Bu hikayede Feride güzel bir isim..

Tahsin Yücel ve keyifle okuduğum kitabı Peygamberin Son Beş Günü’ne gelene kadar bir hayli badire atlattım. Okunacak kitabın okunmadan önce göreceği günler, kitaplıkta bekleyeceği uzun geceleri varmış meğerse. İşte hayatımdan kısa bir hikâye. 😍

Günlerdir Nazlı Eray’ın yaşamından anılarını anlattığı son kitabının kitapçı raflarına dizilmesini bekliyorum. Hatta Cumartesi günü kitabı elime almaya çok yaklaşmıştım. D&R’da kitabın gelip gelmediğini sorduğum görevli, kitabın geldiğini ama kutulardan birinin içinde saklanmış beni bekleyen kitabımı, -kutuları bugün açmayacağını söyleyerek- alamayacağımı söyledi.Yıkıldım ama umudumu kaybetmedim. Ben de eve geldim kitaplığımdan hemen aralarda kalmış bir Nazlı Eray kitabı buluverdim.

Tahsin Yücel

Açıkcası en son okuduğum ”Kayıp Gölgeler Kenti” damağımda enfes bir tat bırakmıştı, bu tadı Orphêe’de bulamadım ama ben zaten son kitap Tozlu Altın Kafes’e hazırlık yapıyordum.

Pazar günümü de miskinlik ve Tahsin Yücel’in kitabı Peygamberin Son Beş Günü ile doldurdum. Haftasonu çok okur; az yazardım yani. 😀Acelem, pazartesi kavuşacağıma inandığım Nazlı Eray kitabıma hemen başlayabilmek arzusundandı. Eğer bu yazıyı da bitirip okuduğum son kitabın bende bıraktığı izleri anlatabilirsem, akşam güzel bir yemeğin üstüne alabileceğim kitabımı elime. Sonra varın değmeyin siz benim keyfime.

Tahsin Yücel kitabında başkasının bıraktığı izlere rastlamak.

Bir zamanlar bundan onbeş sene öncesinde eşim ve ben kitaplarımızı Beyoğlu’ndan sahaflardan alırdık. O günlerde paramızın az olduğunu hiç düşünmesem de demek ki aşkın gözü körmüş ve ben bunu farkedememişim. Bir de nedense bulduğumuz her Can Yayınları kitabını düşünmeden almışız. Şimdi bakıyorum da alıp da okumadığımız bir dolu kitap olmuş. Allahtan tam bir Latin Amerika edebiyatı tutkunu olan eşim sayesinde keyifle okunacak bir dolu kitabım var. Uzun lafın kısası okuduğum son iki kitapta sahaflardan alınmış eski kitaplardı.

Rahmi Sönmez Türk edebiyatında en güzel karakterlerden biri benim için.

Tahsin Yücel ‘in kitabının ise hemen hemen her sayfasında kurşunkalemle işaretlenmiş bir dolu satır, sayfa kenarlarına sığdırılmaya çalışılmış yorumlar, notlar vardı. Okurken, yıllar önce bu kitabı okumuş, notlar almış kişinin kendisini merak etmedim dersem yalan olur. Nedense kendisinin bir kadın olduğuna karar verdim. 😍Yıllar önce eşimle bu kitabı alırken sahaf arkadaşımız bu kitabın Galatasaray Lisesinde ders kitabı olarak okutulduğunu söylemişti bize. O zaman kitabı alır almaz eşim hemen okumuş ve çok beğendiğini söylemişti. Şimdi kitabın son sayfasını kapattıktan sonra kitabın bende bıraktığı tat yine yıllar önce okuduğum Vedat Türkali’nin ”Birgün Tek Başına” adlı kitabında hissettiklerimle aynı. Kalbimde kitapta ”Peygamber” lakabıyla anılan Rahmi Sönmez’e yardım edememekten dolayı ince bir sızı. Oysa elinden tutmak, yerden kalkmasına yardım etmek, bir sıcak çay demlemek isterdim kendisine. Bir elinde Birinci sigarasından ayrıldıktan sonra kavuştuğu Samsun sigarası, büyük aşkı Feride’yi anlatırdı bana. Feridenin Marmara şarabı, Birinci sigarası demek olduğundan bahsederdi. Ölerek ömür boyu gencecik kalmayı başaran Feride olurdu bakışları, sözleri..

Benim anlatacağım kitaba gelecek olursa söz, ”Peygamberin Son Beş Günü” 1993 Orhan Kemal Roman Armağanı’nı almış bir kitap. Kitabın 3.Basımı.

Sahaf rafından bize ulaşan kitap…

Eğer sahaf arkadaşın dediği gibiyse, bizim elimize ulaşmak için kitap uzun bir yolculuk yapmamış sayılır. Galatasaray Lisesi’nin hemen karşısındaki pasaja kadar kısa bir yolculuk geçirmiş kendisi. Tahsin Yücel ‘in kitabın başında önsöz yerine ”zorunlu bir açıklama” başlığı altında kaleme aldıklarına bakılacak olursa kitabın çıkış noktası büyük işadamlarımızdan birinin önerisi ve tabii maddi imkanlarıyla 1940 ozanlarından ”Peygamber” lakaplı Rahmi Sönmez’in gerçek belgelere dayanan yaşamöyküsü yazılacakken, kitap tamamlandıktan sonra büyük işadamı Fehmi Gülmez anlatılan hikayede arkadaşının marksçı bir ozan olarak gösterilmesini doğru bulmayarak yaptıkları sözlü anlaşmayı bozuyor. Bunun üzerine aslında bir araştırma şeklinde hazırlanmış olan kitap, roman olarak yayınlanmak üzere bugün okuduğumuz şekline bürünüyor.

Lise yıllarımda okuduğum Bir Gün Tek Başına gibi bir lezzet alıyorum bu kitaptan.

Kitap uzlaşmaz bir marksçı ozan olarak adlandırılan Rahmi Sönmez ile büyük kapitalist diye tanımlanan Fehmi Gülmez’in hikayesi. Hayata başladıkları yer ve zaman aynı. İlkokuldan liseye kadar aynı sırayı paylaşarak izledikleri yol karşılaştıkları güçlüklere rağmen dostları birbirinden ayırmıyor. Ta ki üniversiteye İktisat Fakültesine gidip orada marksçı ilkeleri kendine ilke edinmiş; Lenin’i, Marks’ı, Troçki’yi yalayıp yutmuş Feride ile tanışana dek. İki arkadaş o gün aynı kıza aşık oluyorlar. İkisi de Feride’ye evlenme teklif etmelerine rağmen Feride, Rahmi Sönmez’e olumlu yanıt veriyor. Feride’nin Rahmi’nin fakir evine taşınmasıyla başlayan süreç kısa bir sürede Feride’nin hamile kalıp hastalanıp çocuğunu doğururken ölmesiyle sonuçlanıyor. Elinde adı Feride konulan minicik bir kız çocuğu ve daha doyulmamış bir aşkın kahramanı Feride’nin anısıyla başbaşa kalıyor Rahmi Sönmez. Arkadaşı Fehmi Gülmez ne kadar yakınlarında bulunmaya çalışsa da yaşam bu iki arkadaşı birbirinden uzağa sürüklüyor. Kitabı okuduktan sonra kim haklı, kim haksız karar veremedim ben.

Ama onaylamasam da hiç doğru bulmasam da çok genç yaşta kaybettiği karısının anısını hiç kaybetmeyen, hayatını Feride ile yaşadığı iki buçuk senede hapseden, kilitleyen, yetmiş yaşında ölene kadar ona sadık kalmaya çalışan Rahmi Sönmez’e de günümüz kapitalistlerinden sayılan ama yıllar yılı uzaktan da olsa arkadaşını hep kollayan, gözeten, arkadaşını sevmekten hiç vazgeçmeyen Fehmi Gülmez’e de saygı duydum. Uzun zaman önce kitaplığımda yolculuğunu tamamlamış olan benim yakından tanıklık etmediğim bir zaman diliminde bu üzücü ama dostane öyküye dışarıdan baktım durdum.

Yine de tarihin ara yerlerinden birinde kalmasındansa ,bir romanın sayfalarında kendine yer bulduğu için Rahmi Sönmez adına sevindim.Fehmi Gülmez sonradan kitabı bastırmaktan vazgeçmiş olsa bile,bir vesile ile Tahsin Yücel’in kalemiyle Rahmi Sönmez’i, kimbilir belki de vazgeçemediği aşkı Feride’yi ölümsüz kılmış.

Kitaplar, kitapçılar hayatta beni en çok mutlu eden şeylerin ve yerlerin başında geliyor. Sizi de ediyorsa sevdiğim kitapçılardan bahsettiğim ŞÖYLE KEYİFLİ bir yazım var. Okumaya ne dersiniz?

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Bu hikayede Feride güzel bir isim..” yazısında 7 düşünce

  1. macerakitabim diyor ki:

    Zerencim,
    Sen şimdi bir yandan Prag'a gitmek için Mayıs ayının gelmesini ,diğer taraftan MSA da yaşadığın,bize de tattırdığın maceranın bitmemesini istiyorsundur di mi? Prag a gitmeyi senin kadar çok isteyen bir insana,Pragda kollarını daha farklı açacaktır,daha farklı sarılacaktır diye düşünüyorum.Merakla bekliyorum,gidip gördükten sonra anlatacağın Zeren'in Pragını..Zira seninki bambaşka olacaktır eminim.Benim almayı beceremediğim Mucha'nın kupalarından almayı unutma ama! Sevgiler

    Nur ablacım,ne güzel anlatmışsınız,hoş bir sohbet oldu inanın..Sabahları iki gündür hızlı tempo yürümeye çalışıyorum.Şimdilik daha iki gün,umarım devamı gelir.Sonra eve gelip işe gitmeden önce keyif kısmına geçiyorum.Bir kupa sallama çay,bir tost..Ama yanında bilgisayarım oluyor.Bu sabahımda kahvaltı soframda siz de vardınız.Nermin Bezmen bir dönem benim de yazarımdı.Gerçi iki kitabını okudum,Aurara'nın incileri ve ondan bir önceki kitap(adını hatırlayamadım şimdi)Tarzını sevmiştim,sonra ne oldu bilmiyorum aramızdaki büyü bozuldu gitti:(
    Ama Suna Kıraç'ın kitabı kitaplığımda duruyor.Görüp heyecanla alıyorum kitapları,sonra aldığım hızla okuyup bitiremediğim için kitaplar yığılıyor duruyor.Elbet birgün günü gelecektir diye düşünüyorum.
    Kitaptan konuşmak her zaman büyük keyif diye düşünüyorum.Zira etrafta ne yazık ki fazla da kitaplardan konuşabilecek kimse yok.İyi ki geçen sene bu blogu açmışımda sizlerle tanışmışım..Sevgiler,keyifli okumalar.

  2. YAŞAMIN KIYISINDA diyor ki:

    Tahsin Yücel'i sevmeyenler değilde pek fazla kitabını okumayanlardanım. Bu çok değerli yazarın hernedense bir tek "Gökdelen" okumuşluğum var.Kitap hakkında yazan gezdiğim bloglar beni çok öutlu ediyor, en azından kitap özetleri bile tanıtım açısından çok şey ifade ediyor, seviyorum kısacası.
    Nazlı Eray zaten fabrika gibi raflardan kitapları hiç inmiyor. Aslında bu kadar faal bir insanın siyasette kalması bence çok iyi olurdu ama o kendini kitaplara yönlendirdi.
    Onun da kitaplarını fazla okumuşluğum yok, ben bazı yazarların kitaplarını denk gelirse bazı yazarların hiç bir kitabını kaçırmam, Nermin Bezmen gibi örneğin. Aslında çok çeşitli dallarda kitap okurum belirli bir seriye takılmam ama, Nazlı Eray'ın bir kitabı bazen elimde bir hafta sürünür, buna karşın Cumhuriyet serileri ki sayfa adedi çoktur üç günü gecemle birleştiririm.
    Yada Ergün Poyraz'ın kitaplarını, şimdi diyeceksin belkide "siyaset kokuyorsun" galiba!Son okuduğum Mustafa Balbay'ın kitabını ağlayarak bitirdim.
    Kitap konusunda seçici değilim herkesi herşeyi okurum da bende izleri kalan azdır.
    Kitap okumayı seviyorsun sana kitap önermemi istermisin bilmiyorum ama gerçek yaşam mücaadelesini okumak istersen Suna Kıraç'ın gözlerinle yazdığı "ömrümden uzun ideallerim var" kitabını okumanı tavsiye ederim. Yani! bir sürü şey yazdım sadece kitap konusunda konuşmak istedim sanki. Kitap denince çenem açılırda:)
    Sevgilerimle…

  3. zero diyor ki:

    Sevgili Özlem, Vedat Türkali'nin Bir Gün Tek Başına'sındaki etkiyi bıraktı demişsin ya, sanki aklımdaki cümleyi alıp yazıvermişin buraya. Ben Nazlı Eray'a hala kavuşamadım ama çok da acele etmedim çünkü elimdeki Floransa Büyücüsü'nü bitirmeden başlayamayacağım. Aslında çok sevdiğim bir kitap olmasına rağmen uzun süredir elimde, tempodan çok okuyamıyorum bu aara ne yazık ki. Kayıp Gçlgeler Kenti'nden etkilenmemek de ne mümkün öyle değil mi, üstelik Prag'ı da görüp gezmiş biri olarak. Mayıs'ta stajım bitiip işe başlamadan önce eğer biraz boşluk zaman bulabilirsem kendime Prag gezisini tüm bu temponun sonunda kendime vereceğim bir hediye olarak planlıyorum, bakalım, şimdilik aramızda kalsın:) sevgiler

  4. macerakitabim diyor ki:

    Leylak Ablacım,
    Harıl harıl okudum ben kitabımı,yetişeceğim ya Nazlı Eray'a..ama anlatmadan edemedim bu kitabı,içim acıdı gerçekten Peygamber'e..Nasıl bir aşktı ki o ,yıllar yılı içinde sakladı,besledi ,büyüttü.Kitabı okuduktan sonra baktım da internette,sizin ve benim kadar Tahsin Yücel'i sevenler de var,hiç sevmeyenlerde..Önerilerinize hemen kulak veriyorum,Nazlı Eray'ımın üstüne bir Tahsin Yücel daha gelecek görünüyor.Sevgiler size,bir de kucak kucak sarılmalar.

  5. Leylak Dalı diyor ki:

    Özlemcim farkına varmadan aynı kitaptan bahsetmişiz bugün, ben de öğleden sonra kavuştum Nazlı Eray'ın anılarına. Ama okumak için elimdeki kitabın bitmesini bekleyeceğim.
    Ve "Peyamberin Son 5 Günü". Başucu kitabımdır desem yeridir. Öylesine sevmiştim. Tahsin Yücel'i bana tanıtan ve tiryakisi olmama neden olan kitaptır da diyebilirim. Bu kitaba bayıldım sonrasında yazarın bütün kitaplarını okudum, Tahsin Yücel üstüne tez yazabilecek durumdayım:))Onun Türk edebiyatında değeri bilinmemiş bir yazar olduğunu düşünürüm, zaten hakkında çıkmış bir nehir söyleşi kitabının adı da "Görünmez adam". Sana "Bıyık Söylencesi" ve "Mutfak Çıkmazı"nı da öneririm ve "Kumru ve Kumru"yu da. Kolay gele, sevgiler…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir