmek daha güzel gelir bana 🙂
      Benim de hayalimde bir deniz kıyısı var ama deniz kıyıları sadece hayallerde mi güzel onu da bilmiyorum. 🙂
      Sevgilerimi yolluyorum sana.

  2. şule uzundere diyor ki:

    Doğma büyüme Adanalıyım. Burayı çok seviyorum. Üniversite için dört sene Trabzon'da, iş için dört sene Mardin Midyat'ta yaşadım. Oraları da çok sevdim ama Adana'nın kalbimdeki yeri başka. Şimdi burada yaşıyorum ve büyük ihtimalle ömrün boyunca burada olacağım. Tabii hayatın ne getireceği belli olmaz.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ne de olsa hayat biz planlar yaparken başımıza gelen şeylermiş. 🙂
      Sahiden bakalım hayat neler sunacak önümüze. Değişiklik iyi geliyor bana. Eskiden İstanbul'dan başka bir yerde yapamam zannederdim. Çok savunurdum İstanbulumu. Ama çocukluğumun İstanbul'u bile kalmadı geriye. Hele ki yaşayanlar. Yoruldum sanırım İstanbulu savunmaktan. Şimdi biraz orada, biraz burada yaşamayı hayal ediyorum. Bazen de evimin kuytularına sığınmayı 🙂

  3. Hayat İzlerim, Kitap Sesleri diyor ki:

    Ben galiba yaşadığım şehir konusunda şanslıyım Seviyorum buraları .
    Bir de bu yaz tesadüf sonucu yaşamaya başladığımız Kaş. Oraya gidince huzurla doluyorum. O küçük küçücük yer mutlu ediyor beni.
    Yazını okuduğumda bunları çok düşündüm ve senin birgün Paris'te uzun uzun kalacak bir evin olmasını diledim. Belki ben de yanına kaçarım sen bana Parisi gezdirirsin falan. ❤❤❤

    • özlem öztürk diyor ki:

      Eeee, hem sıcak hem de görece sakin bir şehirde yaşıyorsun da ondan. Bir de bir sürü sanatsal etkinlik var şehrinizde; sevmekte haklısın yani. Ben de artık biraz daha insanın az olduğu yerlerde olmak istiyorum; ılık olursa da süper olur tabii 🙂
      Umarım o ev olur bir gün; ve sizlerde misafirim olursunuz.

  4. Işın diyor ki:

    Türkiyede tabii ki İstanbul. Benim için başka bir yer yok. Ama yurtdışında alternatif çok. Hayalim sevdiğim şehirlerde en az birer ay yaşamak. Roma, Londra, Edinburgh, Paris, Bologna…Hepsinde keyifle yaşayabilirim, sonra da aralarından beni en mutlu edeni seçebilirim belki.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ben de İstanbul'dan gitmek istiyorum. Böyle sevdiğim bir şehri gönlümde usul usul öldürdüm. Sebep şehir de değil elbet; bizlerde. Ama yorgunluğumu artık hep bu şehirdeki hayhuya bağlıyorum. En çok Paris olmakla birlikte Londra'da yaşamak için güzel bir yer gibi geliyor. Bir de New York var elbette 🙂 Hep aklımda.
      🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Bu sene birkaç günlüğüne Datça'ya gittim. Bir yazı kampı için. Hâl böyle bir koydan dışarı adım atamasam da Datça'ya gitmiş saydım kendimi. Muhtemelen havaalanından ulaşımının bu kadar zor olması Datça'nın bakir kalmasına sebep oluyor. 🙂 Güzelliğinin sebebi burada saklı olmalı. Ama beni o yol öldürdü. Midem ağzımda aldım 3 saatlik yolu 🙂 Ege, kalbimizdeki yerini hep koruyacak sanırım.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Toprak, kan adı her neyse o çekiyor seni oraya bence. Bir de akrabalarının olması tabii ki 🙂 Yine de Ordu'yu bu kadar çok beğenen insan olduğunu düşününce başka bir şey de olmalı bu şehirde. Değil mi ama? 🙂

  5. yeliz diyor ki:

    izmir tabii ki:) ne zaman izmiri terk etsem hep izmire geri döndüm. Üniversite için terk ettim, bitti geri döndüm. Evlilik için terk ettim, 4 yıl daha dayanabildim istanbula hop geri döndüm. 10 yıl tadını çıkardım, brüksele gelim ama kaçtığım izmir değildi, o yüzden biliyorum ki yine izmire döneceğim. Avrupa şehirleri bana iyi geliyor ama izmir hepsinden şifa.

    • özlem öztürk diyor ki:

      İzmir'de hiç yaşamadığım için İzmir'de yaşamak nasıldır bilemiyorum. En azından ılık olmalı 🙂 Yaz aylarının İzmir'i hep gözüme güzel gelse de İzmirliler normal zamanda nerede yerler, nerede içerler, İzmir'in nesi İzmir'i özel kılar bilemiyorum. Ama diğer yandan sanki yeni maceralara atılmak da nefis olurmuş gibi geliyor her düşündüğümde. Senin maceranı da tribünden izliyorum o yüzden 🙂
      Keşke İstanbul da şifa olsaydı İstanbul'da yaşayanlara 🙂

  6. Profösör diyor ki:

    Çayı çay tiryakisi olmayanı düşünerek demleyeceksin ki; bundan sonra çay içmeyi tiryaki haline getirebilsin. Yoksa demlediğin çay çay tiryakilerini bu alışkanlıklarından alıkoyar. Maharetini göster usta; çaycı yap bir çay buram buram tütsün; gönül yorgunluğunu alsın da götürsün.

    …..
    İsanbul'u seviyorum. Buradayım. Burada olmak istiyorum. Çayı Kadıkay vapurunda içiyorum.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Şimdi düşününce ne kadar uzun zamandır Kadıköy vapuruna ya da başka bir vapura binmediğimi fark ettim. Sahiden vapurda çay içmenin keyfi bambaşkadır. Bir de İstanbul'u sevenleri duyunca içime birazcık su serpiliyor. 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir