Hazan mevsimi, mevsimlerden sonbahar

Merhaba sonbahar… Güzel eylül hoş geldin.

Kuzey liseye başladığı sene yazmışım bu yazıyı. Okuyunca geçmişe döndüm, hüzünlendim. Nasıl geçmiş seneler. Her eylül yazın sıcağından sonbaharın serinliğine, sanırım biraz da yazın karmaşıklığından sonbaharın düzenli ev, iş yaşamına sığınmışım. Eylülü her seferinde davul zurna ile karşılamışım. 9.sınıfın, Kuzey’in ilk lise yıllarının, benim kafa karışıklığımın bir blog günlüğüne sığmış yazısını okumak isterseniz sizi  O YAZIYA davet ediyorum.

Hazan Mevsimi
Hazan Mevsimi

Aradan yıllar geçmiş. Dünya üstünde yaşayan kimselerin aklına gelmeyen pandemi gündeminin içine güm diye düşmüşüz. Düştüğümüz kuyu öyle derin çıkmış ki bir türlü çıkmayı da başaramamışız. Mevsimler gelmiş, geçmiş. Benim burada çocukluk yıllarını yazdığım oğlum diğer blog arkadaşlarımın, sadık blog takipçilerinin, birbiriyle gönül bağı kurmuş tüm dostların çocukları, yeğenleri, kardeşleri ile birlikte büyümüş.

Sizi bilmem ama ben bu yılların hiçbirini fark edememişim. Kah susmuşum bu yıllar boyunca, kah konuşmuş, kah buraya yazmışım. Buraya yazdıklarım olmasa hatırlamayacağım nice şey biriktirmişim. Alın size iyi ki blog yazmışım demek için bir güzel sebep daha. 🙏

Bizim için bu sene lisenin son senesi, Kuzey’in son lise okul yılı.

Anaokulundan başlayarak buraya kadar birlikte geldik. Biraz tek çocuk olmanın ve çokça da meraklı bir annesi olmasının sonucu birlikte geçirdik bu uzun okul yıllarını. Hangi kitabı okuyorsunuz, bugün matematik dersinde ne yaptınız, demek böyle yazılıyor bir tez yazısı…. Onca soruma bunca yıl cevap verdi bu çocuk. 😀  En yakın arkadaşım oldu.

Her sene servis beklerken o istemese de suratsız bir fotoğrafını çekip koymuşum kalbimin köşesine. Birkaç gün sonra lisenin son fotoğrafını çekip koyacağım bir yerlere. Sonrası hayırlı bir ayrılık olacak sanırım. Dua ediyorum.

Hazan Mevsimi, sonbahar…

Zaman yaklaştıkça, birer birer sınavlara girilip çıkılıp başvurulacak üniversiteler ortaya çıktıkça, formlar dolduruldukça Kuzey dafa gitmeden içimizde kocaman bir boşluk oluşuyor. Fazla düşünmeden, fazla dile dökmeden hepimiz üzülüyoruz. Ülkede hiçbir şey iyi gitmezken, sevdiklerimizle bile aramıza mesafeler koymuşken, Kuzey’le lisenin son senesine, ardından gelecek uzun mesafe ayrılığa hazırlanıyoruz. Sessizce elbette. Zor geliyor.

Hadi biraz efkarı dağıtayım.

Selçuk, bu gidince biz ne yapacağız dedim geçenlerde. Vallahi aynen dediği gibi yazıyorum sizlere de, “Göt gibi kalacağız.” dedi. 😀  Durum net! Çekersiniz derdimi, nazımı, bilesiniz.

Hem böyle diyorum, hem de sabah çıkmadan önce kavgamı ediyorum Kuzey’le. “Yahu, her şeyi son dakikaya bırakıyorsun! Dün akşam saatlerce Sergen’i dinleyeceğine yapsaydın ya şunları?” 

Normal değil mi? Kavgalarımız da barışmalarımız da bitmiyor. Hayat da ikimiz de ayrı ayrı çabalarken geçip gidiyor. Yalnız benim gibi düzenli, disiplinli bir anneden böyle dağınık, son dakikacı bir çocuk çıksın. İnanılmaz. Benim sınavım da bu dostlar!

Sonbahara hangi kitapla girdiniz?

İnstagramda çok güzel bir profili takip diyorum. Artık neyi ne kadar takip ediyorsam tabii. Gün içinde bakıyorum, İG bana neyi göstermeyi uygun gördüyse o profilleri görüp geçiyorum. Bazı profillere bakıp gülümsüyorum, okuyorum. Yeni fark ettim ki ne yazık ki sevdiğim şeylere bile “like” atmıyormuşum ben. Okuyunca, gülümseyince olmuyormuş yani. Tıpkı benim gibi başkaları için de yükledikleri fotoğraflara atılan bir tık okunma göstergesi. Ben şimdilerde o kırmızı kalbi işaretlemeye daha dikkat ediyorum.

Neyse bahsettiğim bu profilde, elifthereader, çok güzel bir kitaptan bahsediliyordu. Aydın Engin’in “Ben Frankfurt’ta Şoförken” isimli kitap. Profil sahibesi kitaptan, “yangında ilk kurtarılacak” ibaresiyle bahsetmiş. Yıllar yıllar önce kitapçı raflarında kitaba rastladığımı anımsıyorum ama almamış, okumamıştım. Hâl böyle olunca kitabı hemen aldım. Frankfurt malumunuz hiç yaşamasam da doğduğum yer. Yıllar içinde de ben ne kadar uzak durmaya çalışsam da her sene şubat ayında beni kendisine çeken şehir. Birbirimizin varlığına yıllar içinde alıştık. Aramızdaki o bilinmeyen uzaklığı yakınlaştırmaya, o kırgın kalbi de onarmaya çalışıyoruz.

Bu arada Aydın Engin ile Oya Baydar evliymiş. Bunu da bu vesileyle öğrendim. Fakat içimdeki Oya Baydar’a ait o malum mevzudan kaynaklı kırgınlığımı geçiremiyorum. Belki zaman bu meseleyi de çözer. Çözmese de Oya Baydar’ı bağlayan bir durum yok zaten.

Kitap hakkında da şunu söyleyeyim son olarak: Mutlaka okuyun. Anılardan hoşlanıyorsanız, güzel bir sohbetten keyif alıyorsanız, insanlar neleri başarmış, ne yaşamış öğrenmek istiyorsanız hiç zaman kaybetmeyin. Ülkemiz, insanımız ne zamanlardan geçmiş.

Yaşanan her şey tamam da, değseymiş diyorum kalbim sızlayarak.

Frankfurt’u ve Goethe’nin evini merak edenler BU YAZIYA lütfen.

Burada da seveceğinizi bildiğim duygusal bir tren yolculuğu hikâyesi var. Anılar, anılar…

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Hazan mevsimi, mevsimlerden sonbahar” yazısında 6 düşünce

  1. oytunlahayat diyor ki:

    Kuzey için zor, senin için daha zor bir yıl sanırım… Ergenlikte hayat savaşlarını etraflarını zorlayarak verdiklerini düşünüyorum. Zor bir yolculuk ama içinden şahane çıkacağınızdan eminim.
    Geçecek ve yine mutlulukla anacaksınız bu günleri… Dilerim gönlünce olsun, keşke demesin ileriki dönemlerinde…

    İkinize de kocaman sarıldım ♥

  2. Sonat diyor ki:

    Düşününce dün gibi, ama arada yaşadıklarıma bakınca yüzyıllar gibi geçen onlarca yıldan sonra ilk kez bu sonbaharı çocukluğumun sahillerinde geçireceğim. Sonbahar çoğunlukla hüzünle anılsa da benim için yeni başlangıçların, planların, temize çekmelerin zamanıdır. Bu Eylül’e burada başlamak o yüzden ayrıca mutlu ediyor beni. Büyük şehrin kaosundan uzakta, doğayı ve iç seslerimi dinleyerek geçecek zaman… En azından ben öyle olmasını umuyorum, bakalım hayat neye izin verecek?
    Dilerim Kuzey için de şahane geçer yıl ve gönlünden geçen bir üniversiteye varır yıllar süren eğitim yolculuğunun sonu. Yakın arkadaşların kalp mesafesi hep yan yanadır, can canadır. Ferah tut yüreğini. Araya girecek mesafeler, bugünün teknolojisi ile çok kısalıyor. Onu, mutlu olduğunu bilerek özleyeceksin sonuçta.
    Bu arada Aydın Engin’e ısrarla Engin Aydın demen niye? Köşe yazılarını severek okurum yıllardır ama bu kitabı ben de zamanında alıp okumadım. Oysa bayılırım anı okumaya. Bir ara yoktu baskısı. Sanırım yeniden basılmış. Nilay Örnek’in Nasıl Olunur podcast’inin konuğu olmuştu. Sohbeti de çok keyifli. Almanya’daki siyasi göçmenlik dönemini çok hoş anlatmıştı orada da…
    Ben Roy Jacobsen ile devam ediyorum yolculuğuma. Güzel bir ay olsun hepimize. Sevgi ve dostlukla…

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Sonat,
      Çocukluğunun sahillerinde sonbaharı, belki de kışı geçirmek haa…Çok güzel geldi kulağıma, yüreğime. Eylüle yakışır bir romantizm. Gönlüne göre göre olsun her şey. Aradığın, özlediğin her neyse karşına çıksın oralarda. Roy Jacobsen yakışır sanki deniz kıyılarına. Zeren önermişti galiba uzun bir zaman önce Rot Jaconsen’leri. Zeren, eski blogcu, kalbimin köşesine kurulmuş ender insanlardan biri. Belki takip ediyorsundur İG’den. Attım sana adresini. Bir deniz kıyısından seslenir o da hep 😍 Bak nasıl dağıttım yine konuyu. Demem o ki kitaplar duruyor bir köşede. Belki kışı bekliyordur okunmak için.
      Sonatcım, adamcağızın adını basbayağı yanlış yazmışım. Yoksa başka bir sebebi yok. Tersini yakıştırdım demek kendisine. İyi ki düzeltmişsin beni. Yoksa hayatta anlamazdım. Git gide kocamın huylarını mı alıyorum ne? Korktum bak şimdi 🙂
      Almanya, acı vatan sahiden. En son Frankfurt’a uçmuş, Paris’ten dönmüştüm. Sanki yüzyıl geçmiş üstünden.
      Bu seneden de umudu kestim ben ama belli mi olur hayat ne gösterir bize.
      Öpüyorum çok.

    • buket diyor ki:

      oo kızlar merhaba!
      Özlem evet sonat memleketime geldi ve görüşeceğiz kısmetse. şimdi yazını okuyup
      bir şeyler yazayım deyince gördüm. Kuzey ile olan durum aynı şekilde bizde de var biliyorsun. ben son 2-3 yıldır zaten öyle hüzünleniyorum ki, ne ara bitti bu çocukluk, sevemedim doya doya diye mızmızlanıyorum. pelin artık hiç sevdirmiyor haklı olarak , bana bebek muamelesi yapma diyor ama o benim bebeğim. giderse uzaklar ( ki bu istanbulda olsa uzaklardır benim için ) ne yapacağım
      bilmiyorum. bu sene üniversite sınavına giren bir çok tanıdık çocuk mezuna kalmış. seneye
      işleri daha zor bunca biriken çocukla. belki o da başka bir seneye kalır diyorum içimden
      bencilce biraz hayal kuruyorum . ( aman duymasın pelin )
      sanırım kuzey yurt dışına gidecek ki off özlem çok zor , avutmak isterdim seni ama
      çok uzak oralar yaa 🙁

  3. Leylak Dalı diyor ki:

    Eylül’e sıkı bir okuma dizisi ile giriyorum, Thomas Bernhard. “Neden” ile başlayan 5 kitaplık bir dizi, hayat hikayesi bir nevi. İncecik kitaplar ama çetin ceviz, öyle pıt diye okunmuyor.
    40 yıllık Antalyalı olduğum için Eylül benim için güz falan değildir, yaza normal bir geçiştir, hatta Ekim de öyle. Ne zaman ki Kasım gelir ortalarına doğru sonbahar hissedilmeye başlar. Bu yıl da her zamanki gibi Ekim’e kadar Ankara’dayım, hatta biraz daha uzatmaktı niyetim, dizi toparlayana kadar ama çocuklar Eylül sonu Antalya’da bir otele gidecekler, dönüşte de bize haliyle, o yüzden yol görünecek Ekim başı. Umarım o zamana kadar yürümem ve ağrılarım normale döner.
    Kuzey’e başarılar diliyorum, dağınıklığı ve son dakikacılığı geçici bir durum, yaşadım biliyorum, kendi düzenini kurunca aynı senin gibi olacak emin ol. Sevgiyle kucakladım hepinizi…

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Ufak ufak yürümeler başlamışsın sanırım. Hemececik geçer şu dizin inşallah. Pandeminin geçeceğine olan inancımı kaybedince kişisel sağlığımızla ilgileniyorum sadece. 😀 Biz iyi olalım yeter modundayım.
      Eylülü, eylül ayının getirdiği düzeni hep sevmişimdir ben. İstanbul’da hava mis gibi olur. Zaten biraz melankolik bir ruhum var, eylülün havası iyi geliyor bana.
      Belli ki 12.sınıf çok stresli geçecek bizde. Sıfır planım var hayata dair an itibariyle. Ama bak bol miktarda dileğim, yakarışım ve duam var bu sene. Kuzeyciğim bir yere girsin, hayatımız da daha sakin bir şekle bürünsün başka da bir şey istemiyorum şimdilik. Sağlık tabii bir de.😀
      Anıları, hayat hikâyelerini seviyorum. Thomas Bernhard, kolay gelsin diyorum sana.
      Kısa vadedeki tek planım elimdeki Engin Aydın kitabını bitirip, Amor Towles’ın Nezaket Kuralları kitabına başlamak.
      Ben de seni kucaklıyorum. Öpüyorum bir de.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir