Aralık kapıyı araladı yine…

Üşenmesem oturup bu sene okuduğum kitapları sıralayacağım. Temmuz ayında kitap okuyamayınca sanki tüm seneyi kitap okumadan geçirmişim, 2016’yı okuma açısından kısır geçirmişim gibi hissediyorum. Oysa çalışma masasının üstü, salondaki başucu sehpam okunmuş, yerine kaldırılmayı bekleyen kitaplarla dolu. Yine de ortada beni rahatsız eden bir durum var.
Onlarca kez söylediğim gibi bu senenin hiçbir hali beni mutlu etmiyor. Ne ülkenin genel durumu ne de benim kişisel durumum. Aralık ayının sonunda yayınlanmak üzere Macera Kitabım’ın 2016 dökümünü, yine ayrı bir postta da 2016 yılında beni en çok mutlu eden on şeyi yazıyorum. Mutluluk, nihayetinde hepimizin oynayabileceği bir oyun, öyle değil mi? Oynayalım o zaman!

 

Ruhum nasıl dalgalanıp duruyor sevgili okuyucu bir bilsen. Sabah, öğle, akşam değişik ruh hallerine girip çıkıyorum. Bi’ mutluyum, bi’ her şeyden bıkkın, bi’ hüzünlü, bi’ karmaşık… İş hayatında bu seneye kadar bu kadar çok sıkıldığım bir dönem olduğunu hatırlamıyorum. İşimi seviyorum, yanlış anlaşılmasın. Nihayetinde bildiğim başka bir iş de yok. Ama şu insanlar yok mu? Bizler ne zaman bu kadar yalana, dolana sarılan, hayat standartlarımızı düşürmemek adına başkalarını dolandırmaya kalkışan insanlar olduk? Bilmiyorum ama ekonomik sıkıntıların yaşandığı bu dönemde insanların birbirinin gözünün içine bakarak iş çevirmeye çalışması benim insanlığa olan inancımı sarsıyor. Neticede insanı çalışmak değil de işteki sıkıntılar yoruyor. Bu dönemde geçer elbet diyerek 2017’nin iyi niyetine sığınıyorum. Umarım beni yanıltmaz. Neler yaşayacağımızı hep birlikte göreceğiz inşallah.
Cuma günleri gittiğim Yazı Evi rutinimi devam ettiriyorum. İşimi bırakma hayalimin pek de düşündüğüm kadar kolay olmadığını kabul ettiğimden beri cuma sabahlarımı kendime ayırmaya karar verdim. Vicdanımla da oturup konuştum, işte olamadığım için beni gereksiz yere azap içinde bırakmayacak. Çünkü Yazı Evi’nde olup birkaç saatliğine yazının sağaltıcı gücüne sığındığım zamanlar bana çok iyi geliyor. Kendimi ait olduğum yerde, sevdiğim insanların yanında hissediyorum.
Gecen sene hemen hemen bu günlerde Yazı Evi’ne gitmiş ve ailecek kolaj çalışması yapmıştık. Bir de mektup yazmıştık kendimize bir sene sonra kendimizi nerede göreceğimizle ilgili. O mektubun detayları hâlâ aklımda. Birkaç gün sonra mektupların Kadıköy’den postaya verileceklerini ve yeni yıl öncesinde elimizde olacağını biliyorum. Bir sene önce kendime yazdığım mektubu heyecanla bekliyorum.
Bu sabah çok sevdiğim bir arkadaşıma kahvaltıya gittim. Nefis bir sofraya oturduk. Kahvaltı sofraları en sevdiğim sofralar. Çayların biri gitti, biri geldi. Yine çok sevdiğim, oğlumun hayatında derin dokunuşları olan Neşe Öğretmenimiz de vardı bizimle aynı sofrada. Aslında onun İstanbul’da olması sebebiyle toplanmıştık. Neşe Hanım yine yapacağını yaptı, hepimize birer 2017 ajandası hediye etti. Her sayfasına güzel bir şeyler yazmak şartıyla. Sene içinde başımıza gelen kötü şeyleri değil de sadece iyi şeyleri yazacağız. Biraz yan çizer gibi oldum ama Neşe Hanım izin vermedi. İçtiğin çayı, keyifli bir sohbeti, okuduğun bir kitabın birkaç sayfasının sana ne kadar iyi geldiğini yazabilirsin dedi. Bizde de defterleri alıp evimize sırtımıza yüklenmiş güzel bir sorumlulukla geldik. Umarım altından kalkabiliriz. Hımm, bu arada bu görev hem Kuzey’e hem de bana verildi. Kuzey’in de yapması açısından benim bu işin takipçisi olmam gerekiyor.
2017 başlamadan yeni başlangıçlar için heves etmeye başladık. Her sene aynı terane ama olsun. Sebebi ne olursa olsun içimin kıpırdanmasını seviyorum.
Kim bilir belki yeni yıl gelmeden sene içinde okuduğum kitapları yerine yerleştirir, okumayı planladığım kitapların bir listesini çıkarır, yaparım deyip de yapamadıklarım içim hayıflanır, yaşım ilerledikçe kendime vermeyi kabul ettiğim affetme yönüm sebebiyle yapamadıklarım için kendimi suçlamaz ve yeni hedefler belirlerim. Hem belki böyle yapınca kendime sert davranarak elde edemediklerimi yumuşak başlılığım sayesinde kazanırım. Belki daha çok spor yapar, serin havalarda daha çok yürürüm. Belki spor yapayım diye değil de sırf kendimle kalayım diye çıktığım yürüyüşler her seferinde şifalandırır beni.

Yapacaklarım, yapmak istediklerim, yapamadıklarım….

Bunları böyle yazdığımda bile mutlu oluyorum. Listelemek, kafamdaki bulutları dağıtıyor ve sakinleşmeme sebep oluyor. Sakinlik, telaşsızlık ve hayatın aktığı yöne kendini bırakmak yaşamı kolaylaştırıyor. Aslında yaşam, eninde sonunda seni istediği yere getiriyor. Belki de bir razı oluş artık kabul ettiğimizi ya da anladığımızı düşündüğümüz onca şey. Teslimiyet.
Neyse ne değil mi sevgili arkadaşlar?
Yeni yıl da eskisi gibi olacak besbelli. Aynı mevsimleri, bize ne getireceğini bildiğimiz ayları her geldiğinde kucaklayacağız. Her şeyi biz insanlar yapıyor olsak da yeni yılın biraz daha insaflı olmasını diliyorum tüm insanlık için. 2016 pek iyi bir sene olmadı. Pek de sevgiyle anmayacağım kendisini.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Aralık kapıyı araladı yine…” yazısında 14 düşünce

    • özlem öztürk diyor ki:

      Sibel ne güzel söylemişsin öyle,"ruh sallanması" diye. Ruhumuz ara ara sallanıyor sanki gerçekten de. Güzel olana odaklanıp, iyiyi kucaklamak lazım. Zor tabii. Özellikle de burada karamsarlıktan, birilerini üzmekten, eleştirmekten bu kadar hoşlanan bir topluluk varken.
      Böyle kimi zaman gülüp, kimi zaman söylenerek geçireceğiz vaktimizi işte.
      İyi ki varsın, uzun yürüyüşlerinle, paylaştığın güzelliklerle gönlümü açıyorsun benim.
      Sen böyle devam et lütfen.
      Kocaman kucaklıyorum seni.

  1. Judgest diyor ki:

    Aslında zihnimde olan ya da yüreğimde hissettiğim hemen her şeyi burada okuyabilmek çok keyifli… Ben bu kadar güzel dile getiremiyorum ancak her cümlede "işte bu ve böyle" diyebilmek çok değerli… 2017 planlarımdan biri daha şekillendi: Sizi sıkı sıkı takip etmek ve eski yazılarınıza bir kez daha dönmek… Sevgiler

    • özlem öztürk diyor ki:

      Bir blogun yok, biliyorum. Yanılıyor muyum? Çünkü baktım bulamadım. Belki geçsen klavyenin başına ya da alsan kalemi eline, benim anlattığımdan daha iyi anlatırsın aklından geçenleri. Bana yazmak iyi geliyor. Yaralarımı onarıyor. Çoğu zaman mutlu ediyor. Bir yazının noktasını koyduğumda (iyi ya da kötü sonuçta kimseyle ne yazacağımıza dair bir anlaşmamız yok) iyi bir şey yapmışım gibi hissediyorum. Hafifliyorum. 2017 planlarının içinde beni de dahil etmen ne güzel. Adını bilseydim adınla seslenirdim sana. İyi ki varsın. Teşekkürler

    • Judgest diyor ki:

      🙂 adım Seher… Maalesef bir blogum yok. Henüz 3 ve 8 yaşında olan oğullarıma en çok vakit ayırmam gereken dönemde olduğumu düşünüyorum. bir de yoğun iş temposu.Sadece okuyabilmeye zaman kalıyor.Hoş okuma zamanları için biriktirdiğim kitaplar da hiç azalmıyor ya 🙂 Ama minik defterime arada bir karalamalar da yapmıyor değilim,hatta sizin yazıları okudukça daha çok elim gidiyor.Yakın zamanda olmasa da yazı evi tarzında bir yere (tayinim İstanbul'a çıkarsa belki de yazı evine)devam etmeyi de çok istiyorum. Siz de iyi ki varsınız ve buradasınız…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Elif çok bahsederim aslında Yazı Evi'nden. Orası benim şifa merkezim. Yazı Evi, Yeşim Cimcoz'un yaratıcı yazarlıkla ilgili atölyeler düzenlediği Kadıköy'de bir ev. Ev dememin sebebi, ev sıcaklığında bir yer olmasından. Haftada iki saat gidebiliyorum ben ve o iki saatin sonunda yepyeni umutlarla dolmuş olarak oradan ayrılıyorum. Yazıyoruz, siliyoruz, düzeltiyoruz. İstanbul'da yaşamanın en güzel yanı Yeşim Hoca'nın kollarında olmak 🙂

  2. Semi M.Eller diyor ki:

    Şu son cümlelerinin tamamına katılıyorum. Ülkem adına bir şeyler değişsin istiyorum artık. (ultra mega projeler ve AB de neymiş kıvamında değil elbette)
    Kişisel olarak hiçbir zaman büyük beklentiler içinde olmadım. Ufak tefek aldığım kararlar olur kimi zaman, hepsi bu.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ah Semi ne kadar haklısın.
      Ultra mega projeleri düşünmek kim, biz kim? Hayallerimizin sınırı var değil mi? Özellikle de konu yaşadığımız ülke olunca. Ben de senin gibi minik mutlulukların peşindeyim. Başkalarının mutluluğu için elimizden pek bir şey gelmiyor ne yazık ki. Huzurdan başka dileği olan yok zaten buralarda. Kendi küçük dünyamızın içinde hayatımızı renklendirmeye ve şansa geldiğimiz şu dünyanın tadını çıkarmaya çalışıyoruz.
      Dünyaya, kısa ömrümüze bu kadar anlam yüklemesek aslında. Birbirimizi yemeden yaşasak ne güzel olur değil mi?

  3. Berfin diyor ki:

    Yine güzel bir yazı.. fakat sana bir önerim olacak. Endişeli yaşamak günümüzün hastalığı, tamam.. ama buna rağmen özel yaşamının güzel olduğunun farkındasın değil mi? Bazen unutuyoruz da..

    • özlem öztürk diyor ki:

      Endişeli olmak zaman zaman bana sadece biz Türklerin hastalığı gibi geliyor. Etrafımda olup bitenlerle pek ilgilenmemeye çalışıyorum. Başarabildiğim kadarıyla tabii. Bu ülke sınırlarında yaşayıp da endişeli olmamak mümkün değil tabii. Trafikte kimseyle dalaşmamaya dikkat et, iş yaparken paranı kaptırmamaya dikkat et, iş yaptığın insanların paralarını ödemedikleri zamanlarda saçma bir konuma içine girip sana küfür etmemesi için konuşmayı saçma bir yere çekmemeye dikkat et, yoldan geçen bir arabanın tepene çıkmaması için kaldırımın en köşesinden yürümeye dikkat et, ötekileştirmemeye ve ötekileşmemeye dikkat et, toplu taşıma aracında son durakta inmemeye dikkat et…. Öyle çok şey var ki endişe edecek. Evet, özel yaşamımda nefis bir hayatım var ve her şeyden kıymetlisi sağlığımız yerinde. Seni öyle iyi anlıyorum ki. Sadece ruh sağlığımı korumak için artık hiçbir olumsuzluğa takılmamaya çalışıyorum. Politika mı? Bana ne diyorum. Televizyon seyretmiyorum. Sadece sevdiğim arkadaşlarımla birlikte oluyorum. Şu aralar pek yapamasam da kitap okuyorum.
      🙂
      Evin ötesinde işler biraz karışık. Sanırım olayın bu kısmı bugünlerde beni çok yoruyor. İş almak, yapmak, ödemeyi tahsil edebilmek, giderleri karşılayabilmek… Hepsi zor elbet. Canım biraz bu gündelik sıkıntılardan sıkkın.
      Yine de hayat güzel elbet ve başa çıkmaya çalışmaktan öte yapacak bir şey yok.
      Sevgiyle kucaklarım seni.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir