Sevgili Günlük

Sevgili Günlük,

Uzun zaman oldu seninle yazışmayalı.

Sevgili Günlük

Son zamanlarda güzel şeyler hayal edebilmek için zorluyorum kendimi. Her anım, yaşadığım ana şükretmekle geçiyor. Olduğum hâle, sağlıklı oluşumuza, düşe kalka olsa da gidecek bir işimizin olmasına şükrediyorum. En umutsuz anlarımda oğluma bakıyorum. Gidip ense kökünden öpüyorum, kokusunu içime çekiyorum. Beş dakika iyi geçiniyoruz. Tadında bırakmaya çalışıyoruz birlikteliğimizi. Bir sebeple hafif kavgalar ediyor, kendi köşemize çekiliyoruz. Coronanın benden aldıklarından çok verdiklerini düşünüyorum. Mesela annemin uzunca bir süre bizde kalması mucize gibi bir şeydi. Sonradan gelecek sıkıntıların boyutunu bilmeden yaz mevsimini bahçede birlikte geçirdik. Bu eve taşındığımızdan beri ilk kez yaz mevsimi benim için upuzundu ve yanımda annem vardı.

Günlük haberler, hayaller, düş kırıklıkları…

Sonrası karışık arkadaşlar! İşler iyice sarpa sarıyor. Bu iş uzadıkça da sabır kalmıyor insanda. Her birimizin bildiği onlarca sorun hızlıca yaklaşıyorlar yanı başımıza. Sabahları işe giderken yaşayacağım stresten ayaklarım bir yandan geri geri gidiyor, bir yandan da yılmak yok diyen iç ses beni tetikliyor. Ee, ayaklar geri geri giderken koşmaya kalkmak da zor oluyor haliyle. Sizler de öyle misiniz bilmiyorum ama bu aralar sıklıkla düşüyor, düştüğümü kimseler görmesin diye de “acımadı, acımadı…” diye hızlıca kalkıyorum. Velhasıl halim komik.

Amma ve lakin çareler ürettim kendime. Çarşamba akşamları Sen Çal Kapımı dizisini seyrediyor, Eda ile Serkan’la gönül eğlendiriyorum. Keşke haftada üç gün yayınlansalar da ben de daha önceki bunalımlarım gibi trans halinde geçirsem günlerimi. Daha önce de böyle kriz anlarımı Grey’s Anatomy, Gilmore Girls‘le falan atlatmışlığım var. Sevgili Patti onu bu kadar okuduğumu görse mutluluktan ağlar yeminle. Alır yazdığı kitapları elimden, “Hadi kızım biraz da başka yazarlarda ara mutluluğu.” der. Patti’min yazdıklarını eskittim okuya okuya.

Kendi kendine konuşanlar hoş geldiniz!

Son okumalarımda Patti’yi neden bu kadar çok sevdiğimi keşfettim. O da benim gibi kendi kendine konuşuyor, kahve içerken hayal kuruyor, oturduğu yerde kurduğu hayallerle sohbet ediyor, mezarlıklarda geziniyor. Ee, bir de bunu matah bir şeymiş gibi yazınca ortaya garip bir şey çıkıyor. Kimi okur için sıkıcı bir durum bu ama benim gibi günlüğüne yazdığı notlarda bile hayallerinden bahseden, üstelik hayali kahramanlarla konuşan biri için gayet normal. Araba kullanırken kendimle konuşuyorum ben: Bugün çok güzel bir gün olacak Özlem. Bugünler de geçecek elbet. Biz çalışalım da mutlaka başarırız.

Arkadaşlar, arabada konuştuğum “biz” kim sizce? Muhtemelen iş yerindeki arkadaşlarım. Ben onlar olmadan sohbet ediyorum onlarla. Çalışmamız gerektiğine ikna ediyorum hepsini. İşe gidince de onların beni duyduğunu varsayıyorum. Neyse, Corona iyiden iyiye şaşırttı beni. Parissizlik iyice kafama vurdu. Böyle bir yere tıkılıp kalmak da enerjimi tüketti. Gidemedikçe gitmek ister oldum. İstanbul mengene gibi sıkar oldu ruhumu, bedenimi. Mutluluk vesilelerini oyun yaptık kendimize son zamanlarda.

Sevgili Günlük hayallerim nerede?

Hep eski günleri aramak, üstünden uzun yıllar geçmiş kahkahaları, sofraları hayal etmek yaşlılık belirtisi mi? Bugün çok komik bir vesileyle anımsadım çocukluğumdaki, özlediğim gençliğimdeki hayatımın nasıl olduğunu. Okul grubundan biri Levent Kırca’nın eğitimler ilgili bir videosunu atmış. Günün benim için en nostaljik, en komik, en özlem dolu anıydı. Ben videoyu sesli dinlerken yanımdaki arkadaşımın yüzünde Levent Kırca’nın sesini duyunca bir gülümseme belirdi. Videoyu görmesine gerek bile yoktu. Levent Kırca’ydı işte. Çocukluğumuzun Levent Kırca’sı. Ailece oturup seyrettiğimiz, bu hafta ne yapacak acaba diye beklediğimiz hepimizin Levent Kırca’sı. İşte o zaman geçmişteki güzel günlere özlem duydum. Evimizin kapısının herkese açık olduğu, babamın koca kahkahalarının evi doldurduğu, annemin salçalı tavuğunun fırında piştiği o evi, geçmiş günleri özledim.

Biz o minicik evimize nasıl sığardık, onca insanı nasıl ağırlardık ve bundan da nasıl bu kadar mutluluk duyardık bilmiyorum. Sevdiklerimizi göremediğimiz, telaş etmeden aynı sofrada oturamadığımız bu günler ne zaman bitecek. Ben her Ramazan’da ekranlarda yayınlanan Coca Cola reklamlarındaki o uzun sofralarda oturmak istiyorum yine. Fırında tavukla, plastik leğende yapılan salata yemek, Tank içmek istiyorum arkadaş!

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Sevgili Günlük” yazısında 9 düşünce

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Arzu Merhaba,
      Yorumun mail kutuma düşünce bir post yazmaya niyetlendim. Ondan geciktirdim cevabı ama sonrasında anladım ki bir şeyler yazmayı çok istesem de içimdengelmiyor. Belki ilerleyen günlerde kafam biraz daha netleşince başarırım yazmayı. Herkes kadar iyiyim Arzucum. İşe gidip geliyor, Covid’e yakalanmamaya çalışıyorum. Depresif hallerde, kendi kabuğumda yaşamaya çalışıyorum. Süre uzadıkça canım sıkılıyor. Okuyamıyor, kafamı toplayamıyorum. Umarım sen de iyisindir. Çember daraldıkça, can sıkan haberler birer birer geldikçe aklımıza getirmek istemediğimiz korkularımız da gün yüzüne çıkıyor.
      Çok teşekkürler ilgine, aramana, yorum yazmana.
      Kendine çok iyi bak. Sevgiler

      • Arzu Tırak diyor ki:

        Ne güzel sesini duymak,iki aydır tiroitlerimle uğraşıyorum,hafif doz kortizonla çok iyi oldum,diyete dikkat edince biraz kilo da verdim.Evden derslere devam,oğlum evde,sevdiklerim sağlıklı,…Okumaya döndüm neyse, toparladım gibi.Haber almak da iyi geldi,umarım senin de yolların açılır, gül biraz güzel kadın, ses ver,umut et,elbet geçecek….

  1. Sibel diyor ki:

    Ozlem burda da ayni haller,pandemi ataga gecti yine.Hem dikkat edin diyorlar,hem de herkes publarda.Bunlardan sebep ben ailemi gidip goremiyorum cunku gitsem bile adam gibi sarilamayacagim,aklimin kosesinde hep bir kaygi olacak.Isten cikarmalar basladi.Aynen olana sukrediyorum ama bu hallerden ben de cok yoruldum.Resmen on planda hayatimiz risk icinde calisiyoruz en basindan beri bir de insanlarin pis-kaba tavirlarini cekiyoruz.Kimsede de bir iyilik,duzelme fark etmedim ben,sanki daha kotuye gidiyor insanlik.Hakkimizda hayirlisi olsun,herseyin bir sonu var,belki de sona yaklasiyoruz.O yuzden anlik da olsa mini mutluluklarla yasama tutunmaya devam. Bizim yazlik evimiz cok kucuktu,bir oturma odasi,kucucuk mutfak,banyo,annemlerin odasi,balkon ve sonrasi sitenin bahceleri.3 ay o evde 5-6 kisi kalirdik,babam haftasonlari gelirdi.Nasil sigarmisiz cidden.Ne guzel anilar.iyi ki anilarimiz var.Cok optum.Bu arada ben tank ne bilmiyorum,hatta hic duymadim:(

  2. Aylin Kurhan diyor ki:

    Benim gibi yap arada insanın yüreğini fena halde buran filmler seyret, insan bir yandan karalar bağlarken bir yandan da olsun ben şanslıyım diyor, başını sokacak bir ev, sevdiklerin bunlar yeter diyor, hükümet korona, Akşener ne demiş Bahçeli ne yumurtlamış umursamıyor. Bugün Vittoria de sica’nın Umberto D filmini izledim. Allahım ekrana yapıştım o nasıl bir film. İnsan olmak zor vesselam..Atlatacağız inşallah…Sevgiler Aylin

  3. leylak Dalı diyor ki:

    Ah hepimiz istiyoruz ama vermiyorlar Özlem 🙁 Acaba bu bize bir ders mi, kıymetini bilmediğiniz şeyleri, kaçtığınız şeyleri gün olur ararsınız mı demek istiyorlar? Endişeden önümü göremez oldum, kışlık hazırlık yapanlara “deli mi bunlar, yiyebilecek miyiz?” diye manyak bir hisle bakıyorum. Direktiflerimden herkes bunaldı ama ben de onlara bir şey olur duygusundan bunaldım, neyleyim. Bilmiyorum, insan sıcağı arıyorum, bir masa başında, önümde bir fincan kahve, endişesizce oraya buraya sürünerek sohbet etmek istiyorum. vermiyorlar. İnsan süresini bilse daha kolay katlanacak da ucu bucağı belirsiz bir gayya kuyusuna düştük, sonumuz hayrola.
    (Şuraya iki satır dertleşmeye geldim, daha beter içini kararttım)

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Nurşen Abla, uzayacak diyorlar. Yeni pandemiler yolda diyorlar. Ben de o zaman, “Kapatalım o zaman dükkanı, oturalım evimizde.” diyorum. Ülkenin hali ortada. Bir yandan yaşamımızı yine de normalmiş gibi sürdürmeye çalışmalıyız diyorum, diğer yandan bu durumda bu dediklerim hiç mantıklı gelmiyor. Bir kısmın tuzu çok kuru. Pandemiden kar edenler çok. Diğer yanda ekonomik olarak çok acı çekenler var. Birileri tüm kurallara uyuyor, diğer yanda kafeler, restoranlar tıklım tıklım. Nasıl olacak bu iş? Düğünler yasak, mitingler serbest. Vallahi bilmiyorum. Aklım bunun böyle geçmeyeceğini söylüyor. Önümüz kış. Du’ bakalım ne olacak? Vallahi ben böyle biraz bunalım bunalım yazacağım. Yapacak bir şey yok. Şu an hislerim bunlar ve bunlar dökülecek dilimden. Sen de buraya gelip dertleşebilir ve bunalım takılabilirsin. Hiç sorun değil. İyi geldi bana. 🙂

  4. oytunla hayat diyor ki:

    Tank!!!!! Vurdun beni bak bu son cümlenle… Tank ♥ Ben

    Ne zaman kalabalık sofralara, insanlara kavuşacağız bilmiyorum Özlem… Bu dönem uzadıkça şuursuz insanlara kızıyorum… Ben en çok sarılmayı özledim… Dolu dolu sarılmayı… Sırtını sıvazlaya sıvazlaya sarılmayı… Sevdiklerimi öpmeyi özledim kokularını içime çeke çeke…

    Neyse sustum ben… Yoksa gözyaşlarım pıt pıt olacak…

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Seni o kadar iyi anlıyorum ki… Ne olacak bilmiyorum. Normal koşullarda bile kaygı seviyesi yüksek bir insanım. Şimdilerde daha da arttı bu durumum. Her şeyi toz pembe gösteriyorlar ama öyle değil. İşler çok azaldı. İnsanlar işe gitmek istemiyor ama bizler de dibe doğru çöküyoruz ve farkında değiliz bunun. Ne zaman o kalabalık sofralara oturup birbirimize tekrar dokunacağız bilmiyorum. Dünya Sağlık Örgütü’nün iç sıkan açıklamalarını duydun mu? Yeni pandemiler yolda dedi. Gıcık olmuş durumdayım. Bilmiyorum Şebo yaaa. Allah yardımcımız olsun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir