Hayali Yolculuklarım, şehirler, geçmiş yolculuklar

Hayali yolculuklar yapmaya ne dersiniz? Bir şehirden diğerine, bildik bir hikâyeden başka bir hikayeye. Elimizde bir kadeh şarap. Keyfimiz yerinde. Tatildeyiz blog dostları…Düşlerimizin ardı tasasız anlarla dolu.

Kendimi sıklıkla eski, güzel günleri hayal ederken buluyorum. Seyahat ettiğimiz günlerden bahsediyorum. Sıklıkla uçak firmalarının sitelerinde gezinir, ucuz uçak bileti peşinde koşar, bir şey yakaladığımı düşündüğümde de olurunu olmazını düşünmeden alıverirdim. Üç gün hayattan, sorumluluklardan kaçacağız işte diye düşünürdüm. Çoklukla böyle olmadığını düşünsem de ne de olsa dünya bensiz de dönüyordu Kuzey’in çocukluk zamanları anneliğimi bolca irdelediğim, kendimden pek de memnun olmadığım zamanlardı. Ne büyük bir yanılsamaymış bu. Zamanla Kuzey’le paylaştığım ilişkim daha derinleşse de o çocukluk zamanlarındaki dertler pek de dert değilmiş. Şimdilerde pandeminin hayatımızdaki etkileri, bitmeyen sınavlar, sonu gelmeyen ödevler, okul seçme ve kabul edilme telaşı gibi hayatımızı tepetaklak eden şeylerle uğraşıyoruz.

Herkesin hayali kendine: Tatil, üniversite…

“Kuzey ne mutlu günlerimiz olmuş bizim!” dedim geçenlerde. Vallahi haklısın dedi. Ailece tükendiğimiz, ayakta kalanın düşeni yerden kaldırdığı bugünlerde sıklıkla sağlığımıza dua ediyor, stresle geçen bu günlerimizin daha güzel zamanlara gebe olduğunu düşünüyoruz. İnşallah diyeyim.🙏

Bunaldık ey halkım! Biz Kuzey’le okulu, dersleri ve buradaki hayatımızı beklerken Selçuk’un iş seyahati, fuar falan deyip yurtdışına çıkmasına da gıcık oluyoruz. Kırgızistan’daki fuarı bile kıskanmamın başka bir sebebi olamaz. Bilen bilir, Türki Cumhuriyetler, az gelişmiş ülkeler seyahat anlayışımın köşesinden bucağından geçemez. Şimdilik evdeyiz, hayal kuruyoruz. Pazar sabahı kahvaltı sofralarında falan New York’ta gittiğimiz şu caddedeki kafeyi hatırlıyor musunuz, ya da en sevdiğiniz Barnes and Noble hangisi gibi sorular soruyorum. Karşı konulamaz bir nostalji hissediyor ve melankolinin bunalımın eşiğinde gezinen bıçak sırtında minik adımlarla ilerliyorum. Çok komplike bir cümle oldu bu son cümle!

Frankfurt bile hayallerime ortak çıkıyor.

Neyse, özlediğim çok şey var. Senelerce söylene söylene gittiğim Frankfurt bile gözüme güzel gözüküyor. Kalabalık, yorucu fuara gitmenin en güzel yanı her zaman Frankfurt’tan Paris’e trenle geçişim olurdu. Bugünlerde hayalimde yine o trendeyim. Frankfurt Hauptbahnhoft’tan trene binmeden önce bir kahve, yanına da bir çörek alıyor ve beni Paris’e götürecek trene adımımı atıyorum. İçimde hep aynı telaş: Doğru vagonda mıyız? Umarım ters yöne bakan koltuklara almamışızdır bileti. Akşam üstü saatleri oluyor. Kim bilir kaç kez hesaplamış olmama rağmen tekrar Paris’e varış saatimizi hesaplıyorum. Belki bavulumuzu otele bıraktıktan sonra bir şeyler yeriz. Paris’in soğuğuna söylensem de her sene şubat ayında bana ayrılmış bir Paris oluyor. Selçuk fuarda çalışırken ben canım nereye isterse oraya gidiyorum. Yürüyorum, yürüyorum, yürüyorum.

Hayali Yolculuklar: Götürebildim mi sizi Paris’e?

Bu akşam eve gelirken aklımda Paris’te Bir Geceyarısı filmini seyretmek vardı. Kim bilir kaçıncı kez!

Sadece Paris de değil, aslında bir dolu yer var özlediğim. Sevdiğim bir yere gitmek için uçağa binmeyi, gidilecek restoranların listesini çıkarmayı, akşam üstü keyfi için yol üstü bir kafede buz gibi rosé yudumlamayı, kitapçı gezmeyi, sokaklarda gezinmeyi özlemişim.

Tuhaf bir şekilde müze gelmiyor aklıma. Daha çok kurduğum düşlerde Rodin Müzesi’nin bahçesi, New York’ta Central ya Bryant Park oluyor. Şehrin içinde olduğum ama gökyüzünü gördüğüm yerler. Sahi bir şehrin içinde nasıl olur da bu kadar muhteşem bir park olabilir? Bir sene Selçuk’un sayesinde parkın hemen köşesinde on beş gün konakladığımız bir oda bir salon ev geliyor aklıma. Kuzey uyurken kalkıp parkta yaptığımız yürüyüşler, kendimizi bir New Yorker olarak gördüğümüz kısacık bir zaman dilimi… İnsan böyle anılar için yaşıyor bence. Günün sonunda, çok bunaldığımızda, bazen de birbirimizi kaybettiğimizde yaşadığımız güzel zamanlar hayatı katlanılır kılıyor. Parayı harcarken acımadığım tek yer yapılan seyahatler. Sırf tatile gitmek için çalışıyor da olabilirim.😃 Eh, iki senedir bütün seyahat özgürlüğüm elimden alınınca bunalıyorum tabii ki. Ah, en büyük derdimiz bu olsun değil mi? Olsun vallahi olsun da biraz da seyahat olsun lütfen.

Bir başka hayal diyarı: Edinburgh.

Bazen de aklımdan Edinburgh’un kuzeyi, Highlands denilen yerler geçiyor. Bunun sebebi elimdeki kitap da olabilir elbet. Jay Parini’nin yakınlarda İlknur Özdemir tarafından çevrilen kitabı Borges ve ben. Yaşlı, kör, çok konuşan Borges’le İskoçya sırtlarında gezinen bir Amerikalı düşünün. Kurguyla birleştirilmiş tanıdık yaşamları, içinde bir yazarın özgürce dolaştığı hikâyeleri oldum olası sevmişimdir zaten. Okuduğum birçok kitapta buna örnek zaten. (Bu kitapları bir postta toplasam ne güzel olur di mi? Ama o çok çabalayan blogger geçmişte kaldı artık. Gençlere bırakıyorum meydanı.) İşte bu kitapta Vietnam Savaşı’nın dünyanın bir köşesinde sürdüğü bir zaman diliminde İskoçya’da St. Andrews Üniversite’sinde tez yazmaya çalışan Jay Parini’nin Borges’le geçen bir haftasını okuyoruz. Eski bir arabayla dağlara doğru yapılan bir yolculuk. Highlands’e gitmesem de Edinburgh’un tadı damağımda. İlk görüşte aşık olduğum bir şehir olmuştu Edinburgh. Kim bilir belki bunun da suçlusu Alexander McCall Smith ve İskoçya’da geçen kitaplarıdır. Allahım blogun ilk zamanlarında ne çok yer vermiştim bu seriye.

Haftanın başındayız daha. VE ben hayaller kurar ve cumaları düşlerken haftalar aylara, aylar da gelip geçen mevsimlere bağlanıyor.

Anlatacak çok şeyim var. Biliyorum siz de derdimi dinlersiniz. Çok da enseyi karartmadan bildiğimiz şeyi yapmak üzere kalkayım ayağa. Ocağa çayı koyayım. Az sonra ne olacağı belli olmayan bir Beşiktaş maçı başlayacak. Beşiktaş maçı demek sonu gelmeyen bir heyecan, doksan dakikalık bağırış, kalp ağrısı, gönül hoşluğu demek. Umuyorum bu akşam mutlu uzanırız yataklarımıza.

Tatil hayallerini uzak tutmayın gözünüzün önünden. Hiçbir yere gidemesek de odamızdan yaparız gerekirse dünyaya açılan yolculuklarımızı. Hayali yolculuklar bizi ayakta tutacak bir müddet daha. 😃

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Hayali Yolculuklarım, şehirler, geçmiş yolculuklar” yazısında 7 düşünce

  1. buket diyor ki:

    Hislerime tercüman oldun Özlem, ama ne zaman yola çıkarız bilmiyorum biz. euro
    bu kadar çok olunca nereye nasıl gidilir belli değil. üstelik hastalık fobim çok
    fazla. topluca bir kaç saat uçakta oturma fikrine alışamadım. ya oralarda corona olursam?
    herhalde bir kaç yıl benim böyle geçer. en iyisi emekli olmayı beklemek. sonrasında karavanla uzun uzun seyahate çıkar, yılların acısını çıkarırız, kimbilir?

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Buketcim,
      Covid ilk çıktığı zaman üç ay boyunca evden çalıştım. Ondan sonra geçen senenin haziran başında işe başladım. Covidle birlikte çalışma düzenimiz öyle tuhaf bir hâl aldı ki sallandık, ne yapacağımızı şaşırdık, çözümler üretmeye çaba sarf ettik. Aşılarımızı da olduk. Çocuklar da öyle ya da böyle okula başladılar. Kuzey’e de hiç zaman kaybetmeden aşılarını yaptırdım. Şimdilerde Covid’i pek düşünmüyorum. Şu anlamda düşünmüyorum: Artık yapacak daha fazla bir şeyim yok. Ben elimden geleni yaptım ama aşılanma oranı bu kadar düşükken tam bir bağışıklık sağlayamayacağımız aşikar. Bu ülkenin gerçeğini kabul edip yoluma devam ediyorum. Hala birçok arkadaşımla görüşmüyorum. Ama hayat da böyle geçmiyor. Çok bunaldım. İlk fırsatta, Kuzey’in okul, sınav durumu ile ilgili, gideceğim bir yerlere. Yoksa delireceğim. Neyse durum bu. Senin gibi arkadaşlarımı da anlıyorum. Selçuk uzun zaman sonra ilk kez uçağa bineceği zaman resmen stres olmuş. Öyle garip hissetim ki diyor 🙂 Demek ki normal.
      Dolar-euro durumu beni daha fazla etkiliyor. Bu nedir yahu??? Allah kahretsin. Türk parası daha ne kadar değer kaybedebilir acaba? Bu kurla çok fazla seyahat edemeyeceğimiz ortada ama bu konuda da yapacak bir şey yok. Coğrafya, gerçekten de insanın kaderiymiş.
      Karavanla seyahatlerini keyifle izleyeceğim çünkü arkadaşım sen içtiğin bir bardak çaya, kahveye bile hayat katıyorsun. Seviyorum seni ve yaşam sevincini. Keşke senden daha fazla olsa etrafımızda…

  2. Sezer Eser Perker diyor ki:

    Ah! Ben de nasıl geçmiş seyahatleri anıp nasıl sabırla bekliyorum anlatamam Özlem:) Ve o sırada Euro, Dolar deliler gibi artıyor:)
    Dilerim Kuzey’in gönlüne göre olsun. Kolaylıklar diliyorum size.
    Kocaman sevgiler…

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Sezercim, bakınız yukarıdaki yorumuma :))
      Yukarıda dövizin durumu ile ilgili kibar konuştum. Her gün ağzım dolu dolu konuşuyorum bu durumla ilgili. Ama dediğim gibi elimizden ne gelir? Ben dolarla maaş almıyorum ki diyen bir sürü insan var. Nasıl anlatacaksın bu insanlara durumumuzu?
      Belli ki daha az seyahatlere çıkacağız. Çay-içerken hiçbir şeyi Türk parasına çevirmeyeceğiz. Ama sadece bunun olsa. Gitmesi, gelmesi, gezmesi, müzesi…. Durum fena! Umudum var mı? Yok.
      Hepimizin çocuğunun, sevdiklerinin gönlüne göre olsun her şey inşallah. Hayat böyle şeylerle insanın kendini üzeceği kadar uzun değil ama üzülüyor, bunalıyor işte insan.
      Çok öpüyorum ben de seni. Sevgiler

  3. Leylak Dalı diyor ki:

    Ben Niğde’ye bile razıyım valla, en son Funda ile oraya gitmiş ve ummadığımız kadar keyif almıştık, geçen yıl için ne planlarımız vardı, Funda ile Mardin’e, Eylül’de de lise ekibiyle Artvin’e gidecektik. Kader utansın. Bu sene zaten dizler engel, umarım dizlerin iyileşmesiyle birlikte pandemiye de bir çözüm bulunur da kafamızı çıkarırız inimizden.
    Öperim çok…

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Nurşen Abla,
      Senin dizini, iyileşme sürecini, çektiğin sıkıntıları görünce annem aklıma geliyor. Muhtemelen o da ameliyat olacak. Bu diz ameliyatları bu kadar zor diye doktorlar erteleyip duruyorlar herhalde. Ama başka yolu da yok. Senin de çoğu gitti, azı kaldı. Seneye düğünlerde halay başı olacaksın bak :=)
      Ben de aynı durumdayım, nereye olsa gideceğim de yazın Bodrum’un halini görünce ondan da vazgeçtim.
      Umarım her şey düzelir, eski düzenimize döneriz. Ekonomiden umudum yok ya, belki günlük neşemiz ucundan kıyısından geri gelir yaşamlarımıza.
      Öpüyorum seni çok.

      • Leylak Dalı diyor ki:

        Valla annen yaşını iyice ilerletmeden en azından birini ameliyat ettirse iyi olur. Zira bu meret yaş ilerledikçe daha da zorlaşıyor. Ben ağrım, sızım diye vızırdıyorum ya inan senenin başında daha beter haldeydim, şimdi en azından bir süre sonra toparlarım umudu var. Annene selam ve sevgilerimi ilet…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir