La rafle.

Dün akşam oğlanın kendi kendine ders çalışmasını öğrenmesi adına onu çalışma odasına gönderip, biz de televizyon karşısına kurulduk. Ne zamandır izlemeyi planladığımız ”La Rafle” filmini bir güzel dvd’ye yerleştirip, başladık seyretmeye..
Film 1942 yılının Fransa’sında geçiyor. Mekan Paris! Artık çok iyi bildiğim, tanıdığım, aklıma geldikçe ”Ahhh, aahh!” dediğim mekanlar bu sefer siyah beyaz görüntülerle 1940’lı yılların Sacre Coeur’ünü ,Eyfel Kulesi’ni,
Monmartre’ını taşıyor salonuma. Şehir bugün benim sokaklarında dolaştığım Paris ile aynı! Tabii yaşananlar bambaşka.

Hitler, Berlin’de. Fransız yetkilileri ile Almanlar pazarlık halinde. Şehre girmemek  ve savaşmamak karşılığında 20.000 yahudi tecrit edilecek ve Hitler’in ellerine teslim edecek. Fransız halkının bu konuyla ilgili bilgisi Yahudilerin sadece tecrit edileceğini düşünmesi. Öldürüleceklerinden haberdar değiller. Monmartre’ın sırtlarında yaşayan yahudiler çaresizlik içindeler. Umutlarla geldikleri Paris’te de umutları yavaş yavaş kaybolmakta. Alman hükümeti kadınları ve çocukları istememesine rağmen, Fransız hükümeti, erkekleri Almanlara teslim ettikten sonra ortada kalacak olan kadınları ve çocukları istihdam edecek yerleri olmadığını söyleyerek kadınları ve çocukları da teslim ediyor Hitler’in kucağına…

Ve bir gece yarısı baskınıyla yahudiler evlerinden toplanıp……

 

Filmin yönetmeni Roselyn Bosch. Jean Reno filmde yahudi doktoru, Mêlanie Laurent ise hristiyan hemşireyi canlandırıyor. Film çocukların gözüyle bize o günleri anlatmaya çalışmış. Ne propagandası yapıyor olursa olsun, film benim gözlerimin şişmesine sebep oldu. İnsanın insana yapabildiği zulmü benim için ne anlamak  mümkün, ne de haklı görebilmek.
Fransızların Yahudileri teslim ettikleri günlerde, İspanya yahudileri vermemek için savaşmayı göze alıyor ve filmde bu ”Akdeniz duygusallığı” olarak adlandırılıyor.
Yapılan baskında 10.000 yahudi Almanlara teslim edilirken, 14.000 yahudide Fransız halkı tarafından evlerinde saklanarak korunuyor.

Bence iyilik ve vicdan insanın içinde. İnsanları dili, ırkı, teninin rengi ya da herhangi başka bir sebepten dolayı yargılamak vicdanlı bir insan evladının yapabileceği bir şey değil diye düşünüyorum. Ama günümüzde hâlâ dünyanın başka bir yanında, dün yaşadıklarını unutanlar bugün aynısını başkalarına yaşatıyorlar.

Ehhh bir insan bile çok şey değiştirir diye düşünerek, bari bizler bugün bir başkası için güzel bir şeyler yapalım.:)

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

La rafle.” yazısında 3 düşünce

  1. macerakitabim diyor ki:

    Sokak Kedisi,
    Ben de anlayamıyorum .Şu aralar elimde Enis Batur'un yeni kitabı Noksan var.Denemeler,anlatılar.O da hepimiz gibi anlayamamış bir adamın peşinden gidip insanları katleden kitleleri,denk geldi,şöyle yazmış Enis Batur:

    Dinlemek,masum edilgin bir edim sayılamaz.Himmler'i dinleyen generaller Beethoven'e de düşkündüler;birinde ötekinin neyi bütünlediğini düşünmek bile ürpertici.

    Hâlâ da devam nedense:(
    Sevgiler

  2. Sokak Kedisi diyor ki:

    Yahudi soykırımı beni yerden yere vurup insanlığımı sorgulatan konulardan Sevgili Özlem. Hele kaynağın içinde çocuk varsa izlerken o kadar büyüyor içimdeki acı. Nasıl olup da bir insanın kitleleri sürükleyip, böyle bir vahşete taraf yapabilmiş olduğunu ise aklım almıyor. Fanatizmin bu çirkinliği örnek olsun militan tavırlı siyaset kuklalarına da diyorum ama yok örnek olduğu falan 🙁

    Teşekkürler paylaşımın için,
    Sevgiler

  3. Leylak Dalı diyor ki:

    Filmi merak ettim, 2.Dünya Savaşı filmleri hem ilgimi çeker hem içimi acıtır. Bunu da buldum hemen internette, az sonra izleyeceğim, görüşlerimi yazarım. Sağol canım, öptüm seni…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir