Hafta sonu yazıları: Mutlu Pazarlar

Hafta sonu yazıları: Mutlu Pazarlar…

Ev boş. Selçuk dün akşam Çin’e doğru yola çıktı. Akşamları kendimle kalacağım bir on gün beni bekliyor. Önümdeki bu zaman diliminde yalnızlıktan korkmak yerine bu zamanda kendimle buluşacağım. Kendimi dinleyeceğim, kafamdakileri yazıya dökeceğim bir buluşma olarak değerlendirmeye karar verdim. Ne zamandır yazının başına oturmuyorum, yazının başına oturmak için gereken o ferah zamanı bulamıyorum. Yazmak, yalnızlık gerektiriyor. Dış seslerin susması lazım ki içeride konuşmak için sırasını bekleyen düşünceler, hisler, korkular dile gelsin. 😊

Mutlu Pazarlar
Mutlu Pazarlar

2023 senesinde ardımda bıraktığım çok seyahat oldu. Günler geçtikçe benim de gittiğimiz yerlere, orada hissettiklerime ve yaşadıklarıma dair hatırladıklarım silikleşiyor. Yol boyunca,-geri dönersem bulayım diye,- parmaklarımın arasından ufalayarak bıraktığım ekmek parçacıkları zamanla rüzgâra, toprağa ya da bir kuşun kursağına karışarak yok olup gidiyor. Gördüklerimin bütünü olmasa da anlara, hissettiklerime dair en kalbe dokunan ayrıntılar yaz yağmuru gibi kendini unutturup çekip gidiyor. En çok, sonsuz mutluluk hissettiğim kısacık zaman dilimlerinin unutulup gitmesine içerliyorum. O yüzden tek başına kalacağım akşamlarımı çok iyi değerlendirmeye karar verdim. Akşamları bir dizinin başına oturmak yerine bilgisayarımın başına oturup elimden geldiğince hatırlamaya çalışıp birkaç paragraf karalayacağım. Umuyorum, insanlık için küçük ama benim için büyük bir adım olur bu niyetim. 😊

İskoçya ve Peru seyahatime geri dönecek, fotoğraflara bakacak ve mart ayı içinde iki yazı yazacağım.

Hafta sonu yazıları: Bazı sessiz pazarlar…

Bu pazar böyle bir pazar, sessiz… Çoğu hafta sonunda evde olmak istiyorum. Hafta içinin yorgunluğundan, kafamdaki karışıklıktan evde uzun pazar kahvaltısı yaparak sıyrılmaya çalışıyorum. Cam kenarında oturup kitabımı okuyarak, koltukta uzanarak, sohbet ederek kahve içerek günümü geçiriyorum. Üstelik evde de yapılması gereken bir sürü şey oluyor. Dolapları düzenlemek, sadeleşmeye çalışmak, hafta içine dair listeler yapmak kitap okuyarak geçirebileceğimiz vakti çalsa da kabul edelim ki kafayı rahatlatan bir eylem. Sadeleşmek bana hep iyi geliyor. Düzenli bir dolabın ruh sağlığı üstündeki pozitif etkilerini küçümsemeyelim lütfen! 🤩

Kendi kafamın içinde oluşturduğum listeyi yazılı hale getirip elime tutuşturmak benim için pozitif bir etki oluşturuyor. Haftalık listem şöyle:

  • Bu hafta üç kez yürüyüş, üç kez de spor yapacağım. (Tek bir yoga dersi ne yazık ki.)
  • Çok severek okumaya başladığım, “Deniz kadar derin, gökyüzü kadar hafif” kitabını bitirmeye çalışacağım. (Bitmedi ama ok:)
  • Sabah meditasyonlarımı düzenli olarak yapacağım. Pek fena gitmiyorum bu arada.
  • Amsterdam’dan aldığım lale soğanlarını ekeceğim. Zamanı geldi de geçiyor. 
  • Dolabımın üç çekmecesini düzenleyeceğim. 
  • Çalışma odasındaki masamın üstünü düzenleyeceğim. 
  • Arabamın bagajındaki kışlık montlarımı, -evet orada birkaç montum var,- dolaptaki yerlerine yerleştireceğim. 
  • Bloga tek bir yazı yazacağım. 
  • Pazar gününden haftalık yemek işini halledip dolaba koymak. 

Bu hafta bu mini adımları atmak bana çok iyi gelecek.

Sizin hafta sonunuz nasıl geçiyor?

Geçtiğimiz hafta içinde yaptığımız birkaç güzel şeyden de bahsetmek istiyorum. Zorlu PSM’ye Ece Dağıstan ve Jamal Aliyev’i dinlemeye gittik. Gitmeden bu kadar duygulanacağımı söyleselerdi inanmazdım. Dinletinin her parçasında bir duygudan başka bir duyguya sürüklendim. Geçmişe, çocukluğuma yolculuk yaptım. Karlı Kayın Ormanı’nı dinlerken minicik bir kızdım. Şile’de Karadeniz’in hırçın dalgalarının kıyısında bir gece vakti bir kamp ateşinin etrafında gördüm kendimi. Kamp kurduğumuz yerin hemen kıyısında arkadaşlarıyla birlikte kampa gelmiş gençler bu şarkıyı çalıp söylüyordu. Düşünüyorum da o minik yaşımda orada birkaç kez dinlemekle öğrenmiş olamam bu şarkıyı. Sözlerini nerede, ne zaman ezberlediğimi bilmesem de Karlı Kayın Ormanı ezberlediğim ilk şarkım olmalı. Yıllar sonra Zülfü Livaneli konseri de gittiğim ilk konser olmuştu. Livaneli’yi dinlemeyeli uzun yıllar olmuştur. Zorlu PSM’de ardı ardına çalan iki Livaneli bestesini dinler ve gözümden yaşlar akarken şunu düşündüm: Ne içli, ne anlamlı besteler hediye etmiş sevgili Livaneli bize.

Aynı hafta içinde çok yakın bir arkadaşımla Nilgün Belgün’ün gösterisine gittik. Hoş bir gösteriydi ama bu gösteriden ne beklediysem biraz beklentimin altında kaldı. Pandemiyle birlikte öyle çok şeye ara vermişiz ki sanatın insana ne kadar iyi geldiğini unutmuşum. Bu sene daha çok gösteriye gitmeye niyet ettim.

Bu pazarlık bu kadar. Şimdi yukarıdaki liste için bir şeyler yapmam lazım.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Hafta sonu yazıları: Mutlu Pazarlar” yazısında 4 düşünce

  1. elif diyor ki:

    Yatak odamızda gardrop yok. Ufak bir giyinme odası var ve elimize ne geçerse oraya atıyoruz. Haftasonu bir gayretle orayı boşalttım; atılacak, bağışlanacak, yıkanacak koca kova poşetler doldurdum. (Artık giyilmeyenleri, sökük delik vb olanları HM’nin geri dönüşümüne götürüyorum) . O kadar büyük bir ferahlık oluştu ki hem odada hem içimde anlatamam sana. Gidip gelip bakıyorum; kendimle gurur duyuyorum.

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Elif,
      Tek başıma bir hafta geçirdim. Fena da değildi hani. Ama bir şey yaptın mı diye sorarsan, eh derim. Düzenleyeceğim diye koca bir dolabı boşaltıp çalışma odasına yığmak bir şeyi düzenlemekse düzenledim. Dağıtmış olabilirim. Çok da mühim değil. Düzenleme teşebbüsünde bulunmam iyi bir başlangıç. Şaka bir yana gerçekten biraz azalmam lazım. Çantalarımı düzenledim ama. Şimdi şu düzenleyicilerden birkaç tane alacağım.
      Sorun şu aslında: hafta içi öyle çok çalışıyorum ki hafta sonunda kendimden vermek hoşuma gitmiyor. Halledeceğime olan inancım sonsuz. Umuyorum yakın zamanda ben de kendimle gurur duyacağım.

  2. Evde Yazar diyor ki:

    Livaneli’nin benim gelişimimdeki yeri de çok özeldir, bir kez konserine gidebildim. Üstelik Yaşar Kemal de türkü söylemişti o konserde, hâlâ sesi kulağımda. Bu büyük sanatçılarla aynı havayı solumak gerçekten de onur verici.

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Merhaba,
      Benim gittiğim de Taksim Meydanı’nda gittiğim bir Cumhuriyet konseriydi. İnanılmaz bir kalabalık. Livaneli sahnede. Ben mutluluktan ölüyorum. Binlerce insanla ayakta, tek yürekten söylenen şarkılar. Bağıra, bağıra; inançla. Sanki her şeyin daha anlamlı, daha güzel olduğu zamanlardı. Kendi adıma söyleyeyim: Çok genç olduğum zamanlardı. Ece Dağıstan ve Jamal Aliyev’de o günlerden de geriye gittim. İki şarkı çaldılar Zülfü Livaneli bestesi. Önce Karlı Kayın Ormanı, sonra Yiğidim Aslanım… Sanki hayatımızda yaşanmış, yaşanacak her şey bu iki şarkının içindeymiş gibi hissetmiş. Ne müthiş bir şey böyle kitlesel bir hafızaya imza atabilmek :))
      Öyle duygulu bir zaman dilimiydi işte. Çello dokundu sanırım. 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir