Apartman Sohbetleri #1

Döndüğümden beri koşturuyorum. Öyle tatlı tatlı gezersem, dönünce de yığılmış bir sürü şeyi halletmek gerekiyor. Ama kimin umurunda değil mi?
Gelir gelmez elbette neler kaçırmışım diye merak ettim. Elime çayımı aldım, bilgisayarın karşısına oturdum. Amaç bloglarda neler dönüyor onu öğrenmek. Biliyorsunuz bloglar eğlenme yollarımdan biri. Akşam Sefası bir meydan okumadan bahsediyor, Leylak Dalı‘da. Bir baktım ki Fermina da “Yazın hadi ama!” diyor. Kalabalık olunca çok eğlenceli oluyormuş. Bu meydan okuma da İlham Kedisi‘nin başının altından çıkmış. Listeyi, soruları merak edenler BURAYA başvuracak yani?
Nasıl bir apartmanda büyüdün?
52 Liste Projesi’ni her hafta düzenli olarak yapmaya niyet ettiğimden yeni bir meydan okumayla başa çıkabilir miyim bilmiyorum ama “Nasıl bir apartmanda yaşadığımla” ilgili bir soruya ilgisiz kalmam mümkün değil.?  Geçmiş zamanların ve geçmiş insanların güzelliği midir bilmiyorum ama büyüdüğüm apartman hayatımın en güzel dönemine de tanıklık ediyor.
İster istemez şimdiki komşuluk ilişkilerini, sabahın köründe çıkıp gece yarılarında girip otel gibi kullandığımız evlerimizi düşününce, “Biz büyüdük ve kirlendi dünya!” demeden duramıyorum. Yazının başlığını dilersek, “Geçmişe Ağıt” şeklinde de değiştirebiliriz.
Zemin katı saymazsak dört katlı bir apartmanın üçüncü katında büyüdüm ben. Küçükyalı’da sahile yakın, dört bloktan oluşan bir sitedeydi oturduğumuz ev. Apartmanın arka çıkışından çıkıp Hasan Amca’nın tarlasını geçince denizle burun buruna gelirdin. Sahil yolu falan yapılmamıştı o zamanlar. Bildiğin sahil vardı, kumuyla deniziyle. Yaz geldiği gibi yaşamın akışı da değişirdi. Akşam yapılacak salatanın domateslerini almak için Hasan Amca’nın bahçesine giderdik. Hasan Amca sabahtan toplanmış domatesleri biberleri tartar, annemin eline tutuşturur, kenardaki muslukta yıkadığı olgun bir domatesi de elime verirdi. Sulu sulu olurdu Hasan Amca’nın domatesleri. Ağzımın suyu aka aka yer, toprak kokusunu içime çekerdim. Bu meydan okuma münasebetiyle de Hasan Amca’nın ruhu şad olsun.
Oturduğumuz apartmana daha gelemediğimi biliyorum. Nasıl geleyim?
Evimizin önünden tren yolu geçerdi. Onun hemen berisinde de minibüs yolu dedikleri yol. Annem yıllardır aynı mahallede yaşıyor. Ben büyüdüğüm o mahalleden çoktan kanat çırpmış olsam da anneme her yakınlarıma mı taşınsan dediğimde, “Yok kızım ben yapamam öyle minibüsten, trenden uzak!” diyor. Onun hayatı marketlerin yan yana dizildiği, sahilde yürüyüşler yaptığı, komşularında sabah kahvaltısı ve beş çayı keyfi sürdüğü bir yerde geçiyor. Çok haklı diye düşünüyorum.
    Dört paragraf sonunda ancak konuya girebildiğim, büyüdüğüm apartmanda yaşayan herkesin üstümde emeği vardır diyebilirim. Sanki çok uzun zaman önceymiş gibi geliyor ama öyle değil aslında. Herkesin evinde telefon olmadığı bir zamandan bahsediyorum. Bizim apartmanda tam da evimizin üstündeki dairede telefon verdi. Şaziye Ciciannem ile Veli Dede yaşardı orada. Yetişmiş çocukları vardı ama hepsi Almanya’da yaşıyordu. O yüzden ne zaman üst katımızdaki evin tabanından bizim evin tavanı tekmelense hemen yukarı koşardık. Bu iki anlama gelirdi. Ya telefona çağrılıyorduk ya da ciciannemin bize ihtiyacı vardı. Hayatımda tanıdığım en iyi insandan bahsediyorum. Nur yüzlü ciciannem. Dudaklarından hiç dua eksik olmazdı. Büyüdüğüm zamanlarda bile ne zaman canım sıkılsa, ” Cicianne beni bir okusana!” diye kapısında dikilir, ayakkabılarımı çıkardığım gibi masanın etrafındaki sandalyelerden birine otururdum. Ciciannem de mutfaktan aldığı bir bardak suyla karşıma. Başörtüsünü düzeltir, pamuk saçlarını elleriyle başörtüsünün altına sokuştururdu. Duaları birbirinin peşi sıra okur, ağzı yırtılacakmışçasına esner, eliyle bir yandan ağzını kapatırken gözlerinden akan yaşları silerdi. En son baş parmağını dudağına götürür ve tükürüklerdi. Tuhaftır ki en sevdiğim kısım burası olurdu. Tükürüğünü iki kaşımın arasında alnıma kadar sürerdi. Sonra da suyu uzatırdı içeyim diye.
O an ferahlardım.
“Prensesim!” derdi. “Nazarlara gelmişsin sen.”
Elbette cicianneme göre çok güzeldim. Ortalama bir güzellikten bahsetmiyorum burada, bir prensesin olması gerektiği kadar güzeldim. Elbette tebaamın nazarına geliyordum.?
Evimizin üst katında oturan bu yaşlı kadın her zaman kapısını bana ve kardeşlerime açtı. Okuldan koşa koşa eve gelip, annemi evde bulamadığım çoğu zaman yumruklayarak kapısını çaldığım ve “Cicianne tuvaleti kullanabilir miyim? Altıma yapmak üzereyim.” dediğim çok zaman olmuştur.
Tüm apartmanın kıymetlisiydi ciciannem.
Liseyi bitirmeme yakın zamanlarda bir gün babama çocuklarının çok uzakta olduğunu ve eğer ölürse onu mezara onun indirmesini istediğini söylemişti. Duyunca buz kesmiştim. Babam ciciannemin bu isteğini yerine getiremeyecek kadar erken gitti bu dünyadan. Her sabah babamın arabasıyla işe giderken arabaya binmeden önce apartmana bir kez daha bakardım. İki kadın olurdu camda. Biri annem, diğeri de bir üst kattaki ciciannem. Canım ciciannem de bir gün gidince sanki apartmanın suyu çekilmiş gibi oldu. Her gece dualarımın gitmesini dilediğim ruhlardan biri de onun ruhudur. ?
Anlattığım şeyler acı gibi gelebilir. Çünkü böyle hem sevgiyle hem de hüzünle anacağım çok kişi yaşadı o apartmanda. Sanırım sevginin çok olduğu yerlerde hüzün de çok oluyor. İki kat aşağımızda oturan İlker en yakın arkadaşımdı. Hâlâ da öyledir. Rakı arkadaşımdır benim. Canım rakı içmek isteyince onu ararım. Eski günlerden konuşur, birbirimizle alay ederiz. Şimdi geriye baktığımda iki oda bir salondan ibaret o minicik evde üç kızkardeş nasıl büyüdüğümüze şaşıyorum. Annem zaman zaman evde bir şeyi koyacak yer bulamayıp da söylendiğimde, “İki odalı evde büyüttüm ben sizi!” diye azarlıyor beni. ?  Haklı tabii.
Banyodaki gazlı şofbeni, gaz kaçağı olması ihtimaline karşı kapıyı aralık bırakma zorunluluğumuzu, kaygılı babacığımın her beş dakikada bir kapıyı tıklatıp, “Kızım bir ses ver.” diye seslenişini dün gibi hatırlıyorum. Salondaki kaloriferin üstündeki mermerin üzerine tüner, caddeden 29 Ekim’lerde yapılan geçit törenlerini izlerdim.
Trenler geçerdi, geçerdi, geçerdi.
Babam yaşadığı zamandan daha büyük kahkahalar atardı.
Pazar sabahları kovboy filmleri oynardı bizim evde!
Biz kızılderilileri tutardık.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Apartman Sohbetleri #1” yazısında 14 düşünce

    • özlem öztürk diyor ki:

      Serpil, zaten challenge oradan başlamış. Blog dostlarından biri senin bahsettiğin bu apartman sohbetlerini izliyormuş ve programı yapan arkadaşa mail atmış. demiş ki biz sizin soruları kullanabilir miyiz? O da çok sevinirim demiş ve bloglarda bir meydan okuma başlamış.
      Sana da sevgiler 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Bak şimdi minibüste ağlanır mı? Ortam müsaitti tabii, değil mi? Muhtemelen şoför arabesk bir müzik patlattı, bir de ara gazı verdi ayağının altındaki gaz pedalına abanarak. Bir de benim yazım. Vallahi haklısın ağlamakta 🙂
      Öperim seni çok

    • özlem öztürk diyor ki:

      Amin canım ya. Ciciannemle ilgili öyle çok anım var ki. İyi ki Küçükyalı'daki o apartmanda yaşamış, böyle güzel anlar biriktirmişim. Aramızdan ayrılan tüm sevdiklerimiz nurlar içinde uyusun canım. Çok teşekkür ederim.

  1. Naz Pek diyor ki:

    Ah Özlem nasıl da güzel yazmışsın yine gözlerim dolu dolu okudum.sanırım biz çok şanslı bir kuşağız bakıyorum da hep aynı güzelliklerden beslenmişiz.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ah canım ciciannem ya! Sahiden yazı yazılıp da bitince sanki en ruhunun ihtiyacı olan duayı okumuşum da o da hissetmiş gibi rahatladım. Ben de yazdığıma mutlu oldum yani. Umarım devamı getirme başarısını gösteririm.

  2. Leylak Dalı diyor ki:

    Tam sana yorum yazıp "Ne hoş yazmışsın" diyecekken bildirim geldi ve neredeyse aynı mealdeki yorumunu okudum. Seviyorum seni yav, aynı naiflikte olduğumuz için sanırım. Hep hayatımda ol e mi 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ben de seni çok seviyorum. Demek ki kalplerimiz aynı anda karşı karşıya gelmiş. Kocaman bir hafta sonunu geçirdim cevap yazmak için, affet. Bizim evde hafta sonları çok hızlı geçiyor. Pazar akşamı olduğunda, "Nasıl yani bitti mi şimdi hafta sonu?" çığlığıyla olduğum yere yığılıyorum. Yetmiyor yaa saatler istediklerimi yapmaya. Ben bu meydan okumaya bayıldım. Ne kadarına yetişirim bilemesem de büyüdüğüm apartmanı yazmadan duramazdım 🙂 Sen de hep hayatımda ol…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir