Ah hayat! Seni yeniden sevebilecek miyiz?

Hadi biraz hayatlarımızdan bahsedelim. Pandemiyle birlikte sizin hayatlarınızda da birçok şey değişti değil mi?

Yıllardır blog yazarım.

Blogculuğumun ilk zamanlarını hatırladığım zaman içimi bir sıcaklık kaplıyor. Eski günlere duyulan alışkanlıktan mı bilmiyorum ama o geçmiş günlere geri dönmek istiyorum. Özenle baştan sona yarattığımız o teras katına, mutfağın önüne konmuş üzerinde her daim bir vazo çiçeğin olduğu yemek masasına, çayımı yudumlarken yazdığım blog yazılarına…. Kuzey küçüktü, hayatımızın hep ileriye dönük planlarının olduğu bir zaman dilimiydi. Plan üstüne plan yaparken, en ufacık bir tatili bile değerlendirir, kimi zaman Kuzey’le kimi zaman da Kuzeysiz düşerdik yollara. Şimdi başka telaşların içindeyiz. İçinde bulunduğumuz koşullar hayal kurmaya pek izin vermiyor ve ben stresimi yönetemiyorum. Sorunlar bir şekilde çözülüyor, su akıp yolunu buluyor ama hayat da bir şekilde geçiyor.

Hayat erkenden uyandığımız sabahlarda çok güzel...
Hayat erkenden uyandığımız sabahlarda çok güzel…

“Hayat; siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir” John Lennon

Gerçek şu ki kabul etsek de kabul etmesek de hayat akıp gidecek. Önemli olan bize verilen zamanı iyi geçirmek. Sevdiğimiz şeyleri yapmak, gün batımlarına karşı güneşin karşısında keyifle oturmak, listeler çıkarmak, güzel yemekler yemek, dökülen sonbahar yapraklarının üstünde mevsimlerin sesini duyarak yürümek, güzel filmler seyretmek, sevdiklerimizle birlikte olmak… Daha ne çok şey eklenir değil mi bu saydıklarıma? Uykumuzdan feragat edemediğimiz için kaçırdığımız onca gün doğumu, pandemiden dolayı yola çıkıp da kaybolamadığımız onca bilinmedik sokak, çıkılamamış onca tren yolculuğumuz var.

Hayal kurmak kolay elbet; zor olan bizimkisi gibi bir ülkede yaşamak. Kendi hayatlarımızda her şey yolunda gitse bile üzülecek çok şey var. Geleceğe kaygıyla bakıyoruz. Güvensizlik hep yanıbaşımızda, sanki bizimle beraber yürüyor. Son iki yıl hepimizin hayatında çok şey değiştirdi. Hayatımızı, yaşayışımızı sorguladık. Doğru bildiklerimiz doğru muydu gerçekten? Ben jenerasyon olarak “kariyer” pompalaması ile büyüyen sınıftanım. Kariyer de yaptım, çocuk da! İstesem tek taşımı da kendim alırdım. Bunca yılın sonunda ne çok çalışmışım diye düşünüyorum. Onca sabah erkenden uyanmış, gecenin bir vakti eve gelmişim. Bu düşüncelerle büyüttüğüm çocuğum şimdilerde bana başka bir hayat dersi veriyor. Geçenlerde hadi yapamadığım hayallerini anlat dedi bana. Anlattım. Neden şimdi yapmıyorsun peki dedi. Haklı!

Belki hepimiz için biraz durma vaktidir. Akıl vermek ne kolay değil mi? Sanmayın ki size söylediklerimi kendime söylemiyorum.

Ben sadece yaşamak, düş kurmak, umut etmek, her şeye yetişmek istiyorum. Hayat kısa değerli dostum. Onu dolu dolu yaşamak lazım.

Anton Çehov-Üç Yıl

Hayatımı hep Kuzeyden önce ve sonra olarak ayırdım. Onun varlığıyla birlikte hayatımdaki her şey güzelleşti. Hayatıma anlam kattı. Beni başka biri yaptı. Onunla birlikte sabretmeyi, beklemeyi, dinlemeyi öğrendim. Hayallerimi onun hayalleri yaptım; zorla değil, durmadan anlatarak. Sonra o kendi hayallerini benimkilerden biraz parçalar alarak değiştirdi, hayata benden başka türlü bakmayı öğrendi. Sakinliği, kanaatkârlığı babasına; kararsızlığı bana çekti. İkimiz gibi kitap okumayı sevse de müzik vazgeçilmezi oldu. Sahip olduklarını çok sevdi; sahip olamadıkları için de kısmet dedi. (Ah! Bu ben değilim kesinlikle.) Şimdilerde yuvadan uçma telaşında. Temmuz başlarında yolunu çizmiş olacak. Kısmetse de Eylül ayında başka bir hayata başlamış olacak. O birey olmaya hazırlanırken, biz de yeniden iki kişi olmaya çalışıp hayatımızın yeni bir başlangıcına merhaba diyeceğiz. Yani bir müddet sonra, hâlâ yazıyor olursam tabii, ayrılık sayıklamalarımı okuyor olacaksınız.

Peki siz memnun musunuz kendinizden?

Asıl soru bu işte! Benim sorunum da bu aslında. Pandeminin hayatımıza soktuğu izolasyonlar birlikte özgürlüklerimiz elimizden alındı. Hiçbir yere gidemez, sevdiklerimize sarılamaz hale geldik. Evde oturdukça gezmeyi ne çok sevdiğimizi, yaptığımız iki günlük kaçamakların bizi buradaki hayatımıza bağladığını fark ettim. Şimdilerde her şey tatsız tutsuz. Elimde ocak sonuna alınmış Paris biletlerim var ama gidememekten korkuyorum. Belirsizlik benim için bir mutsuzluk kaynağı.

Keşke eskisi kadar çok yazabilsem. Okuduğum kitaplardan, çiçekçiden aldığım çiçeklerden, seyrettiğim güzel filmlerden bahsetsem. Sanki yazma yetimi kaybetmiş gibiyim. Ne zaman blogun başına otursam ve buraya bir şey yazacak olsam karamsar satırlar dökülüyor parmaklarımın ucundan. Hâl böyle olunca siliyorum ben de yazdıklarımı. Saatlerim bilgisayar başında bir şeyler yazmaya çalışıp hiçbir şey yazamadan geçip gitmiş oluyor.

Diliyorum hızlıca atlatırım bu durumu. Kendime bir reçete yazıp hemen uygulamaya koyacağım. Başka çaresi yok.

Bugün eski fotolara bakarım belki. Sanırım bana en iyi gelecek şey yeniden kurgulanan bir hayaller ve yapılacaklar listesi ❤️

Şuraya bir de ESKİ bir yazı linki bırakıyorum. Sevdiğim film müziklerini sıralamışım. Aferin bana!

Bir YAZI da buraya. İçinde bir tutam mutluluk var.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Ah hayat! Seni yeniden sevebilecek miyiz?” yazısında 2 düşünce

  1. buket diyor ki:

    canım özlem, yalnız değilsin tüm hissettiklerinde, umutsuzluklarında. aynı kaygıları, mutsuzlukları yaşıyoruz şu son yıllarda. ekonomi, hastalık, hayat şartları, ergen bir çocuk yetiştirme zorlukları derken derken hayat aşırı üzerimize geldi. hatta her geçen gün daha da ağırlaşıyor. ama yapacak bir şey yok. kara kara düşünsen de devam ediyor , aldırmasan da. günler arka arkaya o kadar çok bindiriyor ki tek çıkış yolumuz yine de bir şeyleri umut etmek, planlamak.. olur ya da olmaz insan umut ettiği süreçte var dendiği gibi.
    dün gece biraz haberlere takıldım , olan neşem de söndü içimde. öyle bir karanlığa sürüklendim ki anlatamam. gerçekten dünya batsa da artık bir şeyden haberim olmasın istiiiyorum ama
    bu kızımın hayat denen yola yalnız başına gireceği seneye ile bu olmayacak. kadın olmak bu ülke de hatta dünya da çok zor. yine koca zulmü vardı, yine bir genç kızı izleyen elinde bıçakla Afganlı sapık haberi vardı, yine yollarda grup halinde kavga eden birbirini öldüren insanlar vardı. çok çok
    korkuyorum artık. çünkü güvende değiliz, mutlu değiliz, insanlar aşırı yozlaştı, bunlardan nasıl koruyacağız kendimizi, çocuğumuzu bilmiyorum,

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Buket’cim ben kendime kızıyorum. Neden bu kadar takılıyorum diye? Ama takılmayacak gibi değil ki. Bir yerde işler yolunda gitsin bari diyorum ama olmuyor. Ekonomideki çalkantılar işleri o kadar etkiliyor ki düşünmeden duramıyorum. Döviz aldı başını gidiyor. Gezmeyi, tozmayı bıraktım. Müşterilere fiyat veremiyorum. Malı satsan yerine koyamıyorsun. Bir dolu insan var çalışan. O insanları da düşünmek zorundayım. Yani stres, stres üstüne. Düzelmesini beklediğimiz şeylerin hiçbiri düzelmeyecek. Bu çok açık. Bir ömrümüz var. Bunca stresi nasıl kaldıracağız yahu? Böyle çok sinirlenince ve umutsuzluğa kapılınca kendimi sadece şöyle sakinleştirmeye çalışıyorum: Dikkat et, hasta olacaksın!
      Vallahi ne pahasına olursa olsun gitsin istiyorum Kuzey. Bizim yaşadıklarımızı yaşamasınlar. Ülkede her şey stres konusu. Dersi, ödevi, sınavı. Üniversite dolu her taraf ama nitelikli bir şey yok ortada. Giren iş bulamıyor. Bilmiyorum ya! Sana da resmen umutsuzluğumu kustum. Kusuruma bakma. Kafamı kuma gömesim, evden dışarı çıkmayalım var.
      VE güzel bir şey, öyle keyifle seyrediyorum ki karavan turlarını. Güzellik katıyorlar hayatıma. Ruhundaki ince yanı çok seviyorum. Bilesin. Çok öpüyorum seni.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir