Sonbaharın dayanılmaz güzelliği, yeni okul yılı…

Mevsim sonbahar… Hoşgeldin eylül…

Cuma akşamı eve gittim. Aklımda yapılacak işler; daha doğrusu ortalıktan toparlanacak nesneler meselesi. Bu nesnelerin genelini alıp alıp etrafa saçtığım kitaplar oluşturuyor. Önce mutfağa giriştim. Mutfağımız geniş. Burası için yaşam alanımız desem abartmamış olurum. Yemek kokusu falan vız geliyor bize. Balık kızartmadıktan sonra pek sorun yok. Burada yiyor, burada içiyor, hatta misafirlerimizi bile burada ağırlıyoruz. Sandalyeler yıllardır üstlerinde yaşadığımızdan çöktü. Salondan aldığımız yastıkları altımıza koyup burada yaşamaya devam ediyoruz.

Tüm aile hallerimizin mutfaktan eve yayılmasından çok keyif alıyorum. Oturuyoruz, kalkıyoruz, sohbet ediyoruz, çayımızı tazeliyoruz. Duvara asılmış kocaman bir panomuz; panonun üzerine yapıştırılmış hayatımızdan izler var. Ben en çok Simone de Beauvoir ve Oscar Wilde ile göz göze gelmeyi seviyorum. Mümkün mertebe her sabah selamlaşıyoruz. Duvara asılı kitaplığın üst rafında kitaplar var; hani şu alıp alıp okumadığım kitaplar. Alt raflarda Kuzey’in kitapları, kalemlerle dolu kutular, kırtasiye malzemeleri falan. Okul açılmadan, köprüden önceki son çıkışı kaçırmadan eski defterleri, işi bitmiş kitapları ayırdım. Kalemleri bir kutuya doldurdum. Elime gelen tüm ıvır zıvırı, kullanılmış kağıtları falan da geri dönüşüm kutusuna yolladım. Bizim evde “kalabalığından kurtulması gereken eşyalar” kategorisini kırtasiye malzemeleri ve kitaplar oluşturuyor. Rafları dizip yeni geleceklere yer açınca sanki üstümden bir yük kaldı.

“Rafları düzenledim, içim açıldı.” falan diyorum ya, o rafları öyle iki hafta kalması bile mümkün değil. Daha rahatlama döneminin keyfini çıkaramadan karışık içine gömüleceğimizden zerre kuşkum yok. Ama hayat da bu işte! Öyle böyle akıyor.

İrlanda'da içilen bir fincan kahve...
Mevsim sonbahar… İrlanda’da içilen bir fincan kahve…

Mevsim sonbahar…

İngiltere-İrlanda seyahatinden geldiğimizden beri bloga bir şey yazamadım. Yazacak çok şeyim var; lakin canım yazmak istemiyor. Sonbahar geldi, diye seviniyorum ama parmağımı oynatacak enerjim yok. Akşam eve gidince etrafa bakınıp vaktimi boşa harcıyorum. Bir şeyler yapmaya niyet ediyorum. Bir film seyredeyim diyorum. Ruhum kaldırmıyor. Elimi hangi kitaba atsam çok sıkıcı geliyor. İki sayfadan öteye gidemiyorum. Sanki hayatı uzaktan bir yerlere asmışım da ona erişemiyormuşum gibi. Okulların açılacak olması ve sabah erken mesailerinin başlayacak olması an itibariyle heyecan duyduğum tek şey.  İnsan sabah erken kalkacak diye sevinir mi? Anlayın işte, o kadar renksiz bu aralar yaşamım. Düğünden düğüne, arkadaş toplantılarından başka arkadaş toplantılarına gidip duruyorum. Çok da eğleniyorum. Amma ve lakin, sanki tüm enerjimi yaşadığım o anlarda tüketip eve geldiğimde posamla baş başa kalmışım gibi hissediyorum.

İrlanda İp Köprü
İrlanda İp Köprü

Yukarıda anlattıklarım yakınmadan ziyade sayıklamalarım. Tıpkı paragraf aralarımda bıraktığım boşluklar gibi hep nefes alacağım boşluklara ihtiyacım oluyor. Bazen kafamdakinin dışında gelişmeler olunca kontrol elimden gidiyormuş gibi hissediyorum. Oysa biliyorum ki yaşam derin alınan nefeslerden ibaret. En büyük sıkıntım boş boş oturduğum zamanlarda bile kafamın durmuyor olması. Çalışmaya, hiç düşünmediğimi zannetsemse aklımdan geçen düşünceleri sıralamakla, tasniflemekle meşgul oluyorum. Şaşkın ördek gibi oluyorum.

Yazı bitirdik; şimdi sonbahara yolculuk…

Okuduğum kitaplardaki keyif hallerine bile müdahale ediyorum. Bu kadar sıkıcı kitabı nasıl aldığımı soruyorum kendime. Sahiden bunca kitap sıkıcı olamaz değil mi? Ya da bunca film bu kadar dramatik? Neyse ki güzel şeyler de oluyor. Tüm sessiz sayıklamalarımı duyuyor ve duymamazlıktan geliyorum. Tanıdık, güven veren sıcak şeylere sığınıyorum. Woody Allen, Nora Ephron filmlerini seyrediyorum. Bu akşam spor salonundaki nefes dersine katılacağım mesela. Akşam eve gidince de kitaplığıma bu sefer daha dikkatli bakıp bildik limanlardan birine sığınacağım. Isabel Allende kitaplarından birini çekeceğim raftan ve yüreğim hafifleyecek. Biliyorum. Hissediyorum.

Mevsim Sonbahar. Doğa gibi belki biz de tazelenmek, yeniden doğmak için bir şans vermeliyiz kendimize.

Kendime Not: Ah blog, bu aralar seni çok ihmal etsem de seni çok seviyorum. Kuzey dün 9.sınıfa başladı. Evin kapısında servise binmeden az önce zorla bir fotoğraf çekebildim. Elbette yayınlamak yasak. Bu kadar büyüdüğüne, artık liseli olduğuna inanmakta güçlük çekiyorum. Ama işte karşımda duruyor, kendi dertleriyle uğraşıyor. O büyüdükçe ben yaşlanıyorum. Anne olmak ne güzel şeymiş yazayım istedim. Nokta.

📌   Nora Ephron filmlerini sevenler, Meg Ryan ve Tom Hanks dendiğinde de gençlik yıllarını, ilk aşklarını anımsayanlar ŞU YAZIMA tıklayın lütfen.

📌  Yine en sevdiğim filmlerden biri. Romantik komedilerin, şehir hikâyelerinin müptelasıyım.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Sonbaharın dayanılmaz güzelliği, yeni okul yılı…” yazısında 26 düşünce

  1. BAYKUŞ GÖZÜYLE... diyor ki:

    Sonbahar'ın sevinci konusunda seninle hemfikirim canım. Ne şanslıyım ki Paris'te karşıladım Sonbahar'ı hem de sizinle birlikte. Yazmışsın ya "sanki hayatı uzaktan bir yerlere asmışım da erişemiyormuşum gibi" diye. Ne güzel ifade; bazen ben de öyle hissediyorum. Çok şey yapmak isteyip, onları düşünürken boş boş etrafa bakıyorum. Öpüyorum çok…

  2. Arzu Tırak diyor ki:

    Merhaba Özlem Hanım.Sizi okumak bana hep iyi geliyor,iyi ki varsınız.Yaz uzadı da uzadı enerjimi aldı gitti sanki.Eylül hüzün değil yaşama sevinci getirdi bu sene bana.Okullar açılıyor,26.yılını çalışacak bir öğretmenim ve hala her şeye rağmen umut doluyum.Şanslıyım çok sevdiğim bir işim,eşim ve 12.sınıfta dünyalar yakışıklısı bir oğlum var.Dikkatimi ve emeğimi değiştirebileceklerime vermeye,umut etmeye ve daha bir insan olmaya çalışıyorum.Bencil miyim,…yoksa varolmanın dayanılmaz hafifliği mi ?…Yalnız değilsiniz,biz burdayız.Sevgilerimle.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Çok teşekkür ederim güzel yorumunuz için. Size iyi geliyorsam ne mutlu bana. Birilerinin dilinden böyle bir şey duymak mutlu ediyor insanı. Okulu seviyorum ben. Hep sevdim. Kuzey'le hala birlikte ders çalışırız. Ben sevdiğim için, o da öyle çalışmaya alıştığı için. Biraz tek çocuk sendromu olabilir. Küçük çocukları yatakta birlikte uyumaya alıştırırsınız ya, ben de Kuzey'i benimle ders çalışmaya alıştırdım. Ne yazık ki. Şimdilerde birbirimizden farklı şeyler yapsak da, aynı masanın iki köşesinde oturmaya devam ediyoruz.
      Varolmanın dayanılmaz bir hafifliği var bence. İnanıyorum. Tek başına bir kafede oturup, sadece kendi iç sesini dinleyerek, farkında olarak derin bir nefes almanın bile ayrı bir keyfi var. Bunun farkında olmak şart. Keşke biraz daha bencil olsak. Ne yazık ki bizlere bencil olmak öğretilmemiş. Vermek güzel şey de, hep kendinden vermemelisin bence. Size bunları söylüyorum ya, kendim yapabiliyor muyum? nerde?
      sadece çaba gösteriyorum elimden geldiğince.
      Bugün güzel bir şey yaptım ama kendim için. Öğlen yogaya gittim bir saat. Basit bir derste içimden acıdan ağlamak geldi. Yok duygusallıktan değil, kas ağrısından. Kendime şöyle dedim o an: Özlem, senin bu halin ne? Kendine neden hiç bakmıyorsun?
      An itibariyle her perşembe o yoga sınıfına gitmeye karar verdim. Uygularsam burada minik başarı hikayem olarak yazacağım 🙂
      Siz de iyi ki varsınız. Yorumunuzla günümü gün ettiniz. Çok teşekkür ederim. Sevgilerimle.

  3. Oytunla Hayat diyor ki:

    Allahım 9. sınıf ergeniyle Özlem'e bol enerji, bol sabır, bol pozitiflik ver, dinimiz süphaneke amin 🙂

    Şaka bir yana lise hayırlı olsun.. Kocaman oldular artık… Ben daha baskın bir karakter hatta dominatta diyebilirsin bizimkinin mızıldanmalarını dinlemiyorum. çektim yapacak birşey yok diyorum hahahaaa :))

    Bu aralar bende de bir depresiflik halleri var ama kalıcı olmasın diye üzerine hiç gitmiyorum, mızmızlığımın doruklarındayım vallahi… Bize de sihirli bir değnek değecek elbet 😉

    Komacan ama komacan öpüyorum seni…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ya Şebnem,
      Aslında ben de mızıldanmaları dinlemiyorum; ama arada ergen olduğunu unutup dikleniyorum, kesip atıyorum, hatta tavır yapıp konuşmuyorum. Çünkü ben de dominant bir karakterim. Doğru olmadığını biliyorum ama ruhumda yumuşak yerler pek yok. Uzatmayalım, geçelim, sadede gelelim tarzı bir yapım var. Aceleciyim, boş laflara karnım tok. Üstelik zamanımız kısıtlı, neden aynı şeyleri tekrar konuşuyoruz diye de atarlanıyorum.
      Kuzey için de aynı şey geçerli: "Oğlum biz seninle aynı konuyu konuşmuştuk. Başa dönmeyelim" havasındayım. Gel gör ki bir ileri iki geri, gidip geliyoruz işte. O büyüyor, ben yaşlanıyorum. O atarlanıyor, ben atarlanıyorum. Du' bakalım ne olacak?
      Ben de size başarılar diliyorum. 🙂
      Ve öpüyorum.

  4. Yasemen Ç. diyor ki:

    Kitaplar, filmler demissin, mutfakta demlenen taze cay kokusu esliginde birlikte gecirilen guzel anlar demissin, Ingiltere-Irlanda seyahati demissin, dugun dernek, arkadas toplantilari demissin, spor demissin, nefes dersi demissin, bir de ustune Paris gezisi varmis, ben bunlara odaklaniyorum yazinda, insanin enerjisini emen ulkenin karamsar hallerine girmiyorum hic.

    O yuzden senden bolca yazi bekliyorum donuste her ne konuda olursa olsun. Blog dunyasinda yazilarini okudugumda cok keyif aldigim, beni motive eden, ilham veren, simdi bir arada olsaydik da bunlari ve daha bir cok seyi karsilikli konussaydik diye hissettigim arkadaslarim var, sen de onlardan birisin Ozlemcim 🙂

    Kuzey'e harika bir lise hayati diliyorum. 😀
    Opuyorum seni kocaman..

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ah, nasıl motive ettin beni. Ben de yazdığım o güzel şeylere odaklanmak istiyorum ama ülkedeki buhran havası ister istemez etkiliyor beni. İnsan yoruluyor. Ruh yorgunluğu şekerim. "Yok artık, bu da olmaz!" dediğin şeyler bir bakıyorsun olmuş. Böyle sıkıntılı işte. Ama dediğin gibi bütün bu sıkıntılı şeyleri bir kenara bırakıyorum. Bak, bıraktım. 🙂
      Bir gün buraya gelince karşılıklı konuşalım sahiden. Ne güzel olur 🙂 Çok isterim.
      Sonbaharın gelmesine odaklandım ben. Serin havaların bana iyi geleceğine inanıyorum. Sabah yürüyüşlerime de başlarsam benden mutlusu olmaz. Sabah çok erken kalkmama rağmen bir türlü adımımı kapıdan dışarı atamıyorum. Böyle bir atalet, evde kalayım, mis gibi koltukta yayılayım ruh hali var 🙂
      Güzel dileklerin için çok teşekkürler. umarım keyifli geçer lise hayatı. İnsan yaşarken fark etmiyor ama aslında ne güzel yıllar lise yılları.
      Ben de seni kocaman öpüyorum.
      Sevgiler canım.

  5. Leylak Dalı diyor ki:

    Okul ne? Ne yapılıyor orada? (Saklandım, kafama terlik gelecek belli 🙂
    Ben henüz sonbahar moduna geçmedim, Ankara hafiften sinyal veriyor ama ekim başı Antalya'ya gidince yaza tekrar balıklama dalacağız, hem de en güzelinden olacak bu defaki, özledim evimi de, Antalya'yı da…
    Sana iyi yolculuklar, keyfini çıkar diyeceğim ama biliyorum ki en güzel şekilde çıkaracaksın. O zaman öpücük…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Yolculuk dileklerin için çok teşekkürler. Gittik ve döndük. Kürkçü dükkanı misali yani. Misafirliğe gidince, illa dönüyorsun evine. Çok güzel geçti ama. Bana çok iyi geldi. Tüm Paris'i turladım, hiçbir şey düşünmedim falan. Elbet dönmemizle birlikte bir sürü sıkıntı baş gösterdi. Su faturası geldim 1600 TL.
      İski'ye gittim bugün. Normal gözüküyor dedi. Bu ay fazla harcamışsınız 🙂
      Kaçak olmuş olabilir, evin bir yerinde çıktı mı su dedi. Yok dedim, çıkmadı. Neyseki bu ay eski kullanımınıza dönmüş saatiniz dedi. Ee, peki kaçak noldu dedim. Vaz mı geçti artık akmaktan?
      Onu bilemem dedi 🙂
      Peki dedim. Çok yardımcı oldunuz. Teşekkür ederim.
      Başka ıvır zıvırlar derken, hemencecik yurduma alıştım.
      Okulu boşver zaten. Unutman çok normal. Bizim hayatımızı düzene sokuyor diye seviyorum ben. En azından Kuzey, 24 saat ipad'e bakamıyor. Güzel yani sonbahar. Az biraz mutluyum 🙂
      Seni de çok öperim.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Semi'cim teşekkür ederim. 9.sınıf oldu vallahi. Yavaş yavaş bizden uzaklaştığını hissediyorum. Büyüyor işte. İnsan çocuklar büyüdükçe bir tuhaf hissediyor ama. 🙂 Sonbaharın gelmesine sevindim. Havaların serinlemesine falan. Sanki bu yaz iyi gelemdi bana. Bir şey anlamadım bu seneki huysuz yazdan. Paris seyahatinin ardından yazıyorum yorumuna cevabımı. Döndük ya, artık ev vakti gibi geliyor. Evden işe, işten eve gitmek; başka da bir şey yapmadan yavaşlamak istiyorum. Yavaşlarsam sesimi duyarım gibi geliyor. Yaşım ilerledikçe iyice huysuz bir kadın mı oluyorum diye düşünüyorum.
      🙂
      Ben de seninkilere başarılar dilerim. Güzel olsun hepsinin hayatı inşallah.
      Sevgiler

  6. baskaturlu yasamak diyor ki:

    Seni buraya bir şey yazmadan uğurlamak olmazdı�� ( senin de dediğin gibi) bahar mevsimini sevenlerdenim ben de( ilk veya son farketmez) ama Aralık ayıyla da aramızda özel bir bağ vardır. Yaz da güzel olmasına güzel ama sıcaklarla vücudumun arası pek iyi değil.
    Mevsim geçişlerinde vücut gibi ruh da tepki veriyor kanımca.
    Dağınık bir tekne ve bu koskoca yolculuğun belgeseli için yapilacak montaj var bekleyen hem de deadline olarak bu ay sonu verilmişken. Ama hicbir şey yapmak istemiyorum. Kafamdaki görüntüler beni heyecanlandiriyor ama onları yapabilecek enerjim yok gibi…
    Bozcaada'da kahvaltıdayım şu an ve bir yerde geçerken Cemal Sureyya'nin şiirini okudum tam da senin yazını okuduktan sonra

    "Şimdi, diyorum. Şimdi. Bir deniz, denizde vapur gökyüzünde martı semaverde çay olmalı Bir de çaya yaren."

    Iyi yolculuklar ����

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ohhh, o çaya yaren olmayı çok isterdim. Bozcaada'ya hiç gitmedim. Hep söylüyorum bizimkilere, gidersem de yaz kalabalığında ya da bayramlarda gitmem diye. İnsan kalabalığından, sonuna kadar her şeyi tüketmekten bıktım. Sanırım Bozcaada'yı tüketip bitirdikleri zaman ben Bozcaada'ya adım atacağım.
      🙂
      Ben de enerjisizim. Kendi çapımda evi topluyor, işe geliyor, ruh halimi yukarda tutmaya çalışıyorum. Ama nerde? Yarınki seyahati dört gözle bekliyorum. Bu kaçamak birkaç gün bana çok iyi gelecek, hissediyorum.
      Sen de bir an önce başla yapacağın işlere 🙂
      Başlamadan bitmiyor nihayetinde.
      Seni çok ama çok öperim.
      Yorum için çoook teşekkürler Özlemcim.

  7. ELİF sarı diyor ki:

    GÜNAYDIN:)

    Yeni işteki bilgisayar blogspot uzantılı yazıları açmama izin vermiyor :((( Neyse ki seninki öyle değil. Rahatça okuyor ama resimleri açamıyorum .

    Özlem, bahsettiğin haller hepimizde var. Ülkece içinden geçtiğimiz ve yıllardır süren kaos bence çok önemli bir sebep. Cem Mumcu youtube kanalı açtı, dün onu izledim . Diyor ki kaygılanmaktan başka yapacak bir şey yok. Hepimiz kaygılıyız, karı-koca çalışan, ortalama üstünde kazanan insanlar tuvalet kağıdı- bakliyat stoklamayı düşünüyor !

    Ben de hep bildik, tanıdık limanlara sığınıyorum. Eski dizileri yeniden izliyor, eski kitapları yeniden okuyorum. Her gece aynı masalı okutup ''her şey yolunda, değişen bir şey yok'' duygusunu korumaya çalışan çocuklar gibi 🙂

    Öperim

    • özlem öztürk diyor ki:

      Depresyondan çıkamaz olduk. Böyle yaşamak zorunda mıyız diye düşünüyorum. Bu kadar kaygı, bu kadar endişe, ne olacak bizim halimiz durumu. Artık ülkenin durumunu bir kenara bırakıp kendi halimizi düşünüyorum. Ülke için yapılacak bir şey kalmadı sanki. Uzun uzun düşünüyorum, "Bu ülkede mi yaşasın çocuğum da diye?" Kendime verdiğim cevap: Hayır. Üzgünüm ama değmez. Hiç mi bir şey iyiye gitmez bir ülkede? Bir de İstanbul'da yaşayan insanların ruh hali durumu var. Bütün manyaklar sanki bu şehre toplanmış. Etraf şehir magandası kaynıyor. Trafikte ürküyorum insanlardan. Yol kavgası edip birbirlerinin önünü kesiyorlar. eve sağ salim ulaştığım her gün şükrediyorum. Kuzey, sağ salim eve ulaşsın diye dua ediyorum. Saçma sapan bir düzen. Ekonomi zaten içler acısı. Düşündükçe geriliyorum, düşünmeyeyim diyorum ama olmuyor. Çalışanlar kaygılı. Yani ne tarafından tutsam elimde kalıyor.
      Geçecek diyorum kendime inanmasam da. En kolay yol kendimi kandırmak. Hayat bu telaşlarla, bu kaygılarla akıp gidiyor. Büyüdüğümden beri kaygı duymaktan, bu ruh haliyle yaşamaktan bıktım.
      Durum bu.
      Yarın bir seyahatim var. Fırlayan dolara/euroya rağmen iple çekiyorum yolculuğu. 🙂
      Bol bol yürüyüp döneceğim hayırlısıyla.
      Ben de seni öperim.
      Sevgiler

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ah, bıraktım gitti vallahi. Koştururken pek fark edemiyor insan. Yavaşlamak şart ama olmuyor işte. Tatile gitmenin dışında insan durduğu yerde duramıyor. Ama kendime söz verdim. Elimden geldiğinde ara ara işten falan da kaçıp kendime sakin zamanlar armağan edeceğim 🙂

  8. ezgi diyor ki:

    Olsun bazen böyle anlar olur, aslında o boş durduğun anların da kıymetini bilmek lazım.. Belki vücut sinyal veriyordur.. Yavaşlamak lazım, yavaş yavaş hallolur herşey diyebilmek lazım dimi ama ? 🙂

    Woody Allen her zaman iyi gelir, renkleri müzik seçimleri ve diyaloglarıyla. Ben de çok seviyorum..

    Bu arada çok sevindim, dilerim güzel bir lise hayatı olur, güzellikler biriktirir..
    Sevgilerimle

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ne kadar aynı şeylerden bahsediyoruz Ezgi. Haklısın, ama benim vücut da fazla dinlendi sanırım. Eylemsizlikten pelte haline geldim 🙂 Dün spor yaptım azıcık. İyi geldi spor salonundan içeri girmek, insanları spor yaparken görmek falan 🙂 Yarın da Paris'e gidiyoruz. Bugünkü işlerimi hallettikten sonra geriye birkaç günlüğüne düşünecek hiçbir şeyim kalmıyor. Gerisi keyif. Bol tarafından canım ne istiyorsa onu yapmaya niyetliyim.
      Ve Woody Allen. Kim ne derse desin, yaptığı filmlere bayılıyorum. Canım ne zaman sıkılsa bir Woody Allen filmi seyrediyorum. Şifa niyetine seyrettiğim filmler var. Çikolata da bunlardan biri. Bir de Julie&Julia var ki ne zaman ruhum gülümsemeye ihtiyaç duysa iyi geliyor bu film bana. İzlanda seyahatine bayıldım. Benim de Bucket List'imin başlarında bekliyor orası.
      Bakalım 🙂
      Evet lise başladı. Mutlu. Zaten bildiği bir yerde. Umuyorum ki dersler de iyi gider de güzel güzel atlatırız bu seneleri.
      Sevgiler yolluyorum sana.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ah, çok teşekkürler. Başladı bakalım. Yaz hemencecik bitti ama okulların açılması da sanırım bana iyi geldi. Düşe kalka, buraya yaza çize ilerleyeceğiz Handancım.
      Ben de seninkilere başarılar diliyorum.
      Sevgiler

  9. Ecehan diyor ki:

    Ah Özlemmmm ahhh… Yineleyeceğim ama al benden de o kadar. Haftalardır (ki bu en az 3-4 ay'a tekabül eder) kitap okuyamadım, film izleyemedim, yorgun ruhumla başbaşa bile kalamamaktan da daha bi yorgunum. Her gün kendimi motive etmeye çalışırken buluyorum, eskiden otomatikleşmiş gibi yaptığım herşey güç geliyor. Üstüne sınav senesi gerginliğinden bi yandan çıkıp öte yandan yeni hayatın yeni hazırlıkları, yine başlayacak sınav gerginliği, yine heyecan vs bak yazarken bile yorucu geliyor…
    AMAAAAA, BİZ BUNUNLA BAŞA ÇIKAMAYACAK MIYIZ?
    HAYIR HADİ HEMEN BİŞEYLER YAPALIMMMM ;))
    ÖNCE KOCAMAN SARILIYORUM SANA VE O ÇOK GÜZEL EKMEKLERİNİN KOKUSUNU DUYMAK İSTİYORUM MESELA…
    OK?

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ececim,
      Bu kadar pozitif kalmaya çalışırken bu hallere düşmemiz içler acısı 🙂 Ülkenin durumu benim ruhsal durumumu da etkiliyor. Takılmamaya çalışıyorum ama bunca insan ne olacak diye düşünmüyor da değilim. Ülkede hep sıkıntı hep sıkıntı. Vallahi okullar açıldı da oğlanın dersleriyle falan ilgilenir, kendime uğraş bulurum diye seviniyorum.
      Dün akşam pozitifleşme yolunda bir adım atıp spor salonundaki nefes dersine katıldım, on dakika yürüdüm, beş dakika da spor yaptım. 🙂
      Yarın nefis bir seyahat beni bekliyor. Hiçbir şeyin canımı sıkmasına izin vermeyip Paris'te gönlümce gezeceğim. gelince belki biraz yazı bile yazarım 🙂
      Şaka bir yana, yorumun, motive edici cümlelerin için çok teşekkür ederim.
      Yapacak bir şey yok. Yola devam 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir