Sevgili Paris

Nerede kalmıştık? Biraz sohbete, aklıma gelenlere, ebedi sevgili Paris ‘ten bahsetmeye ne dersiniz? Nostaljik Radyo yine yayında.😍

En son nerede kaldığımızı hatırlamıyorum. Taslaklarıma bakınca yazmak için nice girişimlerde bulunduğumu ama hepsini yarım bıraktığımı görüyorum. Her sabah uyandığıma şükretmekle yetiniyorum. Yıllar yıllar önce bir arkadaşımla birlikte tenis dersleri almaya karar vermiştik. O zamanlar gittiğimiz spor kulübünde bir hoca ayarladık öncelikle. Ardından havalı spor mağazalardan birine gitmiş, ertesi gün Wimbledon’da tenis maçına çıkacakmışız gibi kısacık tenis eteği ve üst, birer tane de tenis raketi almıştık. Kortta hocanın karşısına geçene kadar başımıza geleceklerden habersizdik. Yıllardır tenis maçlarını seyrediyorduk nihayetinde. 😀

Bir saatin sonunda performansımızı şöyle bir değerlendiren hoca uzun uzun kıyafetlerimize bakıp kısaca: “Sazın püskülü tamam da…” demişti. Bir hayli ders sonunda tenisten hevesimiz geçmiş tenis raketleri ile şık tenis eteklerimiz teniste kazanacağımız başarılara pek bir fayda sağlamamıştı. Hain hoca yüzümüze baka baka son cümlesini kurmuştu: Sizi sayı makinesi diye aldık, tıraş makinesi çıktınız!

Blogu da bana bir yeni yüz, yeni bir şans olsun diye yeniledim sanırım ama bakıyorum ki öyle yeni bir yüzle, kısa bir etekle, havalı bir tenis raketiyle olmuyor bu işler. Gönül isteyecek demek ki! O zaman her şey oluyor.

Buraları çok özledim. Sizleri çok özledim. Yazmayı çok özledim.

Sanırım bir yerlerde iş yerindeki yeni yapılanmadan, gidenlerden, gelenlerden bahsetmiştim. Yeni düzenlemeler daha çok çalışmamı gerektiriyor ya da ben kendimi o ruh halinde hissediyorum. Her şeye olması gerekenden fazla eğiliyor, yeni başlangıçların daha sağlama temellere oturması için elimden geleni yapıyorum.

Rodin Müzesi- Paris
Rodin Müzesi- Paris

Okullar açılınca günler daha erken başlıyor bizim için. Telefonun alarmı sabahın altısında hepimizi ayağa dikiyor. Mevsim en sevdiğim mevsim; bir de geceler daha uzun olsa. Eve gelir gelmez gece başlamasa, ben daha ne olduğunu anlamadan gözlerim uyku ile buluşmasa. Yazmayı çok özledim dememe rağmen yazmak zor geliyor. Ben de okumaya çalışıyorum. Hayatım küçük kararları uzun uzun düşünmekle geçiyor. “Bu kitabı mı okusam, yoksa bunu mu?” diye düşünüyorum. İncesaz çalıyor arka fonda ya da bildik Fransız şansonları. Değişmeyen tek şey ocağın üstünde demlenen çay. Hayatın önüme çıkaracaklarını bekliyorum.

Sevgili Paris : Seni Çok Seviyorum

Paris’e ya eylülde ya da şubatta gitmemizin bir sebebi var elbet. Tekstil fuarına gidiyoruz. Selçuk’un firması bu sene katılımcı olunca bana Paris’te üç günlük yalnızlık hediye edilmiş oldu. Paris’i yalnız gezmek de ayrı bir keyif. O kadar uzun zamandır çekirdek aile ile hareket ediyorum ki, “Hadi bakalım akşama görüşürüz!” denince sudan çıkmış balığa dönüyorum. Ama yalnızlığın da bana anlattığı çok güzel şeyler olduğunu fark ettim. Paris sokaklarında ara sokaklara daldım, canımın istediği yerde oturup bir kahve içtim, nerdeyse her yalnız öğünümü “Kızarmış Camembert Peyniri” yiyerek geçirdim. Bu küflü peynirin o keskin kokusuna da tadına da hastayım. 😋

Kızarmış Camembert Peyniri
Kızarmış Camembert Peyniri

İlk seferinde hastalıktan keyfini çıkaramadığım ama düşündükçe beni benden alan Rodin Müzesine sırf bahçesinden sebep yine gittim. Bahçenin kuytu bir köşesinde kendime upuzun bir zaman hediye ettim. Mavi gökyüzü, yıllanmış kestane ağaçları ve sonbahar yaprakları ile çevriliydi dört bir yanım. Bir de Rodin’in heykelleri elbette. Yerdeki sonbahar yapraklarına inat sıcacıktı hava. Sıcak havalarda daha da umutla dolu doluyor insan, hele bir de Paristeyse. 💚

Paris ruhu kitaplarda yaşıyor.

Alice B.Toklas
Alice B.Toklasın Özyaşamöyküsü

Gertrude Stein’in kitabını taşıdım yanımda. Gertrude Stein’in kalaminde Alice B.Toklas’ın Özyaşamöyküsü. Görünürde Alice Toklas’in ağzından yazılmış gibi görünse de Gertrude Stein ortak yaşamlarından ziyade kendini anlatmış. Gertrude Stein şöyle yapardı, Gertrude Stein şöyle derdi. Ömrünün uzun bir zamanını paylaştığı yol arkadaşına bir paye vermekse de niyeti benim kalbim kırıldı biraz. Ben Alice B. Toklas’ın yerinde olsaydım güya benim adıma yazılan bu kitaptan mutlu olmak yerine mutsuz olurdum. Elbette bu benim düşüncem. Ne çok severim oysa Gertrude Stein’i. Günün bir kısmında Shakespeare and Company kitabevine gittim. Kafesi yine çok kalabalıktı. Oysa oranın çayını seviyorum. Hiç tanımadığım, adını ilk kez duyduğum bir Türk yazarın kitabını alarak ayrıldım ben de. Merak edenler için kitabın yazarı Ayşegül Savaş. Kitabın ismi de Walking on the Ceiling (Tavanda Yürümek).

Ayşegül Savaş’ı tanımak isteyenler için buraya bir link bırakıyorum yeri gelmişken.

Bu linkte de Ayşegül Savaş’ın kendisine ait site var.

Hayat kitaplarla, Paris’le ve sanırım hüzünlü şarkılarla güzel.

Rodin ve Ben
Rodin ve Ben

Köprüden önce son çıkış gibiydi Paris biletleri benim için. İç sıkıntılarıma, kafamda dolaşan sorulara iyi geldi. Kendimle kalma fırsatı verdi bana. Şimdilerde Paris’in böyle uzak bir sevgili olarak kalmasının aslında ne güzel bir şey olduğunu düşünüyorum sık sık. Daha fazla yakınlaşsak soğur muyuz birbirimizden diye düşünmüyor değilim. Sevgili Paris, tıpkı adı gibi benim için. Hep sevgili kalsın istiyorum. Her seferinde bilmediğim bir yönünü göstersin bana. Rodin Müzesi’nin biletini aldıktan sonra bir biletin nerdeyse 90 TL’ye geldiğini görüp şok olayım. 😀 Ara ara görüşmemizin iki taraf için de en hayırlısı olduğunu düşüneyim. Sonra yine özleyip ona ulaşmanın yolunu arayayım.

Demem şu ki size canım Paris’imi uzun uzun anlatabilirim. Mesela Procope’da yediğimiz yemekten bahsetmek istiyorum. Aklıma geldikçe ağzımın suyu akıyor. Ama şimdilik susuyorum. Hâlâ Paris mutluluğuyla yaşamaya devam ediyor ve kendime başka başka blog yazıları daha yazmayı temenni ediyorum.

Malum bu blogda Paris yazılarında bol bir şey yok.

O yüzden sevgili arkadaşlar;

Yine yemeden içmeden bahsettiğim ve Paris’teki en güzel bistrolardan birini anlattığım yazımı okumak için linke tıklayınız lütfen.

Sonbahara girmişken BURADA da bir mezarlık yazısı bulacaksınız.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Sevgili Paris” yazısında 16 düşünce

  1. Arzu TIRAK diyor ki:

    Hoş geldiniz Özlem.Bir fincan çay ve yağmur damlaları eşliğinde Bursadan selamlar.Güzel günlerde görüşmek dileğiyle…

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Arzu,
      Sen de hoş geldin buralara. Demli çayımız da gamsız yağmurlarımız da eksik olmasın hayatımızdan. Seni de ne çok özlemişim bunu fark ettim yorumunu okuyunca. Benden de sana selamlar, sevgiler.

  2. elif diyor ki:

    Yazıyı okumaya başladım, sonra bir durdum. Çaysız olmaz bu yazı deyip çay demledim odamdaki minik demlikte.
    Paris’e gitmemizin sebeplerinden biri de sendin 🙂 İyi ki gittik, çocuksuz gittiğimiz tek yurt dışı seyahati olacak gibi hissediyorum; en azından oğlanlar iyice büyüyene kadar.
    Sonbaharda yapılacak en iyi şeylerden biri sinema. Geçen hafta Kız Kardeşler’e gittim, az önce de bloga yazdım, artık aydınlıkyuz.com’dayım biliyorsun değil mi?

    Sevgiler, öpücükler .

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Elif,
      Bu aralar sanki bir bulutun içinde yaşıyormuşum gibi. İşe gidip geliyorum. Ev hali, malum! Paris bizim için bir kaçamak. Hep öyle oldu. Belki de bu sebepten çok seviyorum orayı. Çocuklar dünyanın en güzel şeyi. Nasıl bir sevgi ki sevdiğimiz her şeyi, hatta benliğimizi bir kenara koyup onlar için yaşıyoruz. Bu aralar kendi kendime düşünüyorum. En son Joker’e gittik ailecek, ondan önce de Woody Allen’in filmine. Uzun aradan sonra gittim iki filme de. Filmekimi her zamanki gibi yine İstanbul’un asıl sahiplerine aitti; emekliler ve bir şekilde esnek çalışmayı becerebilenlere 😍
      Her sene Fİlmekimi zamanında uzun uzun ahhh çekerim. Hafta sonu git diyeceksin ama olmuyor işte. Evden dışarıya bir türlü vakit kalmıyor.
      Hayat İstanbul’da süper hızlı akıyor ve benim başım dönüyor.
      Bloguna ilk fırsatta geleceğim söz.
      Çok öpüyorum seni.

  3. Aylin Kurhan diyor ki:

    Sevgili Özlem,
    Yine çok güzel bir Paris yazısı olmuş. Kısacık bir yazıda hem Paris’te olmanın güzelliğini hem kendi duygularını yansıtmışsın. Ne kadar çok yıl oldu Paris’e gitmeyeli. Saymadım kaç yıl oldu sen ellerin olalı şarkısı geldi aklıma:))) Çok ellerin değil aslında, eşim sık sık gittiğine göre. Fatih pazar günü gidiyor 10 gün gibi uzun bir süre için hem de. Ben burada iş güç babanın rahatsızlıkları bir yere gidecek durumum yok. Olsun böyle uzaktan sevip senin yazılarınla avunmak da güzel. Hemingway’in Paris Bir Şenliktir kitabını aldım okudum önerinle çok güzeldi, onunla da dolaştım. Ben bu ara kendimi bir okumaya verdim inanılır değil. Sıkıntılar arttıkça kitaplara daha çok gömüldüm ve çok da iyi geliyor. Sakinleştirici kullnayım dedim sonra bıraktım. Kitaptan daha sakinleştiren bir şey var mı? 1 ayda 20’nin üzerinde kitap okumuşum. Bazıları ince ise de 550 sayfa olanları da var. Çok kitap tavsiyesinde bulunabilirim ama ben bir tanesini yazayım. Kitap klübü kitabımız ki pazara tartışması var. Hilary Jordan/Uyandığında. Polisye tadında bir disopya. Anneme göre çok gerçeküstü bana göre değil. Kendimi şimdiden kahramanın yaşadığı gibi bir ülkede hissediyorum zaten. Sevgiyle kal.. Aylin Kurhan

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Aylin,
      Öncelikle çok geçmiş olsun. Dilerim baban en kısa sürede atlatır rahatsızlığını. Dışardan bakınca her birimizin hayatı bir diğerine kolaymış gibi geliyor ama öyle değil. İç sıkıntılarımız, yorgunluklarımız, hatta kırgınlıklarımız bir türlü bitmiyor. Dün akşam oğlumla olan ilişkimi düşünüyordum. Muhtemelen ilerde birine anlatırken ya da kendi kendine düşünürken şöyle diyecek: Annem hep çalış derdi bana.
      İşin acı yanı söylediği de kesinlikle doğru olacak. Hayat insanı illa ki şekle sokuyor. O zorunluluklar da bizleri aslında ruhumuzu besleyen nice şeyi yapmaktan alıkoyuyor. Not alma kaygısıyla bir kitap okumak ya da bir tiyatro eserine yine notlandırılma kaygısıyla izlemek nedir? Dün bir lise arkadaşımla konuştum. Bir gece önce Yeni Türkü konserine gitmiş ve sabah ilk iş olarak bana konserden videolar atmış. “Hayatımın en güzel gecesiydi.” dedi. Gençliğime, lise yıllarıma, o zamanki duygularıma döndüm dedi. O zamanki duygulardan hepimiz uzaklaşalı çok oldu. Keşke her çağırdığımızda yanı başımıza gelebilseler. Sanırım bu hislerin etkisiyle Kuzey’le “her güne bir şey yetiştirmeli” okul düzeninde aslında bizi tanımlayacak, bizi şekillendirecek ne çok şeyi es geçmek zorunda kaldığımızı fark ettim. Hele ki İstanbul’da. Her şeyin olduğu ama bir yerden bir yere gitmek için ömrünü tükettiğin bu şehirde. 🙁
      Elias Canetti okuyorum şu günlerde. Yazarın otobiyografik üçlemesinin ilk kitabı. Yaşam öyküleri her zaman çeker beni. Okudukça anlıyorum ki iyi annelik zor iş. 🙂 Günün sonunda hep bir yara oluyor yetiştirdiğin çocukta. En iyisi çok düşünmemek.
      Hafta sonu yorumunu okudum. Cevap yazacaktım ama önerdiğin kitabı internetten alayım derken dağıldım. Elif Batuman’ın kitabı nihayet Türkçe’de. Budala. Tam bir gençlik hikayesi. Tereddütsüz Türkçesini de aldım. Sanırım bir de Türkçesinden okuyacağım. İhtiyacım olduğu anda denize atılmış bir can simidi gibi geldi. Yine uzattım lafı.
      Ne zaman okursun yorumu bilmiyorum ama ben sana erken bir günaydın gönderiyorum bu sabah.
      Çok öptüm.

  4. oytunlahayat diyor ki:

    “Sazın püskülü tamam da…”
    Ne güldüm buna Özlem :)) Çok yaşayın siz diyorum…
    Bazen uzaktan uzaktan birşeylere çok aşina olunca ben de “ne kolay, ben de yaparım” hissine kapıldığım çok oluyor. Sonra hayallerimi gerçeklerle savaştırmak zorunda kalıyorum…

    Blog yazma işine ben de uzun süre ara verdikten sonra ısınma turları yapmaya çalışıyorum. Yazsam okuyamıyorum, okusam yorumlarda gecikiyorum gibi gibi… Telaşelerimiz mi arttı yoksa pratikliğimizi mi yitiriyoruz bilmiyorum ama bende de hep bir aksama halleri var bu aralar… Geçecek inanıyorum…

    Paris sen anlatınca başka güzel 🙂 Hiç aklımda olmayan bir kenti aklıma sokuyorsun her seferinde 😉

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Eee Şebo Paris her zaman iyi bir fikir aslında. Sonra ne demek hiç aklımda olmayan bir şehir falan. Paris es geçilecek, ertelenecek, gitmek için geciktirilecek bir şehir mi? Geçen hafta Selçuk diyor ki, Paris’te hava çok güzel yaaa! Ne yapalım dedim? Bir hafta oldu. Yine mi gidelim?
      Biz öyle seviyoruz Paris’i. Sanırım buradaki rutinimizden kurtulduğumuz için çok seviyoruz orayı. Gide gele tanıdık olduğumuz, köşesinde bucağında iyi hissettiğimiz şehirlerden biri.
      Blog yazma işini çok savsaklıyorum. Zamanım yok. Sahiden yok. Bu bir mazeret mi diye düşündüm ama değil. Zaman yetmiyor arkadaşım. Çünkü yazarken iki saatimi harcıyorum. Fotoğraf ekliyorum falan derken böyle bir vakit gidiyor. İşte kendime vakit ayıramıyorum. Sabah nasıl işe gidiyorsam aynı telaş ve yorgunlukla ayrılıyorum. Eve gelince de beni bekleyen bir dolu şey oluyor.
      Ama çok seviyorum burayı. O yüzden bir şeyden azaltıp burayı toparlamaya bakmam lazım.
      Çok öpüyorum seni Şebo çok.

  5. Natali diyor ki:

    Özlemcim hep diyorum ya senin yazdıklarını okumak çok keyifli ama özellikle Paris’i senden dinlemek doyumsuz. Her daim çok özlüyorum oraları… Rodin müzesi göremeyip aklımda kalan yerlerden biri. İnşallah bir dahaki gidişime sebep olur ve kimbilir yine yollarımız kesişir. Tatlı yanaklarından öperim çok sevgiler…

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Natalim sen hep çok tatlısın ve Paris’in yakıştığı kadınlardan birisin.
      Paris’e gitmek için bir sebep sana: Hain Rodin’in Müzesini gezmek. İnan müzenin içinde fazla dolaşamadım. Hızlıca bir tur atıp vaktimin çoğunu bahçede, hatta bahçenin sakin bir köşesinde geçirdim. Orada yalnız olmak çok hoşuma gitti. Yere dökülmüş kestanelerden attım cebime. Biraz gökyüzünü seyrettim. Biraz da kendilerini duyurmak için bağıra bağıra konuşan lisesi üç kıza sinirlendim. 🙂 Biz de zamanın birinde birileri bizi fark etsin istemişizdir herhalde. 🙂
      Paris yine anılarımıza karıştı yani.
      Çok öpüyorum seni. Keşke yine Paris’te karşılaşsak, yine birer kadeh şarap içsek. Ne güzel olur.

  6. Gülşah diyor ki:

    Günaydın kalemi güzel yazan kadın. 🙂
    Sanırım senin kadar güzel anlatan yoktur Paris’i.
    Sonbaharı ayrı severim o üşüme hissi ayrı bir keyif verir.
    Bizde de oy sabah erken kalkma koyşturmları seneye başlayacak bu sene tadını çıkartayım.

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      O erken kalkmalar bir başladı mı uzun mu uzun yıllar boyunca sürüyor ama ben seviyorum galiba bizim evin erken kalkan halini. Kuzey bu konuda benimle ne düşünüyor bilmiyorum ama hayatımız sanki daha düzenli gibi geliyor bana. Sağlık olsun da gerisi ne olursa olsun aslında 😀
      Ne zamandır yazmıyordum, daha doğrusu yazamıyorum. Sebebi neydi bilmiyorum. Biraz zamansızlık, çokça can sıkıntısı herhalde. Sonbaharın ruhuma iyi gelmesini diliyorum. Seni ve Umay’ı çok öpüyorum.

  7. Esin diyor ki:

    Bloglara önceden daha sık yazardık, şimdi hayatımız mı daha da yoğunlaştı? yoksa biz mi ağırlaştık? ben de bilemiyorum? Aynı durum benim için de geçerli. Önceden haftada en az iki defa yazan sanki ben değilim 😉 ne diyelim; geç olsun, ama güç olmasın :))

    Ah! o kızarmış ‘Camembert Peynirleri’ni ne çok severim ben de! Bu peynirin lezzeti çok başka gerçekten!. Rodin’in Müzesi ve bahçesine ziyaretin, bu son Paris gezinizin bence de en hoş rotalarından biri oldu Özlem. Bu arada, Rodin ve sen aynı karede ikiniz, çok hoş bir hatıra. Özlemek, beklemek ve kavuşmak güzel bir duygu. Yarın Cuma ve sonra hafta sonu. Şimdiden dingin ve gönlünce geçecek, güzel bir hafta sonu dilerim Özlemcim… Sevgilerimle…

    Not: “Paris’teki en güzel bistrolardan birini” anlattığın linke giriş yapamadım bilgin olsun canım…

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Esincim,
      Linki düzelttim hemencecik. Eksik kopyalamışım herhalde. 😀Teşekkürler
      Yazamamanın nedenini bilmiyorum. Belki sosyal medya olabilir gibi geliyor. Blog yazmaya ilk başladığım yıllarda yine internet kullanıcısıydık ama bu kadar çok zamanımızı almıyordu sanki. İnterneti bir şeyi araştırmak, bir kitap hakkında yazılmış yazıları bulmak, seyahat planı yapmak için kullanırdım. Şimdilerde her ne kadar instagramda ya da facebook’da geçirdiğim zamana dikkat etmeye çalışsam da ister istemez ipin ucunu kaçırıyor olabilirim. Bir de herkesin “dünyanın merkezi” olma halinden sıkıldım. Eskiden ne güzel ulaşamadığımız sanatçılar vardı. Şimdi herkes kendi küçük dünyasının kahramanı olmak için elinden geleni yapıyor. Hâl böyle olunca farkında olmadan kendimi bir şeylerden uzak tutmaya ya da kendimce tepki koymaya çalışıyor olabilirim. Yazmamamın net nedenini bilmiyorum yani. Yazmak eskiden inanılmaz bir keyif verirdi. Yorum beklemek, yeni bir takipçinin güzel bir cümlesine nail olmak falan 😀 Küçük ama tadından yenmez mutluluklardı. Şimdi tüketiyoruz mutlulukları.
      Paris her zaman iyi bir fikir, hele ki benim için. Öyle iyi geldi ki bana. Havasına, suyuna doyup geldim. Ruhum hafifledi.
      Umarım daha çok yazarız. Hatta yine aynı şevkle yazarız. Öyle isterim ki.
      Çok çok öpüyorum seni Esin.

  8. Leylak Dalı diyor ki:

    Valla özledik, adın Özlem diye uygulamaya koyman gerekmiyor yani 🙂 Ben de yavaşladım bu aralar ama sen iyice durdum. Haydi canlanalım, kaç kişi kaldık şuracıkta, eski güzel günlerin hatırı var yahu. Üstelik sende dünya malzeme birikti, yazsana bebeğim. Öperim…

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Az kişi kaldık sanırım. Bloga yatırım yapıp sonra boş verdim. Kuzey’in dediği gibi, sağlık olsun. 😀
      Kadere teslim ettik artık kendimizi. Yazmak içimden bir an geliyor, sonra bir bakıyorum yok olup gitmiş o his. Daha sık gelip daha kalıcı olmasını diliyorum.
      Ben de seni çok öperim Nurşen Abla.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir