Hayat Akıp Giderken 3

Hayat akıp giderken hayatımda neler değişti?

Önceleri yaptığım şeylerden daha çok keyif alırdım. Bir yere gideceksem günlerce heyecandan uyku uyuyamaz, hemen hayal kurmaya başlardım. Beni düşlere daldıran şey neyse kafamın arkasında döner, düşüncelerime bir müzik eşlik ederdi. Daha gidilmeden hazırlanmış yol defterleri, görülecek yerlerin listesi, mutlu anlar kitapçığı oluştururdum kendime. Evdeysem de seyretmek istediğim filmlerin listesi ya kafamda ya da bir defterin kenarında olurdu.

Ali Smith-Sonbahar
Ali Smith-Sonbahar

Nora Ephron filmlerini seyretmek, Meryl Streep filmlerinde dertlerimden uzaklaşmak, Juliette Binoche filmleriyle unuttuğum şeyleri anımsamak ya da Woody Allen filmleriyle şehir şehir dolaşmak beni başka bir yerlere taşır, hayatıma anlam katardı.

Netflix’de kısa, komik bir dizi: Menajerimi Arayın

Bir haftadır Netflix’de bir diziye takıldım. Kısacık bir şey: Menajerimi Arayın. Komik, kısa pek Fransız bir dizi. Üstelik Paris sokaklarında geziniyorlar ara ara. Dün akşamki bölümün sonunda zor geçen bir günün ardından dizideki adıyla Arlette şöyle dedi Andréa’ya: “Hayat seni zorladığında teselliyi her zaman filmlerde bulabilirsin.” 

Bu cümleyi duyduktan sonra aklıma şu soru takıldı: Neden eskiden yaptığım gibi aynı heyecanla sarılmıyorum hayata?

Yaşam önceliklerim mi değişti? Hayır, zannetmiyorum. Hâlâ aynı şeylerden keyif alıyorum. Hâlâ kitaplar, filmler, uzak yerlere yapılan seyahatler ve Paris yolculukları yapmaktan en keyif aldığım şeyler. Kendime iyi gelen şeylerin ne olduğunu biliyor ama bunları yapmaktan kaçınıyorum. Bir türlü üstümdeki ataleti bir kenara bırakıp bana iyi gelen şeylerin ucundan tutamıyorum. Hayatımın yine zorluklarla dolu bir döneminde meditasyona başlamış ve inanılmaz faydasını görmüştüm. Sabah ve akşam üstleri hayatımdan sadece yirmi dakikayı suskunluğa ayırıyor ve daha dingin bir zihne sahip oluyordum. Sonra araya yine hayatın anlam veremediğim telaşı girdi ve ben yavaşlamak için yaptığım tek şeyi hayatımdan çıkardım. Ardından yine sadece kendimi davet ettiğim yürüyüşler maziye karıştı. Oysa o yürüyüşler esnasında kendime kimsenin duymadığı şarkılar söylerdim. Davetsiz anılar çıkıverirdi karşıma ve vücudum buz kesmiş bir halde eve döndüğüm kış sabahlarında ılık duşun altında hayat heyecanımın normal ritmine dönmesi için sakince beklerdim. Sayfalarca seyahat planı yapardım. Gideceğim yerin adının geçtiği kitaplar okur, evdekilerin başının etini yerdim heyecanım ve neşemle. Blog yazmaya başladığım ilk zamanları, mutfağın hemen önündeki aydınlık köşede yazdığım blog yazılarını, kendime aldığım vazolar dolusu çiçekleri hatırlıyorum şimdi. Hatırlıyor ve üzülüyorum. Nerede benim içimdeki etrafımı sıcacık tutan yaşam enerjisi ve heyecanı?

Hayat akarken neden toplamak, çıkarmak, bölmek gerekiyor kimi zaman?

Şu günlerde elimde Ali Smith’in Sonbahar isimli kitabı var. Elisabeth’le hemencecik anlaştık. Tam da kitapta söylendiği gibi “bir tür nostaljik şeyler” yapmasını sevdim ben. Yazarın tam da düşündüğüm ve anlam veremediğim şeyler için Elisabeth’i bana yollamasını biraz nostaljik, çokça da melankolik buldum.

Şöyle diyor Elisabeth bir yerde: Bir şeyler oluyordu işte. Sonra da bitiyordu. Zaman öylece geçiyordu. Böyle düşünmek kısmen sevimsiz, hatta kabacaydı. Kısmen de hoştu. Bir tür rahatlamaydı.

Yaşanan güzel şeyler elbet geride kalıyor. Bu duruma üzülürken yaşadığımız birçok kötü şeyin de geride kaldığını bilmek rahatlatıyor insanı. İleriye dönük planlar yapıyoruz ne zaman bunalsak. Ara ara da ertelemeden yapmaya karar verdiğimiz şeyler için seviniyoruz. 2021 yılının şubat ayında Peru’ya gitmek konusunda kararlıydık. Bir hayalimizi daha gerçekleştiririz diyor, sömestir tatilinin tam gününü hesaplıyorduk. Şimdi bu hayali başka bir bahara, kışa erteledik. Sağlık diliyoruz. Başka da bir şey gelmiyor elimizden.

Yine de Fransa açar belki kapılarını, ne dersiniz? 😍

Belli ki 2020 pasaport damgaları açısından vasat bir yıl olacak.

2019 yılında bu blog sahibesi neler yapmış oysa. Okumak isterseniz lütfen BURAYA tıklayın.

SON PARİS SEYAHATİMİ ❤️  okumak isterseniz de linki verdiğim yere bir tık lütfen.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Hayat Akıp Giderken 3” yazısında 14 düşünce

  1. Sibel diyor ki:

    Canim Ozlem’immmmm!!!!!!!!!!

    Ayni ruh halindeyim inan.Yas mi,Agustosmu,dunyanin hali mi,memleketin hali mi bilemiyorum.Zaten ay halli ruhum,son 3 gundur iyice yerlerde ki bugun acaba depresyonda miyim diye soruldu bana en yakinim tarafindan.Depresyondayim desem depresyonda olan insanlara haksizlik etmis gibi hissederim kendimi.Her sey yolunda gibi ama icimde hep tekrar eden sorular,cok istedigim seyleri elde ettikten sonra ki acabalar yoruyor beni.Ara ara kendime boyle mi olacakti diye soruyorum.Ufak tefek yapmak istediklerimi yapiyorum kisa sureligine iyi geliyor,yuruyus,yoga meditasyon ama sonra yine icime afaganlar basiyor.Yemek yapmiyorum,gecistiriyorum,Burak Martin’i bile besleyesim yok.Sikayet etmeyi sevmiyorum,sikayet de degil zaten duygu paylasimi.100 mutlu gune bile katilcaktim,katilamadim,gec kaldim diye de iyice saldim.Bir de kardeslerime ilham olacagim diye soz vermistim:( Ne bicim ablayim ben! Bunlar da gecer canim,belki de cok sey bekliyoruz kendimizden,hayattan.Zaten cok ince ruhluyuz,ki bu hayatta hic kolay degil bu bence.Kocaman sariliyorum.Icini ferah tut canim benim.

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Sibel,
      Uzun zamandır her şeyi layıkıyla yapacağım sevdasından vazgeçtim. Mesela “100 Mutlu Günü” 100 gün yapacağım diye bir kuralım yok. Olursa olur, olmazsa da olmaz. İnsanlar hiçbir şey yapmadan hayatlarını mutlu mesut geçiriyorlar. Hiçbir sorumluluk almıyorlar. Biz öyle değiliz. Ben bugüne kadar hep kendi ayaklarımın üstünde durdum. Doğru ya da yanlış aldığım her kararın ardında durdum ve sonucuna da katlandım. Artık yorulmuş olabilirim. Corona’yı bir yana bıraktım, ülkenin hali içler acısı. İnsanları anlayamıyorum. Kafaları bir türlü almıyor doğru şeyleri. Ne Ayasofyası bitiyor, ne Kariye Müzesi. Ekonomi ortada. Senin de sıkıntıların var biliyorum. Umuyorum iş konusunda sıkıntıların en kısa zamanda biter. ben de kendi adıma artık çalışmak istemiyorum.
      Ne uzun yazdım sana yine.☺️ İnsanlardan uzak bir yere kaçmak istiyorum. Sadece sevdiğim insanlar olsun etrafımda. Başka da bir dileğim yok. Onun dışında senin yukarıda anlatttığın şeyler var ya aynı öyle hayatım. Kendi kendimi ayakta tutmaya çalışıyor, gazla çalışıyorum. Dünya çıldırmış şekerim. İyi yürekli insanlar yoruldu, tıpkı doğa ana gibi.
      Çooook öpüyorum seni.

  2. esen diyor ki:

    İyi ki yazmışsın bak, bana da ne iyi geldi. Okusam ben de o kitabı, merak ettim şimdi, hem sen hem Leylak Dalı yazınca, inşallah fırsat olsun da. Gerçi söz verdiklerimi de bi türlü yapamıyorum. Senin şu şeye de ne hevesle başlamıştım halbuki ama o zaman Yalova’daydım ve çoktu tabii 100 happy days bahanesi ama şimdi İstanbuldayım ve çalışıyorum. Haftaya gidince devam edeyim, yani söz vermeyeyim tabii de, gene mahçup olmayayım 😉
    Sanki ruh halin biraz yaş almakla da alakalı gibi geldi bana da, yaşlarımız yakın sanırım, ben de benzer durumdayım bu aralar. Bitmek bilmeyen co günleri de tüy dikti 🙁 Dur bakalım, sağlık olsun diyelim de, yine o heyecanlı ikigai günlerine dönelim.
    İmza: Günün havalısı :)))

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Esen’cim, günün havalısı, hoş geldin.
      Vallahi canım sıkkın. Kendimi gaza getirip duruyorum. Ama bazen nefesim kesiliyor. Ülke elden gitmiş, hâlâ, “Ya bu işte bir yanlışlık yok mu?” diyen yok. O kafa neyin kafası merak içindeyim.
      Yalovadayken başlasaydın ya 100 güne. Atlaya atlaya 20 gün yapardın sen de. Mis kokulu denizimi paylaşırdın diyeceğim ama bir gülme tutuyor beni. Ya şaka bir yana, kokusunu bile severim ben Yalova’nın. Kıyıya toplanan deniz analarını severim. Mezgitini severim, gençliğimi severim. Bira içilen uzun gecelerini severim. Hatta ve hatta ayran sodasını ve ekmek arası patatesini bile severim.
      Senin sesini duyunca Yalovam dile geliyor sanki.
      İyi geldin bak bana. Yorum yazarken yüzüme kocaman bir gülümseme yayıldı. İyi ki yazmışsın havalım benim.
      Gerçekten sağlık olsun diyorum. Başka da bir şey demiyor, kocaman öpüyorum seni.

  3. Gamze Esra Ersöz diyor ki:

    Az kaldı Özlem… Sağlığımız ve sevdiklerimizin sağlığı yerinde olduktan sonra tüm planlarımızı yine gerçekleştiririz.

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Ahahaha, tüm planlarımızı gerçekleştiririz değil mi?
      Birkaç yorumdan ve bir bardak çaydan sonra daha iyiyim.
      Az mı kaldı ondan emin değilim sadece. Bir ileri, iki geri gibi. Ama olsun.
      Çoook öpüyorum seni güzellik.

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Özlem,
      Mecburiyet ne fenaymış değil mi? Benim için pandemi şubatta başladı ve sürdükçe sürüyor. İşler bu kadar sarpa sarmayaydı iyiydi. Kader diyelim.
      Umarım keyifle izlersin filmleri.
      Sevgiler

  4. oytunla hayat diyor ki:

    Geçecek bu günlerde arkadaşım, biraz daha sabır…
    Kendimi tükenmiş hissettiğim bir anda geldin dokundun mesela benim hayatıma… O 100 mutluluk var ya bana nasıl enerji verdi anlatamam…. Günüm kötü geçse de günün mutlu anını düşünmek ve paylaşmak ruhuma nasıl iyi geliyor anlatamam…
    Yine sen o Paris sokaklarında gezip bizi de gezdireceksin biliyorum, enerji fışkıran blog yazılarını okurken kıkırdayacağız biliyorum…
    Kocaaammmaaaaannnnn öpüyorum seni ♥

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Şebo,
      Bugünler geçecek ama geçtikten sonra bizde ne bırakacak onu bilmiyorum. Pandeminin öncesinde başlayan bir toleranssızlık vardı bende. Pandemiyle birlikte hayatımda bir sürü denge de bozuldu. Ve o bozulan dengelerin hiçbirini yerine oturtamıyorum. Ona canım sıkılıyorum. Sanki uzun zamandır tadı tuzu olmayan yemekler yiyorum. Her şey beni rahatsız ediyor. Hele ki insanlar. Bunun böyle olmasını istemiyorum ama artık durmadan dır dır eden, sorunları hiç bitmeyen, hep haklı olan ve geçmişe takılıp kalan insanlara tahammülüm yok. Birini hayatından çıkarıyorsun/ ya da o seni çıkarıyor ama yaşadıklarınızın ekosu hiç durmadan devam ediyor 🙂
      Allah böyle insanlardan korusun insanı.
      Neyse, ben de kendimi gaza getirmek için 100 mutluluk şeysini yapıyorum. Elimizde başka neyimiz kaldı ki? Kendimizi eyliyoruz işte. Umarım en iyi zamanda hayatta güzel şeyler çıkar karşımıza.
      Ama ülkenin hali belli. Nasıl olacak bu iş bilmiyorum. 🙂

  5. elif diyor ki:

    Selam 🙂 O hal hepimizde var, birazcık yaş almakla ilgili belki de..Benim içimde ”Her şey güzel olacak” cümlesi vardı son birkaç yıla kadar , giderek daha az duyuyorum onu.

    Çocuklar büyüyor, hayat akıyor, bir ucundan tuttuk sandığımız ip toza dönüşüyor..Böyle şeyler..Sarıldım sana kocaman.

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Selam,
      Yaş almakla doğrudan mı ilgili bilmiyorum. Bazen ben de öyle düşünüyorum Elif ama diğer taraftan yaşadığımız ülkeyi ve koşulları düşününce sadece yaş almak olduğunu zannetmiyorum. Ülkenin durumuna bak. Kimse kusura bakmasın ama bu kadar beynini kullanmayan insanın aynı ülkenin sınırları içinde toplanmış olmasını aklım almıyor. Düzenbazı, yalancısı, küstahı hep burada. Her gün kadınlar öldürülüyor, yargı ortada, dolar-euro şaka gibi. Bir adım ileri, üç adım geri gidiyoruz. 🙂
      İşte hal böyle olunca herkes mutsuz oluyor. Sanki tahammülüm kalmadı gibi. Bu coğrafya yoruyor insanı. Eee, sonunda da iş burada benim için yaş alma kısmına bağlanıyor. Bir ömrü aynı şeylerle geçirdik diyorum.
      Daha ne kadar ömrümüz var bekleyecek?
      Çok ama çoook öperim seni.

  6. leylak Dalı diyor ki:

    Yazıyı ben yazdım sandım, pandemi hepimizi aynı yaptı galiba. “Sonbahar”ı çok sevdim ben, detaylı bir okuma sağladı bana, Google’da aramalar yaptırdı. Pauline Boty’yi öğrendim, Christine Keeler’i ve Profumo Skandalını hatırladım. Çocukken evde bir broşür bulmuştum, dekolte giyimli bir kadın, mahkeme fotoğrafları vs vs. Evdekilerden gizli gizli bakıp işin içinde cinsel içerikli bir şeyler olduğunu çocuk aklımla keşfetmiş ama ne olduğunu çözememiştim. Yıllar sonra öğrendim Profumo Skandalı’nı, o broşürü de sanrım babam skandal patladığında bir yerlerden edinmişti. Bizim evden çıkardı böyle ilginç şeyler. Babam Hayat Tarih Mecmuası ve Pazar dergisi alırdı. Birbirinin zıddı dergiler. Pazar dergisinin kapağında dekolte giyimli, balık etli kadınlar olurdu, içinde de yemek tarifleri 🙂 Hayat Tarih’den çok şey öğrendim ama daha ilkokuldayken, Rus Çarı, ailesi, Rasputin, ödüm koparak okumuştum, o küçük oğlanın hemofili olduğu için bir türlü ölememesi, çan çekişip durması içimi acıtmıştı. Osmanlı dönemine ait nefis minyatürler olurdu o dergide. Şimdiki yayınlar ne kadar fasarya. Ay nereden nereye geldim, valla canım sohbet etmek istiyor, insansızlıktan bezdim. Sana şöyle uzaktan sarılıp gideyim bari 🙂

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Ben de ne zamandır ali Smith okumayı düşünüyordum. Kısmet pandemi senesineymiş. Değişik bir yazım tarzı varmış değil mi yazarın. Bir tanıdıklık oluşturdun mu yazının ritmiyle başlıyorsun dansetmeye. Ben de çok ama çok sevdim. Daha bitirmedim kitabı. Bu aralar okuma hızım yavaş. Aslında bakarsan işe gidip gelmekten zaman kalmıyor sevdiğim şeyleri yapmaya ama ne yapacaksın. Böyle işte.
      İyi ki geldin. Çok özlemişim seni. Derdime ortak oldun. daha umut dolu yazılarda buluşmak üzere diyeyim ama durumum böyle bu aralar. O yüzden elimizdeki ile yetineceğiz. Yazdığım için bile şükrediyorum çünkü yazınca rahatlıyorum.
      🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir